1. YAZARLAR

  2. Haksöz

  3. TC-İsrail İlişkileri ve Tank İhalesi Sorunu

TC-İsrail İlişkileri ve Tank İhalesi Sorunu

Mayıs 2002A+A-

27 Nisan Cumartesi günü İDKAM'da Alptekin Dursunoğlu ve Rıdvan Kaya'nın konuşmacı olarak katıldığı "TC-İsrail İlişkileri ve Tank İhalesi Sorunu" adlı bir program düzenlendi. Açış konuşmasını yapan R. Kaya, TC-İsrail ilişkilerinin uzun bir arka plana yayıldığını, 90'lı yıllarda artan işbirliğiyle ve özellikle de 28 Şubatla bu ilişkinin stratejik ittifaka dönüştüğünü belirtti. R. Kaya: "Tank ihalesi olayı son işgalle birlikte birçok kesimi ve halkın büyük bir bölümünü rahatsız etti. Kıvrıkoğlu'nun 23 Nisan'daki hakaret dolu açıklaması tank ihalesini eleştirenlere bir tehdit niteliğindeydi. Türkiye'de İsrail'i eleştirmek anında silahlı güçlerden tepki alabiliyor." diyerek, TC-İsrail ilişkilerinin gelişim seyrini anlatmak üzere, sözü bu konu üzerindeki çalışmalarıyla bilinen A. Dursunoğlu'na bıraktı.

Konuşmasına, "TC-İsrail ilişkilerinin izlediği seyri anlayabilmek için Soğuk Savaş dönemini anlamak gerek. Zira Türkiye bu dönemde çok ciddi bir jeopolitik önem arzediyor." sözleriyle başlayan A. Dursunoğlu, şunları söyledi: "Soğuk Savaş döneminde dünya, Doğu-Batı şeklinde iki bloka ayrılmıştı. TC, NATO'ya dahil edilme karşılığında İsrail'i tanıdı. Bu dönem Ortadoğu siyaseti üzerinde TC, NATO çerçevesiyle çizilen politikalara müdahale edememektedir. Soğuk Savaş döneminde bağımsız rol oynayamayan TC'nin bu dönem sonrası jeopolitik değeri sona erdi. Stratejik önemini kaybeden ve yalnız kalan TC, tutunacak dal olarak İsrail'e yanaştı. Sovyetlerin dağılmasıyla boşlukta kalan Orta Asya ve Kafkas halklarının fundamentalist İslam'la ve İran İslam Devrimi'yle tanışmalarına engel olunmalıydı. Yeni Dünya Düzeni patronu ABD, bu stratejik görevi TC'ye verdi. Ortadoğu siyasetinde ise İsrail'e yandaş gerekiyordu. Ancak Erbakan'ın D-8 projesi ile müslüman ülkelere yönelmesi İsrail'de hoş karşılanmadı. Türkiye'de siyaseti belirleyen en önemli güç/ordu da, kısa sürede yükselen İslam'ı ezmek, dış politikada ise İsrail'le işbirliği içerisine girmenin yolunu açmak için 28 Şubat darbesini gerçekleştirdi. 50 yıldır meşruiyet sorunu yaşayan İsrail'i, bölge ülkelerinden biriyle geliştireceği ilişkiler rahatlatacaktı. Askeri açıdan da dışa bağımlı olan TC, İsrail için önemli bir pazardı. ABD, değişik sebeplerle vermediği silahlan alabilmesi için TC'ye adres olarak İsrail'i gösteriyordu. Başka ülke de silah ve teknoloji vermiyordu. Böylece İsrail'le işbirliği hale geliyordu. 28 Şubatla birlikte TC'nin tehdit algısı İsrail'inkiyle özdeşleştirildi. Yeni konsepte göre öncelikli tehdit İslam'dır, ikinci sırada PKK ve dış destekçiler olarak Suriye ve İran..."

TC-İsrail ilişkilerinde 1993'ün bir dönüm noktası teşkil ettiğini belirten A. Dursunoğlu konuşmasını şöyle sürdürdü: TC-İran ilişkilerinin geliştiği bu dönemde İsrail, sürekli TC'ye İran karşıtı bir program çizdirmeye çalıştı. Yaptığı propagandalar, komşu ülkelerin füzelerinin TC'yi tehdit ettiği yönündeydi. Komşularıyla çatışma tehlikesi(!) yaşayan TC'nin ABD ve İsrail'e yanaşması kaçınılmaz oluyordu. TC-İsrail arasındaki 23 Şubat 1996'da yapılan askeri anlaşma, işbirliğinin "stratejik işbirliği" olarak tanımlanmasıyla çok önem arzediyor. Bu anlaşmanın ortaya çıktığı dönem, Lübnan'da Kana katliamının yaşandığı bir döneme denk geliyor ve Lübnan'a bomba yağdıran İsrail uçakları Konya semalarında eğitim uçuşları yapıyorlardı.

Daha sonra F-4 uçak modernizasyonu, tank alımı ve modernizasyonu ve diğer savunma sanayi işbirliği ile ilgili teknik bilgiler aktaran A. Dursunoğlu sözlerini şunları söyleyerek bitirdi: Türkiye savunma sanayini ABD ve İsrail'in istediği doğrultuda biçimlendiriyor. En çok para ise tanka ayrılıyor. Tank, kara savaşı aracıdır ve komşularla olan ilişkiyle irtibatlıdır. 4-5 senelik İsrail'le işbirliği Türkiye'nin jeopolitik gerçekliğini yok etmiştir. TC'nin jeopolitik gerçekliği komşularıyla iyi geçinmesidir. Ancak TC, hem içerde hem dışarıda sürekli çatışma üretmektedir.

R. Kaya da son olarak şunları söyledi: TC, gittikçe daha bir İsrailleşiyor. TC'nin İsrail'le ilişkilerini taşıyan ise ordu. Milyonlarca doların döndüğü büyük ihalelerle ilgili kararları ordu belirliyor ve ordu bu pastayı kimseye kaptırmama uğraşısı içinde. Türkiye'de çok ciddi bir silahlanma sözkonusu, buraya ayrılan bütçe korkunç kabarık. Halkın zorunlu ihtiyaçlarının oranı, silahlanma bütçesinin oranının 1/3'ine denk geliyor. Adalet, Eğitim ve Sağlık bakanlıklarının bütçeden aldıkları toplam pay %11 iken, askeri harcamalar bütçenin %30'unu alıyor. Bu silahlanma çılgınlığının sebebi mutlaka sorulmalıdır. Bu tanklar kime karşı ve niçin kullanılacak? Benim niçin Yunanistan'la, İran'la, Suriye'yle sorunum var? TC'ye İsrail'den başka silah veren ülke olmadığı iddiasının arka planı niçin sorgulanmıyor? Niçin TC'ye teknoloji ve silah verilmiyor? Örneğin Almanlar Leopard tankını, bu silahların içeride halka karşı kullanılma ihtimalinden dolayı satmamaları niçin gündem olmuyor? Türkiye'de yıllardır kimi kesimlerin, on milyonlarca Arab'ın İsrail yaptıkları spekülasyonlar, acaba 70 milyonluk TC'nin 5 milyonluk İsrail'e mahkum olması gerçekliğinde nereye oturuyor?"

Dinleyicilerin soru ve katkılarıyla devam eden program, biz müslümanların İsrail ve işbirlikçilerinin zulmüne karşı sürekli direniş bilincini canlı tutmamız gerektiği vurgularıyla sona erdi.        

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR