1. YAZARLAR

  2. Ahmet Varol

  3. Mescidi Aksa’ya Yönelen Tehlike

Mescidi Aksa’ya Yönelen Tehlike

Ocak 2004A+A-

Mescidi Aksa, Müslümanların ilk kıblesi, İsra ve Mirac mekanı ve üç harem mescidden biri olması sebebiyle özel konuma sahip bir mabeddir. Bu kutsal mabed aynı zamanda Filistin davasına ayrıcalık katan en önemli unsurdur. Otuz yedi yıldan beridir Siyonistlerin esareti altında olan bu kutsal mabed de Filistin'deki diğer kutsal mabedler ve İslam'ın izini taşıyan tarihi eserler gibi boynu bükük durumdadır. Ancak Mescidi Aksa'ya yönelen tehlike ve tehdit biraz daha fazladır. Çünkü işgalci saldırganların sürekli hedefi olagelmiştir. İşgalciler bu kutsal mabedi ortadan kaldırabilmek için sürekli muhtelif oyunlara başvurmaktadırlar.

Siyonistler Mescidi Aksa'yı ortadan kaldırma çabalarına gerekçe bulabilmek veya mutaassıp Yahudileri bu konuda bir şeyler yapmaya teşvik etmek amacıyla "Siyon Mabedi" veya "Süleyman Heykeli" hikayesi uydurmuşlardır. Bugünkü Mescidi Aksa'nın yerinde Siyon Mabedi veya Süleyman Heykeli adı verilen bir Yahudi mabedinin olduğunu ileri sürüyorlar. Oysa Hz. Süleyman (a.s.)'ın inşa ettiği mabed de insanların Allah'a kulluk görevlerini yerine getirmeleri için tahsis edilmiş bir mekandı. Müslümanlar da bugünkü Mescidi Aksa'yı zaten o kutsal mabedin amacına uygun bir şekilde ihya edilmesi için inşa etmişlerdir. Yani Mescidi Aksa'nın imar ve ihya edilmesiyle zaten Hz. Süleyman (a.s.)'ın inşa etmiş olduğu mabed yeniden ihya edilmiştir. Bu mekanın Hz. Meryem (a.s.)'ın, hizmetine adandığı yer olması, oranın Yahudi ırkçılığının bir sembolü olmasından değil, tevhid inancına göre kulluk görevinin yerine getirildiği bir ibadethane olmasından dolayıydı. Hz. Muhammed (a.s.)'ın peygamberlikle görevlendirilişinin ilk döneminde buranın kıble ittihaz edilmesi de bu yüzdendi. Yoksa orası Yahudi ırkçılığını sembolize eden tarihi eserden, yahut dinin ırkçılığa esas kabul edildiği bir ideolojik zihniyetin ibadet anlayışına mabed olarak tahsis edilmiş mekandan ibaret olsaydı, tevhid inancını insanlara tebliğ eden peygamberler silsilesinin son halkasının oraya yönelerek ibadet etmesi asla söz konusu olmazdı.

Hz. Süleyman (a.s.)'ı bir peygamber olarak bile kabul etmeyen ve onu sadece Kral Salamon olarak tanıyan Siyonist ırkçı zihniyet mi, yoksa onun tevhid inancını insanlara tebliğ etmekle görevlendirilmiş peygamberlerden biri olduğuna inanan ve tevhid inancına hakkıyla sahip çıkanlar mı onun inşa etmiş olduğu mabed üzerinde hak sahibi olabilirler? Birinciler bu hakka ırkçılık cihetinden yaklaşıyor ve Süleyman'ın kendi ırklarından olduğu iddiasından yola çıkarak bıraktığı eserin kendilerine ait olduğunu ileri sürüyorlar. İkinciler ise, inanç cihetinden yaklaşıyor ve tüm peygamberlerin davalarının ortak olması,  Mescidi Aksa'nın da birçok peygamberin hayatında özel bir mana ve yerinin olması sebebiyle buraya sahip çıkmaları, burada o peygamberlerin dava ve davetlerinin seslendirilmesi görevlerini mutlaka yerine getirmeleri gerektiğini söylüyorlar. Eğer Mescidi Aksa'nın böyle bir özelliği ve manası olmasaydı zaten Müslümanların ona sahip çıkmalarına da gerek kalmazdı.

Müslümanların Mescidi Aksa'ya sahip çıkma konusunda gösterdikleri duyarlılık ve bilinç Kabe'ye sahip çıkmada gösterdikleri duyarlılık ve bilincin aynısıdır. Kabe de esasta tevhid inancını sembolize eden kutsal mekanlardan biri olarak inşa edildi. Ama zaman içinde birileri bu kutsal mekanın içini putlarla doldurdular. Bu putlarla doldurma işinde ırkçı bir anlayışın yansımasını görürüz. Çünkü içeriye konan putların her biri ayrı bir kavmin veya kabilenin kutsalı olarak kabul ediliyordu. Ama Hz. Muhammed (a.s.) buranın içi putlarla doldurulmuş diye tevhid inancı sahiplerinin onun üzerindeki haklarından vazgeçmedi. Bilakis içindeki putları temizleyerek gerçek kimliğine ve manasına kavuşturdu.

Mescidi Aksa'nın içi tarihin hiçbir döneminde Kabe'nin içi gibi putlarla doldurulmadı. Burası her zaman tevhid inancı sahiplerinin kulluk görevlerini yerine getirdikleri bir mabed olarak kaldı. Ama tarihi kaynaklardan bu mabedin ilk şeklini inşa ettiği öğrenilen Hz. Süleyman (a.s.)'la aynı soydan geldiklerini ileri süren, dolayısıyla bu ırk bağlantısını o kutsal mabedin arsasına sahip çıkmak için gerekçe olarak göstermeye çalışanlar kendi kalplerini putlarla doldurdular. Hz. Süleyman'ın, Hz. Zekeriya'nın, Hz. Elyasa'nın (Allah'ın selamı üzerlerine olsun) tebliğ ettiği tevhid inancından uzaklaştılar. O mabed ise belli bir ırkı değil belli bir inancı temsil etmektedir. O inançtan uzaklaşmış olanların o mabed üzerinde hak iddia etmeleri yersizdir.

Ayrıca Hz. Süleyman (a.s.)'ın inşa ettiği mabedin ilk şekli korunmuş değildir. Fakat mekan korunmuştur. Bu da o mekanın tevhid inancındaki özel mana ve yerinden ileri gelmektedir.

Siyonistlerin Mescidi Aksa'nın mekanıyla ilgili iddiaları ise kesinlikle dini bir duyarlılıktan kaynaklanmamaktadır. Onların asıl meseleleri kaybolmuş bir Süleyman mabedini ihya etmek değil, Filistin davasının canlılığını korumasını sağlayan kutsal Mescidi Aksa'yı ortadan kaldırmaktır.  Çünkü Mescidi Aksa'nın her zaman Filistin davasının motoru vazifesi gördüğünü müşahede etmişlerdir. Dünya Müslümanlarının Filistin davasına yakın ilgi göstermelerinde de bu kutsal mabedin özel bir manasının ve etkisinin olduğu biliniyor. İşte bu motorun, duyguları ve duyarlılıkları canlı tutan bu kutsal mabedin ortadan kaldırılmasını istiyorlar. Bunun için de zaman zaman muhtelif girişimlerde bulunarak tepkileri ölçmeye çalışıyorlar. Bu yolla aynı zamanda tepkileri öldürmeye ve duyarlılıkları zayıflatmaya çalışıyorlar. Çünkü duyarlılıkların canlı kalması durumunda Filistin davasının motorunun ortadan kaldırılmasının lehlerine değil tamamen aleyhlerine olacağını, bu motorun büyük bir patlamaya sebep olabileceğini biliyorlar.

Son dönemde de Mescidi Aksa'yı hedef alan, Müslümanların tepkilerini ölçmeyi ve aynı zamanda zayıflatmayı amaçlayan muhtelif girişimleri oldu. Bu girişimler Türkiye medyasına çok fazla yansımadı. Bazı yerlerde haber olarak geçti ama pek üzerinde durulmadı. Biz burada biraz üzerinde durmak ve Müslümanlara bu kutsal mabede sahip çıkma konusundaki sorumluluklarını hatırlatmak istiyoruz.

Son dönemde Mescidi Aksa'yı hedef alan girişimlerden ilki, bu mabedin çok yakınında bulunan ve Müslümanlara ait 16 evin işgal edilmesiydi. Bu işgal işlemi İsrail İskan Cemiyeti (AL-AD) adlı aşırı Siyonist bir terör örgütünün yönlendirdiği Yahudi göçmenler tarafından gerçekleştirildi. İsrail'in sözde sivillerini oluşturan bu göçmenler, polislerin ve Sınır Koruma Görevlileri adı verilen işgalci askerlerin himayesinde Mescidi Aksa çevresindeki Silvan ve Vadi Halve semtlerinde, Filistinlilere ait 16 evi zorbalıkla işgal ettiler. Konuyla ilgili bir açıklama yapan el-Aksa Kurumu, işgalcilerin, Mescidi Aksa'ya mesafeleri yüz metreyi bulmayan söz konusu evlere baskınlar düzenleyerek işgal işlemini gerçekleştirdikten sonra üzerlerine İsrail bayraklarını astıklarını vurguladı ve bu işgalin bölgeye yönelik Yahudileştirme planının bir parçası olduğunu dile getirdi.

Kudüs'teki bu evlerin işgal edilmesinin amacı, Mescidi Aksa çevresindeki meskun bölgelerde Yahudileştirme faaliyetlerinin hızlandırılması ve bu mabedin kademeli bir şekilde Yahudi kuşatmasına alınmasıdır. İşgalciler bu Yahudileştirme çabalarını yıllardan beridir sürdürüyorlar. Bu amaçla Mescidi Aksa'nın hemen yanı başında bulunan el-Meğaribe mahallesini olduğu gibi yıktırarak Yahudi mahallesine dönüştürdüler. İşgalciler üstelik bu Yahudileştirme işlemlerini tedrici bir şekilde yaparak göze batmamasını sağlamaya çalışıyorlar. Örneğin bir gün iki evi, diğer gün üç evi yıktırarak veya gasp ederek Yahudileştirme politikalarını uygulamaya çalışıyorlar. İslam alemi ise böyle iki–üç evle ilgilenmiyor, bu tür olayları önemsemiyor. Ama zaman içinde geniş bir alan Yahudi kuşatmasına alınmış oluyor. Bu sebeple işgalci saldırganların bu Yahudileştirme çabalarını basite almamak, arz ettiği tehlikeyi iyi teşhis etmek gerekmektedir.

Geçtiğimiz günlerde meydana gelen bir diğer gelişme de yine sivil Yahudi teröristler tarafından Mescidi Aksa'ya baskın düzenlenmesi ve bazı mermer sütunlarının tahrip edilmesiydi. Yine asker ve polis tarafından korunan Yahudi teröristler Mescidi Aksa'ya girerek Müslümanlara saldırdı, namaz kılanları, içeri girmek isteyenleri engellemeye çalıştılar. Bu teröristlerin, düzenledikleri baskını muhtemelen çevrelerinde bulunanlara ve adamlarına bir "örnek saldırı" olarak tanıtmak amacıyla kamerayla görüntülemeleri de dikkat çekti. El-Aksa İslami Kutsal Mekanları İmar Kurumu olayla ilgili açıklamasında Siyonist teröristlerin düzenledikleri saldırılarında Mescidi Aksa'nın asırlardan beridir ayakta duran bazı mermer sütunlarını tahrip ettiklerini ve bu saldırıyı tamamen silahlı işgal güçlerinin gözetiminde gerçekleştirdiklerini dile getirdi.

Üçüncü önemli gelişme ise, Mescidi Aksa'nın el-Meğaribe kapısı ile Burak duvarı arasında bulunan alanda bir yerin, 14 Şubat Cumartesi'yi Pazar'a bağlayan gece sabaha doğru çökmesi oldu. Bu çökmeye işgalcilerin Mescidi Aksa altında yıllardan beridir sürdürdükleri kazının ve İslami Vakıflar Dairesi'nin tamirat yapmasına izin vermemelerinin sebep olduğu biliniyor. Yıkılan alan caminin el-Meğaribe kapısına giden yol üzerinde bulunuyor ve bu yolun Burak duvarına (Yahudilerin Ağlama Duvarı dedikleri duvara) doksan derece açıyla bakan ön duvarından 10 m.lik kısmı tamamen çöktü.

El-Aksa İslami Kutsal Mekanları İmar Kurumu konuyla ilgili açıklamasında bu çöküş olayının sorumluluğunun tamamen işgal devletine ait olduğunu vurguladı. El-Aksa Kurumu, söz konusu çöküş tehlikesini üç yıldan beridir gündeme getirdiklerini ve bunu önlemek için bazı yerleri toprakla beslemek istediklerini ancak işgal yönetiminin engel olduğunu vurguladı.

Filistin İslami Direniş Hareketi (Hamas) konuyla ilgili bir açıklama yaparak bu yıkımın Mescidi Aksa'yı ortadan kaldırma girişiminin bir parçası olduğuna dikkat çekti. Açıklamada yıkılmanın işgal devletinin kazılarından kaynaklandığı ve ciddi bir tehlike çanının çaldığı vurgulanarak işgalcilere uyarıda bulunuldu. Açıklamada: "Biz Siyonistlerin bu cinayetlerini şiddetle kınarken, Filistin direnişinin kendilerine cevabının gayet sert olacağını da hatırlatırız" denildi. Hamas açıklamasında, bütün dünya Müslümanlarını Mescidi Aksa'ya sahip çıkmaya ve Siyonistlerin haince oyunlarına karşı dikkatli ve duyarlı olmaya çağırdı. Yapılan çağrıda işgalcilerin Mescidi Aksa'yı yıkmayı hedef alan girişimleriyle sadece Filistinliler açısından değil tüm Müslümanlar açısından büyük bir ehemmiyet arz eden önemli bir İslami mabedi ortadan kaldırmayı, Müslümanların ortak bir değerlerini yok etmeyi planladıkları, bu çaba karşısında bütün Müslümanların gereken duyarlılığı göstermeleri gerektiği vurgulandı.

İsrail işgal devleti şimdi bu yıkılma işini bahane ederek Mescidi Aksa'ya müdahalede bulunmak istiyor. Ha'Aretz gazetesinin yazdığı bir habere göre, İsrail arkeoloji uzmanları bir kısmı çöken duvarın kalan kısmını da yıkıp yeniden inşa etme projesi üzerinde düşünüyorlar. Bu tamamen bir oyundur. Nitekim yukarıda ismini zikrettiğimiz el-Aksa Kurumu bu konuda da açıklama yaparak: "İsrail kurumlarının Mescidi Aksa'nın gerek duvarlarında ve gerekse civarında herhangi bir değişiklik yapmaya hakları yoktur. İsrail'in yapması gereken derhal, el-Aksa Kurumu ve İslami Vakıflar Dairesi'yle tam bir işbirliğine girerek duvardaki gerekli tamiratı yapma imkanı vermektir" dedi.

Verilen bilgilere göre İsrail işgal devleti 1967 işgalinden sonra el-Meğaribe kapısının anahtarını gasp etti ve Filistin Vakıflar İdaresi'nin bütün çabalarına rağmen şu ana kadar iade etmiş değil. Bu yüzden Vakıflar İdaresi yetkililerinin bu kapıyı ve kapıya giden yolu kullanmalarına fırsat verilmiyor.

Mescidi Aksa sorumluları el-Meğaribe kapısının önündeki çökmenin ciddi bir tehlikeye işaret ettiğine dikkat çekerek acilen tamirat yapılmaması durumunda yeni çöküşlerin ve yıkılmaların gerçekleşmesi ihtimalinin bulunduğunu dile getirdiler.

Sonuç olarak işgal devleti Mescidi Aksa'ya yönelik tehditlerini artırmış görünüyor. Bunu aynı zamanda Filistin'in değişik bölgelerindeki katliamlarla ve cinayetlerle paralel olarak sürdürüyor. Böylece bu kutsal mabedi hedef alan girişimlerin diğer saldırıların ve katliamların gölgesinde kalmasını sağlamaya çalışıyor. Bu girişimler aynı zamanda dünya Müslümanlarının duyarlılıklarını ölçme ve kademeli bir şekilde yıpratma çabalarıdır. Eğer Müslümanlar bu mabede ve bu mabedin özünde manasını bulan kutsal davaya sahip çıkma konusunda gerekli duyarlılığı göstermezlerse işgalci Siyonistleri cüretlendirmiş olacaklardır.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR