1. YAZARLAR

  2. Kazım Sağlam

  3. Emperyalizmin soluk alışı

Emperyalizmin soluk alışı

Aralık 1995A+A-

Ülkenin içine sürüklendiği durumu; bir hükümet krizi veya bayan başbakanın beceriksizliği ile izah etmek, meseleyi ertelemek, sistemi kurtarma gayretinden başka bir şey değildir. Tabii ki kötü bir idare vardır, başbakan beceriksizdir. Belki de TC'nin en beceriksiz, en dirayetsiz hükümeti şu anda işbalındadır diyebiliriz. Bütün bunlar meselenin özü, asıl kargaşanın kaynağı değildir. Asıl problem idari mekanizmanın meşruiyetidir. Bu rejim meşruiyetini nereden alıyor? Halkı müslüman olan bir toplumda Allah'ın kelamını rafa kaldırarak kendi yanlarından meşruiyet koyup sonra da onu kanun koyucu addetme ne kadar buy ülke gerçeğine uyar.

Toplumumuzun mitleri ve günah keçileri vardır. Tarih boyu hep mitlerle uyuşturulmuş bir kalabalıkla bugüne geldik/getirildik. Her olay; bir milad addedilmiş, toplantılar, tarihi toplantı olagelmiştir. Bu toplumsal ruh halini seçimlerde daha net görüyoruz. "Bu seçim tarihi bir fırsattır.", "Bu seçim ülkenin kaderini tayin eder.", "Bu seçim bir dönüm noktasıdır." gibi yaftalarla toplumun önüne çıkılır. Kafasında mitleri ve günah keçileri olan toplum da; birilerini mit birilerini de günah keçisi ilan eder. Kendi miti iktidar olursa ülkenin tüm problemleri biter. Birileri gelecek vahşet bitecek, birileri gelecek hakça adilce düzen gelecek, birileri gelecek sosyal adalet gerçekleşecek, birileri gelecek Avrupalaşacağız parsadan pay kapacağız. Kendi mitleri iktidar olmazsa kıyamet kopacak. İşte toplumun ruh hali.

Oysa ülkenin problemleri çok daha derin ve karmaşık. Toplumun çürümüşlüğü, kokuşmuşluğunu, rüşvetçiliğini, karaborsacılığını gündem etmeden, bunları düzeltmeden bu hususta ciddi tedbirler almadan seçimle işleri düzeltmek acaba nasıl olur. Herkes bunları düzelteceğim vaadiyle geliyor. 25 Aralık sabahı kalkacağız, toplumumuz tepeden tırnağa beyazlara bürünecek, artık kimse kötülük yapmayacak, rüşvet, karaborsa, çürümüşlük bir anda bitecektir. Bunlar ham hayallerdir. Ve toplum bu ham hayal peşindedir.

Milletvekillerin aleni alınıp satıldığı, çifte standartın adı sadakat addedildiği, bakanları, başbakanın ucuz ve basit şeylerin peşinde koştuğu, ilkelerin adı bile kalmadığı bir meclis acaba neyi düzeltecek? Yeni oluşturulacak meclis üyeleri bunlardan oluşmayacak mı? Yoksa yeni gelenler zemzem suyu ile yıkanarak mı meclise girecekler? Tefessüh etmiş bir toplumun içinden acaba nasıl cevherler çıkacak? Bütün bunlar merak konusu...

Biz inanıyoruz ki; kişioğlu olduğu gibi idare olunacak. Özünü değiştirmeyen bir toplumun hali değişmeyecek. Bu mevzuatla, bu meşruiyet kaynağı ile bu referanslarla bu toplum ancak böyle idare edilir. Allah hiçbir topluma zulmetmez. Eğer toplum düzelirse idarede kendiliğinden düzelir. İdarecileri hesap çeken bir ümmet oluşur. O ümmet de fikir ve ahlaki oluşumunu tek meşruiyet kaynağı olan kitap ve sünnetten alır. İşte o zaman iyiye doğru bir düzelme olur. Hiç bir şey bedelsiz değildir. Bedel ödemeden kendiliğinden veya basit bir iki amelle İslami oluşumun gerçekleşeceğine inanmak fazlaca iyimserliktir.

Kimse kendini aldatmasın. Allah'ın topluma biçtiği kalıbı daraltmaya veya genişletmeye yeltenmek müminin itikadını sarsar. Allah'ın tanımadığı hakkı birilerine tanımak bizim müslüman kalmamızın devamını sağlamaz. Cambazlıklarla, ittifaklarla küfre şirin görünmekle müslümanlar bir yere varamaz.

Ülke selameti adına kimse bize küfrü dayatamaz, ahlaksızlığa razı olmamızı isteyemez, haksızlık karşısında susmamızı temin edemez.

Allah'ın haram ve helal sınırlarını birlikte yaşama adına zorlama hakkına kimse sahip değildir.

Bu seçimin bir aldatmaca olduğunu, seçimle ilgilenen herkes bilir. Bazıları yüksek sesle de bunu telafuz ediyor. Çünkü bu seçim geçici bir seçimdir. Sadece bu seçim değil; tüm seçimler yanıltıcıdır, meseleleri erteleyici ve saptırıcıdır. Batılılaşma serüveni boyunca hiçbir yenileşme ve seçim; iç istek doğrultusunda olmamıştır. Toplum istedi diye hiçbir şey yapılmamıştır. Bütün yenilikler ve seçimler batının dayatması sonucu olmuştur. Bu seçimi de batılılar istemiştir.

Ortadoğu yeniden şekilleniyor, bunun için yeni bir uluslararası plan netleşinceye kadar Türkiye'nin oyalanması lazım. Uluslararası plan netleşir o zaman da kime görev düşerse batılılar onu işbaşına getirirler.

Bu arada halkla alakası kesilen rejim belki halka yakın bir partinin veya partilerin işbaşına gelmesi ile geçici bir ilişki sağlanabilir. Bu da ileride sömürgecilerin işini kolaylaştırır. Özal'la başlayan halkı uluslararası sisteme entegre süreci devam eder, neticede cami, Kur'an Kursu gibi kurumlar da dünya sistemine entegre edilmiş olur. O zaman da kime iş düşer görürüz.

Müslümanların, Fethullah Hoca'nın düştüğü duruma düşmemek için çok dikkatli ve uyanık olmaları gerekir. Yoksa Fethullahlaşacağımızdan korkulur. Fethullahlaşmak için siyasi bir partiye girmek, onun için çalışmak, mitinglerde onlar adına bağırmak şart değildir. İlkesini kaybeden, bin yıllık tarih, halkı meşruiyet kaynağı görme, herhangi bir partinin iktidarından maddi veya manevi bir beklentiye girme neticede bizi Nurculaştırır. Kendi insanımız, kendi kültürümüz (jeokültür) adına ilkeleri gölgelersek sonuç hiç de iyi olmaz. Türkiye'nin kurtulma ümidi de suya düşer.

Toplumun karşı karşıya bulunduğu problemlerin özüne inmeden, toplumu vahyin - Kitap ve Sünnetin - ışığı altında değerlendirmeden, idari mekanizmanın meşruiyet kaynağı İslâmî nasslara dayandırmadan önerilen çözümler sathî çözümlerdir. Bu tür çözümlerin sağladığı geçici rahatlık aldatıcıdır. Problemleri ertelemekten başka bir işe yaramaz.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR