1. YAZARLAR

  2. Haksöz

  3. Darbeciler ve Direniş İradesi

Darbeciler ve Direniş İradesi

Kasım 2008A+A-

Darbeler konusunda çarpıcı bir siyasi geleneği var Türkiye’nin. Kalkışmak suç ama gerçekleştirmek meşru! 27 Mayısçıların Talat Aydemir’i idam etmesi; 12 Mart darbecilerinin 9 Martçıları tasfiyesi; 12 Eylül’de cuntanın Anayasa’yı resmen rafa kaldırmasına rağmen binlerce insanın Anayasa’yı değiştirmeye teşebbüs suçundan idamla yargılanmaları vb... Bugün de birebir aynı olmamakla beraber benzeri bir tabloyla karşı karşıya olduğumuzu söylemek mümkün. Ergenekon çetecileri darbeci örgütlenmelerinden dolayı Silivri Cezaevi’nde hesap verirken, bir yandan darbeci işleyiş de kesintisiz sürmekte.

Genelkurmay Başkanı bu kez medya üzerinden verdiği muhtıra ile Aktütün olayı sonrasında yoğunlaşan askerci zihniyet ve işleyiş eleştirilerini bertaraf etmeye çalışıyor. Böylece örtülü bir tarzda başta Kürt sorunu olmak üzere hiçbir toplumsal sorunun gerçek boyutlarıyla ve eşit bir tarzda tartışılmasına izin vermeyeceklerini beyan ediyor. Bu sayımızda askerin kurumsallaşmış ve de kurum bağlamış bu tutumunu ve başta Başbakan olmak üzere siyasi kadroların artık kangren hale gelmiş görünen acziyetlerini bu çerçevede değerlendirmeye çalıştık.

Şüphesiz militarist işleyiş sadece üniformalılar ve silahlarla kaim değil. Bilakis sistemin tüm kurumlarına yayılmış bir mantığa dayanmakta ve farklı organlarca sürekli biçimde tazelenmekte, yeniden üretilmekte. Anayasa Mahkemesi’nin arka arkaya gerekçelerini açıkladığı başörtüsü ve AK Parti kararları bu olgunun iki somut göstergesi.

Darbe nedir? Bir cuntanın seçimlerle oluşan meclisi ve o meclis içinden çıkan hükümeti bertaraf etmesi değil mi? İşte başörtüsü düzenlemesine ilişkin iptal kararı ile AYM’nin yaptığı tam da buna tekabül etmekte. Bu kararla bürokratik oligarşi örtük biçimde “Yetki, sorumluluk falan tanımıyorum, tüm iktidar bende!” demektedir. Bu örtülü darbe girişiminin AK Parti’nin hareket alanını bir hayli daralttığı açık.

Bugüne dek sürdürdüğü “Aman maraza çıkmasın da!” mantığı ile hareket etmesi durumunda AK Parti Hükümeti’nin darbecilerce daha da kuşatılması kaçınılmaz görünüyor. Bu durumda riski artmış olmakla birlikte toptan bir anayasa değişikliğine girişmek dışında bir seçeneği kalmadığını hükümet görmek zorunda. Bunun içinse elbette önce edilgen, pısırık ruh halini terk etmesi lazım. Aktütün sonrasında ortaya konan tutum ise bu konuda hiç de iyimser bir manzara çizmiyor.

Kimliksizlik siyasetinin dalga dalga yayıldığı, öyle ki meslek odası seçimlerine katılan “Müslüman” adayların dahi başat söylemini teşkil ettiği bir ortamda, hem bu ortamın ürünü ama aynı zamanda besleyicisi olarak AK Parti’den daha nitelikli bir tavır beklemenin hayalcilik olacağı açık. Aslında herkes kendi siyasi-ideolojik konumlanışının gereğine uygun davranmakta. İşte tam bu noktada bizim de yapmamız gereken şey kimliğimiz ve sorumluluğumuz temelinde bir mücadele iradesine sahip çıkmak olmalı. Bu iradeyi gösterme cehdi içinde olan tüm kardeşlerimizi selamlıyor, Aralık sayımızda yeniden birlikte olmayı diliyoruz.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR