1. YAZARLAR

  2. Süleyman Ceran

  3. Özgür Açe’ye Hoşgeldin Büyük Gerilla Tunku Hasan Di Tiro

Özgür Açe’ye Hoşgeldin Büyük Gerilla Tunku Hasan Di Tiro

Ekim 2008A+A-

İbni Rüşd’ün öğrencisi ünlü filozof ve tarihçi İbni Haldun’un, Açelilerin, zamanının en sadık Müslümanlarından olduğunu yazmasından bir asır sonra, Endonezya’nın kuzeyinde, Hint Okyanusu’nun batısında, 1514 yılında, Açe Darusselam Sultanlığı, bir İslam devleti olarak kurulmuştu. Bölge, önce Portekizlilerin daha sonra da Hollandalıların uzun yıllar boyunca yoğun saldırılarına, istilalarına uğramış, yağmalanmıştı. 1565 yılına gelindiğinde Açeliler Osmanlı İmparatorluğu’na elçi göndererek bağlılıklarını bildirip yardım istemişlerdi. Babasını yeni kaybeden Sultan II. Selim, yardım talebine olumlu yanıt vererek, “Memâlik-i İslâmiyye”ye karşı Osmanlı askerlerinin “Ol cânibe daima” gönderileceğini belirtmişti. Kurdoğlu Hızır Reis’in kaptanlığında hazırlanan filo, “Bacilîşkâ, Şabkâ ve Havâ’i Topları” ile cephanelerin, kadırgaların, askerlerin ve mühendislerin gönderildiği Açe’de bir bayram yaşanmış ama ne yazık ki Yemen’de çıkan isyan yüzünden de yardımların yarısı gönderilememişti. Gelen mühimmatlarla ve askerlerle Portekizlileri yenen Açeliler, Sultan İskender Musa’nın kurduğu sağlam ve güçlü orduyla uzun yıllar işgalcilere karşı direnebilmişti.

Portekizlilerden uzun yıllar sonra bu sefer Hollandalılar üstelik çok daha güçlü filolarla saldırmaya başladı. Açe’ye ültimatom veren Hollanda, onlardan bayraklarını değiştirmelerini ve hilafet merkeziyle bağlarını koparmalarını isteyince savaş başladı. 23 Nisan 1873’te Bandar Açe kıyılarında bozguna uğrayan Hollanda ordusunun başkumandanı General Köhler yakalandı ve öldürüldü. Saldırılarından vazgeçmeyen Hollanda ordusunun, ilerleyen yıllarda Açe’nin içlerine kadar ilerleyerek 3 Aralık 1911’de Kuzey Açe’de Tangse’de, Alue Bhot Savaşı’nda Tunku Tjhik Maat di Tiro’yu öldürdükleri gün, Açe Darusselam Devleti’nin bağımsızlığını yitirdiği gün olarak kabul edildi.

Hollanda sömürgeciliği ile başlayan Endonezya milliyetçiliği “Java” merkezli bir etnik oluşuma dönüştü. Sömürgeciliğin bitişiyle Açe’nin yeni işgalcileri Javalılar oldu. Yüzlerce yıldır iktidarlarını canları pahasına korumaya çalışan, Açe’nin en köklü soyu olan di Tiro ailesinin neredeyse tüm liderleri savaş meydanlarında can verdi. 25 Ocak 1891’de Açe bölgesindeki Aneuk Galong Kalesi’ni savunan Tunku Tjhik di Tiro Muhammed Sâman şehit olduktan sonra sırayla liderliğe geçen beş oğlunun da savaş meydanlarında şehit olmaları, Açe’nin bağımsızlık mücadelesinin ne büyük bedellerle alınmaya çalışıldığını gösterir. Di Tiro ailesinin liderler zincirinin son halkası, direniş bayrağını dalgalandıran, tarihten gelen sorumluluğu yüklenen ve pes etmeyecek olan kişi, yıllar sonra ülkesine dönen Tunku Muhammed Hasan di Tiro’dur.

Ülkesine Amerika’dan Ateş Taşıyan Promete

4 Eylül 1930’da Açe’nin Sigli şehrinde doğan di Tiro, bir lider olarak büyümüş ve ilk gençlik yıllarından itibaren yurt dışında yaşamak zorunda kalmıştı. Bankacılık, gemicilik, hayvancılık, petrol-doğalgaz gibi alanlarda faaliyet gösteren şirketlerde çalıştı ve onlarla ortak oldu. Kendi ifadesiyle, 25 yıllık sürgün hayatından sonra 46. doğum gününde Açe’ye dönmeye karar verdi. New York’tan ülkesine doğru yola çıkmasından, mecburen Avrupa’ya döneceği güne kadar olan süre boyunca tuttuğu günlükler (4 Eylül 1976–29 Mart 1979) “Özgürlüğün Bedeli -Bitmemiş Savaş Günlükleri-” adı altında, ülkemizde, 1989 yılında Nehir Yayınları tarafından yayınlandı.

Açe’ye adımını attığı ilk günden ayrıldığı güne kadar yalnızca 1 gün bir köylünün evinde kalan di Tiro, 3 yıla yakın kaldığı süre boyunca ormanları, dağları, elleriyle yaptıkları kampları mesken edindi; çünkü gerillalar tüm güzel ve kolay şeylerden kaçınmalıydı.

Hasan di Tiro’nun ilk işi hükümetini kurmak oldu. Doğal başkan olarak kendi devlet başkanı olurken, bakanlar kurulunu ve yönetim kurulunu seçti. Özgür Açe Sumatra’nın dağlarında, işgal altındaki topraklarını kurtarmak için ilk tohumu atmış oldu ve 4 Aralık 1976’da “Açe Sumatra Bağımsızlık Bildirisi”ni yayınlayarak ülkesinin bağımsızlığını ilan etti. 3 Aralık 1911’de kaybedilen özgürlük, 4 Aralık’ta heybetli ve dramatik bir şekilde yeniden kazanılıyordu. Di Tiro, Açe’nin kuzeyindeki Tjokkan tepesinde yazdığı bildirisinde, 26 Mart 1873’te Javalıların yardımıyla ülkelerini işgal eden Hollandalılara ve bu istilanın dünya medyasındaki sonuçlarına ve tarihi arka planına değiniyordu. “Endonezya” adı altında oluşturulan medeniyetin köksüzlüğünü anlatmaya çalıştığı manifestoda, Açelilerin, Javalılarla aralarındaki derin farklılıkların da altını çiziyordu.

Di Tiro, Ulusal Kurtuluş Cephesi’ni (UKC) kurdu. Dağlarda yaşıyordu, böylece halkı, başını her kaldırıp baktığında rehberini, liderini yanında hissedecekti, öyle de oldu. Kamp programları dikkatlice ayarlanmıştı. UKC üyeleri sabah saat 5’te ezanla kalkıyor, 5.15’te elbiseli, abdestli ve saf tutmuş halde hazır bulunuyor ve liderin imamlığında namaza duruyorlardı. Böylece katılanların dini, siyasal ve duygusal bağlılığı sağlanarak eylem bütünlüğü korunuyordu. 5 vakit namazın cemaatle kılınmasına özen gösterilen programlamanın her detayı üyelerin kişisel ve sosyal gelişimine yönelik birçok aşamayı da gözetiyordu.

Kamplarda Kurulan Medeniyet

Kısa sürede rayına oturan kamplar, UKC’nin silahlı mücadele öncesi siyasi yapısının oluşmasının köşe taşları olmuştu. Öyle ki yeni bir kamp kurdukları zaman herkes yerini alıyor, ülke içiyle haberleşme kuruluyor, daktilolar çalışıyor, kalıp makineleri hazırlanıyor, halk geliyor ve gidiyordu. Dağlarda, di Tiro’nun kitapları, afişler, propaganda malzemeleri basılıyor sonra da dağıtılıyordu. Halk, UKC’yi yalnız bırakmadı; ormanda görülen her Açelinin öldürülmesine rağmen kamplara yiyecek akışı engellenemedi. Evlenen gençler nikâhlarını Endonezya hükümetinin değil, Açe Sumatra hükümetinin kamplardaki memurları tarafından kıyılmasını istiyorlardı. Bu nedenle hükümet, “yaşarken ve ölürken beraber” yazan evlilik sözleşmeleri hazırlıyor ve nikâhlar kıyılıyordu.

Çok geçmeden 20 Eylül 1977’de Açe Üniversitesi’nin ilk kampusu, Alua Puasa Kampı yakınlarındaki Alimon Dağı’nda kuruldu. Evet, gerillalar dağlarda, ormanların içinde bir kampus kurdular. Beş başlıkta verilecek dersler şu şekilde düzenlendi:

1-Uluslararası Hukuk

2-Siyaset Kuramı

3-Karşılaştırmalı Yönetim

4-Ekonomik Sistemler

5-Ulusal Kurtuluş Stratejisi

Uluslararası İlişkiler çalışmaları da dört bölüme ayrılmıştı:

1- Uluslararası Hukuk

2- Uluslararası Örgütler: Birleşmiş Milletler ve onun Uluslararası Adalet Mahkemesi, Sömürgeden Kurtarma Komisyonu ve dini örgütlenmeler;

3- Diplomatik Tarih

4- Antlaşmalar, Protokoller, Toplantılar, Topluluk Kuralları. (Özgürlüğün Bedeli, sf. 160)

Kamp şartlarından dolayı 3 hafta boyunca yoğun yapılan seminer çalışmalarından sonra öğrencilere Açe Üniversitesi Alimon Dağı Kampusu yazılı sertifikalar dağıtıldığında di Tiro şu cümleleri kuruyor: “Bu sertifika benim Amerikan üniversitelerinden aldığım parşömen kâğıtlarının değerinden aşağı değil.” (sf. 161)

26 Ocak 1978’de Özgür Açe Sumatra’nın Sesi Radyosu, Alue Seuhot Kampı’nda yayınına başladı. Ara ara kesintilere uğramasına rağmen Açece, Malayca ve İngilizce yayın yapan bu radyo, “Orman Stüdyosu”nda hazırlanan programlarla halka umut veriyordu.

Hasan di Tiro, dağdayken “Açe Tarihinin Dramı 1873-1978” adlı eseri tamamlamış, bayraklarını göndere ezan sesi eşliğinde çektikleri anma törenleri sistematik bir şekilde takvimlerinde yerini almıştı. Javalılar, Portekizlilerden ve Hollandalılardan daha zalimce davranıyor ve ormanda gördükleri her Açeliyi öldürüyorlardı. İşkencelerin, insan kaçırmaların ve tecavüzlerin yaşandığı bu yıllarda halkın direnişe bağlılığı şaşılacak düzeyde yüksekti. Örneğin, Abdurrazzak Makam adlı UKC üyesi bir genç, pirinç taşırken işgalci askerler tarafından kuşatılmış ve kendisine teslim olması söylendiğinde silahsız olan Abdurrazzak: “Biz özgür Açelilere, Tunku tarafından teslim olun diye emir verilmedi.” dediği ve sonra da öldürüldüğü rivayet edilir.

Kurdukları kampları, birer mektep haline getiren bu yapılanma, aynı zamanda üzerlerinde oynanan küresel oyunların da farkındaydı ve bu çarka çomak sokmak için kendini hazırlıyordu. Açe’nin Doğu Timor gibi bağımsızlığını ilan edememesinin nedeni elbette ki sahip oldukları büyük petrol ve doğalgaz rezervleri idi. Endonezya hükümeti, Mobil-Becthel şirketleri ile bu pastayı paylaşırken, Açe halkına hak ettikleri payı hiçbir zaman vermedi. Bu nedenle UKC, -her ne kadar bu şirketleri kovacak güce erişemese de- 20 Ekim 1977’de Lhok Smawe ve Arun yakınlarındaki güç istasyonlarına ve araçlara saldırdıktan sonra ertesi gün yayınladığı bir bildiriyi bölgenin her tarafına dağıtmıştı. Bildiri şu cümlelerle sona eriyordu: “Mobil ve Becthel’e gelince, onlar bu ülkede ancak Açe ülkesini eşkıya gibi soymaktan, Javalı sömürgecilerin sadık hizmetçiliğini yapmaktan vazgeçmeleri ve varlıklarının Açe Sumatra hükümetine devredilmesi şartıyla kalabilirler.”

Sürgün Sonrası 31 Yıllık Süreç

Hasan di Tiro, 29 Mart 1977’de ülkesinden ayrılmak zorunda kaldı. Devam eden yıllarda Endonezya hükümeti, şiddet uygulamaktan vazgeçmedi. 4 Aralık 1976’da ilan edilen bağımsızlık bildirgesine katılan kurucu üyelerin yarısı bu süreçte katledildi. Yaygın şiddetin devam ettiği yıllarda silahlı eğitim için Libya’ya giden 700 kadar UKC üyesi Açe’ye döndükten sonra, örgüt silahlı mücadele kararı aldı. Çatışmaların devam ettiği yıllarda di Tiro boş durmadı; ABD ve Avrupa nezdinde ülkesinin haklarını aramaya devam etti. Bu çalışmalar, 1991 yılında BM İnsan Hakları Komisyonu’nda oturum hakkı elde etmesiyle meyvelerini toplamaya başladı. Hasan di Tiro’nun konuşma yapmasıyla devam eden süreç sonrasında 17 Ağustos 1993 yılında BM İnsan Hakları Komisyonu’nun Açe Sumatra’nın bağımsızlığıyla ilgili yapılan oylamasında 13 katılımcı üyenin 7’si destek verdi.

Devam eden yıllar Açe’nin bağımsızlığının tanındığı değil, baskının ve katliamların arttığı yıllar olarak kayıtlara geçti. Bu yıllarda 20.000 kişi hayatını kaybetmiş, 140.000 kişi evini terk etmek, on binlerce kişi de birçok ülkeye iltica etmek durumunda kalmıştı. 1997 yılında yaşanan Güneydoğu Asya krizi sonrası artan protestolar sonrası Endonezya Devlet Başkanı istifa etti. 8 Kasım 1999’da Banda Açe’de bir milyon kişi dev bir protesto gösterisi ile referandum talebinde bulundu. 2002 ve 2003’teki barış görüşmeleri sonuçlanmasa da 2004 yılının Aralık ayının son günlerinde yaşanan Tsunami felaketi sonrasında barış görüşmeleri tekrar başladı. Başında Finlandiya eski devlet başkanı Marti Ahtisaari’nin bulunduğu “Crisis Management Initiative” adlı sivil toplum örgütü aracılığı ile 15 Ağustos 2005’te UKC ile Endonezya hükümeti arasında Helsinki’de bir barış anlaşması imzalandı. Bu antlaşmayla Açe bölgesine daha fazla özerklik verilmesi ile UKC’nin “yasadışı” liderlerine özgürlük tanınması kararlaştırıldı.  

“Atjeh Meurdekha!” (Özgür Açe!)

Napolyon’dan, Sezar’dan, Mongaigne’den alıntılar yapan, Nietzche’den etkilenen, Sebastian Bach, Antonio Vivaldi, George Frederich Handel’ın müziklerini yanı başından eksik etmeyen bir gerilla Hasan di Tiro. Uluslararası radyoları, gazete ve dergileri takip edip günlüklerine taşıyan, zihnini uluslararası sularda yüzdüren bir aydın o. Ormanların içinde üniversite kuran, dağlarda kitap basıp dağıtan, kamplarını bir mektebe dönüştüren, sıkıntılarını sevap hanesine yazan bir öncü... Askerleri açlıktan disiplin zafiyeti gösterdiği zaman, yaralandığı zaman, baskınlara uğradığı zaman, çok sevdiği dostları öldürüldüğü zaman, yağmur altında sırılsıklam ıslandığı zaman, uzaklardaki oğlu Kerim’i özlediği zaman ‘yalnız’ kalan bir lider/insan... ‘Kutlu Doğum’u, Kerbela’yı derinliğine hisseden bir Müslüman, geçmişin sorumluluğunu gururla üzerinde taşıyan, Açelilerin son sayfasını açık bırakan, son di Tiro... Tunku Muhammed Hasan di Tiro o.

Ve şimdi… Açe Partisi (PA) lideri Muzakkir Manaf, Hasan di Tiro’nun 11 Ekim 2008 Cumartesi günü ülkesine döneceğini açıkladı ve o, sözünü tutarak Açe Sumatra İslam Devleti’ne döndü. İlerleyen yaşına rağmen büyük bir heyecanla diz çöküp, hasretle ülkesinin toprağını öptü. Yüzlerce yıldır Güney Asya’nın İslam’a açılan kapısı olduğu için “Mekke Kapısı” (Verandah of Mekkah) olarak adlandırılan Açe, şimdilerde “Barış Kapısı” (Verandah oh Peace) olarak da adlandırılmaktadır.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR