1. YAZARLAR

  2. Furkan Eren

  3. Bir Nezir Şekli Olarak Deprem

Bir Nezir Şekli Olarak Deprem

Şubat 2005A+A-

"Çünkü onların her birini günahlarından dolayı hesaba çektik: Kiminin tepesinden ölümcül fırtınalar estirdik, kimini âni bir kasırga ile yok ettik, kimini yerin dibine geçirdik ve kimisi de suda boğulup gitti. Onlara haksızlık yapan Allah değildi. Fakat onlar kendi kendilerine haksızlık yapıyorlardı." (Ankebût, 29/40)

Sünnetullah, insanlık tarihinin oluşumu, tarihsel ilerleyişi ve belli ölçülerde Yüce Allah'ın toplumsal hayata müdahaleleriyle ilgili bir kavramdır. Sünnetullahın helak yasaları, dünyada belirlenmiş bir ana kadar imtihan amacıyla tutulacak olan insanoğlunun yaşamını belirleyen ilahi takdirin bir tezahür şeklidir. Başka bir ifadeyle Yüce Allah, tüm hayat üzerindeki egemenliğini koyduğu değişmez kanunlarla sürdürmektedir. Biz bu çalışmada, hakimiyetinde boşluk bulunmayan Rabbimizin, insan yaşamına müdahale şekillerinden biri olan deprem üzerinde yoğunlaşmak, muhataplarımızın dikkatini bu noktaya çekmek istiyoruz.

Merhameti sonsuz Rabbimiz, yaşam gibi, yaşamı sona erdirme şekillerinden biri olan helaki de belli bir ölçüye göre yapar. el-Adl sıfatını haiz olan Yüce Allah, helak ettiği toplumlara haksızlık etmez, onlar kendi kendilerine haksızlık ederler.

Sünnetullahın helak yasaları, suçlular için tarih boyunca işlemiş, Kıyamet'e kadar da işlemeye devam edecektir. Tarihte, helak yasaları gereğince, yeniden dirilmeyi inkar edenler, elçilerle veya uyarıcılarla aşağılama yöntemlerini kullanarak alay edenler, ilahi vahyin taşıdığı mesajları yalanlayıp uyarıları göz ardı edenler, çeşitli somut azap şekilleri ile de helak edilmişlerdir.

Allah'ın mesajını insanlığa ulaştırmaktan başka suçu bulunmayan uyarıcıların görevlerini yapmalarına engel olanlar, onlara recm etmek/taşlamak, işkence etmek, yakmak gibi daha başka adı sanı duyulmamış yöntemlerle haksızlık edenlerin helak edilmesi Rabbimizin öteden beri değişmeyen yasalarındandır. Yukarıdaki ayette de beyan edildiği gibi, rahman ve rahim olan Rabbimizin suçlulardan öç almak için harekete geçirdiği tabiat güçlerinin yok etme usulleri şunlardır: Ölümcül fırtınalar, donduran rüzgarlar, kasıp kavuran kasırgalar, yerin dibine geçiren, diz üstü çökerten depremler, insanları seller önünde sürüklenen çerçöpe çeviren dev dalgalar, su taşkınlıkları, nihayet tufanlar.

Yüce Allah'ın insan yaşamına müdahale hakkını kullanması, bazen bize sıradan-doğal gelen bir olay şeklinde olurken, Hakka Suresi'nde1 Ad ve Semud kavminin nasıl helak edildiğinin anlatıldığı pasajda olduğu gibi, bazen olağanüstü şekilde –bir tür kıyamet provası şeklinde– olur.

25 Aralık'ı 26 Aralık'a bağlayan Noel tatilinde Güney Asya'yı vuran deprem-sayha ve ardından gelen tsunami de, özünde Rabbimizin sonsuz kudretiyle ve kusursuz yönetimiyle ilgili ayetler taşımaktadır. Bu ayetlerin neye tanıklık ettiğini daha iyi anlayabilmek için bir helak şekli olan depremin ve başa gelen musibetlerin, Kur'an'da nasıl beyan edildiğini dikkatli bir şekilde incelemek gerekmektedir. Olayın iki boyutu vardır: Birincisi; Allah'ın emri ile (emrullah) harekete geçen fay hatları. İkincisi; Allah'ın izin vermesi (iznullah) ile insanların başına gelen musibetler.

Deprem

Deprem, en başta gelen –en çok tekrarlanan– helak şekillerindendir. Kur'an'da birçok deprem çeşidinden söz edilmektedir. Fakat bunlardan sadece biri (racfe) kıyamet öncesi helak etme biçimiyle ilişkilendirilirken, diğer dördü (râcife, râdife, temûr, zelzele) kıyamet sahnesinin unsurları arasında zikredilmiştir.

Deprem türlerini incelemeden önce, Kur'-an'da çokça anılan bu helak şeklinin özelliklerini kısaca inceleyelim. Deprem, sıfatları, oluşumu itibariyle "tâğıye"; sonuçları itibariyle "nezîr" sıfatlarını haiz sıra dışı bir olaydır. Bir tabiat hareketi olmasıyla emrullah, insan yaşamını etkilemesi dolayısıyla sünnetullahla ilişkilendirilebilir.

1. Depremin Sıfatları

a) Tâğıye

Tâğıye; dengede olanın yoldan çıkması, bir şeyin asli durumunu değiştirmesi, nehrin yatağından çıkarak taşkınlık yapması demektir. Bu bakımdan deprem bir tâğıye işlemi olarak Kur'-an'da anılmaktadır. Öte yandan şunu da rahatlıkla ifade edebiliriz ki, sıradan yer sarsıntılarına Kur'an'da hiçbir şekilde –ne olumlu ne de olumsuz anlamda– yer verilmemektedir. Depremin meydana geliş şeklini ifade eden tâğıye sıfatını kısaca yorumlamak gerekmektedir. Bize göre bu kelimenin anlamına dikkat edildiğinde görülecektir ki, her deprem bir helak değildir. Ancak peygamberlerle restleşen, Allah'a savaş açan toplumlardan bazıları tarihte bu yöntemlerle helak edilmişlerdir.

İnsan yaşamını felç edecek şekilde tabiatın doğal işleyişinde bir tâğıye/taşkınlık meydana geliyorsa –ki insan toplumlarının taşkınlıklarına bir ceza olarak gelmiştir– racfe türü deprem olma vasfını elde etmektedir. Sonucu helak ile bitmeyen küçük sarsıntılara –ki fay hatlarıyla taşınan ilahi rahmetin tezahürüdürler– Kur'an'da hiç değinilmemektedir. Çünkü içinde peygamber bulunmayan toplumların başına gelen bu tür felaketler, her zaman bir taşkınlığa karşılık değil, yeryüzünün hareketleriyle ilgili emrullahın bir takdiri olarak gerçekleşmektedir.

b) Nezîr

Depremin bir diğer sıfatı da nezîrdir. Yani uyarı. Bilindiği gibi peygamberlerin görevi olan "nezîr" aynı zamanda Kur'an'ın da bir sıfatıdır. Deprem, hem suçluların Rabbimiz tarafından güven sarsıcı niteliği ile uyarılmasında gündeme gelen bir helak türüdür, hem de helak edilen toplumun dışında kalan insanları tıpkı bir nübüvvet vahyinin ayeti gibi uyarı işlevi üstlenmiş olmaktadır. İşte kendilerini en güvende hissettikleri anda suçluları vuran depreme karşı Mülk Suresi'nin ayetleri, ilahi uyarıları:

"O Gökteki'nin, yeryüzünün bir gün gelip sarsılmaya başladığında sizi yutmasına izin vermeyeceğine emin olabilir misiniz? Yahut O Gökteki'nin taşları yerinden kaldıran ölümcül bir kasırgayı üstünüze salmayacağından emin misiniz? O zaman bilirsiniz nasılmış nezîrim/uyarım. Doğrusu daha önce yaşamış olanlar(ın bir çoğu da) yalanlamıştı; ve Benim onları yok sayıp dışlamam ne korkunçtu!" (Mülk, 67/16-18)

2. Küçük Bir Kıyamettir Deprem

Depremle ilgili ayetleri incelediğimizde görmekteyiz ki, o ve ona bağlı olayların amacı, uyarmak veya cezalandırmaktır. Kur'an'da örneği verilen tâğıye nitelikli depremlerin hepsi helak etmeye matuf olarak gerçekleşmiştir. Kıyamet sahnesini anlatan ayetlerde deprem olgusunun meydana getireceği olaylara geniş yer verilmektedir. Fakat her deprem fiziksel alemde tağıyeye yol açmadığı gibi toplumsal yaşamdaki bir tağıyeye karşılık gelmeyebilir.

Depremin, kıyamet sahnesinin önemli bir unsuru olması ve Kur'an'da anılan depremlerin hep helak etmeye yönelik olmaları da göstermektedir ki o, küçük bir kıyamettir. Beklenmedik bir dünyevi azapla binaları temellerinden göçertmek, içinde yaşayanların üzerine çökertmek, tavanlarını başlarına yıkmak depremin sonuçlarındandır. Şirk ve kibir yüklü zalimlerin hileli düzenleri ve kurdukları dünyevi saltanatlar, geçmiş toplumlarda Rabbimiz tarafından bu şekilde sona erdirilmiştir.2

3. Deprem Çeşitleri

3.1. Küçük Kıyamet Depremleri: Racfe

Depremin yaşandığı toplumlarla ilgili kıssaları okuduğumuzda görmekteyiz ki, racfe türü deprem; dehşetengiz, şiddetli, herhangi bir bölgeyle sınırlı sarsıntıyı ifade etmektedir. Sonucu helak ve musibetle biten deprem türü olan racfe dışında, her an fay hatlarınca üretilen fakat yıkımla sonuçlanmayan depremlerden Kur'an'da söz edilmemektedir. Racfenin anıldığı ayetlerdeki tabloları incelediğimizde, -ki bunlar içinde peygamberlerin yaşadığı toplumlardır- yeraltının ve yeryüzünün alışık olmadık bir biçimde harekete geçtiğini, tâğıye/taşkınlık meydana getiren olaylara geçit verdiğini görmekteyiz.3

Semûd Halkının Helak Edilmesinde Racfenin Rolü

Tâğıye sonuçları veren racfe/deprem Salih (a)'ın görev yaptığı Semud halkının helak edilmesinde, Allah'ın buyruğuna elçilik yapmıştır. Olay şöyle gerçekleşmiştir: Salih Peygamber'e meydan okuyan, istedikleri mucizeye rağmen iman etmemekte direten Semûd halkının önde gelenleri, bir de deveyi boğazlama suçu işleyince Allah'ın azabını hak etmiş oldular.

Liderlerinin zulmüne engel olmayan halk da onlarla beraber helak edilmiştir. Çünkü yaşanan haksızlıklara engel olmayan, sessiz kalarak gizli onay veren kimseler, sünnetullah gereğince, suçun örgütleyicileriyle birlikte helak edilirler.

"Derken bir racfe/deprem ansızın yakalayıverdi onları ve kendi evlerinde cansız seriliverdiler." (A'raf, 7/78)

Medyen Halkının Helak Edilmesinde Racfenin Rolü

Şuayb Peygamber'in görev yaptığı toplum da racfe türü depremle helak edilmiştir. Şuayb Peygamber'in yaptıklarını boşa çıkarmak, ektiği güzellik tohumlarını daha filiz vermeden karartmak için ellerinden gelen her tür zulmü yapan küfrün elebaşları ve onlara uyanlar, racfe ile ilahi hışma uğramış, ebediyen kaybedenlerden olmuşlardır:

"Derken bir deprem (racfe) onların işini bitirdi. Kendi evlerinde cansız bir şekilde yere serilip kaldılar. Onlar ki, Şuayb'ı yalancı çıkarmak isteyen kimselerdi. Kendileri kaybeden kimseler oldular." (Araf, 7/91-92)

3.2. Büyük Kıyamet Depremleri: Temur, Râcife-Râdife, Zelzele

Ayeti kerimelerdeki anlatımlardan hareketle sıralamanın bu şekilde olması gerektiğine kanaat getirdik. Aynı zamanda gittikçe şiddetlenen bir sarsıntıyı ifade eden bu sıralamada zelzelenin sonlara yerleştirilmesi gerektiğini Zilzal Suresi'nin bütünlüğünden anlamaktayız. Çünkü artık zelzele ile birlikte yer altındaki her şey yeryüzüne çıkmaya başlamıştır; tüm dengeler altüst olmaya başlamıştır. Râcife ile râdifenin de peş peşe gelmesi gerektiğinde de kuşku yoktur.

Temûr

Sadece Mülk Suresi'nde geçen bu kelimenin bağlamından anladığımıza göre, muhteva Kıyamet'in kopuşu sırasında vuku bulacak olan şiddetli sarsıntıyla ilgilidir. Çünkü ayette tüm yeryüzünün insanı içine çekip yutacak şekilde sarsılacağından söz edilmektedir: "O Gökteki'nin yeryüzünün bir gün gelip sarsılmaya (temûr) başladığında, sizi yutmasına izin vermeyeceğine emin olabilir misiniz?" (Mülk, 67/16)

Râcife-Râdife

Râcife, Kıyamet'in gerçekleşmesi esnasında vuku bulacak büyük depreme işaret eden bir kelimedir; râdife ise bundan daha büyük, gittikçe şiddetlenen bir sarsıntıyı ifade etmektedir. Bu iki kelimenin geçtiği bağlam, sıradan bir deprem olmadıklarını, kıyamet sahnesinde ortaya çıkacaklarını açıkça göstermektedir. İşte Rabbimizin Nâziat Sûresi'nde geçen gaybi ihbarları:

"O gün sarsar râcife/şiddetli bir sarsıntı; onu takip eder o râdife/daha büyük sarsıntılar! Yürekler o gün oynar kaygıdan, gözleri kalkmaz saygıdan!" (Nâziat,79/6-9)

Râdifenin bir sonraki aşamayı ifade ettiğini hem ayetteki siyak-sibak ilişkisinden anlamaktayız hem de etimolojik anlamından. R-d-f kök harflerinden türeyen râdife; "ardından gelmek, peşi sıra gitmek" anlamlarına gelen bir etimolojik kökene sahiptir.

Bu durumda rahatlıkla şunu söyleyebiliriz: Râdife; râcifenin hemen ardından gelen tetiklenmiş daha güçlü sarsıntıları ifade eder. Küçük Kıyamet depremi olan racfede artçı sarsıntılar hafif, taşkınlık meydana getirmeyen, yıkıma yol açmayan bir karakter arz ederken, kıyamet depremlerindeki artçı sarsıntılar, gittikçe şiddetlenen bir karaktere sahiptirler.

Zelzele

Kur'an'da dört ayette geçen zelzele, hepsinde de "sarsıntı" anlamına gelmektedir. İki ayette zelzele, müminlerin Allah yolunda çektikleri sıkıntılardan kaynaklanan manevi sarsıntılar anlamındadır. Ki bu sıkıntılar haşr gününde günahların kefareti olabilecek sıkıntılardır (Bakara, 2/214; Ahzab, 33/11).

Benzer bir durum da, racfe kelimesinin anlam alanında yer almaktaydı: Samiri'nin yaptığı buzağıya tapan halk yüzünden helak edilme ihtimaliyle karşılaşan "İsrailoğullarından yetmiş iki olgun adam"ı dua sırasında tutan sarsıntı da, zelzelenin bu mecazi anlamına benzemektedir.

Sarsıntı anlamına gelen ve Kur'ani bir terim olarak öne çıkan zelzele, bir deprem türü olarak kıyamet sahnesinde yer almaktadır. Bu nedenle kıyametten önce yaşanan depremlere "zelzele" demek, terimsel anlamda doğru değildir. Çünkü zelzelenin geçtiği 99. sûrenin bağlamı tamamıyla kıyametle ilgilidir:

"Yeryüzü o (son) müthiş sarsıntı ile (zelzele) sarsıldığında ve yeryüzü ağırlıklarını çıkarıp attığında ve insan: 'Ona ne oluyor?' diye bağırdığında, o gün yeryüzü bütün haberlerini ortaya dökecek, Rabbinin vahyettiği şekilde." (Zilzal, 99/1-5)

Zelzele'nin terim anlamıyla geçtiği diğer bir ayet de Hacc Suresi'ndedir: "Ey insanlar! Rabbinize karşı sorumluluklarınızı yerine getirin; çünkü Kıyamet'in zelzelesi/sarsıntısı gerçekten korkunç olacak. O (saate) ulaştığınız gün, emziren her kadın emzirdiği çocuğu unutur gider; her gebe kadın (vaktinden önce) yükünü bırakır ve insanlar sarhoş olmadıkları halde sana sarhoşlarmış gibi gözükürler; ama yine Allah'ın azabı(nı gördükleri zaman duyacakları dehşet çok daha) zor olacaktır." (Hacc, 22/1-2)

4. Depremin Sonuçları

a) Siccîl

Siccil; kök anlamı itibariyle kızgın lav taşları anlamına gelmektedir. Bir helak yöntemi olarak siccîlin harekete geçmesi ise, "depremle gelen sarsıntıyla yerden püskürtülen volkanik lav taşlarının gökten yağmur gibi yağarak kentlerdeki suçluların üstünü kalın tabakalarla örmesi" şeklindedir.4

Cinsel sapkınlıklarıyla kötü bir ün bırakmış olan Lût kavminden suçluların infâzı sırasında, siccîlin ilahi buyruklara elçilik yaptığını Kur'-an'dan okuyalım: "Ve böylece hükmümüz vaki olunca bu (günahkar şehirlerin) altını üstüne getirdik; ve önceden yazılmış bir cezanın infazı için üzerlerine bir biri ardından püskürtü halinde sert (ve sıcak) taşlar yağdırdık." (Hûd, 11/82)5

Ebabil Kuşlarının Gagalarındaki Siccîl

Bilindiği gibi Allah'ın yeryüzündeki egemenlik hakkına tanıklık eden şiarlardan biri ve hac ibadetinin ana unsurlarından olan Kabe'yi Yemenli Ebrehe, fillerden kurduğu ordu ile yıkmaya kalkmıştır. Ebrehe, Kabe'ye alternatif bir mabedi Yemen'de inşa ederek, turizm gelirlerini artırmak, büyük menfaatler elde etmek maksadıyla bu kötü fiili gerçekleştirmek istiyordu.

Yeryüzünde Kâbe sembolünü koruyacak bir iman ordusunun bulunmadığı bir zamanda, hakimiyetinde hiçbir boşluk bırakmayan Rabbimiz, görünmez ordularını harekete geçirmiş ve Beytullah'a yönelen tehlikeyi bertaraf etmiştir. Ancak bu her zaman her şiara yönelik saldırının ilahi müdahale ile karşılanacağı anlamına gelmez. Mesela, Haccac, Kabe'yi mancınıklarla taşa tuttuğunda helak yasaları devreye girmemiştir. Çünkü helak yasalarının devreye girmesi için gereken tüm koşullar oluşmamıştır.

Aslında yeryüzündeki müminlerin haddini bilmezliklerle ortaya çıkan, bu türden şiddet girişimlerini göğüsleyerek, durumu sonsuz mutluluğa ulaşmada bir fırsat olarak değerlendirip Rabbani rızayı elde etmeleri gerekir. Fakat bu duyarlılıkta ve şuurda bir iman ordusu yokken dahi, kendi egemenlik haklarına yönelik açık ve örgütlü bir saldırıyı cevapsız bırakmayan Rabbimiz, fil ashabını, gagalarında siccîl taşıyan ebabil kuşlarının elçiliği ile helak etmiştir.

İnanıyoruz ki, dünyada görevli bir peygamberin bulunmadığı o zamanda meydana gelen bu helak etme şekli, bir dönemle sınırlı değildir; aynen ya da değişik bir şekilde tekrar edebilir. Bu somut bir azap şeklinde olabileceği gibi, musibetler, toplumsal sıkıntılar şeklinde de gerçekleşebilir. Bu nedenle şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki; Rabbimiz hakimiyet sembollerinden herhangi birine yönelik tasallut girişimlerini, bütün çıplaklığı ve ayrıntıları ile görmekte olup, olan bitene seyirci kalmayacak, yapılanları karşılıksız bırakmayacaktır. İşte fil ordusunun başına gelen siccîl azabı:

"Haberin yok mu, Rabbin, fil ordusuna neler yaptı? Onlarca kurnazca planlarını? Üzerlerine kalabalık sürüler halinde uçan ebabilleri saldı. Onlara önceden belirlenmiş (ilahi takdir gereğince) siccîl/taş gibi sert azap darbeleri vurdular. Ve onları biçilmiş yalnızca anızı kalmış bir ekin tarlasına benzettiler." (Fil Suresi, 105/1-5)

b) Sayha/Yok Eden Çığlık

Sayha hem bir helak şeklidir, hem de deprem gibi yöntemlerin tezahürleridir. Lafzî anlamı; ses, gürültü demektir. Deprem esnasında çıkan korkunç gürültüye "sayha" denilmektedir. Sayha'nın geçtiği ayetleri incelediğimizde görmekteyiz ki, büyük bir korkuya, dehşete kapılmaya sebep olan sayha, hem helak depremiyle birlikte işitilen sese denilmektedir; hem de aynı zamanda başlı başına bir helak yöntemidir.6

Nuh Kavminin Torunlarının Helakinde Sayhanın Rolü

Nuh (a)'ın tufandan kurtulan kavminin çocuklarından türemiş bir toplumun helak edilmesi sayha ile gerçekleşmiştir. Tufandan kurtulan müminlerin soyundan gelen zalim bir nesil de ahiret gününü inkar ettikleri için sayha yöntemiyle helak edilmişler; bir sel süprüntüsü haline getirilmişlerdir. Ancak bu olayı dile getiren ayetlerde depremle alakalı ifadelere rastlanmamaktadır. Demek ki, sayha her zaman depreme bağımlı olarak çıkan korkunç gürültü değildir; başlı başına bağımsız bir helak yöntemidir:

"Ve anî bir darbe şeklinde gelen (sayha azabımız) tam yerinde ve kaçınılmaz olarak onları kıskıvrak yakalayıverir; ve böylece onları sel önünde sürüklenen çerçöp ve köpüğe çeviririz: Uzak olsun, böyle bir zalimler topluluğu!" (Mü'minûn, 23/41; ayrıca bkz. Mü'minûn, 23/31-14)

Lût Kavminin Helakinde Sayhanın Rolü

Lut kavmini (Sodom ve Gomore halkını) ve Medyen halkını helak eden azabın tezahürlerinden biri de "sayha"dır. Deprem esnasındaki sarsıntıyla gelen korkunç gürültü, volkanik patlamalar ve yıldırımlarla ve diğer amillerle meydana gelmektedir.

Özellikle bu volkanik patlamalarla yeryüzüne çıkan "siccil yağmuru" Lût kavminin helak edilmesinde açıkça görülmektedir.

"Ve derken tan yeri ağarırken (hak ettikleri azabın) gürültüsü apansızın yakaladı onları." (Hicr, 15/73)

"Ama sonunda bir sabah erkenden onları da (hak ettikleri azabın) sayhası/gürültüsü apansızın yakalayıverdi." (Hicr, 15/83)7

Semûd Halkının Helakinde Sayhanın Rolü

Dağlardaki kayaların içine güvenli, depreme dayanıklı, sağlam evler yontan Semûd halkının yok edilmesi sırasında sayhanın dehşet verici niteliklerinden Kur'an'da söz edilmektedir. Semûd toplumu depreme bağlı olarak oluşmuş sayhanın helak eden gürültüsünü duymuşlardır.8

Medyen Halkının Helak Edilmesinde Sayhanın Rolü

Şuayb Peygamber'in ıslah etmek için çabalayıp durduğu, ama başarılı olamadığı Medyen halkının yok edilmesinde sayhanın, depremle birlikte çıkan sesin etkili olduğunu öğrenmekteyiz. Sayhanın, deprem sonucu yer kabuğunun harekete geçmesi sırasında meydana gelen volkanik patlamalardan çıkan ses olma ihtimali yüksektir. İnsanları yere seren depremle birlikte sayhanın da yürekleri korkudan titreten, ödü patlatan niteliğine Hud Suresi'nde işaret edilmiştir (Hud, 11/94).

Karye Halkının Helak Edilmesinde Sayhanın Rolü

Kendilerini ilahi vahiyle uyaran iki elçinin görev yaptığı bir karye halkı da sayha yöntemiyle dünyada kendilerine tanınan fırsatı ebediyen kaçırmışlardır. Rabbani hakikati inkar ettikleri için, peygamberleri uğursuzlukla itham edip taşladıkları için, işkence etmeye kalkıştıkları için sayha usulüyle helak edilen bir karye halkından Yâsin Suresi'nde söz edilmektedir (Yasin, 36/13-29).

Sayhanın Sürekliliği

"Sayha" geçmişte kalmış bir cezalandırma yöntemi değildir, yeniden devreye sokulabilecek bir tabiata sahiptir. O, ilahi vahyi yalanlayan herkes için bir tehdit unsuru olarak Kur'an'da anılmaktadır:

"Ve onları (şimdi hakikati inkar edenleri) tek bir sayha/bela çığlığı-korkunç gürültü beklemektedir; o bir an bile gecikmeyecektir." (Sâd, 38/15)

Sûrun Sayhası

Kıyametin ve yeniden dirilişin simgesi sûr'un çıkaracağı korkunç gürültülü ses de, Kur'an'da "sayha" kavramı ile anılmaktadır. Yeryüzünde kalan tüm canlıları helak eden ilahi buyruğun da, yeniden dirilişi hükme bağlayan kararın da elçisi olan Sûr'un çıkaracağı bu sestir. (Ankebût, 29/53)

Hülasa-i Kelam

Sonuçları itibariyle depremin iki sıfatı olduğundan söz ettik: Tağıye, nezir. Asya depreminde bu sıfatlardan ikincisinin tezahür ettiğinde kuşku yoktur. Arzda meydan gelen taşkınlık anlamında tağıyenin tezahüründe de bir kuşku yoktur. Ancak tağıyenin insan yaşamıyla ilgili izaha muhtaçtır. Çünkü Asya depremi, Allah'a karşı taşkınlık yapmayan insanların da ölümüne yol açmıştır. Bu durumda Asya depreminin terim anlamıyla bir helak olduğunu kolaylıkla söyleyemeyiz. Allah'a karşı taşkınlık içinde günah işlerken suçüstü yakalanan kafirler için bir tür helaktir. Ancak imanını muhafaza eden ameller işlerken ölen müminler için bu bir musibettir.

Allah müminler de dahil hiç kimsenin hizmetkarı değildir. Dolayısıyla sünnetullaha bizim konforumuza hizmet etmesi gereken yasalar gözüyle bakmamalıyız. Helak ve musibet yasaları, Yüce Allah'ın hakimiyetinin, hikmetinin ve adaletinin tezahürleridir.

Deprem ve onun sonucunda gelen tsunami nedeniyle Güney Asya'da ölen kardeşlerimize Allah'tan rahmet dilerken, bunun onlar için bir musibet, bizim için nezir/uyarı amacı taşıdığını unutmamalı, Rabbimize, yakınlaşma vesileleri olan kurbanlar sunmalı, salih amellerimizi çoğaltmalıyız.

Deprem ve benzeri helak yasaları sünnetullahın değişmezlik karakteri taşıyan yasaları gereği kıyamet kopuncaya kadar devam edecektir. Değil mi ki, ölüm nereden ve nasıl gelirse gelsin her canlının tadacağı, kendisinden asla kaçamayacağı mutlak hakikattir? Öyleyse önemli olan, bu gibi felaketlere yakalanmadan yeterli manevi azığı hazır tutmaktır.

Dipnotlar:

1- Ad ve Semud kavimlerinin helaki bu pasajda kıyametle iç içe geçecek şekilde anlatılmıştır; bu durum da gösteriyor ki helak yöntemleri birer kıyamet provasıdır. (Hâkka, 69/1-8)

2- Nahl, 16/26.

3- Kur'an'da türevleriyle birlikte racfe kelimesi altı ayette geçmektedir. Bir ayette Semud halkının başına gelen deprem felaketiyle helak oluşları ifade edilmektedir: A'raf, 7/78. İki ayette de Medyen halkının helak edilişleri racfe depremine bağlanmıştır: Araf, 7/ 91; Ankebut, 29/37. Bir ayette de halkın içinden çıkan sefihler -Samiri'nin yaptığı buzağıya tapanlar- yüzünden helak edilmemek için "muhafaza duası"na çıkan Musa Peygamber ve yetmiş iki olgun insanı saran psikolojik sarsıntı da "racfe" kelimesi ile anlatılmıştır: Araf, 7/155. Racfenin ismi faili, bir ayette Kıyamet'in kopuşu esnasında vuku' bulacak olaylar arasında yer alan depreme işaret etmektedir:  Naziat, 79/6. Diğer bir ayette de racfe/deprem muzari bir fiil kalıbında geçmekte olup, dağların sarsılarak savrulan bir kum yığını haline geleceği Kıyamet sahnesini betimlemektedir: Müzzemmil, 73/14.

4- Siccîl, Tâcu'l-Arûs'a göre Farsça'dan (seng-i gil) Arapça'ya geçmiştir, bu durumda anlamı volkanik püskürtüyle oluşan "taşlaşmış balçık"tır. Zemahşeri ve Râzi'ye göre ise siccîl terimi Arapça kökenlidir ve lugat anlamı yazı, terim anlamı "takdir edilen şey"dir. Bu durumda Hûd Suresi (11), 82. ayette geçen "hicâra min Siccîl", Allah'ın takdiriyle vaki olacak cezalandırıcı darbelerin "sert taş püskürtüleri" aracılığıyla yerine getirilmesi şeklinde anlamlandırılabilir. (bkz. Esed Muhammed, Kur'an Mesajı, Çev. Cahit Koytak, Ahmet Ertürk, İşaret Yayınları, İstanbul, 1999, 114.dipnot, s. 442)

5- Olayın diğer ayetlerdeki anlatımlarını karşılaştırmak için bkz. Furkan, 25/40; Necm, 53/53-54.

6- Elçileri ve onlara uyanları taşlayarak öldürmeye kalkanları Sayha/dünyevi azabın korkunç gürültüsü yakalamıştır. Bkz. Yasin, 36/29, 49-53.

7- Lut kavmi ve Medyenlileri helak eden azabın sayhası birçok ayette tekrarlanarak hatırlatılmıştır. Bkz. Sâd, 38/13-15.

8- Hud, 11/67. 15/83, 54/31; Semud halkını / Salih (a)'ın kavmini yok eden azabın "sayha"sı için bkz. 11/67, 94.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR