1. YAZARLAR

  2. Fuat Değer

  3. Referandumda Duygusallık Değil Sağduyu Galip Gelmeli

Referandumda Duygusallık Değil Sağduyu Galip Gelmeli

Eylül 2010A+A-

Öncelikle referandumda oylanacak maddeleri özetlersek:

1- Anayasa Mahkemesi yeniden yapılandırılacak.

2- HSYK yeniden yapılandırılacak.

3- 12 Eylül 1980 darbecilerinin yargılanmasını engelleyen geçici 15. Madde kaldırılacak.

4- Herkes kendisi ile ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahip olacak.

5- Yurt dışına çıkma hürriyeti, ancak suç soruşturması veya kovuşturması nedeniyle ve hâkim kararıyla sınırlandırabilecek.

6- Her çocuk, korunma ve bakımdan yararlanma, yüksek yararına açıkça aykırı olmadıkça ana ve babası ile kişisel ve doğrudan ilişki kurma ve sürdürme hakkına sahip olacak. Devlet, her türlü istismara karşı çocukları koruyucu tedbirleri alacak.

7- Memurlara ve diğer kamu görevlilerine toplu sözleşme yapma hakkı tanınacak. Aynı iş kolunda birden fazla sendikaya üye olunabilecek. Siyasi amaçlı grev ve lokavt, dayanışma grevi ve lokavtı, genel grev ve lokavt, iş yeri işgali, iş yavaşlatma, verim düşürme ve diğer direnişlere ilişkin yasaklar kaldırılacak.

8- Kamu Denetçiliği Kurumu (ombudsmanlık) oluşturulacak. Kurum, TBMM Başkanlığına bağlı olarak kurulacak ve idarenin işleyişi ile ilgili şikâyetleri inceleyecek.

9- Yüksek Askeri Şuranın (YAŞ) terfi işlemleri ile kadrosuzluk nedeniyle emekliye ayırma hariç, her türlü ilişik kesme kararlarına karşı yargı yolu açılacak.

10- Memurlara verilen uyarma ve kınama cezaları yargı denetimine açılacak.

11- Askerî yargının görev alanı yeniden belirlenecek. Askerî yargı, askerî mahkemeler ve disiplin mahkemeleri tarafından yürütülecek. Askerî mahkemeler, asker kişiler tarafından işlenen askerî suçlar ile bunların asker kişiler aleyhine veya askerlik hizmet ve görevleriyle ilgili olarak işledikleri suçlara ait davalara bakmakla görevli olacak.

Devletin güvenliğine, anayasal düzene ve düzenin işleyişine karşı suçlara ait davalar, her durumda adliye mahkemelerinde görülecek.

Siviller, savaş hali dışında askeri mahkemelerde yargılanamayacak.

12- Kadın-erkek eşitliği konusunda alınacak tedbirler, Anayasanın eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamayacak. Çocuklar, yaşlılar ve özürlüler ile harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gaziler için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı sayılmayacak.

13- Anayasa Mahkemesine kişisel başvuru yapılabilecek. Meclis Başkanı, Genelkurmay Başkanı, kuvvet komutanları ile Jandarma Genel Komutanı da görevleriyle ilgili suçlardan dolayı Yüce Divan’da yargılanacak. Yüce Divan kararlarına karşı yeniden inceleme başvurusu yapılabilecek. Genel Kurulun yeniden inceleme sonucu verdiği kararlar kesin olacak.

Askerî Yargıtay ve Askerî Yüksek İdare Mahkemesi üyeleri için ”hâkimlik teminatı” geçerli olacak.

1921 Anayasası hariç sonradan yapılan 61 ve 82 anayasaları Türkiye’de vesayetçi sistemi güçlendiren, yürütme ve yasama erkleri dâhil tüm erkleri özellikle askerin vesayetine sokan anayasa değişiklikleridir. Bu vesayetçi sistemin değiştirilmesi açısından ilk defa 12 Eylül 2010 tarihinde yapılacak anayasa referandumu bir ayrıcalık ifade ediyor.

Bu vesayetçi sistemin göbeğinde yer alan ve bizden alınan vergilerle konuşlandırılan ordu belki de kabul edilecek bu anayasa değişikliğinden sonra ilk defa sivillerin kontrolüne girecek. Böylelikle ordu her istediğinde darbe planları yapamayacak. Ülkedeki bütün sorunları “güvenlik esaslı” düşünme ve bu yönde politika belirleme anlayışından vazgeçip kendi asli işine dönecek.

Vesayetçi sistemin ikinci organı olan yargı ise Anayasa Mahkemesi ve HSYK’da yapılacak değişikliklerle üzerine vazife olmayan işleri yapmaktan vazgeçecek. Böylelikle ülke adına çok önem arz eden Ergenekon’un yargılanmasına engel teşkil eden yargının bu bloğunda gedik açılmış olacak.

12 Eylül 1980 darbesini yapanlara yargı yolunun açılması belki daha sonra yapılan darbe teşebbüslerinin yargılanması yolunu açması açısından önem arz etmektedir.

Diğer oylanacak olan maddeler de önemli olmakla beraber üzerinde durulması gerekenler şüphesiz bunlardır.

AK Parti için yapılan tüm eleştirilere rağmen, önceki yıllarda hepimizin canlı şahidi olduğu insan hakları ihlalleri ve işkencenin varlığının kendi iktidarlarında asgariye indirilmesi hatta işkencenin resmi boyutta sona erdirilmesi onlara karşı adil olmamıza yetecek bir çabadır. Kaldı ki Başbakan’ın tüm hak taleplerini -Kürt, Alevi, Ermeni, Roman açılımları, başörtü sorunu vs.- karşılamada bürokrasiyi engel görmesi, Mecliste yapılan her değişikliğin Anayasa Mahkemesince iptal edilmesi sonucu elinin kolunun bağlı olması mazereti kabul edilmeyecek bir mazeret olmasa gerek. Belki de “yetmez ama evet” demekle AK Parti’yi ve özellikle Başbakan’ı, bu mazereti ortadan kaldırmakla sorumluluk altına sokacak ve ona bir fırsat daha vermiş olacağız. Şimdilik bundan başka da alternatifimiz ve lüksümüz olduğu kanaatinde değilim. Geçmişlerine bakacak olursak MHP ve CHP alternatifi ise en korkuncu olanı.

‘Hayır’cıların tek sorunlarının AK Parti’yi iktidardan düşürmeye endekslendiği gün gibi ortadayken onların safına düşmenin hiç de akıllıca olmayacağı düşüncesindeyim. Kaldı ki ‘hayır’cı cephenin en ateşli tarafı olan CHP’nin HSYK’yı kurtarma peşinde olduğu bilinmektedir. Çünkü HSYK, CHP’nin arka bahçesi ve atanmışlar eliyle iktidarını üzerinden devam ettirdiği son kalesidir. MHP ise “son kutsal devletlerinin” ellerinden gideceği korkusuyla onu korumanın oluşturduğu refleks ve histeriyle hareket etmekte ve devlet yapısındaki en ufak değişiklikleri bile sindirememektedir. Bu nedenle ‘hayır’cıları hiç kaale bile almamak lazım. Çünkü bunlar vesayetçi sistemden nemalanan ve güçlerinin tümünü asker ve sivil vesayetçi bürokrasiden alan aynı zamanda tüm varlıklarını yine bu güçlere borçlu olan kesimlerdir. Boykotçuları ise anlamakta zorlanıyorum. Amaç AK Parti iktidarını sindirememek ise boykotçuların AK Parti’ye karşı vesayetçi anlayışın seçilmişler üzerindeki tavırlarının aynısını yinelemesi kendi varlık felsefelerine aykırılık arz etmektedir. Özgürlüklerin yolunu bir nebze de olsa açacak olan ve devlet tahakkümünün minimize edildiği yeni bir anayasanın yapılmasını çabuklaştıracak böyle bir referandumu boykot etmenin Kürtlere ne kazandırdığını merek etmiyor değilim. Görünen o ki Kürtlerin örgütlü gücü, ya tarihî bir hata içerisinde ya da karanlık ilişkilerin oluşturduğu kurtlar vadisinde Lozan’ı tekerrür etmektedir. Lozan’da Kürtlerin bu acıları yaşamasının sürecini başlatan kişinin yine bir Kürt olan İsmet İnönü olduğu unutulmamalıdır.

Sonuç olarak; Türkiye'nin ekonomiden eğitime, etnisiteden din konusuna kadar neredeyse tüm sorunlarının başat sebebi olan bu vesayetçi yapıyı kısmen de olsa değiştirecek anayasa değişikliğinde “yetmez ama evet” demenin sağduyunun duygusallığımıza galip gelmesi demek olacağına inanıyorum.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR