1. YAZARLAR

  2. Fevzi Zülaloğlu

  3. Ümmetin Vasatı Olan Davranışlarda İtidal

Ümmetin Vasatı Olan Davranışlarda İtidal

Mart 2006A+A-

 "Rahman'ın has kulları ki, onlar yeryüzünde tevazu ve vakar içinde yürürler ve ne zaman kötü niyetli, dar kafalı kimseler kendilerine laf atacak olsalar (sadece) selam! derler." (Furkan, 25/63)

İslam ümmetinin vasatı, huy ve davranışlardır; dengeli tutumun ne olduğu ise güzel huylarımızın yön verdiği salih amellerde görünür hale gelmektedir. Kur'an ahlakına göre, müminlerin yürüyüşte, konuşmada, ibadette ve tüm davranışlarda itidali esas almaları gerekir. Bu tutum aynı zamanda kötülüğe ve kötü insanlara karşı da bir kalkandır. Çünkü vekar ve tevazu ile dar kafalı kimselere karşı mücadele etmek, itidalli davranışın temel ilkelerindendir.

Rabbimiz bize aşırı uçlar arasında itidalin nerede nasıl bir duruş almakla mümkün olacağını öğretmiş, Kur'an'ın rehberliğini apaçık bir şekilde beyan etmiştir. Mesela; davranışlarımıza güç ve ışık veren ahlaki ilkelerimize göre zevk ve sefahat içinde sorumsuz bir yaşantı da yanlıştır, mübalağalı bir zühd de yanlıştır. İkisinden birine yönelmek ve bu yönelişi abartmak bizi "vasat ümmet" olmaktan çıkaracaktır.

Vasat ümmet olmak, davranışlarımızda ifrat ve tefritlerden uzak durmaktır. Toplumla ve diğer insanlarla olan ilişkilerimiz çerçevesinde ifade edersek: "Uzlet de yanlıştır, toplumla karışmak, onların zaaflarından etkilenmek de; körü körüne bir taassup da yanlıştır, ham sofuluk da" İslam'ın zühd ve takva anlayışı, inançları bütünüyle kalbin derinliklerinden gelen bir istekle uygulayarak Allah'ın huzuruna günahlardan arınmış bir gönülle çıkmayı amaçlar.

Hakikatin şahidi olmak; insanın ve içinde yaşadığı toplumların imkanlarını değerlendirmede israfa kaçmadan, adaletli bir şekilde, gerçekçi ve makul davranışlar üretebilmektir. Mesela; vahiyle hayat arasında adaletli, dengeli yaklaşım, Hz. Aişe'nin Peygamberimiz için söylediği gibi, yeryüzünde "yürüyen Kur'an" olabilmektir.

1. İman İle Salih Amel Arasında İtidal

"… Rabbinin (kesin) ayetlerinin/işaretlerinin ortaya çıkacağı Gün iman etmenin, daha önce iman etmemiş yahut iman ettiği halde bir hayır yapmamış olan kimseye hiçbir yararı olmaz..." (En'âm, 6/158)

Amel imanın bütünleyici bir parçasıdır. Amel konusunda Kur'an'da yer alan ısrar; imanın hemen ardından amelle ilgili vurguların yer alması son derece önemlidir. İman etmek ve salih amel işlemek/doğru ve erdemli işler için çaba sarf etmek, Kur'an'da genellikle yan yana zikredilmiştir.1 İman ettikleri halde dürüst ve erdemli işler peşinde koşmayanlar ise kınanmıştır.2

İman ile amel -niyet ile amel- arasında da muvazene oluşturulmuştur. İmansız amelin bir değeri yoktur, amelsiz imanın da dayanağı yoktur. İmanın amele eşitler arası öncelikli olmak bakımından liderliği, imamlığı söz konusudur. Aynı şekilde dünya ile ahiret arasında da öncelik, daha hayırlı olan ikincisinden yanadır.3

Ahlaken amellerimizin faili sayılabilmemiz için onları samimi gayretlere dayanan iyiliklerle takviye etmemiz gerekir. Yüce Kur'an'ın tertemiz sayfaları boyunca tekrar ettiği nasihatlerinde bize bahşettiği yetenekleri ve bağışladığı güçleri harekete geçirmek üzere seslenmektedir. Allah çalışanların yaptıklarını görmekte, değerlendirmektedir ve onlar için mükemmel mükafatlar hazırlamıştır.4

1. 1. Niyet ile Amel Arasındaki İtidal

"Ameller niyetlere göre değerlendirilir."5

Niyet ile amel arasındaki ilişki iman ile amel arasındaki ilişkiye benzer: Niyetin ve imanın diğerlerine göre eşitler arası önceliği vardır. Çünkü niyetin amele üstünlüğü vardır. Amellerin geçer akçesi, amellere değer katan imandır/niyettir. Bu nedenle niyetsiz meydana gelen amel, ahlaki açıdan hükümsüzdür. Çünkü hem bilgiden, bilinçten, hem de tasavvur ve telakkiden uzaktır: İnancın itici öğeleri olan bu değerlerden yoksun bir şekilde yapılan amel, hayra hizmet edemez, ediyormuş gibi gözükse de nihai anlamda değerden yoksun kalır.

Güzel bir niyet hiçbir zaman gerçekleşmese bile, kalpte vuku bulduğu için değerlidir; aynı şekilde kasıtsız bir eylemimiz dış dünyada birtakım yanlışlara yol açsa bile kasıtla yapılan eylem gibi değerlidir. Bu nedenle kalplerinde güzel bir niyet taşımaksızın namaz kılan münafıkların yaptıkları fiillerin Allah katında hiçbir değeri yoktur ve münafıklık kafirlikten manevi olarak daha alt bir dereceyi ifade eder.

Burada sözünü ettiğimiz niyet, soyut ve afaki bir iddiadan öte, kalbin ameli olan samimi hislerdir. Bu bağlamda niyet, ihlas'dan ve gerekli ölçülerden yoksun zihinsel bir faaliyet değil, yürekten gelen samimi bir davranıştır. Kalbin ameli olan niyet ile bedenin hareketi olan davranış arasındaki itidalde, niyet amelden bir adım ileridedir. Çünkü niyet kalpteki samimiyeti temsil eder; bu samimiyet olmadan da bilinçli bir salih amelin en güzel ürünleriyle birlikte dünya hayatını kirlerden arındıran güzelliklerini sergilemesi imkansızdır. Mesela, devamlı ve kararlı bir şekilde namaz kılmak, "Allah'a karşı haşyet duygusuyla dolu bir kalp taşımayanlar için zor bir iştir."6

Kur'an'da Allah'a karşı görevlerini kalbinin derinliklerinden gelen bir istekle yerine getirmeyen; büyük bir içtenlikle namaz kılmayan -üşene üşene namaza kalkan-, mallarını muhtaç olanlara isteksizce veren münafıkların samimi niyetten/imandan yoksun davranışları ayıplanmıştır.7 Bu nedenle Allah katında samimi bir niyete dayanmayan amellerin değeri yoktur. Çünkü Kur'an Ahlakı'nda iyiliğin sadece Allah rızası için yapılması elzemdir. Bu yüzden infak amelini icra ederken, sadakayı gizli vermek, teşekkür beklemeden vermek, zekat verdiğimiz kimseyi aşağılamamak, borçluya kolaylık göstermek gerekir.8

Yüce Allah bizden sahip olduğumuz olanakların fevkinde bir sorumluluk yüklemez.9 Öte yandan "sarp yokuşu tırmanmak"10 diye tavsif edilen zorlu bir mücadele için bütün gücümüzle gayret sarf etmemizi ister. En yüksek değerleri gerçekleştirmeyi hedef alan bir niyette imkanların elverişli olup olmamasına bakılmaz, bütün zorluklarına rağmen sabır ve direnişle sarp yokuşu tırmanmak hedeflenir.11

Yüce Allah sürekli daha güzel sözü, daha iyi ameli arayanları, ortaya koydukları çabaları ile Yaratıcı'nın yakınlığını kazananları, "ahlaki üstünlüğe sahip oldukları için" öte dünyada da cennete ilk kabul edilenler arasına alacaktır.12

1.2. Kıyafet ile Takva Elbisesi Arasında İtidal

Dış güzelliği ile iç güzelliği -dış elbise ile takva elbisesi- arasında yaptığımız kıyaslamada, Kur'an ahlakının takva elbisesini öne çıkardığını görmekteyiz:

"Ey Ademoğulları! Size yücelerden çıplaklığınızı örtesiniz' diye, hem de bir görkem-güzellik nesnesi olarak giyim kuşam bahşettik; ama takva elbisesi her şeyin üstündedir. İşte bunda Allah'ın ayetlerinden biri var ki, insanoğlu belki ders alır." (A'raf, 7/26)

Takvanın yeri kalptir ve kalbin derinliklerinden kaynaklanmayan güzel bir amel övülmez.13 Öte yandan takva bahanesiyle öne sürülen iyi niyet de tek başına yeterli değildir. Çünkü samimi imanın teminatı, Allah'a sadakatin ispatı, ancak elimizdeki tüm imkanlarla -mallarımızla ve canlarımızla- değerlerimizi yüceltmeye gayret etmektir.14

Birr/iyilik, takvanın desteği takva da birr'in dayanağıdır: İkisi birbirinin mütemmim cüzüdür: iyilik olmadan takva, takva olmadan iyilik düşünülemez.15

Takva bu dünyanın geçici heveslerini Allah'ın seçip üstün kıldığı değerlere feda eden müminlerin kalbinin meyvesi,16 ilahi emirlere itaatkar ve hürmetkar davranan kulların amelidir: Kalbin ameli olan takvaya, salt soyut bir niyet gözüyle bakılamaz. "Kalbim temiz demek" yetersizdir. Mazeretin vicdani boyutuyla ilgili olarak Kur'an'da, öte dünyada önümüze konulacak olan amel defteri gündeme getirilmiş ve "insanın öz nefsine karşı, aleyhinde şahitlik yapacağı"17 beyan edilmiştir. Bu sebeple yeryüzünde hicret için gerçekten imkan bulamayanlarla; güçleri olmadığı bahanesiyle evlerinde kalanları Rabbimiz farklı değerlendireceğini ilan etmiştir.18

Takva meyvesiyle beslenen kalplerimiz, bizi şerre teşvik eden fucura karşı mukavemet gösterme becerisi kazandırır. Bu beceri kötü eğilimlerin amellerimizi etkilemesini engelleyecek bir karşı koyma yeteneği ile donatır bizi ve böylece "takva elbisesi"ni giyinmiş oluruz.

Kur'an ahlakında öz ile söz arasında itidal, ikisinin birbirine uyumlu olmasını gerektirir. Özünde ihlas bulunmayan söz, sözünde ihlas bulunmayan bir öz makbul değildir. İyi amelin rehberi iman, güzel davranışın kılavuzu iyi niyet ve ihlaslı bir sözün imamı muhlis bir özdür.

Bu sebeple öz ile söz arasında melekleri hayran bırakacak bir uyumu yakalamak vasat ümmetin şiarları arasında yer almalıdır. Özü ile sözü çelişkili olan kimseler münafıklardır; "Allah'ın kelamını okuduğu halde diğer insanlara erdemli olmayı öğütleyip kendi nefsini bundan müstağni görmek" yürüyen Kur'an olmaya aday müminlere yakışmaz.19

Başarıyla sonuçlanıp sonuçlanmadığına bakılmaksızın, başlangıçta samimi bir niyetle hayra yönelen her çaba özünde hayırlıdır; Allah katında hayırla anılacak, hayırla değerlendirilecektir. Diğer taraftan şerre yönelen çabalar da, başarısız olsa bile gönülleri kirletmek bağlamında başka zamanlarda şerli ürünlerin yeşermesine zemin hazırlayacaktır.

1.3. Tevfik ve İnayet Arasında İtidal

Tevfik20 başarıya ulaşmak, muvaffak olmak için yerine getirilmesi gereken ödevleri ifade eder; inayet ise bu çabayı koyduğu yasalarla ve gaybî yardımlarıyla Yüce Allah'ın desteklemesini. Tevfik insan iradesini, inayet ise Allah'ın mutlak iradesini temsil eder. Müminin salih ameller için harekete geçerken en önemli dayanağı Allah'tır.

Terim anlamında tevfik, tevekkül ile aynı bağlam içinde, Şuayib Peygamber'in bir sözü olarak "başarının bütünüyle Allah'a ait olduğu, bir müminin her zaman ona güvenip dayanması, O'na yönelerek yaşaması" gerektiği beyanıyla birlikte geçmektedir.21 İnayet ise; kelime anlamıyla yardım demektir.22

Allah'ın yardımı iki şekilde gelebilir: Kendiliğinden ya da mükafat olarak. Kendiliğinden geldiğinde bunun şükretmek dışında bir insana artı değer yüklemesi zordur, ancak bir müminin O'na yakınlaşmak için yaptığı salih ameller Allah katında ciddi bir değer kazanmasına yol açar. Bu nedenle Allah'tan istenen yardımların, zorlu eylemler gerçekleştirirken, sabırla ve namazla istenmesi gerekir:

"(Ey müminler!) Sabır ve namazla yardım dileyin! Bu tam bir sığınma duygusu içinde yürekten Allah'a yönelenler dışında herkes için zor bir iştir." (Bakara, 2/45)

Bütün başarıların asıl sahibi olan Allah'tan sabırla birlikte yapılan yardım talebi makbuldür;23 Örneğin, Yakup Peygamber sevgili oğlu Yusuf'a üzerinde oynanan oyunlardan sonra "dayanma gücü bahşetmesi için sabırla Yüce Allah'ın yardımını dileyeceğini" ifade etmiş, onun bu tutumu da biz müminlere örnek olarak Kur'an'da beyan edilmiştir.24

Tevfik inayetin eksenidir; inayet ise tevfik'in nedeni. Birbirini besleyen, destekleyen kardeşler gibi olan bu iki davranış ilkesini göz önünde bulundurmak ve zorlu amellerimizin azığı olarak değerlendirmek lazımdır.

1.4. Rıfk İle Cehd Arasındaki İtidal

Kur'anî bir terim olarak rıfk25 dayanaktır; cehd26, sa'y27, azm28 gibi kavramlara ise kısaca 'gayret' diyebiliriz. Müminler olarak ahlaki davranışlarımızın bu iki terimin temsil ettiği ilkeler arasında yer alması gerekir. Davranışın değeri ve geçerlilik şartlarını bu iki ilkenin temsil ettiği muhtevadan çıkarabiliriz.

Eğer gayretlerimiz bilinçten yoksunsa, bir rıfka dayanmıyorsa ebedi saadet ve dünyevi başarılar açısından neticenin hüsranla bitmesi kaçınılmazdır. Çünkü "dayanak" anlamına gelen rıfk, amellerimizi değersizleşmekten koruyacak ilahi destek işlevi görecektir.

Cehd, ciddi bir şekilde doğru yolu arayan kimsenin gayretidir; rıfk ise onu gaybi yardımlarla destekleyerek Allah'ın ona dayanak sağlamasıdır; bu aynı zamanda Allah'ın hidayet etme şeklidir -bir hidayet yasasıdır.29 İnsanı dalalete düşüren nefsin ihtiraslarına karşı durabilmek için müminin çabalarının hareket halinde olması gerekir. Çünkü hidayet üzere kalmayı da içeren Allah'ın yardımlarına takva ehli layıktır ve inayeti hak etmek için ona hakkıyla layık olmak gerekir.30

"Kalpleri azim ve kararlılıkla dolu bütün peygamberler"31dünyevi başarı elde edip etmemelerine bakılmaksızın, sıkıntılara sabırla direndikleri için Yüce Rabbimiz tarafından övülmüştür. Bizim de müminler olarak zorluklar karşısında gevşeklik göstermemek, acılara katlanmak, açlık-soğuk ve yorgunluk gibi sıkıntı doğuran amillerden dolayı görevlerimizi ihmal etmeme görevimiz vardır. Sonunda başarılı olamasak da üstün çözüm yolları bulmaya dönük çabalarımız asildir;32 çünkü gayretin asaleti vardır.

Yüce Allah'ın insanın hiçbir gayretini zayi etmeyecek, onu inceden inceye tartıp -hem iyilerin iyiliklerini ve kötülüklerini hem de kötülerin kötülüklerini ve iyiliklerini derecelendirerek- değerlendirecektir; hatta zerre miktarınca, gözle görülmeyen bir atom kadar küçük olsa dahi.33

Yeryüzünde oluşan tevhidi mücadelemizde itidali temsil eden tutum "zihni-kalbi, bedeni ve ameli çaba ile kendiliğindencilik" arasındaki tercihimizi, cehd-sa'y kavramlarıyla ifade edebileceğimiz tarafa yapmaktır. Çünkü Allah'ın işlerini dünyada ve ahirette kolaylaştıracağı kimseler; cimriler, kendilerini Yaratıcı'nın arındırma hakkından müstağni sayanlar, iyiliği yalan sayanlar değil, cömertler, kalbini arınmaya açık tutanlar ve iyilik yapmayı şiar edinenlerdir.34

 Öte yandan bizim çaba ve gayretlerimizi anlamlandıracak, bereketlendirecek ve başarıyla ödüllendirecek olan tek gücün Yüce Allah olduğunu unutmamak elzemdir: Çaba ve kendiliğindencilik arasındaki itidal "çalışmak bizden başarı Allah'tandır" cümlesiyle özetlenebilir.

2. Namazda İtidal

"Salih amellerimizin başında gelen namazda itidal; "bizi onu koruyalım ki o da bizi kötülüklerden korusun" diye, sürekli ve kararlı bir şekilde kılmaktır. Yüce Rabbimiz, namazın kıraatinde itidali, "sesi ne yüksek ne alçak tutmak, ikisi arasında bir yol bulmak"35 şeklinde beyan etmiş, tüm davranışlarımızda ölçülü ve dengeli hareket etmeyi emretmiştir:

"Yavrucuğum! Namazında kararlılık göster, doğru ve yararlı olanı emret, kötü ve eğriden vaz geçir, başına gelebilecek her (belaya) sabırla katlan: bu azim ve kararlılık göstermeye değer bir şeydir. Yersiz bir gurura kapılarak insanlara üstünlük taslama ve yeryüzünde küstahça gezip durma: unutma ki Allah böbürlenerek küstahlık yapanları sevmez. Davranışlarında ölçülü ve dengeli ol: sesini yükseltme; çünkü unutma ki, seslerin en çirkini eşeğin anırmasıdır." (Lokman, 31/17-19)

3. İmkanlarımızı Harcamada ve Nimetlerden Yararlanmada İtidal

Ellerimizdeki imkanları harcarken, başkalarına sarf ederken gözetilmesi gereken dengeyi "cimrilik-pintilikle israf arasında bir orta yol tutturmak" ilkesi üzerine bina etmemiz gerektiğini Rabbimiz şöyle beyan etmiştir:

"Ve onlar ki, başkaları için harcadıkları zaman ne saçıp savururlar, ne de cimrilik yaparlar; bu ikisi arasında her zaman bir orta yol bulunduğunu bilirler." (Furkân, 25/67)

"Ve ne ellerini boynuna bağlayıp kilitli tut, ne de sonuna kadar açıp (varını yoğunu ortaya dök) böyle yaparsan (sorumlu olduğun kimselerce) kınanan, yapayalnız ve yoksul biri olup çıkarsın. Şüphesiz dilediğine rızkı bolca, dilediğine de ölçülü idareli veren senin Rabbindir. Ve kullarının durumunu bütün açıklığı ile görüp haberdar olan O'dur." (İsra, 17/29-30)

Cimrilik ve cömertlik arasında itidal ikincisini önce çıkarmayı gerektirir. Çünkü cimrilik Kur'an ahlakında kötü huylardandır; Müslümana yakışan ise imkanlarından uygun bir şekilde harcamada bulunmak, cömert olmaktır.36

Cömertliğinin belirtisi olarak bize Kur'an-ı Kerim'i indiren, renkleri, kokusu ve tatları birbirinden farklı sayısız nimetler yaratarak bizi yararlandıran, kullarına karşı son derece şefkatli olan Rabbimiz, güzel nimetlerden yararlanmamızı yasaklamamış, hatta teşvik etmiştir; ancak "yoksullara mahsulün toplandığı gün haklarını vermek ve israf etmemek"37 gibi bazı rezervler koymuştur. İhtiyaç sahiplerine verecek bir şeyi bulunmadığı için ilgisiz kalmak zorunda kaldığımız durumlarda ise, Rabbimiz bir başka muvazene ölçüsünü koymuş"yumuşak, tatlı söz söyleme"38 öğüdünde bulunarak itidalli davranışın ne olduğunu açıkça beyan etmiştir. Şüphesiz Allah'ın sözlerinde hiçbir eksiklik ve kusur bulunmaz. O; mesajlarını gerekli detayları içine alacak, gereksizlerini de dışarıda bırakacak bir incelikte indirmiştir. Ne mutlu ki, bize bu sözlere iman etme ve onlarla hayatımıza anlam, davranışlarımıza güzellik katma fırsatı verilmiştir.

Allah'ın bizim için yarattığı nimetlerin helal olanlarından yararlanırken de itidale -ölçülü olmaya en yakın- tavır; "israf ile uygun bir şekilde faydalanmak" arasında bir yol tutturmayı gerektirir.39

Öte yandan harcama konusundaki muvazene, "bollukta da darlıkta da infak etme"ye engel bir ölçü değildir. Şeytan insanı fukaralıkla korkutarak cömertlikten ve mallarımızı değerlerimizi yüceltmek için harekete geçirmekten alıkoyar.40 İnsanoğlu genellikle pintilikten yana tutum takınır ve ihtiyaçlarının arkasına sığınarak infak etmekten nefsini alı koyar; bu nedenle insanın bu ruh halinden kaynaklanan zafiyeti aşabilmesi, aşağıdaki ayette açıklanan ölçüyü ilke edinmeyi gerektirir:

"Onlar ki hem bolluk hem de darlık zamanında (Allah yolunda harcarlar), öfkelerini kontrol altında tutarlar ve insanları affederler; çünkü Allah iyilik yapanları sever." (Al-i İmran, 3/134)

Bu durumda müminlere yakışan itidalli tutum; maddi durumumuzu değerlendirirken bizden statü olarak aşağıda olanlara bakarak karar vermemiz, ahlâki tekamülü hedeflerken ise model olarak bizden statü olarak yukarıda olanlara bakarak, onların örneklerini hayatın bağrında yeniden üretmeli, çoğaltmalıyız.

İyi şeylerden itidalli yararlanmak, kötü şeylerden uzak durmayı gerektirir. Mesela sarhoşluk veren şeyler, şans oyunları gibi dünyevi süsler, Allah'ı anmaktan alıkoyan, şeytan işi iğrenç kötülüklerdir ve insanın felahına/nihai kurtuluşa engel oluştururlar.41

Sözün Özü

İslam Ümmeti vasatı temsil etmesi için gerekli hikmetlerle donatılmıştır; bu hikmetler Kur'an'ın tertemiz sayfalarında, saf bir şekilde, insanlığa itidalin tanıklığını ve örnekliğini yapmamız için öğrenilmeyi bekliyor. Vasatın ümmeti olmayı başarıp başaramadığımızı denemek ise, ümmetin vasatı olan davranışlara bakarak mümkün olabilir. Toplumların ekseninde yer alarak insanlığa hakikatin şahitliğini yapmakla yükümlü olan müminler olarak bulunduğumuz her vasatta adaletin en güzel örneklerini göstermekle yükümlüyüz.

Vasat ümmetin yol gösterici ilkesi olan itidal, dengeli yaklaşımlar içinde huylarımıza ve davranışlarımıza yön vermektir. İtidal ile israf arasında ise ters orantı vardır; yani israftan kaçarak itidalin güvenli koridorlarında yer edinebiliriz.

 Aşağıdaki ayet dengeli yaklaşımın dua formunda hikmetli mesajlarını şöyle beyan ediyor:

"Ey Rabbimiz! Günahlarımızı ve işlerimizdeki aşırılıkları bağışla -bizi itidalli davranışlara sevk et- adımlarımızı sağlamlaştır ve kafirlere karşı bize yardım et!" (Al-i İmran, 3/147)

Dipnotlar:

1- Aşağıdaki ayetlerde iman ile salih amel yan yana zikredilmiştir: Bakara, 2/25,82,277; Al-i İmran, 3/57; Nisa, 4/34, 57, 122, 124, 173; Maide, 5/9, 93; A'raf, 7/42; Yunus, 10/4, 9; Hud, 11/11, 23; Ra'd, 13/29; İbrahim, 14/23; İsra, 17/9; Kehf, 18/2, 30, 46, 107; Meryem, 19/76, 96; Taha, 20/75, 112; Enbiya, 21/94; Hacc, 22/14, 23, 50, 56; Nur, 24/55; Şuara, 26/227; Ankebut, 29/7, 9, 58; Rum, 30/15, 45; Lokman, 31/8; Secde, 32/19; Sebe, 34/4; Fatır, 35/7; Sâd, 38/24, 28; Mü'min, 40/58; Fussilet, 41/8; Şura, 42/22-23, 26; Casiye, 45/21, 30; Muhammed, 47/2, 12; Fetih, 48/29; Talak, 65/11; İnşikak, 84/25; Buruc, 85/11; Tin, 95/6; Beyyine, 98/7; Asr, 103/3.

2- İmanlarını amellerle ispat etmeyenler tövbe ve dua ile bu durumu telafi ederek yeniden salih amellere kesin dönüş yapmalıdırlar. (Örnek olarak bkz.: Tevbe, 9/102-103.)

3- Duha, 93/4.

4- Al-i İmran, 3/136; Tevbe, 9/105; Ankebut, 29/58; Zümer, 39/74.

5- Buhari, Sahih, 1.Hadis.

6- "(Ey Müminler! Sabır ve namazla (Allah'tan yardım) dileyin: Bu, tam bir sığınma duygusu (haşyet) içinde yürekten Allah'a yönelenlerin dışında herkes için zor bir iştir." (Bakara, 2/45)

7- Tevbe, 9/53-54.

8- İyiliği sadece Allah rızası için yapmak gerekir; bkz. Bakara, 2/265, 267; Al-i İmran, 3/92; İnsan, 76/8-9; 27; Leyl, 92/17-18; alanı aşağılamamak Bakara, 2/262-266; sadakayı gizli vermek Bakara, 2/271; borçluya kolaylık göstermek gerekir; Bakara, 2/280.

9- "Allah hiç kimseye taşıyabileceğinden daha fazlasını yüklemez: kişinin yaptığı her iyilik kendi lehinedir, her kötülük de kendi aleyhine…" (Bakara, 2/286)

10- "Ve ona kötülüğün ve iyiliğin iki yolunu göstermedik mi? Ama o Akabe'ye/sarp yokuşa tırmanmayı denemedi… Bilir misin? Nedir o sarp yokuş, birinin boynunu (zincirlerinden) kurtarmaktır, yahut kendi aç iken başkasını doyurmaktır, yakını olan bir yetimi, yahut toprağa uzanmış yatan bir yoksulu ve İmana ermişlerden ve birbirlerine sabrı ve merhameti tavsiye edenlerden olmaktır: İşte böyleleri dürüst ve erdemliliğe erişmiş olanlardır." (Beled, 90/10-18.)

11- İmkanlar çok elverişli olmasa da vazgeçmeden idealler için çabalamak gerekir: Al-i İmran, 3/102; Hacc, 22/78.

12- Sözlerin en güzeline tabi olacak kadar erdemli olan, sürekli hayır yolunda koşuşturan, Allah'ın azabından korkarak iyiliğin öncüleri olmaya gayret eden müminlerin cennete ilk girecekleri müjdelenmiştir: Maide, 5/48; Zümer, 17-18,55; Vakıa, 56/10-15.

13-  "O Gün ki, ne malın mülkün ne de çoluk çocuğun bir yararı olacaktır: Yalnızca Allah'ın huzuruna kötülükten korunmuş bir kalple çıkanlar (kurtulacaklardır)!" (Şuara, 26/88-89) Ayrıca bkz. Muttaki olmanın gereklerini samimi amellerle yerine getirmek, hayrın gerçekleşmesi, Allah yolunda hakkıyla cihad etmek lazımdır: Hacc, 22/78.

14- "Müminler yalnızca Allah'a ve elçisine iman edenler ve (bu konuda) bütün şüphelerden uzak duranlardır ve Allah yolunda bütün malları ve canları ile cihad edenlerdir. İşte onlardır sözlerine duranlar." (Hucurat, 49/15.)

15- Birr ve takvanın birlikte aynı cüzün parçaları olarak kullanıldığı Kur'an pasajı için bkz.: Bakara, 2/189.

16- Takva Kur'an'da 200'defadan çok geçer. Peygamberimiz üç defa kalbe işaret ederek "takva burada yatmaktadır" buyurur. Müslim, Sahih, Kitabu'l-Birr, bap:7.

17- Kıyamet, 75/14-15.vd.

18- "Melekler, kendilerine zulmeden kimselere canlarını alırken soracaklar: Neyiniz vardı sizin? Onlar: Biz yeryüzünde çok güçsüzdük, diye cevap verecekler. (Melekler) Allah'ın arzı sizin kötülük diyarını terk etmenize yetecek kadar geniş değil miydi? diyecekler. Böylelerinin varış yeri cehennemdir: Ne kötü bir varış yeri. Ama erkek olsun, kadın olsun, çocuk olsun hiçbir gücü olmayan ve kendilerine doğru yol gösterilmeyen çaresiz kimseler bunun dışındadır; Allah onların günahlarını silebilir: Çünkü Allah günahları silendir, çok bağışlayandır." (Nisa, 4/97-99)

19- Öz ile söz arasında itidal, ikisinin arasında hayranlık uyandıran bir uyum oluşturmayı gerektirir; bkz.: Bakara, 2/44.

20- v-f-q'dan tevfik; başarmak, muvaffak olmak, düzeltmek, uyum sağlamak, doğruyu bulmak/buldurmak, bir düşünceyi başka bir düşünce ile uzlaştırmak anlamlarına gelir; Bir düşünceyi başka bir düşünce ile uzlaştırmak anlamında tevfik için bkz.: 4/62,

21- Hud, 11/88.

22- İnayet; yardım demektir; Kehf, 18/94; Furkan, 25/4; aynı kökten türeyen teâvün ise, yardımlaşmaktır; bkz.: Maide, 5/2; Fatiha Suresi'nde geçen istiâne ise, yardım istemektir; bkz.: Fatiha,1/5,

23- A'raf, 7/128; yardımına baş vurulacak yegane veli/dost, Hakim/hüküm ve hikmet sahibi Yüce Allah'tır: Enbiya, 21/112.

24- Yusuf, 12/18.

25- Rıfk ile aynı kökten türetilmiş olan el-mirfeq; dayanak, dirsek, destek demektir; çoğulu olan el-merâfiq ise dirsekler (5/6); el-mürtefeq; arkadaş, faydalanılan yer, dayanak (18/29-31) demektir.

26- Cihadın da kök anlamlarından olan cehd; salih ameller için gösterilen ahlaki gayrettir; amellerin insana bakan yüzünde yer alır; Rabbimizin salih amellerin enerjisi olarak kullanmamız için bahşettiği takat ve güçtür (Tevbe, 9/79). Cihad ise Allah'ın dinini müdafaa etmek, şeytanın askerlerine galip gelmek için elimizdeki güçleri seferber etmektir; bkz.: Tevbe, 9/24; Hacc, 22/78; Furkan, 25/52; Mümtehine, 60/1)

27- Sa'y; çalışmak, yürümek, amel etmektir; bkz.: Bakara, 2/114,205; İsra, 17/19, 39, 53; Naziat, 79/35; fiil olarak sa'y'in geçtiği ayetler için bkz.: Bakara, 2/260; Taha, 20/15, 20, 66; Maide, 5/33, 64; Sebe, 34/38; Saffat, 37/102; Cuma, 62/9; sizin-onların çalışması, sa'yimizin değeri için bkz.: İsa, 17/19; Kehf, 18/104; Enbiya, 21/94; Necm, 53/40; İnsan, 76/22; Ğaşiye, 88/9; Leyl, 92/4.

28- Azm; salih ameller işlemeden önce verilmesi gereken ciddi karardır. Yeryüzünde adaleti gerçekleştirmek için çaba sarfeden peygamberlerin ve müminlerin dürüstlük ve erdemlilik timsali işlere girişmeden önceki verdikleri kalbî kararlılığı ifade eder; konuyla ilgili ayetler için bkz.: Bakara, 2/227, 235; Al-i İmran, 3/159,186; Taha, 20/115; Lokman, 31/17; Şura, 42/43; Ahkaf, 46/35; Muhammed, 47/21.

29- "Bizim davamızda üstün gayret gösterenleri, Bize varan yollara mutlaka yöneltiriz: Allah kuşkusuz iyilik yapanlarla birliktedir." (Ankebut, 29/69) Hidayete ermenin ve hidayet üzere yaşamanın ilahi yasalarından biri, "hidayet için çaba sarfetmek, gayret etmek, emek harcamak"tır; konuyla ilgili ayetler için bkz.: En'am, 6/125; Yunus, 10/9; Muhammed, 47/17; Fetih, 48/4; Hucurat, 48/7; Mücadele, 58/22.

30- Allah'ın yardımlarına takva ehli layıktır: Fetih, 48/4, 18, 26; Hucurat, 49/8.

31- Peygamberler ulu'l-azm sahibidirler: Ahkaf, 46/35.

32- Allah için yapılan gayretin asaleti vardır: Nisa, 4/86; Tevbe, 9/40, 81; Şura, 42/43 vd.

33- Yüce Allah kötüleri dahi derecelendirerek yaptıklarının karşılığını tam olarak ödeyecektir; Ahkaf; 46/19; iyilerin ve kötülerin iyiliklerini ve kötülüklerini en ince ayrıntısına kadar derecelendirerek ince bir adalet terazisinden geçirecektir; Zelzele, 99/7-8.

34- Bkz.: Leyl, 92/5-10. ayetler.

35- "…Namazında sesini fazla yükseltme, çok fazla alçaltma da: ikisinin ortası bir yol tut!" (İsra, 17/110)

36- Kur'an Ahlakı'nda cimrilik tenkit edilmiş, cömertlik övülmüş ve hatta cömertliğin sınırları dahi çizilmiştir; bkz.: Bakara, 2/245, 254, 261, 274; Tevbe, 9/104; Zariyat, 51/16-19; Hadid, 57/7; Haşr, 59/9; Münafikun, 63/10-11; Teğabün, 64/16; Beled, 90/11-16.

37- En'âm, 6/141.

38- "Ve eğer sen (kendin) de Rabbinin katından ihtiyaç duyduğun bir lütfu/bir rahmeti arama çabası içinde olduğun için (ihtiyaç sahiplerine) ilgisiz kalmak zorunda isen, o zaman hiç değilse, onlara yumuşak/yatıştırıcı bir söz söyle." (İsra, 17/28)

39- "Ey müminler! Allah'ın size helal kıldığı hayatın güzelliklerinden kendinizi yoksun bırakmayın. Ama hakkın sınırlarını aşmayın Allah sınırları aşanları asla sevmez: O halde Allah'ın rızık olarak size bağışladığı meşru güzelliklerden yararlanın ve iman ettiğinizin Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun!" (Maide, 5/87-88) Ayrıca bkz.: A'raf, 7/31.

40- "Şeytan sizi fakirlik ihtimali ile korkutur ve cimriliği telkin eder, oysa Allah size bağışlamasını ve lütfunu vaad eder; Allah kudret ve egemenlikte sınırsızdır, her şeyi bilendir." (Bakara, 2/268)

41- Maide, 5/90-91.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR