1. YAZARLAR

  2. Murat Kirişçi

  3. Egemen Güç Odakları ve BOP

Egemen Güç Odakları ve BOP

Haziran 2004A+A-

Giriş

Günümüz dünyasında postmodern mantık tüm değerlerle oynamakta, her şeyi tartışılabilirlik adı altında kirletmekte ve nihilist bir tavırla kutsal olan her şeyi yok etmeye çalışmaktadır. Bu anlamda postmodernizmin doğurmuş olduğu küresel sistem ve bu sistemin oluşturmuş olduğu atmosfer tüm insanlık değerlerini hiçe saymış, insan düşüncesini-yaşamını kaosa sürüklemiştir.

Tüm düşünce ve yaşam düzenlerini altüst eden küresellik ve küresel sömürgenler, Müslümanların kelime ve kavramlarıyla da oynamış ve bunların içini boşaltarak kendi sapkın anlayışlarını yerleştirmişlerdir. Bununla da yetinmeyerek değişik düşünceler ve kavramlar ortaya atarak bu eksende Müslümanların hayatını tümden etkilemişlerdir. Ya yeni bir kavram ortaya atarak kafaları karıştırmış ya da bazı kurum ve kuruluşlar kurarak bunların isimlerinin kısaltmalarıyla bile hayat algımızla oynamış ve bizleri sömürgeleştirmişlerdir.

Müslümanlar kendilerine ait olmayan kurum, kuruluş, kavram ve düşüncelerin karanlık dünyasına öylesine kapılmışlardır ki, bu kapılmışlığın getirdiği zilletin ve aşağılanmanın farkına bire varamaz hale gelmişlerdir. Tüm dünyada hayatın öznesi konumundan nesne konumuna düşmüş ve küresel sistem sahipleri tarafından belirlenir-yönlendirilir hale gelmişlerdir.

Küresel sistemin ve sömürgenlerinin kurmuş olduğu kuruluşların kısaltılmış isimlerinin cazibesine kapılan Müslümanlar, bu kısaltmaların içeriğinden, enjekte edilmeye çalışılan ideolojiden, sapkınlık ve saplantıdan kendilerini muhafaza edememiş ve bu kısaltmalarda kısalıp, daralıp, yok olmaya yüz tutmuşlardır. Değişik yenilgi ve erozyonlarda kısaltılmış düşünceleriyle bu kısaltma isim kullanan kuruluşlara sığınanlar daha büyük ve daha ağır sıkıntılar yaşamış, daha çok eziyet çekmişlerdir.

Aslında bu tavırlarda bilmeyerek de olsa bir unutma vardır ki, bu unutmadan kasıt Allah'ı hayata müdahale ettirmemek, her şeyin Allah'ın dilemesi ile olduğundan yani Allah'ın yardım ediciliğinden, azametinden, rızıklandırıcılığından vs. gafil olmak anlamındadır.

"Allah'ı unutan ve bu yüzden Allah'ın da onlara kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. Onlar yoldan çıkan (fasık) kimselerdir." (59/19)

"Unuttuğun zaman Allah'ı zikret!" (18 /24)

"Onlar O'nu unutsa bile Allah hiçbir şeyi unutmuyor, her şeyi en ince ayrıntısına kadar bir kitaba dercediyor. Allah her şeye tanıktır." (58/6)

1.            Kısaltmaların Kısıtlayıcılığı/Hayata Müdahalesi

BM: Yirminci yüzyılın ilk uluslararası örgütü olan Milletler Cemiyeti, Batı'nın kendisiyle en büyük yüzleşmelerinden biri olan II. Dünya Savaşı'nın çıkmasını önleyememesi üzerine daha etkin bir uluslararası örgütün kurulması fikri ağırlık kazandı.

Böyle bir evrensel barış ve işbirliği örgütünün hazırlıkları daha II. Dünya Savaşı sırasında başlamıştı. Bu hazırlıkların ilk önemli aşaması, ABD Başkanı Roosevelt ile İngiltere Başbakanı Churchill'in 14 Ağustos 1941'de "Atlantik Yasası" olarak tarihe geçen bir bildirgede ileride barışın dayanacağı ilkeleri saptamalarıyla gerçekleşmiştir. Birleşmiş Milletler'in (BM) kuruluşu ile başlayan bu dönemi etkileyen temel etkenlerin başında siyasal etkenler gelmektedir. II. Dünya Savaşı sonunda ortaya çıkan siyasal durum özellikle Avrupa'da yeni bir siyasal ilişkiler düzenini doğurmuştur: Doğu-Batı ilişkileri (Avrupa'da Sosyalist Devletler kurulmuştu) ortaya çıkan bu yeni dönemde doğulu ve batılı devletler "Barış içinde birlikte yaşama ilkesi" gereğince ortak bir uluslararası hukuk oluşturmaya çalışmışlardır. Yirminci yüzyılın ikinci uluslararası örgütlenme çabası olan BM, Milletler Cemiyeti'ninkine benzer ama daha karmaşık bir anayasal yapı, daha büyük bir bütçe, daha yaygın bir yönetim kadrosu ve en önemlisi bir başarısızlık deneyiminin verdiği derslerle kuruldu. Tüm bu düşüncelerin sonucu olarak, 1945 yılında Milletler Cemiyeti'nin başarısızlıklarını değerlendiren devlet adamları, BM Örgütünü kurarken dikkatlerini iki nokta üzerinde topladılar. BM'in yalnız büyük devletlerin değil, mümkün olduğu kadar çok sayıda devleti içine alacak tam bir dünya örgütü olmasının yollarını araştırdılar. BM'in içinde, dünya barış ve güvenliğine yönelecek tehditlere karşı çıkmakta duraksamayacak kadar güçlü, az sayıda bir "büyük devletler grubu" oluşturmaya çalıştılar. Bu düşüncelerin sonucu olarak, bir Genel Kurul ile bunun yürütme organı biçiminde çalışacak ve büyük devletlerin etkisinde az üyeli bir Güvenlik Konseyi ortaya çıktı. Sonunda Güvenlik Konseyi'nde beş büyük devletin (ABD, Sovyetler Birliği, Fransa, İngiltere ve Çin) üstünlüğü kabul edildi.1

25 Haziran 1945'te San Francisco'da toplanan konferans sonunda 26 Haziran 1945'te BM kurucu antlaşması devletlerce kabul edilmiştir. BM kurucu antlaşması elli devletin ulusal hukuklarınca onaylandıktan sonra 24 Ekim 1945'te yürürlüğe girmiştir.2BM, devletlerin egemen eşitliği üzerine kurulmasına karşın, uygulamalara ve kurucu antlaşmaya bakıldığında devletlerin eşit olmadığı görülmektedir.

Böylece en kapsamlı kısaltma\kısıtlaması olan BM, dünya sahnesinde yerini almış oldu.

IMF: 1929 yılında yaşanan ekonomik bunalım ve II. Dünya Savaşı'nın sonlarına doğru dünya kapitalizminin karşılaşabileceği benzer bunalımların üstesinden gelebilmek için uluslararası işbirliğinin zorunlu olduğunu düşünen galip hegemonik ülkeler dünya ekonomisini kapitalist bir çerçevede yeniden dizayn etme arayışında olmuşlardır.3 Bu çalışmanın amacı da, yine dünya pastasından pay almak isteyen sömürgen güçlerin birbirlerinin menfaatlerine dokunmadan kendilerine kaynak sağlamak, ticaretin daralmasını engellemek, tüketim mantığını dünyada yaygınlaştırarak kendi üretimlerinin artmasını sağlamaktır. Serbest ticaret adı altında dünyada daha rahat bir sömürge faaliyetine girmek için gösterilen bu çaba bugün gerçek anlamda meyvelerini vermektedir. Artık dünya ekonomisi ve bu ekonominin geleceği hakkında karar vermek ve dünyanın serbest pazara dönüştürülerek kaynakların batıya akması sağlanmaktadır. Böylece ekonomik bir kısaltma\kısıtlaması olarak IMF, 27 Aralık 1945' te Bretton Woods Konferansı'nda bu düşünceye hizmet eden bir dizi esas öngörülerek kabul edildi, 45 ülke tarafından imzalandı, 1 Mart 1947'de de finansal faaliyetlerine başlayarak insanların kanlarını emmeye başladı.4 Böylece sermaye, merkezden çevreye yayılmaya başlamış, önüne çıkan her değeri yıkmış hatta ulusal kimliklere bile darbe vurmuş ve kapitalizm, küresel yaygınlaşmasını meşrulaştırmıştır.

NATO: Demokrasi, bireysel özgürlük ve hukukun üstünlüğü ilkeleri temelinde bütün halkların özgürlüklerini, ortak miraslarını ve uygarlıklarını korumak, Kuzey Atlantik bölgesinde istikrar ve refahı geliştirmek, toplu savunma ve barış ile güvenliğin korunması için çabaları birleştirmek amaçlarıyla 55 yıl önce 12 ülkenin katılımıyla 4 Nisan 1949'da Washington'da imzalanan ve "Washington Antlaşması" olarak da anılan Kuzey Atlantik İttifakı-NATO (North Atlantic Treaty Organization) antlaşması, dünyanın en silahlı kısaltma\kısıtlaması olarak, 24 Ağustos 1949'da yürürlüğe girdi. Özellikle Soğuk Savaş diye adlandırılan dönem boyunca NATO'nun yürüttüğü en önemli iki strateji; yeni bir dünya düzeni düşüncesiyle oluşturulan değerlerin yaygınlaştırılması (öncelikle müttefikler düzeyinde) ve güçlü bir altyapıya sahip uluslararası bir askeri güç oluşturmaktır.5 Soğuk Savaş döneminde etkin olarak kullanılan NATO, bu dönemin ortadan kalkmasıyla amacını ve meşruluğunu yitirdi. Fakat bu devasa ve silahlı gücün mevcudiyetinin ortadan kalkmasının engellenmesi için bir şeyler yapılmalıydı ve nitekim NATO, dünya gündemine sokulan "asimetrik terör"6 adlı ve tanımı henüz tam olarak bilinemeyen bir kavramla yeniden asli kimliğine dönüş yaptı. Bu dönüşün meşruluğu, 2003 yılında Prag'da yapılan NATO zirvesinde N. Burns "Yeni NATO ve Büyük Ortadoğu" isimli ünlü konuşmasıyla netleşti. Bunun yanı sıra Amerika; ileride kendisine rakip olabilecek Çin, Hindistan ve AB'yi kontrol edebilmek, bu ülkelerin gelişmelerinin önüne geçmek için NATO'yu kullanacaktır.7 Terör kavramıyla NATO'nun öncelediği iş ise İslam'ı bir tehdit unsuru olarak kabul edip(ki bu en çok İsrail'in işine yarayacaktır) dini kontrol altına almaya çalışmaktadır.

AB: Avrupa 19. yüzyıldan itibaren kendi içinde oluşum sürecini sürdürürken, diğer yandan da dışındaki dünyayı etkiliyordu. 1830'lara doğru kullanılmaya başlayan Avrupalılaştırma fiili, bir yandan Avrupa da kendi uygarlığının yüksekliğine olan inancın geliştiğini gösterirken, öte yandan dünyanın öteki kesimlerinin evrenselleşmesini hızlandırıyordu. Edgar Morin; "Dünya Avrupalılaşırken, Avrupalılık da evrenselleşmeye başlıyordu. Avrupa'ya özgü şeyler ulus-devlet, demokrasi, hümanizma, akılcılık, sanayi, kapitalizm, bilim ve teknoloji onun tekelinden çıkıyor, dünyanın malı olma yoluna gidiyordu. Bu kavramlar Avrupa da doğmuş ama onun sınırlarını aşmış kavramlardı bir bakıma." diyor ve devam ediyor: "Avrupa bütün dünyaya öncülük etmiş ve onu bildiğimiz dünya yapmıştır."8 İşte bu şekilde düşünceler ve büyük Avrupa anlayışı bugünün siyasetinde önemli bir yer olan Avrupa Birliği'nin (AB) kurulması girişimlerini başlatmıştır. Böylece, kendini dev aynasında zanneden ve kendisinden başka hiçbir yaşam formunu insan kabul etmeyen en narsist kısaltma\kısıtlaması olan Avrupa Birliği (AB); 1957 yılında yapılan Roma Antlaşması'yla kurulan, Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET)'nun önce Avrupa Topluluğu (AT) sonra da Avrupa Birliği (AB) haline gelmesiyle ortaya çıkan bir oluşum oldu.

Ekonomik bir topluluk olarak ortaya çıkan AB günümüzde bunun çok ötesinde dinsel ve kültürel bir oluşum haline dönüşmüştür. Böylece tarihlerinde de hep olagelmiş olan vahşet, katliam, zulüm, işgal, talan uluslararası bir meşruiyet ile daha uygun hale getirilmiş, ABD ve Japon ekonomik gücüne karşı pazar payını korumak ve arttırmak isterken bir yandan da evrensel nitelikte olduğunu iddia ettikleri değerlerini rahat pazarlama imkanları doğmuştur.

Elbette dünyada ve yaşadığımız çevrede yüzlerce kısıtlamayla karşı karşıya kalıyoruz. Ancak bu kısıtlamaların bir çoğunun yukarıda belirtilen kısıtlamaların bir sonucu olduğunu unutmayalım.

2.            "Ortadoğu" Merkezli Yeni Bir Kısaltma\Kısıtlama: BOP-GOKAP

"Ortadoğu"

"Ortadoğu" kavramı birçok siyasi kavram gibi ilk olarak 20. yüzyıl başlarında İngilizler tarafından kullanılmaya başlanmıştır. Günümüzde "Ortadoğu" olarak adlandırılan coğrafya Türk-İran Havzası (Türkiye, İran, Afganistan), Arap Yarımadası (Suudi Arabistan, Bahreyn, BAE, Kuveyt, Umman, Katar, Yemen), Bereketli Hilal diye tabir edilen bölge (Irak, İsrail, Ürdün, Lübnan, Suriye) ve Afrika kıtasındaki Mısır'dan müteşekkildir.9

Özelde "Ortadoğu" olarak adlandırılan bu bölge İslam'ın yaygın olduğu coğrafyayı temsil etmektedir. Bu coğrafyanın istisnasız tüm noktaları tarih yüklüdür ve dünya üzerinde bulunduğu yer itibariyle jeo-stratejik öneme sahiptir. Aynı zamanda bu bölge, kadim medeniyetlerin kesişme noktasıdır. Dünya enerji kaynaklarının önemli bir kısmı da yine bu bölgede bulunmaktadır. Tarihte tarım, ticaret, medeniyet tüm dünyaya bu bölgeden yayılmıştır. Yine yazılı tarih bu bölgede başlamıştır.10

Bu ve bunun gibi bir çok özelliğinden dolayı bölge, daima cazibe merkezi olmuş ve iştah kabartmıştır. Bundan dolayı "Ortadoğu", ya dünyaya yön veren güçleri (Abbasiler, Osmanlılar) kendi bağrından çıkarmış ya batıdan veya doğudan gelen büyük istilalara (Büyük İskender, Haçlılar, Moğollar) geçiş yolları oluşturmuş ya da döneme yön veren iki süper gücün (Yunan-Pers, ABD-SSCB) boy ölçüştüğü arenaya dönüşmüştür.11

Tarihin tüm zamanlarında bu bölge daima hareketli olmuş; savaşlar, işgaller ve istilalarla karşılaşmıştır. Bereketli toprakların içinde olmasından, İslam'ın bu coğrafyada etkin olmasına kadar değişik sebeplerle bu bölgeye daima akınlar olmuştur. Bugün "modern haçlı seferleri" olarak da adlandırılan işgal girişimlerinin hemen hepsi, tarihin önceki dönemlerindeki işgal ve sömürü düşüncesinden farklı değildir.

Ancak bu bölgenin adlandırılması ve dünya literatüründe bu adla anılması; İngilizlerin, bölgedeki etkinliklerinin artması ve I. Dünya Savaşı'ndan sonra bu bölgeye verdikleri dizaynın bir neticesidir. "Ortadoğu"ya hakim olan ve her karış torağı sömürgeleştirmeyi kendine görev addeden batı dünyası, sömürge anlayışının bir göstergesi olarak gittiği her yere kendi dil, din, kültür, tanımlamalar ve adlandırmalarını da götürmüştür. Elbette ki sadece "Ortadoğu" bu adlandırma ve dizayndan nasibini almamıştır; dünyanın hemen hemen tümüne yakınına yayılmış sömürgeleştirme operasyonu, günümüzün moda tabiriyle dünyayı "küresel köy" haline getirmiştir. 20 yüzyılda da sömürge konsepti devam etmesine rağmen, icra şekli değişmiş ve sömürgeleştirme, sömürge ülkelerdeki kukla yönetimler vasıtasıyla; siyasi, ekonomik, kültürel, sosyal açılardan devam etmektedir.

Bugün cari olan sömürgeleştirme çalışmaları, Anglo-Sakson bir kimliğe sahiptir. Bu kimliğin gündeme aldığı temel anlayış ise,"Ortadoğu" adlandırmasıyla sömürgeleştirmeye başladığı İslam coğrafyasında Müslümanlara hayat veren, hayatlarını anlamlı ve şerefli kılan, tüm inanç sistemlerini, değerlerini ve yaşam formlarını kontrol altına alma ve yönetme/yönlendirme çabalarıdır. Çünkü siyasal anlamda bugün egemen olan dünya sistemine, Batı medeniyetine direniş gösterebilen, bozulmamış, otantik tek kültür havzası burasıdır.12 Tarihin karanlık anlayışlarından gelip bugün de hararetle devam eden bu çabaların zamanımızdaki izdüşümleri yine kana susamışlık, işgal, talan, istila, zulüm ve işkencedir.

BOP ya da GOKAP

Tüm dünyanın ve özellikle Müslümanların bulunduğu "Ortadoğu"nun; yeniden yapılandırılması-cetvellenmesi-ölçeklendirilmesi-rejim ithal edilmesi uzun yıllardan beri bitmek tükenmek bilmeyen çabalardandır ve bu çabalar son yıllarda daha yoğun bir gündemle ortaya çıkmıştır. Böyle bir yapılandırma Batı'nın isteğidir ve öznel bir konumda İslam coğrafyasına tahakkümü içermektedir.

Bu yapılandırma içerisinde, bir girişim olarak ortaya çıkan ve Türkçe'ye Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) olarak çevrilen girişim, Sovyet sonrası Kafkaslar ve Orta Asya'ya yönelik arayışlar, şimdilerde "Ortadoğu" ile bütünleştirilerek bütün İslam dünyasını Anglo-Amerikan hegemonya tezlerine uygun biçimde dönüştürmeyi amaçlayan, Kuzey Afrika'dan Kafkaslar'a, Orta Asya'dan Güney Asya'ya uzanan geniş coğrafyayı ifade eden kapsamlı bir proje13 olarak önümüzdedir.

BOP, "enerji kaynaklarının ve enerji nakil hatlarının kontrol altına alınması, İsrail'in orta ve uzun vadede güvenliğinin sağlanması ve bir kültür, yaşama tarzı ve kapsamlı bir alem/dünya görüşü olarak meydan okuyan ve sömürgecilik döneminden küresel kapitalizmin bugün öngördüğü yeni dünya düzenine itiraz eden İslam'ın dönüştürülmesi ve bu çerçevede İslami akımların bir alternatif olmaktan çıkarılmasını"14 hedefleyen geniş kapsamlı bir yapılandırmanın kısaltma\kısıtlamasıdır.

90'lı yılların başlarında, bu kısaltma\kısıtlamasının ilk kavramları üretildi: "İslamcı Terör", "bir tehdit olarak İslam", "Yeşil Kuşak". Daha sonraları bu kavramlar, BOP kısaltma\kısıtlamasının icra edilebilir olması için "güvenlik nedenleri", "önleyici savaş", "kitle imha silahları" gibi bahanelerle uygulamaya döküldü. Böylece tüm yapılanları bütünleştiren ve tek bir hedefe yönlendirebilecek bir hareket olarak BOP çıktı dünyanın karşısına.

Bu projenin mimarı olan ABD ve neo-conların amacını anlamak için geriye dönük olarak 40'lı yıllara bakmak yerinde olacaktır. 1941 yılında Time dergisinin 20. yüzyılın "Amerikan Yüzyılı" olacağından bahsetmesinden, 1947 "Truman Doktrini", "Kontrol Altında Tutma Politikası", "Marshall Planı" ve 1975 "Helsinki Antlaşması" na kadar ve hatta ABD'nin Latin Amerika'yı ve Soğuk Savaş döneminde doğu bloğu ülkelerini demokratikleştirme süreci iyi takip edilirse BOP'nin ne denli enteresan bir kısaltma\kısıtlaması olduğu ortaya çıkacaktır.15 Son dönemde hem adını hemde kapsama alanını değiştiren BOP, GOKAP (Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi) olarak yeniden sahneye sunuldu. Fakat açık olan şuydu ki, BOP tartışılması esnasında da bu kapsama alanı gündemdeydi ve yerini bulması için taşların yerine oturtulması gerekmektedeydi.

Bütün bunlardan sonra yeni bir doktrin ortaya çıkmıştır: "Bush Doktrini". Bu doktrine göre, dünya yeni bir uluslararası ilişkiler sistemiyle karşı karşıya kalacak ve uluslararası sistem ve hegemon güç adını bulacaktır: Amerika Birleşik İmparatorluğu (ABİ) ve bu imparatorluk, tüm dünya ve İslam coğrafyası için "özgürleştirme-modernleştirme ve liberalleştirme" götürmek gibi kutsal bir amaç yüklenecektir.16

Bu projenin amacı, ABD'nin tüm dünya üzerinde oynamak istediği oyunun, kurmak istediği hegemonik gücün ve Firavuni tavrın ortaya çıkmış olan ön yüzü, aysbergin görünen kısmıdır ve kökleri yukarıda da belirtildiği gibi çok daha derin ve çok daha şümullüdür. Bu proje küreselleşme anlayışının başladığı yıllardan bu güne kadar geliştirilen çalışmaların kısmen ortaya çıkmış ve tartışılarak eksikliklerin ve hayata geçirme pratiklerinin oluşmasındaki engellerin görülmesini sağlayan bir girişimin genel adıdır.

Müslümanları küreselleşme düşüncesinin içine çekmek, küresel köy kavramı içerisinde eritmek, tüm din ve ideolojileri Batı(l) ideoloji(ye)sine dönüştürmek ve insanları Batı yaşayışına yönlendirmeyi amaçlamasıdır. Çünkü tüm dünya üzerinde kapitalist köle mantığına, Batı(l) ideoloji(ye)sine ve insanı fıtratından uzaklaştırmaya çalışacak tüm düşünsel-fiili hareketlere karşı durabilecek; bağımsız fikir üretebilecek; belirlenemeyen fakat belirleyen; gerçek bir muhalefet gücüne sahip tek sistem İslam'dır. Bu anlamda Amerika, böyle güçlü bir muhalefeti durdurabilmek için "…Bu Kur'an'ı dinlemeyin, onun hakkında gürültü edin, belki ona galip gelirsiniz" (41\26) mantığıyla İslam'ı dondurup, düşünsel etkinliği azaltmak ve batıl düşüncelerine zarar veremeyecek hale getirmeyi istemekte, bir Protestanlaştırma süreci içerisinde İslam'a rol biçmeye çalışmaktadır. Eğer bu düşüncelerini gerçekleştirebilirlerse, dünyayı kendi istedikleri gibi düzenleyecek, kendi istedikleri gibi ihtiyaç ve tüketim toplumları oluşturabilecekler, kendi güçleri mesabesinde insanların düşüncelerini tek tipleştireceklerdir. Böylece kendilerinin istediği şekilde iktidar ve muhalefet kavramı ortaya çıkacak, direniş ve kararlılık ortadan kalkacaktır.

3.3 BOP'a Dair Ne Varsa, Türkiye'de...

Türkiye son dönemde yoğun olarak BOP merkezli söylemler ve fiiller geliştirmektedir. Doğu-Batı sentezi üzerine yapılan yorumlar medyada bir hayli yer alan bir konu haline gelmiştir. Önce NATO Zirvesi'nde mehter takımı ile batı müziğinin bir araya getirilip "Farkların Ahengi" adlı konser, daha sonra Başbakan'ın kızının düğünü için Gece Yolcuları adlı müzik grubundan doğu motiflerini taşıyan batı soundlu bir beste yapmasını istemesi ve ortaya "Vuslat" adında bir beste çıkması… Bu sentez sadece burada kalsa toplum için bir sorun olmayacak aslında. Belki de bu müzik sadece "kulağa hoş" gelecek ve orada kalacak. Ancak Batı'nın, emperyalizmin her türlü versiyonunu bir tahakküm aracı olarak kullanması bu sentezde de ortaya çıkmaktadır ve bizim tarihimiz, bu gibi olaylarla haşır ve de neşir olmuştur. Tanzimat döneminde piyano çalarak batılılaşmaya çalışan Türk kadını, Fransızca konuşarak batılılaştığını sanan Türk erkeği hem böyle bir paradigmanın esiri olmuş hem de kimlik sorunu yaşamıştır. "Doğuya mı aitim yoksa Batıya mı?" sorusuna hala cevap bulunamamıştır. Bugün toplum olarak yaşadıklarımızda bu serüvenin bir devamı niteliğinde.

Medeniyetleri buluşturma sevdasıyla NATO toplantısı sırasında verilen ve "Farkların ahengi" ile tanımlanan müzik ziyafeti(!) değişik bir enstantanedir. Medeniyetlerin buluşması, bir dostun tanımlamasıyla, "bir nehirden karşıya geçmeye çalışan ceylanı bekleyen timsah" görüntüsüdür sadece. Ayrıca "Farkların ahengini" temsil eden bir fotoğraf aranılsaydı şayet, o fotoğrafta kurt, kuzuyu yiyor olurdu.

Kültürler arası değişim ve dönüşümlerin çok hızlı yaşandığı küreselleşme denen olgu döneminde Batı'nın kullandığı bütün argümanlar medeniyeti değiştirici/dönüştürücü ve sömürücü olmaktan öteye geçmeyecek ve emperyalizmin birer yorumlama modeli olacaktır. Bugün tarihsel boyutu düşünülmeden yapılan bütün Doğu-Batı sentezleri de toplumu emperyalist düşüncenin birer argümanı yapacaktır.17

3.            Sonsöz

İslam coğrafyasının "ikinci bir düzenlenme" faaliyeti içerisinde olması yine Müslümanların bir nesne olarak kullanılması anlamına gelmektedir.18 Birinci düzenlemede ulus-devletlere bölünen bu coğrafya bugün, maddi olarak ülkelerin bölünmesinden çok soyut ve içeriğe ait bir düzenlemeye tabi tutulmuştur. Buna rağmen BOP'un isim olarak coğrafi anlamda tanımlanması, içeriğe vurulacak olan darbeyi yumuşak ve meşru gösterme, dolayısıyla masumlaştırma çabasıdır. Yani sömürgeci geleneğin önemli yöntemlerinden biri olarak kavramsallaştırma, zihinlerde kavramı kendi istedikleri gibi tanımlamak ve yaşama dahil etmektir.19 Bu zihin değiştirme çabaları, aynı zamanda Müslümanların geleceklerin ipotek altına alınması ve Batı formlarıyla tanımlanmasını içermektedir. Bu kavramsallaştırma ve zihin yönlendirmenin oluşabilmesi için içeriğinde İslami motifler bulunan ve bazı yardım-destek ve makamlarla Müslümanların yaşantılarının yeniden şekillendirilmesi gerekmektedir. Yani Müslümanların aldatılarak, hem kendi hayatlarında hem de dünya sistemi üzerindeki vahyî taleplerinden vazgeçirilmeye çalışılacaktır. Göreceli ve kutsalları olmayan, küresel felsefenin düşünce, ideoloji, inanış ve yaşam biçimli postmodern din algısına karşı Müslümanların yapması gereken, zihinlerde-düşüncelerde devrimleşme, yaşama aktarma, konjonktürü iyi takip etme ve kavramlarını kendisinin oluşturduğu bir çaba içerisine girmesidir. Yani Müslümanlar, Batı(l)'nın kendini oluşturduğu ve içini kendisinin doldurduğu tüm kavramları alıp İslamî forma sokmak fikrinden ve çabasından vazgeçmesi gerekmektedir. Böyle yapıldığı sürece İslam'ın model olma iddiası kaybolacak ve dünyaya sunulması gereken düşünce daha baştan ortadan kalkmış olacaktır.

Dipnotlar:

1- Mehmet Gönlübol; "Milletlerarası Siyasi Teşkilatlanma"; Ankara Üniversitesi Yay. 1975

2- Mehmet Gönlübol; a.g.e.

3- Nihat Bulut; "IMF:ABD'nin truva Atı"; Haksöz, Nisan 2004, s.53

4- Nihat Bulut; a.g.y.

5- Turan Kışlakçı; "Yeni Kültürel Soğuk Savaş ve Değişen Stratejilerin Odağındaki Müslümanlar"; Özgün İrade, Temmuz 2004, s.17

6- Turan Kışlakçı; a.g.y., s.14

7- Serdar Demirel; "Stratejik Düşman Arayan NATO"; Özgün İrade, Temmuz 2004, s.9

8- Morin Edgar; "Avrupa'yı Düşünmek"; AFA 21.Yüzyıla Doğru dizisi6 , s.69

9- Ömer Turan; "Medeniyetlerin Çakıştığı Nokta Ortadoğu"; Yeni Şafak Yayınları, s.15

10- Ömer Turan; a.g.e., s.18

11- Ömer Turan;a.g.e., s.32

12- Akif Emre; "Tartışma: BOP ve İslam"; Kudüs, kış 2004, s.124

13- İbrahim Karagül; "Büyük Ortadoğu': Osmanlı Mirası ABD'nin Hizmetinde", Yeni Şafak, 10.02.2004

14- İbrahim Karagül; "BOP:Osmanlı Coğrafyasında Amerikan Bayrağı"; Umran, Mart 2004, s.5.,  Ali Bulaç; "BOP'un amaçları ve araçları", Zaman, 23.06.2004

15- bkz. Turan Kışlakçı; "Büyük Ortadoğu Projesi mi? Büyük İsrail Projesi mi?"; Umran Nisan 2004, s.15

16- Fatih Bilge; "Hegemon Güç Söylemi: Büyük Ortadoğu Projesi"; Milli Gazete,

17- Fatih Bilge; "Doğu-Batı Sentezinin Son Numarası... ", www.cemaat.com

18- İbrahim Karagül;"; Umran, Haziran 2004,

19- Abdullah Yıldız; "Tartışma: BOP ve İslam"; Kudüs, kış 2004, s.124.

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR