1. YAZARLAR

  2. Rıdvan Kaya

  3. Siyonist Saldırganlık Sadece Filistin Halkının Değil, İnsanlığın Düşmanı!

Siyonist Saldırganlık Sadece Filistin Halkının Değil, İnsanlığın Düşmanı!

Ocak 2004A+A-

Rachel Corrie'nin İsrail ordusuna ait bir buldozer tarafından vahşice ezilerek öldürülmesinin üzerinden tam bir yıl geçti. 16 Mart 2003 tarihinde Gazze'ye bağlı Refah'da gerçekleşen bu cinayetin, ilk günlerde uluslararası medya gündeminde bir yansıması olduysa da bu çok cılız ve kısa süreli bir yansımaydı. Ortadoğu'da herhangi bir vatandaşının başına bir iş geldiğinde dünyayı ayağa kaldıran ABD ise, kendi vatandaşı Rachel'in İsrail işgal güçlerince taammüden öldürülmesi karşısında en küçük bir tepki bile vermedi. Değil hesap sormak, Amerikan yönetimi İsrail'e konu hakkında soru dahi sormadı; aynı şekilde İsrail ise "pardon" deme zahmetine bile katlanmak zorunda kalmadı.

'Uluslararası Dayanışma Hareketi' adlı anti emperyalist ve barış yanlısı gruba mensup Yahudi kökenli bir gönüllü olan Rachel, kısacası İsrail işgaline karşı Filistinliler ile aynı safta durmakla bağışlanamaz bir suç işlemiş ve dolayısıyla ölümü hak etmişti! İsrail ordusu adına, Rachel Corrie'nin ölümü üzerine yapıldığı iddia edilen soruşturma sonucunda hazırlanan raporun sonuç bölümünde yer alan, "buldozer şoförünün kusurlu bulunmadığı ve tamamıyla kurbanın sorumlu olduğu trajik bir kaza" ifadesi dikkat çekiyordu.

Rachel Corrie'nin öldürülmesi karşısında öncelikle Amerikan devletinin ve kamuoyunun ve daha genel olarak da Batı'nın takındığı önemsemez tavır, kuşkusuz öncelikle İsrail sözkonusu olduğunda ortaya çıkan müthiş çifte standarda, daha doğrusu standartsızlığa işaret etmekte. İsrail'in her türlü saldırganlığına, tecavüzüne olur veren yaklaşım açısından ne Filistinliler, ne de onlarla dayanışma eylemi içinde bulunan kendi vatandaşlarının ölümü bir şey ifade etmiyor. Nitekim sadece Filistin halkıyla dayanışma tavırlarından dolayı değil, İsrail'in işgal suçunu dünyaya teşhir etme, duyurma işlevini görecek faaliyetleri nedeniyle de Siyonist devletin tahammülsüzlüğüne ve saldırılarına maruz kalan Batılı gönüllüler, Rachel ile sınırlı kalmadı. Ian Hook ve James Miller da Rachel ile aynı kaderi paylaşmış ve Siyonist işgale karşı Filistin halkıyla dayanışma onurunun bedelini canlarıyla ödemişlerdi.

Tom Hurndall

İşgal altındaki topraklarda, İsrail askerlerinin kurşunlarına hedef olan bir başka Batılı gönüllü de Tom Hurndall oldu. 21 yaşında, fotoğrafçılıkla uğraşan bir İngiliz vatandaşı ve Rachel gibi Uluslararası Dayanışma Hareketi üyesi olan Tom da Gazze'ye bağlı Refah'ta vurulmuştu. Rachel'in öldürülmesinin üzerinden daha bir ay bile geçmeden, 11 Nisan 2003 tarihinde meydana gelen olayda, Tom Hurndall beyninden yaralanmış ve tam 9 ay bitkisel hayatta kaldıktan sonra,13 Ocak 2004 günü İngiltere'de hayata gözlerini yummuştu.

Yetenekli bir fotoğrafçı ve duyarlı bir insan hakları savunucusu olan Tom, 2003 yılının ilk aylarında Amerikan ve İngiliz hükümetlerinin Irak'a yönelik savaş hazırlıklarını protesto eylemlerine aktif biçimde katılmış, bilahare Irak'a giden canlı kalkan grubu içinde yer almış ve ardından da işgal altındaki topraklarda yaşanan İsrail zulmünü yerinde görmek ve insan hakları ihlallerini fotoğraflayarak dünyaya duyurmak amacıyla Filistin'e geçmişti.

Ablasının aktarımına göre, vurulmasından önceki günlerde Tom, yolladığı e-mailler aracılığıyla şahit olduğu İsrail saldırganlıklarını ve özellikle de Filistinli sivilleri hedef alan kurşunlamaları detaylı biçimde aktarmaktaydı. Helikopterden açılan ateş sonucunda tam 46 sivilin yaralandığı bir saldırı da Tom'un bildirdiklerinden biriydi ve bu saldırıda yaralananlardan birkaçı daha sonra ölmüşlerdi. Yine Tom, gönderdiği fotoğraflardan birinde de görüldüğü üzere 7 yada 8 yaşlarında bir çocuğun bir İsrail tankından açılan ateşle vurulma anını da görüntülemeyi başarmıştı.

Tom, Filistinli çocuklara yardım etmek isterken vurulmuştu. Refah'ta, bir sokağın sonunda beklediği bir sırada, yaklaşık 20 çocuğun oyun oynadıkları bölgeye doğru yoğun bir makinalı tüfek ateşi açıldığını görmüştü. Çocukların çoğu can havliyle kaçışmışlar fakat yaşları 5 ila 8 arasında değişen ikisi kız biri oğlan üç çocuk korkudan yerlerine çakılmışlardı. Tom koşup küçük oğlanı kenara çekmişti. Salim Barum adındaki bu çocuğu kurtardıktan sonra ikinci çocuğu da bölgeden uzaklaştırmak için hamle yapan Tom, tam bu sırada kafasından vurulmuştu.

İsrail ordusu, olay üzerine yayınladığı raporlarda, Tom'un silahlı olduğu, kamuflaj giysileri ile dolaştığı ve vurulmadan önce askerlere ateş açtığı iddialarını ileri sürüyordu. Oysa tüm bunlar yalandı. Pek çok değişik kaynaktan elde edilen resimlerde Tom'un hem vurulmadan önce hem de sonra çekilen resimlerinde, fosforlu sarı giysiler içinde olduğu görülmekteydi. Aynı şekilde aralarında uluslararası gözlemci ve gazetecilerin de bulunduğu en az on şahit de, Tom'un gerekçesiz şekilde vurulduğuna ve bu esnada hiçbir şekilde, iddia edildiği gibi karşılıklı ateş açılması şeklinde bir olayın vuku bulmadığına şahitlik etmekteydi.

Tom Hurndall, beynine isabet eden kurşun nedeniyle tam dokuz ay bitkisel hayatta kaldı. Vurulmasının üzerinden geçen 6 hafta süresince Tel Aviv'de bir hastanede solunum cihazına bağlı olarak tutuldu. Ardından İngiltere'ye getirildi ve 13 Ocak 2004 tarihine dek hiçbir hayat emaresi olmaksızın bir hastane odasında ölümü bekledi. Bu süre boyunca ailesinin, gerek İsrail, gerekse de İngiliz yetkilileri nezdinde pek çok girişimi oldu. Ne var ki, tümü karşılıksız kalan girişimlerdi bunlar.

Tom'un ailesi İsrailli yetkililerin ciddi bir soruşturma yürütmeleri ve sorumluları cezalandırmaları için delil mahiyeti taşıyan değişik fotoğraflar, balistik inceleme raporu ve tam 14 şahit sundu. Ama İsrail mahkemesi sonuç olarak, Tom'u vuran askerin taammüden ya da kasıtsız öldürme suçlarından değil, ölçüsüz saldırı suçundan yargılanmasına hükmetti. Ayrıca Hurndall ailesinin fertleri Tom'u vuranların açığa çıkarılmasına yönelik çalışmaları sırasında pek çok engelle karşılaştılar, hatta bir defasında Gazze'de üzerlerine ateş açıldı. Ve nihayet İsrail ordusu tarafından vurulmaları söz konusu olursa sorumluluğu bütünüyle üstlendiklerine dair bir belgeyi imzalamadıkları müddetçe bu topraklara girmeleri yasaklandı. Öte yandan İngiliz hükümet yetkilileri de aynen İsrailliler gibi davranarak, Tom'un ölümüne ilgisiz kaldı ve Hurndall ailesinin soruşturma taleplerine kulak tıkadı.

Rachel, Tom ve Filistin halkıyla dayanışma sorumluluğunu hayatlarıyla ödeyen diğer Batılı ülke vatandaşları, eylemleriyle çok yönlü ve çarpıcı bir mesaj sundular. Öncelikle yarım asırdan beridir insanlığın vicdanını kanatan bu büyük yaranın, Filistin sorununun, sadece Filistin halkının değil, tüm insanlığın sorunu ve de sorumluluğu olduğunun altını çizdiler. Özellikle içinden geldikleri ülkelerin kamuoyu için etkili bir mesajdı bu. Siyonist saldırganlığı tüm yeryüzüne teşhir ettiler ve İsrail zulmünü dile getirmeye yönelik her türlü çabayı antisemitizm yaftası ile mahkum etmeye yönelik propaganda yaklaşımının tutarsızlığını ortaya koydular. İkinci olarak da, kendi ülke yönetimlerinin Siyonist işgal ve katliam suçuna ortak olma tutumunu açığa çıkardılar. Vahşice katledilmeleri karşısında mensubu oldukları devletlerden en küçük bir itiraz bile yükselmedi. Adeta unutulmaya, unutturulmaya terk edildiler. Oysa, İsrail işbirlikçisi devletler kendi vatandaşlarının maruz kaldıkları bu cinayetleri çoktan unutsa da, onlar, başta Filistin ve Ortadoğu halkları olmak üzere tüm insanlık ailesinin vicdanında hep yaşayacaklar.

Tom'un ablası Sophie Hurndall'ın 27 Eylül 2003 tarihinde Londra'da yapılan "İşgale Son Filistin'e Özgürlük" mitinginde yaptığı konuşmadan:

"Çığlıklarınızı Duyuyoruz!

Bu yılın Şubat ayında kardeşim Tom, Irak'a karşı gerçekleştirilmesi planlanan saldırıyı protesto etmek için burada, Londra'da toplanan 2 milyon kişiyle birlikte yürüyordu. Tom'un önce Irak'a, ardından da Filistin'e gitme kararı bu yürüyüşte netleşti.

Tom, kendisinden yardım bekleyenlere ve ihtiyaç sahiplerine karşı sorumluluk hisseden bir yapıya sahipti. Anlamsız savaşların yol açtığı binlerce günahsız kurbanın acısını yüreğinde hissediyordu.

Her zaman kendi haklarına sahip çıkamayan insanlar için bir şeyler yapma çabası içindeydi. Tom açısından Irak'a canlı kalkan ekibiyle beraber yolculuk, işte bu çabaları 'bir adım daha öne' taşıma girişimiydi.

Refah'ta savunmasız küçük kıza yardım elini uzattığında, kendi güvenliğini tehlikeye attığını biliyor fakat korkusundan şoka girmiş bir haldeki kız çocuğuna yardım etmeme lüksüne de sahip olmadığını düşünüyordu. Bu çocuklara yardım ederek Tom açık bir mesaj sunuyordu. Masum insanlara sırtını dönemezdi. Biz de bunu yapmamalıyız!

Tom'un başkalarının acılarına gösterdiği duyarlılık, bana Robert F. Kennedy'in şu sözlerini hatırlatıyor: "İnsanlık tarihi sayısız cesaret ve inanç eylemleriyle örülmüştür. Her ne zaman bir insan bir ideal uğruna ya da başkalarını geliştirme adına veya bir haksızlığa karşı çıkmak için ayağa kalksa, küçük bir dalga oluşturur. Öyle ki, bu sayısız dalgalar birleşip, biriktiğinde, önlerinde en güçlü duvarların dahi tutunamayacağı güçlü bir sel meydana getirirler."

İnanıyorum ki, Refah'ta çocukların hayatlarını kurtarma adına ortaya koyduğu fedakarlıkla Tom, sadece Filistin'deki binlerce isimsiz kurban ya da Irak ve Afganistan'daki saldırganlık kurbanları için değil, dünyanın tüm mazlumları için bir umut dalgası kabartmış oldu.

O mazlumlar ki, çektikleri acıların farkında olduğumuzu bilmeliler!

Onların acılarını paylaştığımızı bilmeliler!

Yalnız olmadıklarını da bilmeliler!

Yine bilmeliler ki, dünyanın dört bir yanında sayısız insan, onlar güvene kavuşmadıkça kendilerini huzurlu hissetmeyecekler!

Tom işte bu mesajı güçlü ve açık bir biçimde haykırdı!

Ve bugün ben de Trafalgar Meydanı'ndan tüm dünyanın mazlumlarına aynı mesajı bir kere daha haykırıyorum: Feryadınızı duyuyoruz! Acınızı hissediyoruz. Yalnız değilsiniz!"

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR