1. YAZARLAR

  2. Etem Ceylan

  3. Ne İşgalcilerin, Ne de İşbirlikçilerinin Saddam Hüseyin’i Yargılamaya Hakları Yoktur!

Ne İşgalcilerin, Ne de İşbirlikçilerinin Saddam Hüseyin’i Yargılamaya Hakları Yoktur!

Ocak 2003A+A-

Saddam Hüseyin'in ele geçtiği 13 Aralık gününü Irak'ta sürdürdükleri işgal için büyük bir dönüm noktası, zaferin kesinleştiği an olarak coşkuyla karşılayan Amerikalıların hayal kırıklığı giderek büyüyor. Bağdat'ın düşmesinden sonra aylar boyu devam eden sürek avının finalini tüm dünyaya tam bir şov şeklinde sunma fırsatını kaçırmayan işgal güçleri gösterinin sonunu bir türlü getirememenin sıkıntılarıyla yüz yüze. İşgalcilerin beklentileri Saddam'ın yakalanmasıyla birlikte direniş ateşinin belki kısa sürede bir alevlenme içine girebileceği ama ilerleyen günlerde yavaş yavaş sönmeye yüz tutacağı şeklindeydi. Tersi oldu. İlk birkaç günün sessizliğinin ardından direniş eylemleri ivme kazanarak sürdü.

İşgalciler açısından önemli bir kazanım ve paha biçilmez bir propaganda fırsatı oluşturduğu kesin olan Saddam'ın ele geçirilmesi şüphesiz direniş güçleri ve tüm dünyada Irak direnişiyle dayanışma içinde olan çevreleri moral açıdan olumsuz etkiledi. Bunda belirleyici faktör Saddam Hüseyin'e duyulan sempati değildi kuşkusuz. Ne var ki, Saddam konusunu küresel korsanlığını yaygınlaştırma yolunda elverişli bir malzeme olarak öne süren ABD'nin muzafferiyetinin başlı başına moral bozucu bir gelişme ve tehlike sinyalleri demek olduğu açıktı. Tüm dünyada anti emperyalist bir tutumla savaşa karşı çıkanlar sorunun Irak yada Saddam'dan ibaret olmadığını, Saddam'ı hedef alan suçlamalar yada Irak'ın elinde bulundurduğu söylenen kitlesel imha silahları konusunun sadece ve sadece birer mazeret, saldırı gerekçesi olduğunu biliyorlardı. Bu yüzden de Saddam'a en küçük bir sempati duyması mümkün olmayanlar da dahil olmak üzere tüm savaş karşıtları Saddam yanlısı görünme suçlamasını da göze almak suretiyle Irak'a yapılan saldırıya karşı çıktılar.

Aynı tutum şimdi de Saddam'ın yargılanması adı altında oluşturulmak istenen tiyatroya karşı çıkmayı gerektirir. Çünkü Saddam'ın yargılanması söylemi işgalin ve işgalcilerin saldırganlıklarını meşrulaştırma çabalarının bir parçasıdır. Bu konu Irak'ın işgal edilmesini, halkının bombalarla katliama uğratılmasını, kaynaklarına el konulmasını temize çıkartmaya yönelik propaganda savaşının bir adımı olarak gündemleştirilmektedir. Burada Saddam'ın kanlı mazisi, Irak halkına ve komşu halklara yönelik zalimlikleri ve daha pek çok suçtan oluşan kabarık bir sicile sahip olduğu kuşku götürmez. Ama öncelikle sorulması gereken onu yargılamaya kalkanların hangi meşru temelden hareket ettikleri olmalıdır. "Kimin daha zalim olduğu bizi ilgilendirmez, azılı bir mücrim cezasını çeksin de kimin elinden olursa olsun!" şeklindeki yaklaşım ise öncelikle hukuku, meşruiyeti es geçmekten ötürü tehlikeli; ikinci olarak da siyasi vasatı layıkıyla değerlendirememekle malul bir yaklaşımdır.

Tarihin gördüğü en kanlı diktatörlerden biri olduğuna şüphe bulunmayan Saddam'ın işlediği suçların hesabını vermesi elbette önemli ve arzulanan bir durumdur. Ne var ki, ondan hesap sorma konumundaki gücün yada güçlerin meşru bir zemine sahip olmaları da en az o kadar önemli bir şart ve gerekliliktir. Bu açıdan bakıldığında hiçbir meşru temeli olmayan gerekçelerle, temelsiz, dayanaksız savaşlarla emperyalist güçlerin başka ülkeleri işgal etmeleri, mevcut rejimleri yıkıp yerlerine başka rejimler oluşturmaları, o ülke vatandaşlarından kimisini yargılama ve cezalandırma yetkisini kendilerinde görmeleri tümüyle hukuksuzluktur. Böylesi bir gidişata kısmen de olsa göz yummak dünyayı tam manasıyla bir orman kanunu mantığına teslim etmek demektir.

Kim kimi yargılıyor ve hangi hukuka göre? Çok gerilere gitmeye gerek yok. Suçlayanın suçlanandan daha temiz olduğunun en küçük bir delili mi var? Saddam'ı komşularını işgal etme suçundan yargılayacak olan ABD Vietnam'da milyonlarca insanın ölümüne yol açan işgalin hesabını verdi mi? Saddam'ı kimyasal silah kullanmaktan yargılayacak ABD Vietnam'da napalm silahlarıyla işlediği katliamların hesabını verdi mi?

Saddam'ı yargılamaya kalkanların tüm yeryüzü geneline hakim kılmak için çaba gösterdikleri düzenin nasıl kanlı, sömürgeci, vahşi bir düzen olduğu açıkça görülüyor. Dün işlediği suçlarda Saddam'la işbirliği yapanlar, zulmüne kol kanat gerenlerin bugün Saddam'ı yargılamaya kalkmaları inandırıcı değildir; tutarsızlıktır, sahtekarlıktır. Yalancılıkları ve çifte standartlı tutumları daha baştan sırıtmaktadır. Ayrıca da Saddam'ın ele geçirilme anından itibaren ortaya koydukları tutumlarıyla hukuk tanımadıklarını ispatlamışlardır.

Cenevre Konvansiyonu'na açıkça aykırılık teşkil etmesine rağmen Saddam'ı teşhir ederek, üstelik de Vatikan'ın da tepkisinde dile getirdiği şekliyle adeta bir inek gibi teşhir ederek yasa, kural, sözleşme tanımadıklarını ilan etmişlerdir. Aynı işgalcilerin Saddam'ın oğullarını da vahşice katlettikten sonra cesetlerini teşhir ettikleri ve günlerce gömülmelerine izin vermedikleri hatırlanacaktır. Daha baştan sergilenen bu hukuk dışı tutumun sahiplerinin yargıdan, yargılamadan söz etmeleri çelişkidir.

İşgalcilerin Saddam'a yönelttikleri en önemli suç diktatörlük kurması ve halkın taleplerini, özgürlüğünü şiddetle bastırmasıdır. Oysa Saddam'ı despotlukla suçlayanlar Saddam'ın yakalanmasının ardından çeşitli şehirlerde irili ufaklı toplulukların Saddam lehine gösterilerini kanlı biçimde bastırmaktan çekinmemişlerdir. Silahsız toplulukların protesto gösterilerine ateş açılması sonucunda onlarca kişinin öldürüldüğü bu olaylar herhalde Amerikalı işgalcilerin Irak'a nasıl bir demokrasi getirdiklerinin de açık bir delili olsa gerek!

Saddam'ın yakalanmasının en olumsuz sonucu işgalcilere kısa süreli de olsa bir zafer duygusu tattırması oldu. Bunu Saddam'ın yargılanması adına işgale hukuki dayanak sağlama çabalarıyla kalıcılaştırmayı deneyeceklerdir. Bu sürece temelden karşı çıkmak gereklidir. Bununla birlikte Saddam'ın yakalanmış olmasının direniş güçleri açısından, direnişin üzerinden Saddam gölgesinin ve ipoteğinin kalkmış olması şeklinde hayırlı bir sonucunun olduğunu söylemek de yanlış olmaz. Artık direnişin eski rejimi tekrar egemen kılma çabasının bir ürünü olduğuna dair propagandalar büyük ölçüde anlamsızlaşmıştır. Tablo biraz daha netleşmiştir. Gözüken o ki, Irak'ta savaşan bundan böyle yalnız İslam için savaşacaktır.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR