1. YAZARLAR

  2. Osman Nuri Özyurt

  3. İslam ve Batı

Osman Nuri Özyurt

Yazarın Tüm Yazıları >

İslam ve Batı

Ocak 2004A+A-

Başta Avrupa ülkeleri olmak üzere dünyanın birçok ülkesi, özgürlükler ülkesi adıyla nam salmış Fransa'daki başörtüsü yasağını tartışmaya devam ediyor. New York açıklarındaki, Batı için özgürlüğün simgesi olarak kabul edilen devasa Hürriyet Heykeli'ni ABD'ye hediye eden Fransa'nın şimdi kendi topraklarında okullara başörtüsü ile girmeyi yasaklaması doğal olarak bir çok tartışmayı da beraberin de getirmekte.

Yahudi bir baba ve Cezayirli bir annenin çocukları olan ve iki yıl önce İslam'ı kabul eden 16 yaşındaki Alma Levy ile 18 yaşındaki Lila Levy'nin okulda başörtülerini çıkarmamak için direnmeleri üzerine ülkede iyice alevlenen başörtüsü tartışması, Cumhurbaşkanı Jacques Chirac'ın, konunun incelenip bir kanun çıkarılması için "bağımsız" bir komisyon kurdurması ile yeni bir ivme kazanmıştı. Stasi komisyonu orta öğretimde eğitim alan öğrencilerin taşıdıkları "siyasi-dini simgeler" konusunda yasaklama lehine hazırladığı raporu Chirac'a sundu ve 18 Aralık'ta Cumhurbaşkanı Jacques Chirac birçok televizyonun canlı yayında verdiği ve yaklaşık 40 dakika süren ulusa sesleniş konuşmasında, devlet okulu ve kamuya açık yerlerde başörtüsü ile diğer dinlere ait "haddinden fazla göze batan sembollerin" yasaklanması için yasa çıkarılmasını istedi. Chirac'ın konuşmasının ardından Eğitim Bakanı Luc Ferry, yeni yasa tasarısının yılbaşından sonra parlamentoya sunulacağını açıkladı. Çıkmasına kesin gözü ile bakılan yasanın, gelecek öğretim yılının başından itibaren uygulamaya girmesi bekleniyor. Yasayla birlikte üç dine mensup öğrenciler, "dini simge" olarak üzerlerinde sadece minik ayet, haç ve Davut yıldızı gibi küçük simgeleri taşıyabilecekler.

Başörtüsünü hedeflediği açıkça anlaşılan bu girişimin, haç kolyesi, davut yıldızı, kippa gibi dini hiç bir zorunluluğu olmayan argümanları da içermesi haklı olarak "traji komik bir yaklaşım" yorumlarının yapılmasına neden oldu. İçerisinde en geniş müslüman cemaati barındıran Batı Avrupa ülkesi olan Fransız laiklik anlayışı, bir Müslüman bayanın kendi isteği ile örtüye bürünmesine bir türlü anlam veremediği için, örtünenlerin, erkeğin yada cemaatin baskısı ile kapandığına inanıyor ve kadının özgürleştirilmesi adına başörtüsünün yasaklanmasını istiyor.

Laiklerin Kız Çocuklarını Bekleyen Büyük Tehlike

Avrupa Birliği'nin en yüksek yargı mercii olan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin yasağa karşı alacağı olumsuz bir karardan endişelenen Stasi komisyonuna cevap gecikmeden AİHM'in Başkan Yardımcısı Paul Costa'dan geliyordu. Costa, yasağın Avrupa İnsan Hakları Beyanı'na aykırılık teşkil etmeyeceğini, çünkü demokratik bir toplumda devletin başörtüsü takmak gibi dini aidiyeti gösterme özgürlüğünü bu özgürlüğün başkalarının özgürlüklerine bir tehdit teşkil etmesi durumunda sınırlayabileceğini açıklıyordu. Açıklamalardan anlaşılan o ki; başörtülü kız öğrencilerin açık kız öğrencileri etkileyip örtünmesine sebebiyet verme tehlikesi olabilirdi. Yani örtülü olmayan kızların özgürlüklerinin korunması gerekiyordu. Önceden dini kimliğe sahip aileler kız çocuklarını, modern, laik çocuklardan etkileneceği düşüncesi ile okula göndermezlerdi fakat görüyoruz ki durum tam tersine dönmüş. Laikler kız çocuklarını korumasız, güçsüz ve her an tesettürden etkilenmeye hazır gördükleri için başörtüsünü yasaklamaya çalışıyorlar!

2003 Mayıs ayının başında bir grup Fransız aydın ve aktivist bir mektup yayınladı. Genel hatları ile olumlu bir metin olan bu ortak bildirinin içerisinde şöyle bir cümle yer almakta: "Asıl sorun sosyo-ekonomik ve siyasaldır. Ekonominin liberalleştirilmesi yaygın işsizlik, artan sosyal kontrol ve güvenlik eksenli politikalar, ırk ayrımcılığı ve cinsler arasında sosyal eşitsizliktir." Bu düşünce yapısı bize hiç de yabancı gelmedi. Bundan bir yıl kadar önce, Türkiye'de yapılan bir araştırmada kadınların %76'sının başörtülü olduğu gazetelere yansımış, araştırma sonuçlarını, CHP Grup Başkan Vekili Mustafa Özyürek'ten değerlendirmesini isteyen CNN Türk muhabiri şu cevabı almıştı: "Başörtüsü sorununun, ekonomik gelişme, gelir seviyesinin artması ve insanların refah düzeyinin yükselmesi ile çözümleneceğini düşünüyoruz." İslam dışı veya İslam karşıtı kişi ve kurumların başörtüsü ile ilgili bu ve benzeri yaklaşımlar sergilemeleri, kimi çevrelerde öfkelenilecek düşmanlıklar, kimi çevrelerce de gülünecek cahillikler olarak algılandı. Yine Fransa'daki yasakçıların Tantavi gibi İslam "alim"lerinden fetva alma arayışları da bize tanıdık geldi. Zira burada da Zekeriya Beyaz'lardan örtünün dini bir zorunluluk olmadığı fetvaları alınmıştı. Bu da ister Fransa da olsun isterse de Türkiye'de laik kafaların aynı doğrultuda çalıştığını gösteriyordu.

Yasak Girişimi Yerli Fransızları Sevince Gark Etti!

Fransa'daki yasak, Türkiye'de ki yasakçıları da son derece memnun etti. Hemen buradaki başörtüsü yasağının ne kadar haklı olduğu, özgürlükler ülkesi diye bilinen Fransa'da bile başörtüsünün yasaklandığı haberleri manşetleri süsledi. İşin aslı oradaki yasak sadece devlete ait orta öğretimde geçerli idi ama olsun bu bile hiç yoktan iyiydi. Hürriyet gazetesi, Özdemir İnce'yi hemen Fransa'ya yani olay mahalline göndererek yerinde bir inceleme ile yasağın ne kadar haklı olduğunu tespit etti. Yasaklanmalıydı zira bunlar genç bir kızı mini etek giydiği için diri diri yakmıştı, yine bir müslüman ameliyathaneyi basıp karısını ameliyat eden erkek doktorları dövmüş olay çıkarmıştı. Bir başka olayda ise çocuklara İslami eğitim adı altında işkenceler yapılıyordu. Evet durum çok vahimdi, artık iş iyice çığırından çıkmıştı, orta okul ve liseye giden müslüman kız çocuklarının başörtüleriyle okullarına devam etmeleri Fransa'yı tehdit eden bir güvenlik sorununa dönüşmüştü.

Radikal'den Mine Güçlü Kırıkkanat'ta üst üste yazdığı konu ile ilgili yazılarında İslam'a ve Müslümanlara olan kinini kusuyor yasağı "müjde" spotuyla duyuruyordu. Cumhuriyet Gazetesi, Chirac'ın televizyonlardan canlı verilen ve laikliğin yeni manifestosu olarak duyurulan konuşmasının tam metnini günlerce tefrika halinde yayınlıyordu. Aynı metni yeni YÖK Başkanı Erdoğan Teziç derhal tüm YÖK üyelerine dağıtıp, dikkatlice okumalarını isteyip Türkiye'ye nasıl uyarlanabilirliğini tartışmaya açmıştı bile.

Öte yandan yasağın yanlış ve haksız olduğu yorumlarının ön plana çıktığı dış basında ise özetle şunlar yazıldı; Alman Der Spiegel "Bu, İslam'a karşı meydan okumadır." İngiliz The Guardian "Felaketin kapısını çalıyor." Fransız Le Monde, "Bu yasak toplumun bir bölümünü rahatsız edip, iyice marjinalleştirecek". Amerikan NY Times "Her dindar ve samimi Müslüman'ı radikal görmek yanlış." İngiliz Independent "Chirac kendine başörtüsü yasağı köktendinci ve militan İslam'a desteği azaltır mı diye sormalı." İngiliz Daily Telegraph "Bırakın taksınlar başörtülerini"

Şüphesiz dış basında da yasağı savunanlar yok değildi. Ama, yine de Türkiye'deki kraldan çok kralcı basının tutumu ile yukarıdaki haber ve yorumların karşılaştırılması insanın dikkatini çekiyordu.

ABD'nin Irak'a saldırısı öncesi takındığı tavır nedeni ile Müslümanların takdirini kazanan Fransa'nın aldığı bu karar İslam dünyası üzerinde şaşkınlık yarattı. Sırf savaşa ve işgale karşı muhalefet etmesinden ötürü, Amerikan bankalarındaki 273 milyar dolar sermayesi olan Arap iş adamları bu yekünü Fransız bankalarına aktarmışlardı. Yine bir çok çevre tarafından ABD'nin hegemonyasına karşı Fransa ve Almanya'nın başını çektiği Avrupa ülkelerinin ABD'ye muhalif olduğu iddiası ise ciddi yara aldı.

AB Beklentilerinde Zayıflama Kaçınılmaz!

Bu yasak girişimi AB üzerinden başörtüsü sorununu çözmeyi hayal eden kesimlerde de şok ve hayal kırıklığı yaşanmasına sebep oldu. Başörtüsünü gündemden düşürüp bürokratik oligarşi ile çatışmadan sessiz sedasız sorunu çözebileceğini zanneden AK Parti kadroları da gerçeklerle yüzleşmenin zamanının geldiğini anlamıştır. Avrupa Birliği'ne girme düşüncesi de herhalde artık hayal olmuştur. Kendi ülkelerindeki küçücük bir Müslüman azınlığa bile tahammül edemeyenlerin 65 milyonluk bir Müslüman nüfusu içlerine almaları beklenmemeli.

Norveç gibi Müslüman azınlığın çok az olduğu bir ülkede bile bir bakanın "Müslümanlar Avrupa'da yaşadıklarını hatırlamalı" sözünün anlamı açıktır. Avrupa'da hızla büyüyen Müslüman nüfusa bir tepki olarak da algılanabilecek bu yasak girişiminin hem Fransa'da hem de AB'de yeni tartışmaları da beraberinde getireceğini söylemek kehanet olmasa gerek. Muhtemelen laiklik, özgürlük, din, demokrasi, kamusal alan gibi artık netleşip yerleştiği düşünülen bir çok kavram ve olgu yeniden tartışılmaya, tanımlanmaya çalışılacak.

11 Eylül saldırıları ile Müslümanlar üzerinde yoğunlaşan baskı Irak'ta bomba olup yağarken Fransa'da yasa olup sadece şekil değiştiriyor. Batı için İslam'ın, potansiyel bir tehdit olarak algılanmaya, asimile edilemedikleri sürece Müslümanların ise her zaman sakıncalı ve tehlikeli olarak görülmeye devam edeceği aşikar. Biz Müslümanlar ise küresel her türlü saldırıyı saflarımızı sıklaştırıp küresel bazda direnişle cevaplamak zorundayız.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR