1. YAZARLAR

  2. Abdullah Yıldız

  3. Sistem ve Sabitleri aynı

Sistem ve Sabitleri aynı

Aralık 1995A+A-

Aralık seçimlerine ilişkin olarak halkın çok büyük beklentiler içinde olduğunu sanmıyorum. Hatta siyasal kirliliğin alabildiğine çamurlaştığı bir ortamda, halkın politikacılara ve sistem partilerine olan "güvensizliğinin" daha bir arttığı kanaatindeyim. Yaz-boz tahtasına dönen seçim sistemi, ideolojik ve ahlaki ilkesizliklerin en seviyesiz biçimde sergilendiği milletvekili transferleri, ilginç ittifaklar Türkiye'de icra edilen politikanın pragmatik ve makyavelist karakterini apaçık ortaya koyuyor.

Ancak "medya şeytanı" bu olumsuzlukları allayıp pullayarak adeta altın tas içinde "demokrasinin güzellikleri" (!) biçiminde sunabiliyor. Böylece, umutsuz yığınlara seçimler ve demokratik mekanizmalar bir çıkış yolu ve bir "umut kapısı" gibi gösteriliyor. Chomsky'nin deyişiyle, "halkla ilişkiler endüstrisi", bir takım sembolik figürler üretiyor ve demokrasi/seçim oyunu bu figürler etrafında gerçekleşiyor. Bu oyunla halka Tofler'in tesbitiyle "direksiyonun hala kendilerinde olduğu" güveni veriliyor.

Türkiye'de 1946'dan beri oynanan çok partili demokrasi oyunu sistemin temel sabitelerini değiştirmediği gibi, tam tersine sağlamlaştırıp yerleştirmiştir. 24 Aralık seçimleri sonucunda da bir sistem değişikliği beklemek abes olur. "Sistem partileri" olarak adlandırılan malum siyasi kuruluşların, zaten sistemi değiştirmeye yönelik ne çabaları vardır, ne de niyetleri. Sisteme "alternatif" olarak gösterilen ve kendisinde böyle bir misyon gören RP'nin ise, sistemi değiştirebilecek ciddi bir birikime, projeler bütününe ve hatta mantaliteye sahip olduğunu söyleyemeyiz. Muhtemel bir RP iktidarı, olsa olsa bu yönde atılacak adımlar, çalışmalar ve hazırlıklar için bir "basamak" olarak değerlendirilebilir.

Burada üzerinde ciddiyetle durup altını çizmemiz gereken husus, müslümanların seçim sath-ı mailine girdiğimiz şu günlerde, hatta uzunca bir süredir giderek demokratikleşen, sekülerleşen ve sistemle entegre olmaya yönelik tavır ve davranışlarıdır. Yıllardan beri bazı pragmatik gerekçelerle hep iktidar partilerinin payandası olmayı alışkanlık edinmiş bulunan ve halen de buna teşne olan dini cemaatler, seçim arafesinde her zamankinden daha ziyade küçük düşürücü ve esef verici biçimde "politika pazarı"nın metaı durumuna düşmüşlerdir. Medyanın "sistemin umacısı" olarak gösterdiği RP'nin önünü kesmek için, müslüman potansiyel üzerinde hesap üstüne hesap yapılmaktadır. Bu vesileyle hangi gerekçe ile olursa olsun, İslami cemaatleri ve şahsiyetleri, sistem partilerinin "oyuncağı" ya da "payandası" olmamaları konusunda uyarmak Kur'ani görevimizdir.

Sisteme "alternatif" olduğu iddiasını taşıyan ve giderek bir "kitle partisi" hüviyeti kazanan Refah Partisi'ne gelince; onlara da bir kardeşimin hikaye ettiği "kurbağanın ölümü" ile ilgili deneyi hatırlatmak durumundayız:

"Kurbağa 18 derecede yaşar; 28 derecede ise ölür. Bilim adamları kurbağayı 28 derecelik suya daldırdıklarında, kurbağanın ani bir refleksle sıçrayıp sudan çıktığını görürler. Sonra şu yola başvururlar: Kurbağayı 18 derecelik suya koyar ve sıcaklığı yavaş yavaş arttırırlar. Sıcaklık önce 19-20'ye, sonra 21-22'ye çıkarıldığında kurbağa bunu hafifçe hisseder ama pek tepki vermez. Sıcaklık 23-24'lere, ardından 25-26'lara geldiğinde kurbağa iyice ortama alışmış, tepkisizleşmiş ve uyuşmuştur. Su sıcaklığı 27-28 dereceye ulaştığında bütün sıçrama ve kurtulma gayretlerine rağmen kıpırdayamaz ve ölür".

Umarız müslümanların "münker"e ve "batıl"'a karşı "buğz" ve tepkileri devam eder. Zira buğzunuzu ve nefretinizi kaybettiğiniz anda mücadele etme gereği de duymaz, "sistem" içinde erir ve "yaşayan ölüler" haline gelirsiniz.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR