1. YAZARLAR

  2. Cengiz Duman

  3. Sabr-ı Cemil Örneği Bir Resul: Hz. Eyyub -1

Sabr-ı Cemil Örneği Bir Resul: Hz. Eyyub -1

Eylül 2010A+A-

Hz. Eyyub'un Kişiliği, Resullüğü ve Mesajları

Kur’an-ı Kerim’de yer alan resuller içerisinde, hakkında en az bilgi bulunanlardan biridir Hz. Eyyub. İsmi Kur’an’da dört yerde geçer. Bunların ikisinde sadece ismi anılır ve peygamber olduğu bildirilir. Diğer iki yerde ise Eyyub (a.s.)’a altı ayet tahsis edilmiştir. Eyyub (a.s.) ile ilgili hadis kitaplarında ise tek bir hadis vardır.1

Hz. Eyyub hakkında Kütübü Sitte'de geçen tek hadis şöyledir: "Rasûlullah (s) buyurdu: Eyyub çıplak vaziyette yıkanırken üzerine altından bir sürü çekirge düştü. Eyyub hemen onları toplayıp elbisesinin cebine avuç avuç koymaya başladı. Bunun üzerine Rabbi ona seslendi: ‘Ey Eyyub, ben seni bu dünyalıklardan müstağni kılmadım mı?’ Eyyub: ‘Evet! Ey Rabbim! Benim bu hareketimde senin bereketine karşı müstağni tavrım yok.’ dedi."2

Seyyid Kutub, Eyyub kıssası hakkında şu ilginç tespiti yapmaktadır: “Hz. Eyyub’un imtihan kıssası, bu tür kıssaların en dehşetlisidir. Ancak genel olarak Kur’an ayetleri ayrıntılara girmeden bu kıssayı özet halinde vermektedir.”3

Kur'an kıssalarının tümüne has genel özelliğinden ve spesifik olarak incelediğimiz Eyyub kıssasının diğer kıssalara nazaran daha da mücmel olmasından dolayı, kıssasının mufassallaştırılması gayesiyle tarih, kıssa ve tefsir kitaplarında Eyyub (a.s.) ile ilgili oldukça bol bilgiler dercedilmiştir. Eyyub konusunda diğer din mensuplarından ne duyulmuşsa doğru mu, yanlış mı olduğu araştırılmadan kitaplara geçirilmiştir.4

Kur’an ve onun açılımı sadedindeki hadislerde, Eyyub Peygamber hakkında mufassal malumat bulamayanlar, Kur’an nokta-i nazarından incelemeden, İslam harici dinî kaynaklardan gelişigüzel alıntılarda bulunarak, çeşitli olağanüstü rivayetlerle kıssanın boşluklarını doldurmuşlardır. İsrailiyat nevi bu nakillerle, Kur'an'daki, Eyyub Peygamber kıssası haricinde, efsanevi-mitolojik bir kişilik haline getirdikleri farklı bir Eyyub şahsiyeti ortaya çıkarmışlardır. Fakat ne yazık ki, onu, Kur’an’ın asıl mesajı olan “beşer ve resul Eyyub” örnek kişiliğinden uzaklaştırmışlardır.

Kur’an’da yer alan bir resul veya resullerin kıssalarının daha etraflı anlaşılması, mufassallaştırılması için Kur’ani bütünsellikten hareket edemeyen bazı âlimlerin bu yetersizliklerinin açtığı gedik, İslami literatürde efsanevî rivayetlerle süslenmiş kültürel bir Eyyub kıssası doğurmuştur.

Yapılması gereken Kur’an ışığında bir usul izlemeye çalışarak Eyyub kıssasını mufassal hale getirip, kıssadaki tevhidî unsurların sislenip örtülmediği, “beşer-resul Eyyub” örnekliğini devam ettirmektir. Bu amaçla yazımızda Kur’an’dan hareketle, onun bakış açısıyla gerçekleştirmeye çalışacağımız bir usul ile mufassal hale gelmiş Eyyub Peygamber kişiliği ve kıssası örnekliği oluşturmaya gayret edeceğiz.

1- EYYUB PEYGAMBER PROFİLİ

Hz. Eyyub’un Kimliği

İslam kaynaklarında yer alan çoğu rivayetlerde Eyyub'un Hz. İbrahim soyundan olduğu öne sürülmektedir. Buna en güçlü dayanak, Kur'an'ın onu, İsrailî resuller silsilesi içerisinde sıralaması ve buna mümasil yaşadığı varsayılan Edom bölgesinin, İbrahim’in torunu, İshak’ın oğlu Evs’in5 (Is/Iys/Ays) neslinden gelenlerin yaşayıp çoğaldığı bir yer olmasıdır.

Razî (v. 1209/606), Hz. Eyyub'un, Hz. İshak'ın neslinden olduğu kanaatindedir. Bu amaçla Vehb İbn Münebbih'ten şu rivayeti aktarır: "Eyyûb, Diyâr-ı Rûm'dan bir adam olup Eyyûb İbn Enûs'dur. İs (Evs/Ays) İbn İshâk'ın zürriyetindendi. Annesi de Lût'un sülalesindendi. Allah onu seçmiş ve peygamber yapmıştı."6 Bu rivayet Hz. Eyyub'un baba tarafından İshak (a.s.) oğlu Evs, anne tarafından da Hz. Lut neslinden olduğunu belirtmektedir.

Hz. Eyyub'un nesli hakkında elimizde yeterli açıklıkta sahih veriler olmadığı için, bu konuda kâmil manada bilgilenmek mümkün olamamaktadır. Eyyub Peygamber’in nesebi hakkındaki dağınık malumat Mevdudi'nin de dikkatini çekmiş ve bu konuda şu tespiti yapmasına yol açmıştır: “Bazı müfessirler onun İsrailoğullarından olduğunu, bazıları Mısırlı olduğunu, bazıları Hz. Musa’dan önce yaşayan veya Hz. Davud ve Süleyman (a.s.) zamanında yaşayan bir Arap olduğunu söylerler. İşaya (M.Ö. 8. yy) ve Hezekiel kitabına (M.Ö. 6. yy) göre Eyyub M.Ö. 9. yy veya daha önce yaşamıştır. Milliyetine gelince adının geçtiği Nisa 163 ve En’am 84’teki konunun akışından onun bir İsrailî olduğu tahmin edilebilir."7

Muhammed Esed ise alıntı yaptığı, Philip K. Hitti ile aynı görüşü paylaşmaktadır. Esed, Hz. Eyyub'un, Nabatî kökenli bir Arap olduğu kanaatini belirtmektedir. “Hz. Eyyub,8 isminden ve sözü geçen muhitten (Kuzey Arabistan) anlaşılacağı üzere Yahudi değil Arap’tır.”9

Philip K. Hitti’nin bu yorumundaki “Yahudi değil Araptır.” ifadesi kanaatimizce, Hz. Eyyub'un inanç yönünden değil etnik olarak tanımını yapmak içindir. Çünkü “Nabatlılar Araptırlar. Bunlar soyca Suriye çölündeki ve Kuzey Arabistan’daki Araplarla aynı menşedendirler; yalnız dil ve yazı olarak onlardan ayrılırlar; hiç değilse yazı dilinde bu ayrılık belirlidir.”10

Hz. Eyyub, Arap kökenli olduğu varsayılsa bile inanç/din olarak Yahudidir. Tıpkı Hz. İbrahim ve Şuayb peygamberlerde olduğu gibi. Bu hususun üzerinde "Hz. Eyyub'un etnik aidiyeti" başlığı ile ayrıntılarıyla duracağız.

Yaşadığı Yer

Kur’an’da etnik kimliği, yaşadığı yer vs. gibi nitelikleri üzerinde açıklama bulunmayan Eyyub Peygamber, İslam kaynaklarında “yaşadığı zaman ve mensup olduğu aile hususunda ittifak edilemeyen”11 bir kişi olarak yer almaktadır. “Eyyub’un kim olduğu, yaşadığı dönem ve mensup olduğu kavim konusunda birçok farklı görüş vardır.”12 İslam kaynakları, Eyyub’un yaşadığı bölgelerden birisi olarak; “Horan bölgesinin geniş Besîne toprakları”13 tarifi yaparlar. İslam kaynaklarında yer alan bilgilerden Besîne'nin, Filistin'deki Celile gölünün kuzeydoğusundaki Hauran'la Şam arasında olduğunu anlamaktayız. Dolayısıyla bu bölge Lut gölünün kuzeydoğusunda yer alan bir bölgedir.

Hz. Eyyub'un yaşadığı varsayılan bir başka bölge ise Lut gölünün güneydoğusunda kalan ve Tevrat'ta ismi geçen Uts'tur.14 Yeremya’nın Mersiyeleri kitabında; "Uts ülkesinde yaşayan Edom kızı…"15 olarak Edom bölgesi tanımı yapılmaktadır. Yine Tevrat'ın Eyyub babında; “Uts diyarında Eyyub adında salih, kâmil, Allah’tan korkan, kötülükten çekinen… bir adam vardı.”16 diyerek Uts coğrafyasının ismi verilmektedir.

Bazı kaynaklarda Tevrat'ta yer alan bu coğrafi tariflerden yola çıkılarak; “Kitab-ı Mukaddes’e göre Eyyub Filistin’de, Ölüdeniz’in güney doğusunda yer alan Uts diyarında yaşamıştır.”17 denilmiştir.

Süleyman Ateş, Hz. Eyyub'un yaşadığı yer olarak Tevrat'ta Edom şeklinde tarif edilen bölgeyi kaydetmektedir: “Bilim adamlarının kanısına göre Eyyub, Hz. İbrahim’den sonra Edom ülkesiyle Arap çölü arasında kalan Saîr18 dağının güney doğusundaki verimli bölgede yaşamıştır."19 Vehbe Zuhayli ise aynı bölgeye ait iki ayrı mevki sıralamaktadır: "Vatanı, Suayr dağına yakın Ivas diyarı yahut Edûm beldesi idi."20

Özellikle de Eyyub’un bu bölgede kurulmuş olan Nabatîlerden olması ve onların yaşadığı yer olan Petra şehri ve etrafında ikamet ettiği tezi, tarihsel ve dinî muhtevalı maddi deliller açısından bakıldığında diğer teze -Lut gölünün kuzeyi, Besine/Besseniye- göre daha güçlü gözükmektedir. Bu tezin maddi delilleri Philip K. Hitti tarafından Tevrat’taki Eyyub kıssasının etimolojik yapısı incelenerek verilmektedir. Aslında Philip K. Hitti’nin bu görüşü yeni değildir. Yahudi Talmud yorumcuları olan “rabbinik” kaynaklarda21 da bu tezler yer almaktadır.

Philip K. Hitti şöyle demektedir: “Kitab-ı Mukaddes’teki yüksek felsefi çizgiler taşıyan bu destansı hikâye, büyük ihtimalle eski Nebatî (Kuzey Arabistan’da yaşayan bir Arap boyu) bir şiirin İbranice bir tercümesi ya da şerhidir. Çünkü eski Samî dünyasının ürettiği en güzel şiirsel metin durumundaki bu parçanın sahibi olan Hz. Eyyub, isminden anlaşılacağı gibi Yahudi değil Araptır.”22 (Philip K. Hitti, History of the Arabs, London 1937, s. 42-43)

İslam âlimlerinin ekseriyeti Eyyub’un yaşadığı yerin, bugünkü Ürdün ile İsrail sınırları içerisinde kalan; Edom adı verilen ve güneyde Akabe Körfezi ile Gazze arasındaki yerleşim bölgesi içinde olduğu kanaatindedirler.

Hz. Eyyub'un, Hz. İshak soyunun Esav kolundan geldiğini varsaydığımızda, Tevrat'a göre Esav soyunun yaşamış olduğu Edom bölgesinin, yani Filistin'in güneydoğusunun Hz. Eyyub'un yaşadığı yer olduğunu kabul etmemiz gerekmektedir.

Hz. Eyyub'un Etnik Aidiyeti

Hz. Eyyub’un etnik kökenini tespit edebilmek için Hz. Yakub’a kadar gitmek gerekir. Yakub Peygamber, Hz. İshak’ın oğlu olup Esav adında bir ikiz kardeşi de bulunmaktadır. Hz. Yakub ile onun ikiz kardeşi Esav'ın, Tevrat'ta anlatılan ve anne karnından başlayan mücadeleleri sonucunda Esav; tüm ailesini yanına alarak Kenan diyarının güneyi olan Negev çölüne yerleşir. Bu yüzden oranın adı daha sonra Esav'ın lakabına binaen Edom (kızıl) olarak anılmaya başlar.23

Hz. İshak’ın oğlu Esav, Kenan bölgesinden ve İsmail Peygamber soyundan kadınlarla evlenmiştir. Bu durum annesi Rebeka ve babası Hz. İshak tarafından hoş görülmemiştir. Tevrat'ta Edom'a yerleşen Esav'ın İbranî kökenli olmayan hanımları ve aidiyetleri şöyle anlatılmaktadır: "Esav şu Kenanlı kızlarla evlendi: Hititli Elon'un kızı Adâ; Hivli Sivon'un torunu, Anâ'nın kızı Oholivama; Nevayot'un kız kardeşi, İsmail'in kızı Basemat."24

Tevrat'taki Yakub kıssasında, Esav ile Hz. Yakub arasında daha anne karnında başlayan25 müthiş bir çekişme anlatılmaktadır. Esav, ilk oğulluk ve peygamberlik hakkı küçük kardeşi Yakub tarafından elinden alındığı için26 hırçın tabiatlı olarak resmedilmektedir.

Ayrıca Esav'ın anne ve babasıyla da arası İbranî olmayan kadınlarla evlilikleri yüzünden gergindir. Bundan dolayı Hz. İbrahim'in oğlu İsmail'in hanımı Sara tarafından dışlanarak Beer Şeba'ya sürgün edilip yaşamış olduğu gibi; Esav da anne, baba ve kardeşi Yakub tarafından dışlanan biri olarak onlardan ayrılıp Edom bölgesinde yeni bir koloni kurarak hayatını sürdürmeye başlar. "Esav karılarını, oğullarını, kızlarını, evindeki bütün adamlarını, hayvanlarının hepsini, Kenan ülkesinde kazandığı mallarının tümünü alıp kardeşi Yakub'dan ayrıldı, başka bir ülkeye gitti. Birlikte yaşayamayacak kadar çok malları vardı. Yabancı olarak yaşadıkları bu topraklar davarlarına yetmiyordu. Esav, yani Edom, Seir dağlık bölgesine yerleşti."27

Edom'da Esav'ın zürriyeti öyle çoğalır ki, artık krallıklar kurmaya başlarlar. Tevrat bu olguyu şu şekilde kıssa eder: "İsraillileri yöneten bir kralın olmadığı dönemde, Edom'u şu krallar yönetti… Sahip oldukları ülkede yaşadıkları yerlere adlarını veren Edom beyleri bunlardı. Edomluların atası Esav'dı."28

Hz. İshak'ın oğlu Esav'ın soyunun yerleşerek çoğaldığı Edom ve çevresindeki topraklar süreç içerisinde Araplaşarak Esav'ın İsrailoğulları-İbranî karakterinden arınır ve o bölge yakınında yerleşik Nabatî toplumu ile karışır. Tıpkı Hz. İbrahim'in, Hacer'den olma oğlu Hz. İsmail'de ve Kenanlı Ketura/Keturah'tan29 olma oğlu Midyan/Medyan'da30 olduğu gibi. Bilindiği gibi İbranî olan Hz. İbrahim'in oğullarının nesli Kenan topraklarından ve İshak soyundan tecrit olundukça Araplaşmıştır.

Bunda İshak-Yakub soyu, İsrailoğulları kavramını oluşturan dinsel milliyetçi Yahudiliğin etkisi de büyüktür. Çünkü bu akım hem Hz. İsmail'i hem Hz. Şuayb'ı dışlayarak onların İbrahim-İbranî-İsrailoğulları-Yahudi soyundan olduklarını inkâr etmişlerdir. İbrahim-İshak-Yakub sıralı soy harici nesilleri Arap olarak ötekileştirmişlerdir.

Pek tabii ki süreç içerisinde tahrifata uğrayan Tevrat metinleri dinsel milliyetçi Yahudi Rabbilerce bu mantaliteye göre tanzim edilmiştir. Rabbilerin bu tahrifatları yüzünden Kur'an ile Tevrat'ın kıssalarını anlattığı İsmail, Şuayb, Eyyub peygamberler, Tevrat metinlerinde, etnik kökenleri İbranî, hayattaki statüleri resul olarak geçmezler. Bu resuller İsrailoğulları ya da İbranîlikten dışlandıkları için onlara ait resullük vasıfları da en alt kademeye "aziz", "abid", "dürüst dindar" kişiliklere indirgenmiştir.

Bu olgu tamamen Tevrat'ın muharrefliğinin bir yansımasıdır. Eğer İsrailoğullarına hâkim ırkçı-Yahudi bakış açısı bu resulleri dışlamamış olsa belki de onların oluşturdukları bu Araplaşma olgusunu reddederek, aksine onları ve ait oldukları toplumların İbranî kökenli olduğunu iddia edeceklerdi. Dolayısıyla Hz. İsmail, Hz. Şuayb, Hz. Eyyub ve Medyan Yahudi/İsrailoğulları kökenli olarak değerlendirileceklerdi. Doğrusu da bu olması gerekirken İsrailoğulları/Yahudi ırkçılığı olayı tersine çevirerek yanlış algılanmasına sebep olmuştur. İster istemez yeterince kritik edilmeyen, Tevrat'ın bu dinsel-milliyetçi ve ırkçı muharreflik olgusu İslam kültürünü ve muhataplarını da olumsuz anlamda yönlendirmektedir. Bundan dolayı kaynaklardaki Hz. Eyyub'un etnik aidiyeti tam ve kâmil anlamda tanımlanamamaktadır.

Hz. Eyyub'un Dini

Kur'an, İsrailoğulları silsilesi içerisinde Hz. Eyyub'u da sıralamaktadır: “Biz Nuh'a ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi sana da vahyettik. Ve (nitekim) İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a, esbâta (torunlara), İsa'ya, Eyyub'a, Yunus'a, Harun'a ve Süleyman'a vahyettik. Davud'a da Zebûr'u verdik.”31

Şu halde elimizdeki maddi verilere göre Hz. Eyyub'un etnik olarak sonradan Araplaşan İbranî kökenden geldiğini ifade etmek yanlış olmaz ve onun hakkında herhangi bir şeyi de değiştirmez. O İbranî ya da Arap aidiyetinde olsa da inanç/din olarak İslam üzere bir Müslümandır. Kur'an açısından önemli olan da budur.

Hz. Eyyub’un yaşadığı bölgeye ve çevresine bakıldığında Hz. İbrahim ve sonrası peygamberlerin elçi olarak görev yaptıkları bu topraklarda İbrahim'in dininin, Hz. Eyyub'a kadar hatta Hz. Muhammed'e kadar devam ettiği kabul edilmesi gereken bir vakıadır. İster İshak sonrası yaşayan nesil ve resullerden, isterse bu silsile içersindeki herhangi bir evrede yaşamış Arap veya başka etnik kökenli olsun, Kur'an perspektifinden bakıldığında o, bir Müslüman ve bir İslam peygamberidir.

Hz. Eyyub’un Tevrat akidesinde bir resul olmasının maddi delillerini Tevrat’ın Ketuvim bölümünden olan müstakil “Eyyub” kitabından ve onda yer alan ibadet kısımlarında anlatılanlardan da görmek mümkündür. “Bu şölen dönemi bitince Eyyub onları çağırtıp kutsardı. Sabah erkenden kalkar, ‘Çocuklarım günah işlemiş, içlerinden Tanrı'ya sövmüş olabilirler.’ diyerek her biri için ‘yakmalık sunu’ sunardı. Eyyub hep böyle yapardı.”32“Şimdi yedi boğa, yedi koç alıp kulum Eyyub’un yanına gidin; kendiniz için ‘yakmalık sunu’ sunun. Kulum Eyyub sizin için dua etsin.”33

Eyyub Peygamber’in bizzat uyguladığı ve bir diğer Tevrat anlatımında da en yakın üç arkadaşının yapmaları gereken bir ibadet şekli34 olarak emredilen “yakmalık sunu” ibadeti; İbranî kökenli İbrahim dininin bir gereği ve onun soyu resullerinin uyguladığı bir ibadet ritüelidir. Günümüzde bile Filistin'in Nablus şehrinde yaşayan Samirî Yahudileri tarafından bu bölgedeki Gerizîm dağında hâlâ uygulanan bir ibadet şeklidir.

Tevrat'ta bu ritüel şöyle anlatılmaktadır: "RAB, Musa'ya şöyle dedi: İsraillilere buyur ve de ki: 'Bana olan sunuyu, beni hoşnut eden koku olarak yakılan sunu için yiyeceği belirlenen zamanda bana sunmaya dikkat edeceksiniz.' Onlara de ki, 'RAB'be sunacağınız yakılan sunu şudur: Günlük yakmalık sunu olarak her gün bir yaşında kusursuz iki erkek kuzu sunacaksınız. Kuzunun birini sabah, öbürünü akşamüstü sunun."35

Bir Tevrat ritüeli/geleneği olan “yakmalık sunu” için aynı zamanda Hz. İbrahim’den beri sunaklar/mezbahalar inşa edildiği Tevrat anlatımlarında mevcuttur.36 O halde tüm bu anlattıklarımızdan Hz. Eyyub'un; İbranî Hz. İbrahim oğlu, İshak oğlu, Evs oğulları neslinden ve sonradan Araplaşmış bir şahsiyet olduğunu; dininin ise İslam olduğu sonucunu çıkarmaktayız.

Hz. Eyyub'un etnik ve dinî konumu tıpkı atası İsmail'in konumu gibidir. Bu yüzden Kur'an'da; Hz. Eyyub da İsmail (a.s.) de İsrailoğulları peygamberleri silsilesi içerisinde sayılmışlardır. Kur'an, başta Nisa Suresi 163 olmak üzere birçok ayetiyle Yahudi rabbilerinin dinsel milliyetçi, ırkçı bakışı ile muharref hale gelen Tevrat'taki Hz. Eyyub kıssasının tahrif edilmiş yönlerini düzeltmekte ve böylece Allah'ın nezdinde asıl olanın ırkın değil akide olduğunu vurgulamaktadır.

Hz. Eyyub'un Ailesi ve Serveti

Kur'an-ı Kerim Hz. Eyyub'un ailesi ve malvarlığı hakkında herhangi bir açıklama yapmamaktadır. Onun hakkında mufassal malumatı Tevrat'ın Eyyub kitabındaki açıklamalardan edinebilmekteyiz.

Tevrat'ın verilerine göre Hz. Eyyub'un ailesi ve mal varlığı şöyledir: "Yedi oğlu, üç kızı vardı. Yedi bin koyuna, üç bin deveye, beş yüz çift öküze, beş yüz çift eşeğe ve pek çok köleye sahipti. Doğudaki insanların en zengini oydu. Oğulları sırayla evlerinde şölen verir, birlikte yiyip içmek için üç kız kardeşlerini de çağırırlardı."37

Tevrat'taki bu bilgilerden anlaşılıyor ki, Hz. Eyyub hayvancılıkla uğraşan bir kişidir ve edindiği servet sıradan bir mal varlığı değildir. Ve ailesi de kalabalıktır. Hz. Eyyub'un variyetini, Tevrat kıssasındaki Şeytan'ın, Eyyub'a (a.s.) dair Allah ile konuşmasında sarf ettiği şu sözlerinde de görmek mümkündür. "Onu, ev halkını, sahip olduğu her şeyi sen çitle çevirip korumadın mı? Elleriyle yaptığı her şeyi bereketli kıldın. Sürüleri bütün ülkeye yayıldı."38

2- Hz. EYYUB'UN RESULLÜĞÜ

Kur'an’a göre Eyyub'un Resullüğü

Kur'an-ı Kerim, Hz. Eyyub'u peygamber olarak tanımlamakta ve Kur'an'da yer yer kıssaları anlatılan diğer resuller silsilesi içerisinde sıralamaktadır.39 Kur'an, Hz. Eyyub'u peygamber olarak beyan etmesine mukabil; Eyyub'un peygamberliğinin detayları hakkında bilgi sunmamaktadır. Ve yine Kur'an, Hz. Eyyub'un peygamber kimliğinin yanında karakterini de şöyle tarif etmektedir: “Gerçekten biz Eyyub'u sabırlı (bir kul) bulmuştuk. O, ne iyi kuldu! Daima Allah'a yönelirdi.40

Bunun yanı sıra Tevrat'ta anlatılan Eyyub kıssasının anlatımlarını, Kur'ani bakış açısıyla yorumladığımızda; Hz. Eyyub'un, Tevrat ahkâmını uygulayan ve buna göre resullüğünü ikmal eden, doğruluk, Allah'a tam teslimiyet, sabır gibi güzel hasletler sahibi ve örneği bir şahsiyet olduğu çıkarımında bulunabilmekteyiz.

Tevrat ve İncil'e Göre Hz. Eyyub'un Peygamberliği

Kur'an'daki bu tanımlamaya mukabil Yahudi ve Hıristiyan kaynakları onu peygamber olarak kabul etmezler. Hz. Eyyub, Yahudilerce peygamber değil, "aziz" olarak tanınan biridir. Yahudi kaynakları Eyyub’u; “Zengin, çok dindar ve dik başlı biriydi.”41 diye tanımlamaktadır.

Tevrat'ın Hezekiel kitabında Hz. Eyyub'un doğruluk ve dürüstlüğüne şöyle değinilmektedir: "Şu üç adam -Nuh, Daniel, Eyub- orada olsalar bile doğruluklarıyla ancak kendi canlarını kurtarabilirler. Rab Yahve böyle diyor."42 Tevrat'ın, Apokrif kitaplardan Sirak'ta ise "O, Eyub'u da anımsadı; çünkü doğruluk yollarında yürüdü."43 denilerek Hz. Eyyub'un dürüstlüğü vurgulanmaktadır.

Talimi İncillerden olan Yakub kitabında Hz. Eyyub'un hastalıklara sabrı ve Allah'ın ona rahmeti hatırlatılmaktadır: "Sıkıntıya dayanmış olanları mutlu sayarız. Eyüb'ün nasıl dayandığını duydunuz. Rabbin en sonunda onun için neler yaptığını bilirsiniz. Rab çok şefkatli ve merhametlidir."44

Yahudi ve Hıristiyan teolojisinde yer alan Hz. Eyyub'un kişiliğine dair bütün bu olumlu anlatımlara rağmen ne Tevrat ve ne de İnciller, onun peygamber olduğuna dair bir ifadede bulunmazlar. Buna mukabil Tevrat'ı teşkil eden 39 kitap arasında müstakil bir “Eyyub” kitabı bulunmaktadır.

Yahudi ve Hıristiyan teolojisine göre; Hz. Eyyub, hem bir peygamber hem İsrailoğullarından kabul edilmemesine rağmen kıssasının Tevrat'ta hem de bir kitap olarak yer alması Yahudi mantığınca şu şekilde yorumlanmıştır: “Eyüp kitabı da bize aynı zamanda Azizlerin Yahudi olmayan milletlerin hâkim ve adil olanları arasında bulunabileceğini bildirir.”45 Bu satırlar hem Hz. Eyyub kıssasını kabul ederken hem de resullüğü ve İsrailoğulları etnik kökeninden olmadığını ancak onun "aziz" statüsünde; doğru, dürüst, dindar, abid bir kişi olduğunu belirtmektedir. Kur'an ile tezat olan bu durumun Tevrat ve İncillerdeki muharreflik olgusunun bir yansıması olduğunun altını bir kez daha çizelim.

Eyyub kitabı üç ana bölümlük Tevrat’ın Ketuvim (yazılar) adı verilen üçüncü ve son bölümünde yer almaktadır. Bundan da anlaşılacağı üzere; Kur’an’ın resul olarak belirttiği Hz. Eyyub; Tevrat ve onun tâbileri Yahudiler tarafından, İsmail, Harun, Lut, Şuayb peygamberlerde olduğu gibi bir resul olarak değil; salt dindarlıkta ve abidlikte örnek aziz bir kişilik olarak vasıflandırılmaktadır.

Eyyub Peygamber’in Mesajları

Hz. Eyyub'un ağzından verilen Allah inancına dair anlatımlar:

"Tanrı'nın derin sırlarını anlayabilir misin? Her Şeye Gücü Yeten'in sınırlarına ulaşabilir misin? Onlar gökler kadar yüksektir, ne yapabilirsin? Ölüler diyarından derindir, nasıl anlayabilirsin? Ölçüleri yeryüzünden uzun, denizden geniştir."46 "Beni ana karnında yaratan onu da yaratmadı mı? Rahimde bize biçim veren O değil mi?"47 "Tanrı'nın önünde ben de tıpkı senin gibiyim, ben de balçıktan yaratıldım."48 "Her yaratığın canı, bütün insanlığın soluğu O'nun elindedir."49 "Ama sana şunu söyleyeyim, bu konuda haksızsın. Çünkü Tanrı insandan büyüktür. İnsanın hiçbir sözüne yanıt vermiyor diye, niçin O’nunla çekişiyorsun?"50 "Oysa ben Tanrı'ya yönelir, davamı O'na bırakırdım. Anlayamadığımız büyük işler, sayısız şaşılası işler yapan O'dur. Yeryüzüne yağmur yağdırır, tarlalara sular gönderir. Düşkünleri yükseltir, yaslıları esenliğe çıkarır. Kurnazların oyununu bozar, düzenlerini gerçekleştiremesinler diye. Bilgeleri kurnazlık yaparken yakalar, düzenbazların oyunu son bulur. Gündüz karanlığa toslar, öğlen, geceymiş gibi el yordamıyla ararlar. Yoksulu onların kılıç gibi ağzından ve güçlünün elinden O kurtarır. Yoksul umutlanır, haksızlık ağzını kapar. İşte, ne mutlu Tanrı'nın eğittiği insana! Bu yüzden Her Şeye Gücü Yeten'in yola getirişini küçümseme. Çünkü O hem yaralar hem sarar, O incitir, ama elleri sağaltır."51

Yeniden dirilmeye dair ifadeler:

"Oysa ben kurtarıcımın yaşadığını, sonunda yeryüzüne geleceğini biliyorum. Derim yok olduktan sonra, yeni bedenimle Tanrı'yı göreceğim. O'nu kendim göreceğim, kendi gözlerimle, başkası değil."52

Hz. Eyyub kendi ağzından resullüğünü ve kavmine yönelik mesajlarını ve bu mesajların kendi hayatındaki pratiğini şöyle anlatmaktadır:

“Her Şeye Gücü Yeten’in henüz benimle olduğu, çocuklarımın çevremde bulunduğu, yollarımın sütle yıkandığı, yanımdaki kayanın zeytinyağı akıttığı günler!.. Kent kapısına gidip kürsümü meydana koyduğumda, gençler beni görüp gizlenir, yaşlılar kalkıp ayakta dururlardı; önderler konuşmaktan çekinir, elleriyle ağızlarını kaparlardı; soyluların sesi kesilir, dilleri damaklarına yapışırdı. Beni duyan kutlar, beni gören överdi; çünkü yardım isteyen yoksulu, desteği olmayan öksüzü kurtarırdım. Ölmekte olanın hayır duasını alır, dul kadının yüreğini sevinçten coştururdum. Doğruluğu giysi gibi giyindim. Adalet kaftanım ve sarığımdı sanki. Körlere göz, topallara ayaktım. Yoksullara babalık eder, garibin davasını üstlenirdim. Haksızın çenesini kırar, avını dişlerinin arasından kapardım… İnsanlar beni saygıyla dinler, öğüdümü sessizce beklerlerdi. Ben konuştuktan sonra onlar konuşmazdı, sözlerim üzerlerine damlardı. Yağmuru beklercesine beni bekler, son yağmurları içercesine sözlerimi içerlerdi. Kendilerine gülümsediğimde gözlerine inanmazlardı, güler yüzlülüğüm onlara cesaret verirdi. Onların yolunu ben seçer, başlarında dururdum, askerlerinin ortasında kral gibi otururdum. Yaslıları avutan biri gibiydim.”53

Yine Hz. Eyyub'un ağzından Allah'a hesap verme konumunda olan tüm insanlar ve kendisi için nasıl bir tövbe dökülmektedir, görelim:

"Tanrı yargıladığında ne yaparım? Hesap sorduğunda ne yanıt veririm? Beni ana karnında yaratan onu da yaratmadı mı? Rahimde bize biçim veren O değil mi? Eğer yoksulların dileğini geri çevirdimse, dul kadının umudunu kırdımsa, ekmeğimi yalnız yedim, öksüzle paylaşmadımsa, gençliğimden beri öksüzü baba gibi büyütmedimse, doğduğumdan beri dul kadına yol göstermedimse, giysisi olmadığı için can çekişen birini ya da örtüsü olmayan bir yoksulu gördüm de koyunlarımın yünüyle ısıtmadıysam, o da içinden beni kutsamadıysa, mahkemede sözümün geçtiğini bilerek öksüze el kaldırdımsa, kolum omzumdan düşsün, kol kemiğim kırılsın. Çünkü Tanrı'dan gelecek beladan korkarım, O'nun görkeminden ötürü böyle bir şey yapamam… Eğer umudumu altına bağladımsa, saf altına, 'Güvencim sensin' dedimse, servetim çok, varlığımı bileğimle kazandım diye sevindimse, ışıldayan güneşe, parıldayarak hareket eden aya bakıp da içimden ayartıldımsa, elim onlara taptığımı gösteren bir öpücük yolladıysa, bu da yargılanacak bir suç olurdu, çünkü yücelerdeki Tanrı'yı yadsımış olurdum… Eğer düşmanımın yıkımına sevindim, başına kötülük geldi diye keyiflendimse, kimsenin canına lanet ederek, ağzımın günah işlemesine izin vermedim. Evimdeki insanlar, 'Eyüp'ün verdiği etle karnını doyurmayan var mı?' diye sormadıysa, hiçbir yabancı geceyi sokakta geçirmezdi, çünkü kapım her zaman yolculara açıktı. Kalabalıktan çok korktuğum, boyların aşağılamasından yıldığım, susup dışarı çıkmadığım için suçumu bağrımda gizleyip Âdem gibi isyanımı örttümse, hasmımın yazdığı tomar elimde olsa, kuşkusuz, onu omzumda taşır, taç gibi başıma koyardım. Attığım her adımı ona bildirir, kendisine bir önder gibi yaklaşırdım… Toprağım bana feryat ediyorsa, sapanın açtığı yarıklar bir ağızdan ağlıyorsa, ürününü para ödemeden yedimse. Ya da üzerinde oturanların kalbini kırdımsa, orada buğday yerine diken, arpa yerine delice bitsin.”54

 

Dipnotlar:

1- Abdullah Aydemir, İslami Kaynaklara Göre Peygamberler, s. 97.

2- Buhari ve Nesâi; Rûdâni, Cem'ul Fevâid, C. V, s. 15.

3- Seyyid Kutub, Fi Zilâli’l Kur’an, C. VIII, s. 59.

4- Abdullah Aydemir, A.g.e, s. 97.

5- Kitab-ı Mukaddes; Tekvin, Bab 25/25-34.

6- Fahruddin er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb, C. XIV, s. 198–199; Konyalı Mehmed Vehbi, Büyük Kur’an Tefsiri, C. IX-X, s. 3467; Mevdudi, Tefhimu’l Kur’an, C. III, s. 325; Abdullah Aydemir, A.g.e, s. 97.

7- Mevdudi, A.g.e, C. III, s. 325.

8- İbranice Iyyob; Arapça Eyyub… Eyyub'un adının etimolojisine dair bakınız: T.D.V. İslam Ansiklopedisi, Eyyûb maddesi, C. XII, s. 16.

9- Muhammed Esed, Kur’an Mesajı Meal-Tefsir, C. II, s. 661.

10- Neşet Çağatay, İslam Öncesi Arap Tarihi ve Cahiliye Çağı, s. 46.

11- Abdullah Aydemir; A.g.e, s. 97.

12- Mevdudi, A.g.e, C. III, s. 325.

13- Afif Abdulfettah Tabarra, Kur’an’da Peygamberler ve Peygamberimiz, s. 248; Abdullah Aydemir, A.g.e, s. 98.

14- Tevrat'ta geçen Uts adı için bakınız: Kitab-ı Mukaddes; Tekvin, Bab 10/23; Tekvin, Bab 22/21; Yeremyanın Mersiyeleri, Bab 4/21.

15- Kitab-ı Mukaddes; Tekvin, Bab 22/21.

16- Kitab-ı Mukaddes; Eyub, Bab 1/1; Süleyman Ateş, Yüce Kur’an’ın Çağdaş Tefsiri, C. VII, s. 475; D.İ.B, Kur’an Yolu Türkçe Meâl ve Tefsir, C. 3, s. 695; T.D.V. İslam Ansiklopedisi, Eyyûb maddesi, C. XII, s. 16.

17- D.İ.B, Kur’an Yolu Türkçe Meâl ve Tefsir, C. III, s. 695; T.D.V. İslam Ansiklopedisi, Eyyûb maddesi, C. XII, s. 16.

18- “Yunanlıların Edoma dedikleri Cibal bölgesi, yani Edom yöresine Yahudiler de Saîr adını veriyorlardı.” M. Şemsettin Günaltay, İslam Öncesi Arap Tarihi, s. 62.

19- Süleyman Ateş, A.g.e, C. V, s. 517.

20- Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, C. IX. s. 99.

21- Jewish Encylopedia, s. 193;  Jewish Encylopedia.com, Job maddesi.

22- Muhammed Esed, A.g.e, C. II, s. 661.

23- “İlk doğan oğlu kıpkırmızı ve tüylüydü; kırmızı bir cüppeyi andırıyordu. Adını Esav koydular… Yakub'a, ‘Lütfen şu kızıl çorbadan biraz ver de içeyim. Aç ve bitkinim.’ dedi. Bu nedenle ona Edom (kızıl) adı da verildi.” Kitab-ı Mukaddes; Tekvin, Bab 25/25-30.

24- Kitab-ı Mukaddes; Tekvin, Bab 36/1-3.

25- Kitab-ı Mukaddes; Tekvin, Bab 25/22.

26- Kitab-ı Mukaddes; Tekvin, Bab 27/1-40.

27- Kitab-ı Mukaddes; Tekvin, Bab 36/6-8.

28- Kitab-ı Mukaddes; Tekvin, Bab 36/31, 43.

29- Kitab-ı Mukaddes; Tekvin, Bab 25/1-4.

30- Kitab-ı Mukaddes; Tekvin, Bab 25/2-4.

31- Kur'an-ı Kerim; Nisa, 4/163.

32- Kitab-ı Mukaddes; Eyub, Bab 1/5.

33- Kitab-ı Mukaddes; Eyub, Bab 42/8.

34- Kitab-ı Mukaddes; Eyub, Bab 42/7-8.

35- Kitab-ı Mukaddes; Sayılar, Bab 28/1-4.

36- Kitab-ı Mukaddes; Tekvin, Bab 12/8, Bab 13/4, Bab 26/ 25, 33/20; Yeşu, Bab 8/30.

37- Kitab-ı Mukaddes; Eyub, Bab 1/2-4.

38- Kitab-ı Mukaddes; Eyub, Bab 1/10.

39- Kur’an-ı Kerim; Enam, 6/84–86; Nisa, 4/163.

40- Kur’an-ı Kerim; Sad, 38/44.

41- Jewish Encylopedia, s. 193.

42- Kitab-ı Mukaddes; Hezekiel, Bab 14/14.

43- Kitab-ı Mukaddes; Sirak, Bab 49/9.

44- İncil; Yakub, Bab 5/11.

45- Maurice Borrmans, “Kur’an-ı Kerim ve Kitab-ı Mukaddes’te Dinî Çoğulculuk ve Sınırları”, Marife Dergisi, Yıl: 4, Sayı: 2, s. 267–278, Güz 2004.

46- Kitab-ı Mukaddes; Eyub, Bab 11/7-9.

47- Kitab-ı Mukaddes; Eyub, Bab 31/14.

48- Kitab-ı Mukaddes; Eyub, Bab 33/6.

49- Kitab-ı Mukaddes; Eyub, Bab 12/10.

50- Kitab-ı Mukaddes; Eyub, Bab 33/12-13.

51- Kitab-ı Mukaddes; Eyub, Bab 5/8-18.

52- Kitab-ı Mukaddes; Eyub, Bab 19/25-27.

53- Kitab-ı Mukaddes; Eyub, Bab 29/5-25.

54- Kitab-ı Mukaddes; Eyub, Bab 31/14-40.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR