1. YAZARLAR

  2. Fatma Betül

  3. Pek Yakında Bileceksiniz!

Pek Yakında Bileceksiniz!

Kasım 1997A+A-

Artık yetmedi mi, demiyoruz.

Başörtümüze el uzatmaktan vazgeçmeyecek misiniz, demiyoruz. Biliyoruz ki, batılı yaşamak isteyenler zulümde sınır tanımıyor. Bu gerçeği her gün bizlere kendileri öğretiyor. Asıl amaçları olan varlığımızı tamamen etkisiz kılma, sindirme yanılgısını gerçekleştirmek için ellerinden geleni yapacaklar. Biliyoruz.

Bu insanlara kutsal kitaplarını gizli gizli ahırlarda okumak zorunda bırakanlar kendileri değil mi? Ninelerimizin, dedelerimizin gözlerini hâlâ yaşartan o zulümlere rağmen bugün Kur'an'ın en çok satan kitaplar arasında olduğu gerçeğini sindirememelerini anlıyoruz.

Başlardan çekilip alınan, yerine şapka konmaya çalışılan başörtülerinin, bugün bir doktorun, avukatın, mühendisin başında onurla taşınmasını kabullenememelerini de.

Ürkek ve sinmiş zannettikleri müslüman genç kızları, haklarını savunurken aldıkları kararlı tavırlardan, o ince seslerin, yüzlerine ateş azabını hatırlatarak çarpmasından rahatsız olmalarını da anlıyoruz.

Ölü yıkayıcısı olsun diye yetiştirilen gençlerin, kendi zulüm sistemlerini sorgulamaya başlamasını, annesinin başörtüsü için akan çocuk gözyaşlarını tehdit kabul etmelerini de.

MGK toplantılarında, yeşeren tohumları çürütmeye, ezmeye, yok etmeye dair planlar yapmalarını, yaşanan panikleri anlıyoruz.

Hor görmeye, tahkir etmeye alıştıkları yalın ayaklıların, imanlı müstezatların yeniden doğrulmaya başlamasından korktuklarını da.

Belki bir şeyi anlamıyoruz. Bir devlet, tebasını karşısına alarak güçlü kalabileceğini nasıl düşünebilir. Her bir zulmün, bir bilinç yeşerteceğini nasıl gözardı edebilir?

İşte burada bir ayeti hatırlıyoruz. "Onlar düzen kurdular, Allah da onlara düzen kurdu". Yüce Allah'ın zalimlerin planlarını tersyüz edecek takdirlerini bu yüzyıla yazmak bizlere düşecek. Bu mücadele devam etti ve hep edecek. Ve başörtümüz bu mücadelenin vazgeçilmezi olarak hep varolacak.

Başörtülerimizi ne perukla ne de bir başka zekice(!) buluşla değiştirmeyeceğiz. Biz, hiçbir zaman başörtümüzü bir giyim tarzı kabul etmedik. Demokratik hak dilenciliği yapmadık. Silik, kimliksiz, lütuf beklentili tavırlara hep karşı olduk. Gücümüzün yettiğince, elimizin erdiğince, ama mutlaka onurumuzla ve ilkelerimizle kalalım istedik. Başörtümüze uzanan elin aslında varlığımıza uzandığını hep idrak ettik.

Başörtülerimizi sadece başlarımıza değil, yüreklerimize bağladık. Her birimizin başına bir asker dikseler, başörtümüzü çekip alsalar bile yüreklerimizde ona daha sıkı bağlanacağız. Bu değerimizi yitirmeyeceğiz. Başörtümüze uzanan elleri kıracağız. Belki bugün, belki bin yıl sonra. Ama mutlaka. Bâtıl, hakları gücüne karşı durulamayacağını öğrenecek.

Başörtümüzü genlerimizle taşıyacağız gelecek nesillere. Ve kalemimizle, şiirimizle, yüreğimizle. Belki siz bize okullarda yer vermeyecek, evlerimize geri döndüreceksiniz. Bizim nakışla, dantelle uğraşmamızı bekleyeceksiniz. Uğraşacağız. Zulümlerinizi öyle bir nakşedeceğiz ki, öyle ilmek ilmek işleyeceğiz ki, nesillerce lanet okunacak size. Ve bu nakış zannettiğiniz gibi iplikle olmayacak. Sözle, bilgiyle, şiirle, ezgiyle belki de. Kalemlerimizi kuşanacağız, yüreklerimizi kuşanacağız, kılıçlarınızı kınına geri döndürmek için. İlmi, çileyi kuşanacağız. Sizin asla aralayamayacağınız gönüllere gireceğiz biz. Çünkü biz, kölelerden özgürlük timsalleri yaratan bir dinin, hakkı yaşamaya çalışan bir medeniyetin çocuklarıyız.

Ve biz her şeyden önce Rabbimize dayanacağız.

O'nunla savaşılamayacağını biz biliyoruz. Ya siz? "Pek yakında bileceksiniz" (102/3-4).

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR