1. YAZARLAR

  2. Rıdvan Kaya

  3. İşgalin Kabaran Faturası

İşgalin Kabaran Faturası

Eylül 2006A+A-

İsrail'de Eylül ayında Ariel Şaron hükümetinin kabul ettiği ekonomik tedbirler paketi İsraillilerin tepkilerine yol açmakta. İsrail ekonomisi bir yandan işgalin getirdiği askeri harcamalar, diğer yandan yerleşimciler için ayrılan kaynaklar nedeniyle 1953 yılından beri en kötü gerileme dönemini yaşıyor. ABD'den aldığı muazzam mali desteğe rağmen İsrail hükümeti ekonomik kayıpları karşılamakta aciz kalıyor. Giderek yükselen güvenlik riski ve istikrarsızlık hem iç, hem de dış yatırımcıların İsrail'den uzaklaşmasını getiriyor. İlaveten savaş halinin oluşturduğu toplumsal moral bozukluğu ekonomik işleyişin daha da kötüleşmesine yol açmakta.

Bütçe açığını sosyal harcamalardan kesintilerle karşılamaya çalışan hükümetin politikaları ülkede dar gelirlilerin protestolarıyla karşılanmakta. Kudüs, Telaviv gibi şehirlerin merkezlerinde çadırlar kuran bir çoğu evsiz, işsiz ve boşanmış kadınlardan oluşan topluluklar hükümete seslerini duyurmaya çalışıyorlar.

İsrail ekonomisinin içinde bulunduğu kriz rakamlara açık biçimde yansımakta. Birinci İntifada'nın sona ermesinden sonra FKÖ yönetimi ile İsrail arasında başlatılan görüşmelerin neticesinde imzalanan Oslo anlaşmalarının ardından İsrail ekonomisinin güçlendiği görülmekte. 1992-1995 yılları arasında yıllık büyüme oranı %7 rakamına ulaşmış. Aynı dönemde eski Sovyet cumhuriyetlerinden yoğun bir Yahudi göçünün de gerçekleştiğini kaydetmek gerekir. Ardından başlayan gerileme İkinci İntifada ile birlikte ekonominin dibe vurmasını getirmiş. 2003 yılının ilk yarısında kişi başına düşen gelir %0.7 azalmış; kişi başına düşen gelirlerdeki azalma 2001 yılının ikinci yarısında %6.7, 2002 yılının ilk yarısında %2.1 ve 2002 yılının ikinci yarısında ise %1.3 oranında gerçekleşmiş.

2003 yılı bütçe açığının gayrı safi hasılanın %6'sına ulaşacağı tahmin ediliyor. Yılın ilk yarısında sanayi üretimi %1.1 oranında gerilemiş. İleri teknoloji ürünlerinde dahi Mayıs ve Haziran aylarında %8 oranında gerileme yaşanmış. Aynı dönemde kişi başına tüketim ise %2.1 oranında gerilemiş. Kişi başına tüketim 2002 yılının ilk yarısında %2.1, ikinci yarısında ise %2.8 oranlarında azalmış.

2004 bütçesi müzakereleri sırasında Benyamin Netanyahu'nun başında bulunduğu Maliye Bakanlığı, 2004 yılı için %2.5 büyüme hesabı yaparken; toplam tüketimde %2.9 düşüş; işsizlik içinse %11.2 gibi rekor bir artış; ücretlerle ilgili olarak da kamu kesiminde %4, özel sektörde ise %2.3 azalma öngörmekte. Bakanlık, 2004 enflasyonunu ise %1.1-1.2 arasında tahmin etmekte. Ne var ki, eski Maliye Bakanı İşçi Partili Avraham Shochat, 2004 için öngörülen %2.5 oranındaki büyüme rakamının saçma olduğunu; Ortadoğu'da istikrarsızlık devam ettiği ve Filistinlilerle anlaşma sağlanamadığı müddetçe İsrail'e yabancı yatırımcıların gelmesinin gerçekleşmeyeceğini ve dolayısıyla da öngörülen büyüme hedefinin tutturulmasının mümkün olmadığını ileri sürmekte.

Temmuz ayında kayıtlı işsiz rakamı bir önceki aya göre 14 bin daha artarak 220 bin rakamını geçti. Böylece 29'u Arap, 5'i ise Yahudi yerleşimi olmak üzere toplam 34 bölge işsizlik oranında %10 eşiğini aşmış oldu. İşsizlik giderek yükselmekte. Bu yılın başında binlerce öğretmen işten çıkartıldı. Binlerce kamu çalışanı daha işten ayrılmaya ya da erken emekliliğe zorlanacak. Maliye Bakanlığı gelecek yıl işsiz sayısının 300 bin rakamını aşacağını tahmin ediyor. Hükümet işsizlik yardımında kısıtlamalara giderek işsizleri, sayıları yaklaşık 250 bin civarında seyreden yabancı işçilerin yaptıkları işlere yöneltiyor.

Bilindiği üzere önceki yıllarda Filistinliler ucuz emek gücü olarak ağır ve zorlu işlerde istihdam edilmekteydiler. İntifada ile birlikte güvenlik riskinin yükselmesi ve Batı Yaka ve Gazze'ye yönelik neredeyse sürekli hale gelen kuşatma neticesinde Filistinli işçilerin 1967 öncesinde işgal edilen topraklara girişleri engellenmişti. İsrailli işverenler bu şekilde ortaya çıkan işgücü açığını, çoğu kaçak, yabancı göçmen işçilerle kapatmaya çalıştılar. Romanyalı, Çinli, Türkiyeli ve daha pek çok ülkeden on binlerce kişi çoğu turist pasaportuyla olmak üzere çalışmak amacıyla İsrail'e gelmişti. İşsizlik sorunuyla giderek daha fazla yüzyüze gelen hükümet göçmen işçileri gözden çıkarmışa benziyor. Yıl içinde göçmen işçilerden  yaklaşık 50 bini polis tarafından sınır dışı edildiler. Bir çoğu ayda 500-600 dolar karşılığında günde 14 saat, haftada yedi gün çalışmak zorunda kalan bu modern kölelerin yaptıkları işleri İsraillilerin kolay kolay tercih etmeleri ise pek beklenmiyor.

Hükümet yeni açıkladığı tedbirler paketinin son çare olduğunu ileri sürmekte. Sosyal harcamalarda yapılan kesintiler toplumun en alt gelir grubunu sarsıyor. İşsizlik, annelik ve aile yardımlarında yapılan kesintiler ayrıca savaş tazminatları ve asgari geçim yardımlarının azaltılması neticesinde nüfusun yaklaşık 1,17 milyonluk kesimi yani her beş kişiden biri yoksulluk sınırının altına itilmiş oldu. Maliye Bakanlığı sözcüsü her ne kadar kesintilerin devletin üzerindeki yükü azaltacağını ve sosyal yardımlarla geçinenleri çalışmaya zorlayacağını iddia etmekteyse de işsizliğin düzenli olarak arttığı ve iş bulmanın giderek zorlaştığı gerçeği görmezden gelinebilecek bir durum değil.

Devlet emeklilik ücretlerini 2001 Ocak seviyesinde dondurdu. Hastalık ödemelerini ise 2006 yılına kadar erteledi. Sağlık ve eğitim bütçelerinde kısıntılara gidilirken, bu hizmetlerden yararlananların ödedikleri katılım miktarları yükseltildi. Aynı şekilde devletin ev edindirme bütçesinde de küçültmeye gidilerek yeni evlilerin, göçmenlerin ve evsizlerin özel bankalara yönlendirilmesi hedeflendi. Sigortalılık kapsamında yapılan düzenlemelerle, çalışanların ödediği paylar yükseltilirken kadınlar için 60, erkekler içinse 65 olan emeklilik yaşı herkes için 67'ye yükseltildi.

İsrail'in popüler gazetelerinden Yediot Aharonot 28 Ağustos tarihli manşetinde "Bir milyon İsrailli aç!" diyordu. Aynı şekilde bu yılın başında gayrı resmi bir enstitünün sağlık bakanlığı ile ortaklaşa yürüttüğü bir araştırmadan çıkan sonuca göre 400 bin aile ki, nüfusun yaklaşık %22'sine tekabül etmekte, çocuklarının düzenli gelişimini sağlayacak şekilde beslenme ihtiyacını karşılamakta güçlük çekiyor. Bu ailelerin %80'i son iki yılda ekonomik vaziyetin kötüleştiğini ve durumlarının daha da bozulduğunu söylemekte. Yiyecek yardımı için yardım kuruluşlarına başvuran İsraillilerin sayısı bir önceki yıla göre %46 oranında artış göstermiş.

İsrail parlamentosunun eski komünist üyelerinden Tamar Gozanski, ekonomik ve sosyal krizin en temel iki kaynağının bulunduğunu, bunlardan  birisinin savaş, işgal ve Batı Yaka'da izlenen yerleşim politikaları, diğerinin ise hükümetin izlediği yeni liberal politikalar olduğunu söylüyor. Sosyal harcamalarda yapılan kesintilere karşın savaşa  ve yerleşimcilere ayrılan paraların sürekli arttığını ve asla sorgulanamadığını belirten Gozanski, diğer yandan banka ve borsa yatırımcılarının kazançlarınınsa hızla yükseldiğini söylüyor.

Bir refah toplumu olarak yaşamaya alışmış ve ekonomik standartları bir hayli yüksek İsraillilerin yeni duruma adapte olmakta bir hayli zorlanacakları ortada. Şimdilik toplumun alt gelir gruplarını sarsan gelişmeler sadece bu kesimde tepkilere yol açmakta. Bu tepkilerin de çok büyük olduğu söylenemez. Ama yavaş yavaş görünürlük kazanmaya başladıkları kesin. Yaz başından beri Kudüs'teki Maliye Bakanlığının önünden geçmek isteyen bakanlar, memurlar, işyeri sahipleri ve yayalar, protestocu erkek, kadın ve çocukların yaşadıkları çadırların arasından geçmek zorunda kalıyorlar. Kimisi tek başına yaşayan anne, kimisi evsiz, kimisi ise işsizlerden oluşan bu insanlar, Şaron hükümetinin sürdürdüğü anti-sosyal ekonomi politikalarının kurbanları.

Protesto hareketini başlatan kişi 43 yaşındaki eşinden boşanmış bir kadın olan Vicki Knafo. Bir kreşte part time aşçılık yaparak ayda eline geçen 1200 şekel (270 dolar) ile üç çocuğunu geçindirmeye çalışan Vicki Knafo, Temmuz ayına kadar yaklaşık 2,700 şekel (605 dolar) devlet yardımı alıyor ve böylece eline geçen toplam geliri asgari geçim standardı oranına ulaşıyormuş. Ne var ki, hükümetin son tedbirler paketiyle birlikte geliri 1200 şekel azalmış. Temmuz ayı başında oturduğu Negev çölündeki Mizpeh Ramon adlı kasabadaki evinden çıkıp 200 km. yürüyerek bir hafta sonra Kudüs'e varmış. Onu, kimisi yanında çocuklarını da getiren başkaları da izlemişler. Bunlardan biri olan ve protestoya köpeğiyle katılan 59 yaşındaki evsiz Ben Abraham, giydiği tişörtle mesajını iletiyor: "Köpeğimin bir kulübesi var, ya benim?"

Protestocular bakanlarla ne zaman konuşmaya çalışsalar polisin sert müdahalesine maruz kalmışlar. Vicki Knafo "İşgal altındaki topraklarda yerleşimcilere vermek için para buluyorlar da, sosyal güvenlik için neden bulamıyorlar?" diye soruyor.

Soru çok büyük bir kesim için anlamlı bulunsa da protestocu grupların geniş bir kitle hareketi oluşturması pek mümkün görünmüyor. Sadece kadın dayanışma hareketi ve Yahudi-Arap İşbirliği gibi küçük çaplı organizasyonların desteğini alabilen protestocuların muhalefet partileri ve işçi sendikaları konfederasyonu (Histadrut) gibi örgütlerin desteği olmaksızın etkili olmaları beklenmemeli. Bu örgütler ise devam etmekte olan savaş dolayısıyla muhalif bir çaba ortaya koymaktan çok uzak görünüyorlar. Aynı olguya değinen İşçi Partili eski Maliye Bakanı Avraham Schochat, İsraillilerin, Filistin savaşı devam ettiği müddetçe giderek daha da yoksullaşacaklarını bilmeleri gerektiğinin altını çiziyor.

 

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR