1. YAZARLAR

  2. Murat Kayacan

  3. Irak’ta Direnişçi Örgütler

Irak’ta Direnişçi Örgütler

Şubat 2005A+A-

Giriş

Irak'ta ABD işgaline karşı direnen kesimlerin çatışmaya nasıl baktıkları onları kategorize etmede kolaylık sağlayacaktır. Irak'ta meydana gelen çatışmalar Saddamcılar tarafından ulusal kurtuluş hareketi, İslâmcılar tarafından cihat ve işgalci ABD tarafındansa terörizm veya ayaklanma şeklinde tanımlanmaktadır.

Direniş sadece ABD, müttefikleri ve onlara silah, erzak taşıyanları değil, polisleri, işbirlikçileri ve ihbarcıları da hedef almaktadır. İlk günlerde son derece dağınık, kopuk ve etkisiz olarak görülen saldırıların ve bunların etkilerinin nitelik değiştirdiği, hâlâ tek biçimli olmayan bir şekilde olsa da birden fazla güç veya grup tarafından yönlendirilen ve yönetilen gerilla savaşına dönüştüğü görülebilir.

Doğrusu tamamen kaos ortamının hâkim olduğu Irak'taki grupları inceleyen bir çalışmanın en azından şu aşamada birçok eksiği söz konusudur. Sözgelimi giderek yoksullaşan Irak'ta, mafyalaşan minik çeteler, fidyeciliği, hırsızlığı ve adam kaçırmayı direniş kılıfına uydurup, Irak'ta yaşanan anarşinin daha da artmasına neden olmakta, ülkenin bağımsızlık mücadelesine girişenlerle ve fidyeden para kazanmak isteyenler birbirine karışmaktadır.

Irak'taki silahlı grupları araştırırken bu örgütlerin kim olduğunu, lider kadrosunu, ideolojik yapısını, örgütler arasındaki ilişki biçimini, aralarındaki ideolojik ayrılıkları, amaçlarını ortaya koymak gerekir. Ama silahlı grupların sayısının 60 olduğu tahmin edilen Irak şartlarında, bütün bu unsurları içeren kapsamlı bir çalışma, en azından şu aşamada zorluklarla doludur. Sadece imkân dahilinde az da olsa tanımaya ve mümkün olduğunca da sınıflandırmaya çalışacağız.

Irak'ta direniş hareketleri şu unsurlardan oluşur: Baasçılar, Şiiler, Sünniler ve irili ufaklı olup belli bir kimliği ön plana çıkarmayan diğer örgütler. Bu çalışmada, belki de çoğunluğu oluşturdukları için kendilerini her kurulacak yönetimin "olmazsa olmaz"ı kabul eden ve direnişi terk etmiş görünen Şiilerin dışında kalan ve kimliklerini ön palana çıkaran gruplar ele alınacaktır.

A. Baasçı Örgütler

1. Saddamcı Olanlar

Baasçı hareketin ciddî eylemler yaptığı bölgelerden birisi başkent Bağdat'tır. Bağdat'taki olayların yapısı son derece karmaşıktır. Bu ilde, Saddam'a yakın olduğu bilenen Azamiye, Veziriye, Mustansiriye, Dora, Mansuriye ve Anayol (Bağdat Uluslararası Havaalanı'na giden yol) gibi bölgelerin hiç de sakin olmadığı gözlemlenmektedir. Eylemlerin çoğu Sünnî mahallelerde meydana gelmesine rağmen Bağdat'ın Şiî mahallerinde de saldırılar olmakta ve bunlardan bazılarını Saddamcı olduğu belirtilen gruplar üstlenmektedir.

Saddam yanlılarının gerçekleştirdikleri eylemlerin yoğunlaştığı ve yayılma eğilimi gösterdiği bölgelerden biri de Musul'dur. Sünnî üçgeninin kuzeydeki uç noktasını oluşturan Musul'da Felluce operasyonundan hemen önce aynı anda 10 karakol basıldı ve şehirde mevcut üç bin polisin iki bini polisliği bıraktı.

Musul, kuzeydeki en önemli şehirdir ve işgalin ilk günlerindeki karmaşadan sonra büyük ölçüde bir durgunluk dönemine girilmiştir. Ancak son dönemde bu bölgenin karmaşıklaşması ve çatışmaların artması ABD'nin istikrar sağladığı bölgelerde de asker sayısını artırmasını gerektirecektir ki, bu ABD'nin asker sayısını azaltma, en azından artırmama isteğiyle çelişmektedir.

Tıkrit ise son derece önemli bir merkezdir. Saddam yönetiminin kalbi sayılan bu şehirde başlangıçta ABD'nin önde gelen aşiret reisleriyle sağladığı anlaşmadan sonra çatışmaların meydana gelmesi Musul'daki gibi bir etki yaratabilir. Saddam Hüseyin'in mensup olduğu El Bicat aşiretinin başkanı Abdullah Hattab Mahmut'un oğluyla birlikte bir silâhlı saldırıda öldürülmesi ve Saddam Hüseyin'in özel sekreteri ve yakın koruması Abd Hamut'un yakalanmasından kısa bir süre sonra babasına karşı girişilen suikast, birbirinden ayrı olaylar gibi değerlendirilmesine rağmen bu olaylar arasında bir bağ olduğunu düşündürmektedir. Bu olaylar sonrasında Tıkrit'te ABD askerlerine yönelik saldırılarda artış meydana gelmiştir. Tüm bu olaylar Kerkük hariç Sünnî Arapların yaşadığı bölgelerin istikrarlı bölgeler olmadığını göstermektedir. Kaldı ki, Kerkük'te de sorunlar baş göstermeye başlamıştır. Her ne kadar ABD'ye yönelik saldırılar gerçekleşmese de işgal yönetiminden kaynaklanan sorunlar nedeniyle Kürtler ve Türkmenler arasında sorunlar su üstüne çıkmıştır.

Adı geçen bölgelerde saldırıların ortak bir komuta ve lojistik yapısına sahip olduğu ileri sürülmektedir. En azından eylem biçimleri, gelişmiş tekniklerin kullanılması ve olayların genişleme alanı bunu desteklemektedir. İşgalin başlamasından bir süre sonra Baasçı direnişin ortaya çıkması Saddam Hüseyin ve yandaşlarının Irak içinde bir ölçüde de olsa hâlâ etkinlik sağlayabilecek durumda olduklarını göstermektedir. Buna ilişkin çeşitli nedenler öne sürülebilir: Eski rejimde ayrıcalık sahibi aşiretlerin ya da grupların bu ayrıcalıklarını kaybetmeleri, kişisel veya ailesel sadakatler, ideolojik yönelim ve maddî açıdan kötü durumda olanların para karşılığında bu tür saldırılara karışması.

Saddamcı örgütlerden Saddam'ın Fedaileri '11 Eylül' ve 'Yılanın Başı Hareketi'1 adı altında faaliyet göstermektedir. Bu örgütün eylem sayısında ve niteliğinde bir artış bulunduğu gözlemlenmektedir. Fedaileri Irak savaşı öncesinde adından çok sık bahsedilen ama Irak'ın işgali sırasında ortadan kaybolan bu grubun üyelerinin büyük bir kısmının ulusalcı ve İslâmcı silahlı gruplara üye olduğu bilinmektedir.

2. Saddamcı Olmayan Baasçı Örgütler

Bu örgütler Baas hareketinin zamanla Saddam hareketi haline geldiğini düşünen2 Irak'ın yerli unsurlarından, eski Irak ordusunun subaylarından, istihbarat elemanlarından ve Baas Partisi üyelerinden oluşmaktadır. ABD'lilerin uygulamalarından dolayı (yakınları, akrabaları öldürülenler, evleri basılanlar, hakarete uğrayanlar, Ebu Gureyb'den geçenler ve yakınları) direnişe yoğun katılımların olduğu söylenmekte ve kendilerini ulusal ve dini isimlerle adlandıran bu gruplara katılanların hemen hepsi "mücahit" olarak görülmektedir.

Bir yılda aralarındaki iletişim ağını genişleten bu gruplar, eski askerlerden oluştukları için, gerilla yöntemleri konusunda uzaktan kumandalı bomba patlatma, yollara mayın yerleştirme, konvoyları pusuya düşürme konusunda deneyimli ve orta Irak'ta halk desteğine sahip bulunmaktadırlar. Felluce, Ramadi, Bakuba gibi kentlerde kolayca kaybolabilmekte, halkın arasına karışabilmektedirler. Özellikle, yeni Irak ordusu ve polisi arasında istihbarat ağı kurdukları da iddia edilmektedir. Ellerinde savaş döneminden kalan ve daha uzun süre yetecek kadar silah ve cephane olduğu ileri sürülmektedir. Feda eylemleri bu grupların yöntemi değildir ve kültürel olarak da bu tür saldırılara yabancıdırlar.3

Baasçı olduğu ileri sürülen bazı örgütlerden en çok adı geçen "Irak Halkın Kurtuluşu Cephesi" adlı örgüttür. Cephe, yaklaşık 10 örgütün katılımıyla ortaya çıkmıştır ve içinde milliyetçi, İslâmcı direnişçiler bulunmaktadır. Bu grup, Allavi hükümetini gayri meşru olarak görmektedir. Cephe, rehine olan Fransız gazetecilerin serbest bırakılması için girişimlerde bulunmuştur. Örgütün içinde eski komünistler de mevcuttur ve cephe lideri Abdulcabbar Kubeysî, Eylül ayı başlarında Paris'ten dönüşünde Amerikan İşgal Güçleri tarafından tutuklanmıştır. Ancak cephe faaliyetlerini özellikle Felluce, Basra, Diyala, Kerkük ve Erbil'de hâlâ sürdürmektedir. Sadece siyasi faaliyet gösteren bir cephe olmakla birlikte Iraklı direniş gruplarıyla ilişkisi de olduğu sanılmaktadır.

3. Baasçı Aşiretler

Saddam Hüseyin döneminde rejimle çok iyi ilişkileri olan bölgeler ve aşiretler arasında en önemlileri Şargat bölgesinde Cuburlar ve Luheybler, El Alam ve Tarmiya'da Ubeydiler, Balad'da Azza, Dur'da Harb, Musul ve civarında Tay ve Ekaydat, Bağdat ile Samarra arasındaki bölgede Hazrej, Halis'te Mağami, Batı Bağdat'taki Duleymilerdi.

Ancak bu aşiretlerin tamamıyla Saddam Hüseyin'e bağlı olduğunu söylemek de doğru olmayacaktır. Örneğin, 1995 yılında Mazlum El Duleymi'nin öldürülmesi sonucunda bölgede bir isyan çıkmıştır. Bu isyanın merkezi Ramadi'ydi ve özellikle Duleymilerin bir parçası olan El bu Nimr kolu bu isyana öncülük ediyordu. Bu isyan kısa sürede bastırılamadı ve o dönemde isyana Şammarların bir kısmı da katıldı. İsyan Ramadi ile sınırlı kalmadı ve yakın kasabalara yayıldı. Sonuçta çok kanlı bir şekilde bastırılan bu isyan o yıllarda Saddam Hüseyin'i oldukça uğraştırmıştı. Buna rağmen bugünlerde Ramadi ve civarı özellikle direnişin ilk aşamalarında en çok saldırının gerçekleştiği bölgelerden birisi olmuştur. Bunun en mantıklı açıklaması El bu Nimr'in bu kasabada çoğunluğu oluşturmaması ayrıca Duleymi aşiretinin diğer kollarının da eski rejimdeki ayrıcalıklarını kaybetmeleri nedeniyle direnişe destek vermeleridir.

Saldırıların çoğunluğunun gerçekleştiği Balad ve Halis kasabalarında çoğunluk Sünnî Arap'tır. Özellikle, Balad'daki (Diyala bölgesindeki en ölümcül eylemler bu bölgede gerçekleşmiştir.) Azza aşireti ve Halis'teki bazı aşiretlerin Saddam Hüseyin ile yakın bağları olduğu ve bu aşiretlerin ve bölgelerin önceki rejim döneminden faydalandıkları bilinmektedir.

B. Sünni İslâmcı Örgütler

Teknik ve taktik anlamdaki gelişmelerin yanı sıra daha kapsayıcı ve Irak'ta daha çok kabul görecek bir slogan ile ortaya çıkan bu grupların, direnişi yönlendirdiği söylenebilir. Bu noktada, bu yeni oluşumun diğerlerine rakip olarak ya da onlardan farklı olarak ortaya çıkmasından ziyade bu grupların farklı bir potada toplandığını söylemek daha doğru olacaktır. Büyük oranda destek merkezleri, elemanları ya da şikâyetleri aynı olmasına rağmen ümmetçi unsurların iç içe geçtiği İslâmcı örgütler, hem militanlarının motivasyon hem de halkta bulduğu destek açısından diğerlerine göre daha başarılı olmuşlardır. Özellikle, kendilerine siyasal bir temsil yaratamaması nedeniyle askerî eylemlerin siyasî alanda sonuç üretmesinde yaşanan tıkanıklık, Sünnî Ulemalar Konseyi ya da diğer Sünnî İslâmcı hareketlerin gelişmesi ve birer muhatap olarak belirginleşmeye başlamasıyla farklı bir aşamaya geçmiştir.4

Sünnî İslâmcı grupların örgütlenmesine ilişkin en önemli gelişme 25 Aralık 2003'te farklı Sünnî grupların bir araya gelmesiyle Ehlu Sünnet ve'l-Cemaat Şura Konseyi adı altında bir kurum oluşturulmasıdır. Bu grupların Selefi, Sufî, Müslüman Kardeşler, Sünnî cemiyetler, Türkmen ve Kürt Sünnî siyasî oluşumları kapsaması tüm Irak'taki Sünnî İslâmcı hareketlerin birlikte hareket etmesi açısından önemli bir noktadır. Bu oluşum, Saddam Hüseyin'in yakalanmasından sonra meydana gelmesine rağmen, hazırlıklarının aylar önce başlatıldığı bilinmekteydi. Yine de bu gelişmenin, Saddam'ın yakalanmasıyla oluşan psikolojik ortam içinde, Sünnî direnişçilerin etkilenmesinin bir sonucu olduğunu söylemek çok da yanlış olmayacaktır.

Saddam tehdidini, ABD tehdidi kadar önemli bir tehlike olarak algılayan ve siyasal sistemden dışlandıkça ve radikalleştikçe başka çaresi kalmayan Sünnî gruplar arasında işbirliği özellikle, Nisan 2004'te direnişin en kanlı ayının yaşanmasında kendisini göstermiştir. Daha önceki dönemde vur-kaç eylemleri ağırlıkta olmasına rağmen, bu grupların saldırıyı yaptıktan sonra da ölmek pahasına kalıp savaştıkları görülmektedir. Bu gruplara Sünnî aşiretlerden çok sayıda genç aşiret mensubunun katıldığı belirtilmektedir.5

Askerî kaynaklara göre, saldırılar daha çok Bağdat ve başkentin çevresindeki iki bölgede yoğunlaşmaktadır. Bağdat'ın kuzeyindeki Balad, Bakuba ve Tikrit ile batıdaki Felluce ve Ramadi bölgeleri, genelde pusuya düşürmek şeklinde gerçekleştirilen saldırıların sıkça yaşandığı bölgelerdir. Felluce'deki direnişçiler Suudilerle irtibatlandırılmakta, camileri üs olarak kullandıkları söylenmekte ve Vahhabiliği yaymaya çalışan pek çok vaizin bölgede bulunduğu iddia edilmektedir.

Bunların bazılarının Baasçılar tarafından örtü olarak kullanıldığı düşünülse de bazılarının yapılarının bağımsız olduğuna dair bilgiler vardır. Yayımlanan bazı raporlara göre savaştan birkaç ay önce Irak'a çeşitli ülkelerden "cihat" yapmak için gelen çok sayıda Arap gönüllü bulunmaktadır. Normal şartlarda bu tür bir girişime izin vermeyecek olan Saddam Hüseyin'in olası bir savaş durumunda bunları kullanmak için girişlerine izin verdiği ileri sürülmektedir. Ayrıca, Irak'ın Suriye ve Suudi Arabistan'la olan sınırları son derece uzun ve çöl arazisi olması nedeniyle kontrol edilmesi çok zor olan bölgelerdir. Bu sınırlar yoluyla da ülkeye çok sayıda savaşçının girmiş olduğu belirtilmektedir. el-Kudsu'l-Arabi Gazetesi'nin editörü Abdülbari el-Atvan'a göre savaştan önce Irak'a 5000-7000 civarında Arap gönüllü girmiştir.6

Feda eylemleri bu örgütlerin ön önemli silahlarıdır. Özellikle yabancı işçilerin kaçırılıp öldürülmesi bu grupların son zamanlarda en çok kullandıkları propaganda şeklidir.7 Bu tür örgütleri harekete geçiren güdülerin başında ABD'nin bir Müslüman toprağını işgal eden gayrimüslim bir güç olması gelmektedir. Saddamcıların da kullandığı cihat kavramı bu örgütler için çok daha önemlidir. Cihadın ilân edilmesi için dinî otoriteler tarafından fetva verilmesi gerekmektedir. Bu fetva bazı dinî otoriteler tarafından verilmiştir. Örneğin, Müslüman Kardeşler'in ruhanî lideri Şeyh Yusuf el-Karadavî, Irak'ta yabancıları kovmak için yapılacak çabayı cihat olarak tanımlamış fakat bunu devletlerin örgütlemesi gerektiğini belirtmiştir. Irak'ın en etkin Sünnî din adamlarından birisi olan Şeyh Ahmet Kubeysî de aynı fikirdedir. Onun desteklediği Irak Birleşik Ulusal Hareketi Partisi birçok saldırıyı üslenmiştir. Her ne kadar fetvalar ve içeriği dinî çevrelerde tartışmalar yaratsa da asıl mesele bunların savaşçılar üzerinde yarattığı etkidir.

Sünni örgütlerin genel özelliklerinden bahsettikten sonra bu başlık altında sıralanabilecek ve isimleri ön plana çıkan örgütleri ele alalım.

1. el-Kaide Bağlantılı Örgütler

Irak'taki herhangi bir örgüt içinde bile değişik fraksiyonların el-Kaide ile ilişkileri birbirlerinden farklıdır. Örneğin Kuzey Irak'ta Kürt kontrolündeki bölgelerde 2001 sonbaharında ortaya çıkan ve ayrı bir başlık altında ele alacağımız Ensar el-İslâm8 üç fraksiyondan oluşmaktadır. 2001 sonbaharında bu fraksiyonlardan ikisi el-Kaide'ye temsilci gönderirken, üçüncüsü el-Kaide'den uzak durmayı tercih etmiştir.

Bunun ötesinde, Saddam ve el-Kaide arasında ilişkiler olduğu iddiaları da İslâmcı militarizmi iyi anlamamaktan kaynaklanmaktadır. Bu kapsama girebilecek örgütler açıkça ABD askerlerine karşı cihat ilân etmişlerdir ve eski rejimle aralarında bir bağ kurmamakta ve ona düşmanlıklarını her fırsatta belirtmektedirler. Yine, Iraklı olmayan Sünnî İslâmcılardan oluştuğu ileri sürülen Muzaffer Mücahitler Grubu, çeşitli saldırıların sorumluluklarını üstlenen ve el-Kaide ile ilişki içinde olduğu ileri sürülen önemli gruplar arasındadır.

Irak'ta el-Kaideciler özellikle bombalı feda eylemleriyle öne çıkmaktadırlar. Bu gönüllüler hareketinin özellikle Kuzey Irak'ta yaygın eylemleriyle korku yarattığı görülmektedir. Irak'taki silahlı direnişte son dönemde yepyeni bir sayfa açılmakta, direniş grupları güçlerini birleştirmektedir.

a. Ensar el-İslâm

Bu örgüt Irak'taki savaşta büyük darbe almıştır. Buna rağmen ABD yetkilileri neredeyse her olayda bu örgütün parmağını aramakta ve bu örgütü sorumlu tutmaktadır. Ancak bu tutum, savaştan önce dahi varlığı ve gücü sınırlı olan, savaşta da büyük darbeler yediği ileri sürülen örgütün şu anda olması gereken durumuyla çelişmektedir.

Bu örgüt, Irak'taki çok sayıda feda eyleminden sorumlu tutulmaktadır. Özellikle, Erbil ve Kerkük vilayetlerindeki feda eylemlerinde ve hatta Bağdat'taki bazı saldırılarda bu örgütün adı geçmektedir. Bunlardan bir kısmında doğrudan eylemi yapan, bazılarında ise eyleme lojistik destek sağlayan grup olarak gösterilmektedir. Bu grubun özellikle Kürtlerin kontrol ettiği kuzey vilayetlerindeki eylemleri nedeniyle bu bölgede oldukça etkili oldukları bilinmektedir. Asıl etki alanı, Kuzey Irak'taki Halepçe bölgesine yakın bazı küçük kasabalar olan örgüt, son dönemde eylem sahasını genişletmiş ve kanlı eylemler gerçekleştirmiştir. Bununla birlikte, açık bir biçimde örgütün savaş sonrası dönemde savaş öncesine göre çok daha fazla eylem yaptığı ve eylemlerinin etkili olduğu gözlemlenmiştir.9

Örgüt Celal Talabani ve Mesud Barzani güçlerine karşı da savaşmaktadır. Şu anda 2 bin kişilik silahlı bir gücü mevcuttur.10 İddialara göre, el-Kaide Irak'taki istikrarsızlıktan faydalanıp ABD'ye karşı bu direnişi desteklemektedir. Kaide ile Ensar el-İslâm arasında bağlantı olduğu iddiasını rakipleri olan Talabani dillendirmektedir. O, iki örgüt arasında ileri sürdüğü bağlantıyı, 11 Eylül'den sonra ortaya atmıştı. Amacı, ABD'nin ilgi ve desteğine mazhar olmaktı. ABD de Talabani'nin bu iddiasını daha da genişleterek Saddam'a kadar uzattı. Halbuki bu grupla baş etmesi için Saddam'ın Talabani'ye silah ve mühimmat desteği sağladığı bilinmektedir.11 Talabani ile üstünlük mücadelesine giren, üyelerinin azlığına rağmen onu korkutan bu radikal Kürt grup, Mart 2003'te ABD ağır bombardıman uçaklarının saldırısı ile ağır bir yara almıştı. Ancak bir süre sonra geri dönerek etkili eylemler yapabileceği biliniyordu.12

İran'ın desteklediği de ileri sürülen örgüt, Kuzey Irak'ta İran sınırına yakın Hac-ı Ümran ve Halepçe'ye ve Dohuk civarına yakın bölgelere hakimdir. Örgütün, Kuzey Irak'taki diğer İslâmcı örgütlerle (Hizbullah ve Hareket-i İslâmî ile) ilişkileri iyi değildir. Örgüt, özellikle Kürdistan Yurtseverler Birliği ile girdiği çatışmalarda adından söz ettirdi. Kürdistan Yurtseverler Birliği ise Ensar el-İslâm'ın İran'dan aldığı güce dikkat çekmekte ve aralarındaki çatışmalardan sonra örgüt militanlarının İran'a geçtiklerini iddia etmektedir.13 Kuzey Iraklı Kürt gruplar, Ensar el-İslâm'ı 'Kürt Taliban' diye tanımlamaktadırlar. Eylem kapasitesi ile uzun süre istikrarı bozabilecek olan bu örgüt, içeriden kolayca destek bulabilmekte ve dinî radikalizmden beslenebilmektedir. Bu nedenle yabana atmamak gerekmektedir. Bu örgüt, Irak'ta istikrarsızlık devam ettiği müddetçe eylem yapma yeteneğini koruyacaktır.14

b. Muzaffer Mücahitler Grubu

Iraklı olmayan Sünnî İslâmcılardan oluştuğu ileri sürülen örgüt (Bunların askerî kanatlarının ismi Şehit Hattab Tugayı'dır.), Abdullah Azzam'ı kendisine ruhanî lider kabul ettiğini açıklamıştır. Bu örgüt, Iraklı Selefîlerin yaptıkları çeşitli saldırıların sorumluluğunu üstlenmiştir ve el-Kaide ile ilişki içinde olduğu ileri sürülen önemli gruplar arasındadır.

2. Tevhid ve Cihad

Irak'ta direniş konusunda belki de en çok adından söz ettiren bu örgütün liderliğini Zerkavî'nin yaptığı söylenmektedir. Önce bu örgütün hakkında birçok spekülasyon bulunan liderini sonra da kendisini ele alacağız.

a. Örgütün Lideri Zerkavî

Asıl adı Ahmet Nezzal Fudayl el Halayile olan Zerkavî, Irak'ta arananlar listesinde birinci kişidir. Amman yakınlarındaki Zerka kentinde doğduğu için Arapça 'Zerkalı' manasına gelen 'Zerkavî' adıyla anılmaktadır. 1966 doğumlu bir Filistinli olan Zerkavî'nin, tek bacağının olmadığı söylenmektedir. 2003'e kadar da pek bilinen bir isim değildi. Tek fotoğrafı CIA'nın elinden medyaya dağıtılmış, hangi yıl çekildiği belli olamayan, siyah beyaz bir fotoğraftır.

Kimi kaynaklara göre Zerkavî'nin Afganistan'da sadece Ürdün ve Filistinli gençlerle ilgilenen bağımsız bir yapısı vardı. El Kaide ile sadece "gönül" bağı bulunuyordu. 1995'te Ürdün'e döndüğünde önce tutuklandı, sonra serbest bırakıldı ve yeniden Afganistan'a döndü. O arada Ürdün'e dönen arkadaşları Ürdün makamları tarafından tutuklandı ve yargılandı. Kendisinin de gıyaben yargılandığı dava Ürdün basınında "Tevhid ve Cihad Örgütü" davası olarak bilindi. Gıyabında hapis cezası aldı. O dönemde (2000 yılında) Irak'ta olduğu tahmin edilse de Zerkavî'nin Irak'a Taliban iktidarının son bulduğu Ekim 2001'den sonra geldiği ve İran üzerinden Irak'ın kuzeyine sığındığı tahmin edilmektedir.

Zerkavî'nin şimdi nasıl bir görünümde olduğunu bilen mevcut değildir. Olması da zor görünmektedir. Yaşayıp yaşamadığı da şüphelidir. Zerkavî'nin hayatta olup olmadığına dair bilgiler çelişkilidir. Her ne kadar Amerikalılar Zerkavî'nin hâlâ yaşadığına inansa da öldüğünü söyleyenler de var. Merkezi Londra'da bulunan ve el-Kaide başta olmak üzere benzeri örgütleri çok iyi bilen, Makrizi Tarih Araştırmaları Merkezi Müdürü Dr. Hani Sibai'ye göre Zerkavî, Amerika'nın Irak'a saldırısının ilk günlerinde ölmüştür. ABD, Zerkavî'nin yaşadığını ileri sürerek Irak'ta her olaydan onu sorumlu tutmayı, böylece eylemlere "hazır fail" bulundurmayı amaçlamaktadır.

Tek bacaklı olduğu iddia edilen Zerkavî'nin Amerikalı bir rehineyi öldürürken maskeli görüntüsünü tespit edenler bu kez ayağının sağlam olduğunu söylemektedirler. Ladin'in aksine ortalığa maskesiz çıkmamaktadır. Bir infaz sırasında konuşan Zerkavî aynı gün başka bir sesli bildiri yayınlıyor ama sesler farklıdır. Üstelik Zerkavî'nin konuşması Ürdün aksanlı bir Arapça değildir ve dahası altın yüzük takmaktadır. "Şiilerle-Sünniler arasında bir iç savaş başlatmaktan" söz eder. Yani tam da işgalcilerin iddia ettiği ve ellerini ovuşturarak beklediği bir durumu dile getirir. Böyle bir durum akla "Acaba bir kaç Zerkavî mi mevcut?" sorusunu getirmektedir. Selefi çizgideki grupların internet sitelerindeki bilgi ve fotoğraflara bakılırsa Zerkavî vardır ve yaşamaktadır. Hatta, Suudi Arabistan'da yayımlanan el-Vatan Gazetesi'ne göre (22 Eylül 2004) Zerkavî, Ladin'in adamı değil rakibidir ve o da pek yakında 11 Eylül benzeri bir saldırı için hazırlık yapmaktadır. Aynı habere göre Zerkavî'nin Irak'taki toplam askeri gücü ve kentlere göre dağılımı şöyledir. Irak'ta merkez üs edinilen Felluce'de 500, Musul'da 400, Anbar'da 60, Bağdat'ta 50, Diyala'da 80 ve Suriye yakınlarındaki el-Kaim'de 150 silahlı adam ve bol miktarda cephane.

b. Örgüt ve Eylemleri

Son dönemde Irak'ta kaçırılan TIR şoförlerinin görüntüleri, Tevhid ve Cihad örgütünün adı ve pankartı eşliğinde yayımlandı. Kaçırılan çok sayıda kişinin öldürülmesini bu örgüt üstlendi. Örgüt her ne kadar faaliyetlerini internet üzerinden duyursa da, sitesi sürekli çökertildiği için eylemlerinin düzenli olarak takibi zordur.

ABD, Irak'taki her türlü büyük eylemi Zerkavî grubunun yaptığını düşünmekte, Zerkavî'yi gerekçe göstererek başta Felluce olmak üzere Sünni bölgeleri sürekli bombalamaktadır. Amerika'nın Zerkavî grubunun yaptığını düşündüğü eylemlerden bazıları, Ürdün Büyükelçiliği'ne düzenlenen saldırı, Bağdat'taki BM binasının havaya uçurulması, Kerbela ve diğer illerdeki çok sayıda yapılan feda saldırıları, 7 Eylül'de 7 Amerikan askerinin öldürülmesi, aralarında bir Koreli, Türk ve Bulgar'ın da bulunduğu çok sayıda kişinin kaçırılarak öldürülmesi ve en son iki Amerikalı ile bir İngiliz'in kaçırılmasıdır.15

3. Ebu Bekir Sıddık Tugayları

"Selefi Ebu Bekir el Sıddık Tugayları" örgütü, bir Türk - Amerikan ortak firmasının 10 işçisini kaçırdığını açıkladı. Örgüt, el-Cezire televizyonuna gönderdiği video kasette, şirketin 3 gün içinde ülkeden çekilmemesi halinde bu kişileri öldüreceği tehdidinde bulundu. Irak'ta ilk kez bir Türk firması için çalışan bu kadar çok sayıda işçi kaçırıldı. Irak'ta benzer isimli bir örgüt, Ağustos ayında Danimarka ve El Salvador'u ülkedeki askerlerini çekmesi konusunda uyarmıştı.

4. Irak Milli İslâmî Direniş

Diğer gruplar gibi bu da işgalden hemen sonra (16 Haziran 2003'te) kuruldu. Örgüt amacını Irak'ın askeri ve siyasi işgalden kurtarılması ve yerine bağımsız bir İslâm devleti kurulması olarak açıkladı. Bu örgüt, Amerikan işgal güçlerine karşı silahlı eylemler düzenlemektedir. Faaliyet bölgesi Bağdat'ın batısı ve özellikle de Ebu Gureyb'tir. Bunun yanı sıra Han Dari, Felluce, Ninova ve Diyala gibi bölgelerde askeri faaliyetleri vardır. Sesini genellikle cami önlerinde dağıttığı bildirilerle duyurmaktadır. Örgüt, 19 Ağustos tarihli bildirisinde, 27 Temmuz-7 Ağustos 2004 tarihleri arasında günlük olarak işgal güçlerine karşı eylem gerçekleştirdiğini, onlarca Amerikan askerini öldürdüğünü ve çok sayıda zırhlı aracı tahrip ettiğini belirtmektedir. En etkili eylemi Felluce'de bir Amerikan helikopteri düşürmesi olmuştur. Askeri kanadı kimi zaman 'Devrim Tugayları' (1920'deki İngiliz işgaline karşı gerçekleştirilen halk direnişine atfen), kimi zaman da 'Zübeyr bin Avam Tugayları' olarak adını açıklamaktadır.

5. Ensar es-Sünne

Ensar es-Sünne'nin lideri, 'Emir' olarak tanımlanan Ebu Abdullah Hasan Mahmut'tur; ancak hakkında çok şey bilinmemektedir. Bildirilerin altında hep bu isim vardır. Yeraltında silahlı mücadele eden bir örgüt olmasından dolayı bu kod ad kullanılmaktadır. Kimi kaynaklara göre örgütün, ordusunun adını 'Ensar es-Sünne Ordusu' olarak koymasındaki asıl amaç, Mukteda Sadr liderliğindeki "Şii" Mehdi Ordusu'ndan ayrışmak, hem mezhebi olarak farklı olduklarını göstermek, hem de direnişin "Sünni" kimliği üzerine vurgu yapmaktır. Örgüt Sünnilerin ibadet ettikleri camilerde aktif bir faaliyet sürdürmektedir. Örgütün askerî kanadı, Selahaddin Tugayları ve geçtiğimiz aylarda İsrail tarafından şehit edilen Hamas liderine atfen Rantisi Tugayları17 olarak bilinmektedir. Örgüt, adını, Amerikan karargâhına Diala'da yaptığı saldırılarla duyurmuştur. Vahhabî kökenli bir İslâmî anlayışı benimsediği söylenmektedir.

Örgüt, 20 Eylül 2003'te ilk bildirisini yayımladığında Irak'ın düşman işgali altında olduğu için işgale karşı cihadın her Müslümana farz olduğunu belirtmiş; kendisini "Selefi" bir hareket olarak tanımlamış ve ordusunun da, bir grup mücahit, siyasetçi ve asker tarafından ve ülkenin değişik yörelerinde işgale karşı savaşan küçük grupların bir araya gelmesi suretiyle kurulduğunu belirtmiştir. İçlerinde eski Irak ordusunda görevli subay ve erlerle birlikte, yurtdışından gelen bazı Arapların da olduğu sanılmaktadır.

Örgüt, internet sitesindeki yazı ve bildirilerinde Şiilere karşı sert tavrıyla dikkat çekmekte ve Şiileri "müşrik" olarak tanımlamaktadır. Felluce, Ramadi, Bakuba ve Musul gibi Sünni nüfusun yoğun olduğu bölgelerde etkilidir. Web siteleri, Iraklı diğer silahlı grupların siteleriyle kıyaslandığında daha profesyonel olarak hazırlandığı imajını vermektedir. Örgüt, eylemlerini bu siteden duyurmaktadır. Üstlendiği eylemlerin bazıları şunlardır:

Kerkük'te polis karakoluna yapılan ve 55 kişinin ölümüne neden olan saldırı. Yine Kerkük'te Talabani liderliğindeki Kürdistan Yurtseverler Birliği bürosuna yapılan saldırı. Musul'da polis karakoluna yapılan saldırı (11 ölü, 55 yaralı). Erbil'deki feda saldırısı. Bağdat'ta Amerikalı ve İngilizlere saldırılar. İspanyol askerlerine saldırı. Bağdat'taki Türkiye Büyük Elçiliği'ne saldırı (24 Ekim 2003). Örgüt, Musul valisine düzenlenen suikast girişimini de üstlendi. Bunlar eylemlerinden sadece birkaçı. İnternet sitesindeki açıklamalarına göre Irak'taki çok sayıda saldırının sorumluluğu bu örgüte aittir. Kerkük ve Musul'da polis karakollarına yapılan feda eylemlerini de bu örgüt üstlenmiştir. Irak İslâmi Direniş Cephesi, İslâmcı örgütleri aynı platformda toplayan bir çatı örgüt olarak bilinmektedir.

Örgüt kendini diğer bazı Selefi gruplardan da ayrı tutmakta, örneğin Bağdat'ta yapılan Irak selefileri toplantısını sert dille eleştirmektedir. Irak'taki direniş gruplarını ortak çatı altında toplamayı amaçlayan "Irak'ın Kurtuluşu İçin Ulusal Cephe" adlı örgütü de tanımadığını, kendilerinin bu çatı altında olmadıklarını, bu cepheyi milliyetçi olduğu için asla kabul edemeyeceklerini belirtmektedirler.

6. Irak İslâmi Direniş Cephesi

Mezhebî bir kaygı gütmeyen Irak İslâmî Direniş Cephesi (CAMİ) adından da anlaşılacağı üzere bazı İslâmcı grupların ortak çatısıdır. Kısa adı, örgüt adındaki kelimelerin Arapça baş harflerinden oluşturulan CAMİ'dir. Bazı gruplar bu isim altında bir araya geldiklerini ilk defa geçen Mayıs ayında duyurdu (5 Mayıs 2004). Örgüt, bildirilerinde daha çok Irak'taki Yahudilerin faaliyetleri konusunda uyarılarda bulunmaktadır.

Örgütün askeri kanadının adı "Selahaddin Tugayları" ve "Seyfullah el-Meslul" ve "Şehid Rantisi Tugayları"dır (Filistin'de İsrail tarafından şehit edilen Hamas lideri Abdulaziz Rantisi'ye atfen). Örgüt şu ana kadar Irak'ta çok sayıda eylemi üstlenmiştir. Örneğin Ninova'daki işgal güçlerinin merkezine ve Musul Havaalanı'na yapılan saldırıları CAMİ sahiplenmiştir. Diyala'da bir Amerikan askerinin öldürülmesini de yine örgütün askeri kanadından Şehit Rantisi Tugayları üstlenmiştir.

Cephe, zaman zaman yayımladığı bildirilerde kendisine bağlı silahlı grupları eylem yapmaya çağırmakta ve bunu da cami önlerinde dağıttığı bildirilerle örgüt üyelerine ulaştırmaktadır. Bildirilerdeki söylemine bakıldığında Selefi bir yapıda olmadıkları anlaşılmaktadır. Sünni ve Şiilere birlikte işgale karşı mücadele çağrısı yapmaktadırlar (Siyasi büro imzasını taşıyan 12 Eylül 2004 tarihli bildirisi). Bu nedenle Ensar es-Sünne'ye göre daha ümmetçi bir örgüt olduğu rahatlıkla söylenebilir.

7. Irak İslâm Ordusu

Dünya gündeminde birinci sıraya oturmuş olan iki Fransız gazetecinin kaçırılması olayını bu örgüt üstlenmiştir. Örgüt, rehinelerin serbest bırakılması için Fransa'daki türban yasağının serbest bırakılması şartını ileri sürmüş ve yapılan arabuluculuk girişimlerini reddetmiştir.

ABD'ye ve Saddam'a karşı olduklarını açıklayan bu örgüte, Irak'ta faaliyet gösteren bir Kuveyt şirketinde çalışan bir grup Hindistanlı, Kenyalı ve Mısırlıyı kaçıran ve ardından da rehineleri serbest bırakan Kara Tugaylar Grubu'nun da bağlı olarak çalıştığı sanılmaktadır.

8. Ulusal Fedailer Cephesi

Lübnan'dan yayın yapan LBC televizyonu, 20 Haziran 2003'te bu örgüte ait bir basın açıklamasını yayımladı. Açıklamada şöyle deniyordu: "Biz, işgalcilerin terörist saldırılarına cevap olarak Amerikalılara birbiri ardından darbeler vurma konusunda kendimize söz verdik. İşgalciler rasgele saldırılarla sivilleri öldürmek ve Irak'taki insanlarımızı küçük düşürücü faaliyetlerde bulunmak suretiyle bu terörü yürütüyorlar. Biz de onlara diyoruz ki: Askerlerinin selametini istiyorlarsa en kısa zamanda temiz Irak toprağını terk etsinler. Aksi takdirde öldürdükleri ya da aşağıladıkları veya evini gasp ettikleri her Iraklı için kendilerinden intikam alacağız."

C. Vatancı Örgütler

Irak'ta çatışmaların bir boyutu da işgale karşı direnen, önceki rejimden ya da radikal İslâmcı gruplardan destek almayan sıradan Iraklıların bir araya getirerek oluşturdukları gruplardır. Bunlar arasında çeşitli eğilime sahip gruplar bulunmasına rağmen milliyetçi, anti Amerikan ve İsrail karşıtı olmak ortak noktaları olarak görülebilir. Arap milliyetçisi olduklarını söyleyen bu grupların üyeleri Saddam Hüseyin'i de Amerikalılar kadar sevmediklerini belirtmektedirler.

Irak son derece militarize olmuş bir toplum olduğundan silâh bulmakta zorlanmayan bu gruplar bazen bir aşiret çerçevesinde örgütlenmekte, bazen de işini ve umudunu yitirmiş eski subay, istihbaratçı, Baasçılardan veya işgale karşı olan diğer insanlardan destek ve eleman sağlamaktadırlar. Özellikle, aşiret bağları ve dinî değerlerin önemli ölçüde rol oynadığı bu grupların eylemlerinin çoğu organize olmadığı şeklinde değerlendirilmeler bulunmasına rağmen bu grupların kendi açıklamalarında bu sorunun gün geçtikçe aşıldığı iddia edilmektedir.

Yukarıda ortak özellikleri sayılan gruplar arasında en bilinenleri ve etkinleri Irak Devrimcileri el-Enbar Silâhlı Tugayı, Kara Sancak Örgütü ve Muhammed'in Ordusu'dur. Sonuncusu hakkında çeşitli spekülasyonlar bulunmasına rağmen örgütün üyesi olduklarını iddia eden kişiler, açıklamalarında kendilerinin ne radikal İslâmcı ne de Baasçı olduklarını söylemektedirler. Bunların gevşek bir biçimde örgütlenmeleri ve örgütsel yapılarının henüz çok güçlü olmamaları onları kısmen etkisiz kılsa da yakalanmama konusunda bir avantaj yarattığı da belirtilmektedir. Bu örgütlerin gün geçtikçe daha fazla sempati toplamalarının yanı sıra duydukları nefret, düşmanlık ve yaşadıkları hayal kırıklıkları nedeniyle yeni grupların ortaya çıkması da mümkündür.

Sonuç

Görüldüğü gibi Irak'ta direnişte büyük oranda Sünni örgütler ve Baasçılar etkin role sahiptir. Çoğunluğu oluşturan Şiiler ise muhtemelen "her halükârda" ortaya çıkacak rejimde önemli role sahip olacakları gerekçesiyle "Bekle gör." politikası uygulamaktadırlar. Şiilerin pasif oluşunda dinî liderleri Sistani'nin siyaset ile pek ilgilenmemesi, hatta işgalcilere karşı ılımlı bir kişiliğe sahip olması da önemli bir etkendir. Meclis İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Mehmet Elkatmış'ın da dediği gibi ABD Irak'ta eşi görülmemiş bir soykırım uygulamaktadır. Katliama karşın gerek Iraklı Müslümanlar ve Arap milliyetçileri, gerekse dünyanın değişik bölgelerinden gelen "duyarlı" Müslümanlar işgale karşı direnmektedirler. İşgalin, Iraklıların zihinlerinde meşrulaşmadığı sürece başarıya ulaşması mümkün görülmemektedir.

Direnişçilerin yakalanamaması, halk desteğinin olduğunu göstermekte ve Irak'ta aslında bir halk direnmektedir. Irak'taki direniş, bizlere "Ehl-i Sünnet'in de direnişin sembolü olabildiğini, Şia'daki dönemin imamına itaat anlayışının ise bazen durağanlığa yol açabildiğini" de imlemektedir.

Dipnotlar:

1- Her ne kadar basında bu isim yer almış olsa da bu örgütün gerçekten bu ad altında faaliyet gösteriyor oluşu pek akla yatkın gözükmemektedir.

2- http://www.avsam.org/turkce/yayinlar/stratejikanaliz/makale/makalestranl51.htm, 17.11.2004

3- http://www.ntvmsnbc.com/news/278350.asp, 17.11.2004

4- http://www.avsam.org/turkce/yayinlar/stratejikanaliz/makale/makalestranl51.htm, 17.11.2004.

5- A.y.

6- http://www.avsam.org/turkce/yayinlar/stratejikanaliz/makale/makalestranl51.htm, 17.11.2004

7- http://www.ntvmsnbc.com/news/278350.asp, 17.11.2004

8- Ensar üyelerinin hiçbir şekilde Saddam Hüseyin'le bir ilişkileri olmadığını da belirtmek gerekir.

9- http://www.avsam.org/turkce/yayinlar/stratejikanaliz/makale/makalestranl51.htm, 17.11.2004

10- http://www.yenimesaj.com.tr/index.php?sayfa=yazarlar&haberno=3732&tarih=2003-04-03, 17.11.2004

11- http://www.aksam.com.tr/arsiv/aksam/2002/12/13/dunya/dunya1.html, 17.11.2004

12- http://www.aksiyon.com.tr/detay.php?id=11147&yorum_id=1, 17.11.2004

13- http://www.aksam.com.tr/arsiv/aksam/2002/12/13/ dunya/dunya1.html, 17.11.2004

14- http://www.aksiyon.com.tr/detay.php?id=11147&yorum_id=1, 17.11.2004

15- İstanbul'daki sinagog ve yabancı hedeflere yönelik saldırılardan sorumlu tutulan Habib Aktaş'ın Irak'ta öldürülmesinden sonra Tevhid ve Cihad, Aktaş'ı sahiplenerek internette görüntülerini yayımladı.

16- Irak İslami Direniş Cephesi'nin ordusunun adının da Selahaddin Tugayları ve Şehit Rantisi Tugayları olduğu söylenmektedir.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR