1. YAZARLAR

  2. Peter Ross

  3. Bir Geçiş Toplumunda Kültür Politikası: Nikaragua

Bir Geçiş Toplumunda Kültür Politikası: Nikaragua

Ocak 1991A+A-

Peter Ross; Sidney, New South Wales Üniversitesi, İspanyol ve Latin Amerika Araştırmaları Okulu'nda öğretim üyesi. Sugar, Sweet and Sour (1986)'in yazarı. Ayrıca C. Jennet ve G. Randall'ın derlediği Politics of Future: the role of social movements (1989) adlı eserde yer alan "Kanla Yazılan: Nikaragua'da Sandinismo Hareketi" adlı çalışmanın ortak yazarı.

Geleneksel sanat biçimlerinde yeni yönelimler ve kimi zaman da yeni biçimlerin doğuşu şeklinde beliren devasa kültürel değişiklikler, devrimlerin siyasal, sosyal ve ekonomik ilişkilerde yarattığı köklü değişimlere refakat ederler. Devrim ve kültür üretimi arasındaki diyalektik, bir altyapı-üstyapı ilişkisine indirgenemeyecek kadar girifttir/karmaşıktır. Devrimci bir kültürün gelişimi, en azından başlangıcı devrimin gerçekleşme anını önceler, fakat zamanla devrim sürecinin etkisi altına girer ve bu süreç tarafından kanalize edilir.

Kültürel üretim devrim sonrası dönemde, önceki dönemden kalma sorunların çözümü ve iktidarın pekiştirilmesi (konsolidosyonu) açısından devrimin ihtiyaçlarına cevap verir. Devrimci liderliğin bakış açısından, kültürel ürünler (şarkılar, filmler, heykeller, şiirler, el sanatları veya herhangi başka bir şey) yeni yurttaşın şekillendirilmesi ve eski düzenin kökten imhasında güçlü unsurlar olarak işlev görebilirler. Bu yeni sanat hem biçim hem içerik açısından (örneğin, Sergio Eisenstein'ın filmleri; Diego Rivera'nın duvar resimleri gibi) ya da yalnızca içerik açısından (Sovyet realist ressamları gibi) devrimci (karakterde) olabilirler. Devrim sonrası dönemlerde sanatsal üretimin doğal olarak çok yüksek düzeyde gerginleşmesi nedeniyle, bireyler ve devlet arasında siyasal ve estetik çatışmalar patlar. Bununla beraber, sorgulanamayacak olan şey devrimin kendisi ve yeni düzenin iktidarıdır. Kübalı şair Heberto Padilla'nın tutuklanması örneğinde gördüğümüz bu çatışmaya kaynaklık eden olgu ise devletin ekonomik veya siyasal zayıflığı değil, kısa dönemde ideolojik konsolidosyonunu gerçekleştirmekte başarısız kalmasıdır. Yurttaşların bilincinin reforme (ıslah) edilmesinin üretim ilişkilerinde gerçekleşen köklü değişimlerin gerisinde kaldığı görülmektedir.

Bir geçiş toplumunda ise ideolojik hakimiyet sağlama mücadelesi daha da zordur. Doğası gereği, siyasal iktidarın devrimci güçler tarafından ele geçirilmesine rağmen, ekonomik örgütlenmenin henüz dönüştürülemediği bir toplumdur, geçiş toplumu. Devletin kültür politikası, devrimci yönetimin kitleleri daha devrimci bir sisteme doğru yönlendirebileceği önemli bir araçtır. Bununla birlikte, aynı nedenle, üretim ilişkilerini dönüştürmüş toplumlara nazaran, geçiş toplumunun çelişkileri hem daha aşikar, hem de daha derindir. Bu çelişkiler kültür politikasının uygulanmasında engeller doğurur ve belki de yurttaşların çoğunluğunun düşüncelerini değiştirme işinde devrimci yönetimin nihai bir iflas ile karşılaşması sonucunu getirirler.

Okuma yazma kampanyası nedeniyle 1980'de UNESCO özel ödülünü kazanması, Nikaragua yapımı analizlerin dünya çapında yaygınlaşması örneklerinde görüldüğü gibi, Nikaragua'nın çabalarının uluslararası kabule mazhar olmasının getirdiği başlangıçtaki olumlu saiklere rağmen, Nikaragua'daki 1979 Sandinista Devrimi, bir gelişim göstermenin ne kadar zor olduğunun yeni bir örneğidir. Birçok kültür emekçisi bugün devrimci kültürel sentezin bir kriz içinde olduğunu kabul etmektedir. Bu çalışmada, kültür alanında Nikaragua'nın başarılarının (kazanımlarının) kabaca bir taslağı çizilerek; kültür emekçilerin mevcut yönetime duyduğu güven eksikliği tanımlanarak ve kültür politikasında yaşanan bunalımın nedenlerinin bir analizi yapılarak bu kriz ortaya serilmeye çalışılacaktır.

Kültürel Kazanımlar

Sandinistaların 19 Temmuz 1979'da muzaffer bir şekilde Managua'ya girmelerinden üç gün sonra, fiili Managua yönetimi devrimci bir rahip ve şair olan Ernesto Cardenal önderliğinde Kültür Bakanlığı'nın teşkiline karar verdi. Sandinista liderliğinin yeni Nikaragua için yeni bir kültür tesis edileceğine ilişkin daha önceki vaadini bu kadar süratle işleme koyması, kültürel üretime verilen önemi ortaya koymaktadır.1

Cardenal, kurumu; geliştirme, öğretim ve (müzik, dans, tiyatro, resim, heykel, el sanatları, edebiyat ve sinemayı da içeren) çeşitli sanat biçimleri üretiminden, ulusal kütüphane, arşiv ve müzelerin korunması ve yaygınlaştırılması ve Nikaragua'nın Kolomb-öncesi tarihini (1492'de Amerika'nın Kristof Kolomb tarafından keşfedilmesiyle başlayan Batılılaşma, bölgedeki yerel kültürle yabancılaşma ve Amerika kıtasının sömürgeleştirilmesi süreci öncesi tarih ve asli kültürel yapı kastedilmektedir, [ç. n.]) araştıran arkeolojik çalışmaların desteklenmesine kadar uzanan geniş faaliyet alanlarında uğraşan dokuz departmana bölerek süratle yeni bakanlığın organizasyonuna girişti. Bakanlık aynı zamanda beden eğitimi ve sporu da teşvik etti.2 Kültürel faaliyetler ve ürünlerin geliştirilmesi ve yaygınlaştırılmasına diğer bakanlıklar da etkin bir biçimde katıldılar. 1980'de okuma-yazma kampanyasını ülkenin en ücra köylerine kadar ulaştırarak %50'lerin üzerinde olan okuma-yazma bilmeme oranını %12'lere kadar düşürmeyi başaran Eğitim Bakanlığı bunlar arasında en çok zikre değenidir. Kampanya sayesinde, Somoza döneminde hor görülen3 yüzbinlerce Nikaragualı köylüye ekonomik ve kişisel gelişmenin yollan açıldı, ayrıca binlerce şehirli genç hem zorluklarla hem de zenginliklerle dolu kırsal hayatı teneffüs etme fırsatını elde etti. Öte yandan İçişleri ve Savunma Bakanlıkları da -asker ve polisleri yazmaya teşvik etme gibi- çok değişik yollarla kültürel düzeyin yükseltilmesine kararlı bir biçimde çalıştılar.

Sandinist yönetim kültürel faaliyet ve çabaların oluşturulması ve üretiminde kitle örgütlenmelerine girişerek, yeni kültürel programları geniş bir alana yaydı. Yazarlar, plastik sanatçıları, müzisyenler, tiyatrocular, fotoğrafçılar, sirk gösterici ve işçileri sendikalarının bir araya gelmesiyle şubat 1980'de kurulan Sandinista Kültürel Üreticiler Birliği [ASTC] en önemli örgütlenmeyi oluşturuyordu. Ayrıca köylüler, gençlik, ordu, eğitimciler, mahalli kültür merkezleri ve sayısız amatör spor komitelerini odak alan çeşitli Sandinista kültür hareketlerini de bu çerçevede zikretmek gerekir.4

Devlet ve kitle örgütlerinin desteğiyle devrimin ilk yıllarında kültürel faaliyetlerde bir patlama yaşandı. Devlet teşvikiyle gerçekleşen bu dalga, çoğu yeni okuma-yazma öğrenmiş, fakat bununla birlikte dünyanın en uzun süredir yönetimde bulunan bir hanedanının diktatörlüğünü devirmenin gururunu taşıyan kitleler arasında arzulu katılımcılar buldu. Devlet ve halk arasındaki başarılı etkileşimin en iyi örneğini muhtemelen şiirsel üretim oluşturmaktadır. Kültür Bakanlığı esas olarak şehirlerde, fakat bunun yanında da daha küçük kırsal yerleşim birimlerinde, hatta hatta ordu ve polis mıntıka karakollarına varıncaya kadar, bir baştan bir başa tüm Nikaragua'da şiir işlikleri tesis etti. Kültürel izleme ekipleri, gönüllüler ve bakanlık mensupları, katılımcıları teşvik etmek için bu işliklere düzenli ziyaretlerde bulundular. Cardenal, şiirsel yaratım sürecinin üzerindeki gizemli perdenin sıyrılarak yeni şairlere cesaret vermeyi hedefleyen bir tarzda şiirler yazılması için direktifler yayınladı. Sonuçta külliyetli miktarda yeni şiirler doğdu.5

Gelişmiş dünyanın edebiyat çevrelerindeki hakim standartlar açısından yaklaşıldığında, bu şiirlerin çoğu derinlikten, incelikli düşünceden (sofistikasyon) yoksun şiirlerdi. Bununla beraber, bu kadar çok sayıda insanın coşkulu katılımı, okuma yazma kampanyası ile başlatılan eğitim sürecinin sürdürülmesine ve genel olarak edebiyat alanında bir aşinalık geliştirilmesine imkan verdi.6 Özellikle süregelen devrimcî mücadele bağlamında düşünüldüğünde, kimi şiirler önemli bir (moral) güç oluşturmaktaydı.7 Cardenal tavizsiz bir biçimde kitle şiiri kavramını savundu ve şiir işliklerinin ürünlerini Poesia en Taller (1980) gibi bültenlerde ve Nicarauac ve Poesia Libre gibi bakanlığın yayını olan dergilerde yayımlattı. Birçok şair de ürünleri için başka yayın organlarında yer buldular. Bunların içinde Kilise dergileri ve büyük gazeteler, özellikle San dinişti erin yayım olan Barricada ve devrimci yönetimi yoğun bir biçimde destekleyen Nuevo Diario gibi günlük gazeteler başta gelmekteydi.

İçlerinde bir çok Sandinist liderin de bulunduğu tanınmış şairler sadece yazmakla kalmadılar, yayınlatma imkanı da buldular. Gioconda Belli gibi kadın şairlerden uluslararası üne kavuşanlar oldu.8 Sergio Ramirez ve Omar Cabezas çapında roman ve anlatı yazarları hem içerde hem de dışarıda sabırsız, bir okuyucu kitlesi edindiler. Nueva Nicaragua adlı dergi çocukları için hayal gücüne dayalı eserler ve etnik farklılaşmanın bulunduğu Atlantik Kıyısı bölgesinin ihtiyaçlarına cevap vermeyi amaçlayan iki dilde kitaplar da dahil olmak üzere çok geniş bir alanda eğitici yayınlar yayımladı.

Devrimin başarısı, çoğunlukla özel ya da yarı resmi sayısız gazetede yankısını bulan sosyal, siyasal ve ekonomik analizlerde hem nitelik, hem de nicelik açısından önemli bir atılımı beraberinde getirdi.9 Somoza döneminde ortaya konuları ile şimdiki entellektüel araştırma düzeyinin kıyaslanması bile söz konusu değildi.

Tiyatro alanında, devrimin ilk yılları -çoğunlukla kırsal kesim işçileri arasında olmak üzere- özellikle mahalli düzeyde inanılmaz bir patlamaya şahit oldu. Kültür Bakanlığı tarafından çoğunlukla şehirlerin yoksul kenar mahallelerinde açılan kültür merkezleri de işçileri ve işçi ailelerini oyun yazmaya teşvik etti. Ortaya çıkan eserlerin büyük bir çoğunluğu, devrimci savaşçı, açgözlü büyük toprak ağası ve zorba milli muhafız şeklindeki çokça kullanılan tiplemelere dayanan, çok yalın propagandist özellikler taşıyordu. Nisan 1980'de seksen kırsal kültür emekçisi Nikaragualı Tarım işçilerinin Tiyatro Hareketi [MECATE]'ni kurdular. Bununla gözetilen amaç; izleyicilerin katılımı, böylelikle campesinoların duygu ve düşüncelerini ifade etmeleri için gerekli olanı yine korumakla birlikte, tiyatronun daha disiplinli bir yaklaşımla ele alınmasını sağlamaktı. Daha 1982 bitmeden, MECATE topluluk gösterilerinin sahnelenmesi, ulusal organizasyonlar (Campesino sanat ve müzik festivalleri gibi) ve şiir, müzik, dans ve hikaye okuma dallarında ananevi bölgesel kültür etkinliklerinin yeniden canlandırılması gibi bir çok şeyin düzenlenmesi işine el atmıştı.10 Ulusal düzeyde Kültür Bakanlığı, ASTC ile işbirliği yaparak tiyatro çalışanlarının teknik becerileri ve yaratıcılıklarının derinleştirilmesi böylelikle gerçek bir Nikaragua tiyatrosunun doğması hedefini güdüyordu.

Müzik alanında, Nikaragua, Violetta Parra'nın geleneksel müzik ile ilerici lirikler arasında gerçekleştirdiği izdivaç ile başlayan yeni şarkı hareketinin ilk yasal meyvalarını devşirmekteydi. Kübalı genç müzisyenlerce 1960'larda coşkuyla sürdürülen bu akım, Somoza'ya karşı mücadele yıllarında Nikaragualılar'ın devrimci ihtiyaçlarına cevap vermek üzere Mejia Godey biraderlerce uyarlanmışta.

Devrimden sonra besteciler Nikaragua halk müziğinin zengin kaynaklarını daha derinden araştırmaya başladılar. Kendi ülkesinden sürgünde bulunan birçok ünlü ilerici Latin Amerikalı müzisyenin katıldığı uluslararası yeni şarkı festivallerinin düzenlenmesi bu projeyi daha bir teşvik etti, cesaretlendirdi. Bu uluslararası katkı Nikaragualı müzisyenler için geniş bir pazar imkanı sunuyordu. Aynı zamanda, televizyon ve bazı radyo istasyonlarının millileştirilmesi ve dönemin yoğun milliyetçi atmosferi Nikaragua müziğinin ülke içinde geniş bir dinleyici kitlesi bulmasını garantiliyordu.

Resim alanında, Nikaragua'nın devrim öncesinde esamesi bile okunmuyordu. 1945-1975 arasında Orta Amerika'da Resim konulu araştırmasında Vera Blinn Reber Nikaragua'dan istisnaen bahseder ve yalnızca beş referansta bu ülkeye değinir (bu, çalışmada ele aldığı beş ülke arasında en az yer verdiği ülke anlamına gelmektedir).11 Mamafih 1979'dan itibaren, Ernesto Cardenal'in -1960'ların sonunda Cardenal'in papazlık yaptığı Nikaragua Gölünde bir ada olan- Solentiane'de yaşayan halka yeni bir teknik tanıtmasından sonra çok hızlı bir biçimde gelişen Nikaragua yalın resim sanatı hatırı sayılır bir uluslararası ilgi odağı haline geldi.

Öte yandan Şili'den, İtalya'dan, Meksika'dan ve ABD'den duvar resmi sanatçılarının ülkeye akın etmesi ile birlikte, devrimci Nikaragua, duvar resmi sanatının yeni bir merkezi oldu. Kültür Bakanlığı Nikaragualı ve yabancı sanatçıların birçok eserini ödüllendirdi. Nikaragualı yalın resim sanatçılarından örneğin Hilda Vogel ve Julia Aquirre, adını Milli Muhafızlar tarafından öldürülen on yaşındaki bir Sandinista destekçisinden alan Luis Alfonso Velasquiez Park'ındaki ilkokulda görevlendirildiler.12 Devrimin ilk yıllarında duvar resimleri o kadar yoğun ve yeni Milli Sanat Okulu, bünyesinde açılan Duvar Resmi Araştırmalarının kurulmasıyla çalışmaların yaygınlaştırılması ihtimali o kadar yüksekti ki, Nikaragua'nın duvar resmi sanatı alanında dünyanın başkenti olması çok yakın görünüyordu.13

Duvar panoları ve posterleri üretiminde Nikaragualı ressam ve desinatörler oldukça mahir ve yetenekli ürünler ortaya koydular. Daha hızlı bir ekonomik üretimi teşvik etme, yabancı saldırılara karşı ihtiyatlı olmak gerekliliğini vurgulama ve milli ve demokratik duyguları yüceltme fonksiyonu gören bu ürünler devrimin hedefinin gerçekleşmesine yardımcı olmaktaydı. 1983'lerin başlarında, örneğin posterlerin ve duvar panolarının çeşitliliği ve genel sofistikasyonundan etkilenmemek çok zordu.14

Sosyal hizmetler ve toplumsal kalkınmanın ileri götürülmesi konusunda da resim sanatından yararlanıldı. Örneğin, okuma-yazma öğretme metinleri, kampanyaya katılanların derslerini daha kapsamlı bir biçimde kavramaları ve zevk almaları amacıyla fotoğraflar ve çizgi resimler ihtiva etmekteydi, aynı amaçla mizah bantları ve karikatürlerden de yararlanıldı. Örneğin, Sağlık Bakanlığı kamu sağlığı alanında yapılanları duyurmak, toplumsal hıfzıssıhhaya devam ettirmek ve aşı kampanyalarına katılım sağlamak için günlük El Nuevo Diario gazetesinde 13 Ocak 1983'te iki sayfalık bir mizah eki yayınlattı. Bu tür materyaller Sandinista Savunma Komiteleri [CDSS] üyelerince kamuya duyuru panolarında yaygın bir biçimde sergilenmekteydi.

Kültür Bakanlığı film yapımı ve dağıtımı için de Nikaragua Sinema Enstitüsü [INCINE]'nü kurdu. Gezici sinema birlikleri, film gösterimi için kenar bölgeleri ziyaret ederek, bu bölgelerde yaşayan bir çok köylünün hayatlarında ilk kez bu araçtan yararlanmasına imkan sağlıyordu, 1983'un başlarında, İNCİNE yaklaşık 20 kısa ve orta uzunlukta dokümanter filmi kendi başına, aynı yıl Oscar ödülüne aday gösterilmiş bulunan Alsinoyel condor adlı sinema filmini de ortak yapım olarak üretmiştir. 1979 öncesinde Nikaragua'nın bir film sanayine sahip olmadığı göz önüne alınacak olursa bu olayın büyük bir başarı olduğu ortaya çıkacaktır.

Hükümet Nikaragualıların bu iletişim aracından yararlanabilmesi için televizyon yayıncılığını da geliştirmiştir. Hükümet liderlerinin, canlı televizyon yayını sırasında geniş, sınırsız izleyici kitlesinin yönelttiği eleştirileri doğrudan cevaplandırdıkları 'Halkla Yüzyüze' dizileri özellikle hareketli programlar olmuştur.

Kültür Bakanlığı, ustası az kalmış el sanatlarını ortaya çıkarmak ve mevcut ustaları becerilerini başkalarına öğretmeleri için teşvik etme yolunda da çok çaba harcamıştır, örneğin, bir zamanlar bu işle meşhur olmasına rağmen Matogalpa'da narin siyah çanak-çömlek üretimini devrim sırasında yalnızca iki aile sürdürmekteydi. Bakanlık bu el sanatın yok olmaktan kurtarmıştır. Aynı şekilde, dokuma, taş ve ağaç oymacılığı, cam işleri ve mücevher işçiliği gibi diğer el sanatlarını koruma ve yaygınlaştırma için harekete geçmiştir.15 Yıllık milli fuar organizasyonları ve Masaya ile Managua'daki sürekli pazar mahalleri bu ürünlerin alıcı bulmasını kolaylaştırmıştır. Geçmişte sahip olduğu halk sanatlarının tümünü sonradan yitirmiş bir ülke olarak bilinen Nikaragua kendisini son derece güçlü ve yaygın sanatsal endüstrilerin bulunduğu bir ülkeye dönüştürme çabasına başlamıştı.

Bakanlığın çalışma sahası yemek pişirme sanatlarını dahi içine almıştır. Birinci Nikaragua Mısır Festivali'nde (Masaya, 1981 Mayıs) halkı, buğday yerine mısır üretimi ve tüketimine yönlendirme için Bakanlık büyük bir mısır pişirme yarışması başlatmıştır. –Bilindiği gibi geleneksel olarak buğday ihtiyacının temin edildiği ABD sevkiyatı durdurmuştu.- Bakanlık ülkenin her yanından geleneksel yemek çeşitleri toplamış ve El maiz, nuestra raiz (Mısır, köklerimiz) sloganı altında, kampanyayı Kolomb-öncesi ile irtibatlandırmıştır (ilişkilendirmiştir).

Devrimi izleyen ilk dört yılda, Nikaragua'yı ziyaret edenler, halkın 1979'daki zaferinden sonra ortaya konan sanatsal üretimin coşkun, cüretkar ve özgün yapısı karşısında hayrete düşmekten kendilerini alamazlardı. Ülkenin altından kalkılması gereken devasa sorunlarla karşı karşıya bulunduğu açık olmakla birlikte, genel bir iyimserlik duygusu ve devrimci atmosfer ülkeye hakimdi. Bu dönemde Nikaragua şehirlerinin sokaklarında yürümek buranın devrimi yaşamış bir ülke olduğu gerçeğini sürekli olarak hissettirmekteydi. Duvar panoları, afişler, duvar yazıları, kamuya duyurular ve devrimci savaşçıların mücadele sırasında vuruldukları yerlerde yükselen ve her yerde görülebilen iyi hazırlanmış mezar taşları devrimin sahip olduğu geniş halk desteğinin ve halkın güven duygusuyla karışık olarak ifade ettiği mutluluğunu, ümidini ve devrimci bilincini haykırmaktaydı.

Çağdaş Kriz

Dikkatli bir gözlemci için 1990'ın Nikaraguası ile 1983'ün Nikaraguası arasındaki uçurum rahatlıkla görülebilir. Kitlesel eğlendirme araçları, örneğinin televizyon -çoğunlukla Brezilya ve Meksika, ayrıca birçok da ABD kaynaklı diziler olmak üzere- yabancı yapımların istilasına uğramış bir haldedir. Tüm Latin Amerika'da çok popüler olmakla birlikte, sosyalist ilkeleri benimseme iddiasındaki bir toplumda "irabta mahalli" olmaması gereken, Charles Bronson'un ikinci sınıf filmleri başta olmak üzere, Amerikan filmleri televizyon ve sinemalarda çok yaygındır. Televizyonda yayınlanan çocuk filmleri arasında Ghostbusters [Hayalet Avcıları] gibi Amerika'dan ithal filmler önemli bir tutmaktadır.

Yeni şarkı akımının bir konserini veya Küba Dans Topluluğu'nu izlemek ya da Nikaragualı plastik sanatçılarının sergisini gezmek amacıyla Ruben Dario Tiyatrosu'na bir uğramak Nikaragua kültür (hayatı) hakkındaki rahatsızlık duygusunu derinleştirmeye yeter. Halkın geniş bir çoğunluğu için bilet fiyatları çok pahalıdır. Somoza döneminde inşa edilen tiyatro binası cafcaflı ve sefalet içindeki bir ülkeyle tezat içinde anlamsız bir biçimde abartılıdır. Sanki tüketici atmosferini vurgulamak istercesine havalandırma oldukça düşük bir sıcaklığa ayarlanmıştır. Dışarıda ise, pejmürde kılıklı çocuklar dilenmek için, özel arabaları ve taksilerle tiyatro binasına gelen yabancı işçi ve turistler yanında, varlıklı Nikaragualıların yolunu gözlemektedirler.

Sokaklarda siyasi duvar panoları ve afişlerden çok azı kalmıştır. Devrimin dokuzuncu yıldönümünü simgeleyen kompozisyon -bir boğa resmi ve rakamla dokuz- yaratıcılıktan uzak, kompozisyona eşlik eden slogan 'Hepimiz herşeyimizi devrime adayalım' ise çarpıcılıktan ve inandırıcılıktan yoksundur. Halka seslenen duvar panoları sayıca az ve kötü düzenlenmiştir. Otlar hatta molozlar devrim şehitlerinin mezarlarım kapatmış. Birçok duvar resmi zamanın ve havanın yıpratıcılığına karşı direnememiş. Hatta bazıları beyinsizce bir saldırganlığa uğramış olmanın izlerini taşımakta. Kadınlar örgütü AMN-LAE'nin dış duvarını süsleyen, İtalyan gönüllüler ve Milli Plastik Sanatlar Okulu mensuplarınca düzenlenip Brigada Rodrigo Penalba tarafından yapılan devrimde kadınların esaslı rolünü temsil eden muhteşem resim, bir AMNLAE bürokratının duvarın yeniden inşa edilmesine ilişkin kararıyla tamamen tahrip olmuş. Demir doğrama biçimindeki yeni duvar, Managua'nın zengin mahallelerinde sıkça rastladığımız tipten. Bir sanat eserinin tahrip edilmesinin saçmalığından ayrı olarak, insan bir de şiddetli ekonomik kriz içinde bulunulan bir dönemde (Eylül 1987), bu kadar masraflı bir işlemin ne anlama geldiğini sormadan edemiyor.

Kitlesel okuma-yazma kampanyasının kazanımları da şimdiden bir erozyona uğramış haldedir. Resmi rakamlar okuma-yazma bilmeme oranının %12'den %20'ye çıktığını ortaya koymaktadır. Ayrıca yayınlanan kitap sayısı da düşmüştür. Nueva Nicaragua dergisinin yayıncısı Roberto Diaz Castillo yayınevlerinin devlet desteği olmaksızın yaşayamayacağından ve yönetim ekonomik tasarruf programını sürdürdükçe de bunun gerçekleşmesinin mümkün olmadığından dert yanmaktadır.16

Sanatsal üretim şu anda çok yoğundur, fakat gittikçe artan bir biçimde turizm pazarını hedeflemektedir. Nikaragualılar, kendi mahalli geleneklerinden kaynaklanan el yapımı ürünleri alabilmeye ya güç yetirememekte, ya da ilgi göstermemektedirler. Kolomb-öncesi biçim ve taşanlara göre üretilen çanak-çömlekler özellikle çok zengin ve genel olarak da kalitelidirler. Fakat ressamların idrak etmekten uzak turistler için rastgele ve sıradan işler üretimine koyulmalarıyla basit sanatlar gerilemiştir.

Kültürel çalkalanmanın keskin noktası, ekonomik verimlilik adına Kültür Bakanlığı'nın lağvedilmesi olmuştur. Sandinista ekonomik tasarruf programının devlet kuruluşlarını yeniden organize ve şekillendirmesi ile birlikte, Bakanlık bünyesindeki birçok çalışan Şubat ve Mart 1988'de işlerini kaybetmişlerdir. Tenzili rütbeye uğrayan Kültür Dairesi artık İçişleri Bakanlığının bir parçasıdır. Ernesto Cardenal artık kültür politikası konusunda herhangi bir inisiyatifte bulunmayı reddetmekte ve kendisini sadece 'basit bir şair' olarak tanımlamaktadır.17

Sandinist liderler ve kültür emekçileri kültürün şu anda içinde bulunduğu sıkıntıyı biliyorlar. ASTC'nin Temmuz 1988'deki yıllık konferansında yaptığı konuşmada Comantante Bayardo Arce geçen dokuz yılın kazanımlarının 1980'de hedeflenenin oldukça gerisinde kaldığım ifade etti. Arce özellikle plastik sanatçılarını, çalışmalarının bir donukluk içinde bulunduğu ve yaratıcı nitelik açısından dünyanın birçok ülkesinin yirmi beş yıl gerisinde kaldığı şeklinde eleştirdi.18 Başkan Daniel Ortega da ASTC üyeleriyle yaptığı altı saatlik toplantıda genel olarak üretim yetersizliğini ve düşük kaliteyi eleştirdi. Sanatçıların kahvehanelerden çıkıp halka gitmeleri gerektiğini vurguladı. Cevap olarak kültür emekçileri kaliteli çalışmalar yapmakta başarısız olmalarının nedenini birçok yetersizliğe atfettiler ve suçun bir kısmını da yönetime yüklediler.19

Bu tartışma yalnızca 1988 yılında kültürel üretimin içinde bulunduğu müşkülü göstermemekte, aynı zamanda üreticiler ile liderler arasındaki ilişkinin gücünü de ortaya koymaktadır. Amerikan elçisinin sınır dışı edilmesinin gündeme geldiği, en büyük şeker şirketinin kamulaştırılmasının söz konusu olduğu bir ekonomik ve siyasal kriz döneminde, böylesine uzunca ve açık bir tartışma, devletin hala kültür konusuna büyük önem verdiğini göstermektedir.

Her şeye rağmen, Bayardo Arce'nin 1988'deki yıllık konferansta kültür emekçilerine memnuniyetle açıkladığı gibi, beklentileri karşılamamakla birlikte, devrim sonrası dönemde gerçekleştirilenler küçümsenemez. Kültürel alandan yararlanmada bir takım eşitsizlikler gerçekte olduğundan daha fazla gözükmektedir. Evet Ruben Dario Tiyatrosu'nda bilet fiyatları yükseltildi, fakat Somoza diktatörlüğünden miras kalan tiyatronun yaşayabilmesi için bunu yapmak zorunluydu. Ayrıca tiyatroda sahnelenen gösteriler sık sık yoksul bölgeler başta olmak üzere diğer şehir ve kasabaları kapsayan ve giriş ücreti ortalama bir işçinin karşılayabileceği oranlarda olan turnelere çıkmaktadır. Örneğin Temmuz 1988'de Ruben Dario Tiyatrosu'nun yeni şarkı akımı sanatçıları bir baştan bir başa tüm Nikaragua'yı gezdiler. Aynı ay, Nikaragualı besteci Mario Montenegro'nun müziğinden yararlanan Guachipilin Gösteri Topluluğu yoksul fearrioları, Milli Sirk de kırsal bölgeleri gezdi. Ayrıca, hem değişik alanlardan 200 sanatçıdan oluşan bir grup, hem de Çağdaş Dans Topluluğu ülkenin iç bölgelerinde çalışmaya başladılar.20

Krizin Kökleri

Nikaragua'da sanatçıların karşılaştığı mevcut zorlukların birçoğu son sekiz yıldır devam etmekte olan savaş hali ile ilgilidir. Amerika'ya çok küçük bir maliyet yükleyen Amerikan düşük yoğunluklu savaş durumu stratejisi zaten sınırlı bulunan kaynaklarını savunmaya harcamak zorunda kalan Nikaragua ekonomisini felç etmiştir. Böylelikle gerçek Gayri Safi Milli Hasıla, küçük oranlarda arttığı 1983 ve 1987 haricinde, 1981'den bu yana hep gerilemiştir.21 Kötü ekonomik durum neticesinde sanayi ve tarımda üretimi arttırmayı hedefleyen ekonomik paketin bir parçası olarak, devlet desteğinin çok keskin bir biçimde kesilmesine gidilmiştir. Bu politikada kültürel üretime çok küçük bir yer verilmiştir. Kağıt, resim malzemesi, makineler ve finans gibi bir çok gerekli araç ve girdinin sıkıntısı çekilmektedir. Dans, tiyatro, sirk ve kukla toplulukları kendilerini ve çalışmalarım Managua'nın ötesine götürmekte zorlanmaktadırlar.

Ekonominin gerilemesiyle kültürel üretimin gerilemesi el ele gitmektedir, bu durum özellikle gelişmiş teknoloji kullanımı nedeniyle yüksek yatırım düzeyleri gerektiren alanlarda daha açıktır. Ekonomik krizin kurbanları arasında film ve televizyon programları üretimi başta gelmektedir. Nikaragua televizyonunda gösterilen programların çoğu Amerikan uydularından apartılmaktadır; kendi programlarını üretmek bir yana, yabancı ülkelerden satın almaya dahi güç yetirememektedir. Bununla birlikte hatırlatalım ki, yakın zamanda Atlantik Kıyısındaki Bluefields'ta mahalli katkılara açık yeni bir televizyon istasyonu yayına başlamıştır. Mamafih, yayınlanan programların çoğu Amerikan yapımıdır.

Ekonomik bunalım hayat standartlarında da ciddi bir düşüşe neden olmuştur. 1980 ve 1987 arasında ortalama ücret %95 civarında azalmıştır.22 Devlet memurları açısından durum o kadar kötü bir hale geldi ki, 1988 Temmuz'unda hükümet, maaşlara, pirinç, mısır ve şeker gibi temel gıda maddeleri üzerinden zam yapmak zorunda kalmıştır. (Sonuçta) maalesef Nikaragua içinde pazar bulmakta zorluk çeken kültürel ürünlerin çoğu turizm ve ihracata yönelmiştir. Aynı zamanda birçok kültür emekçisi, kendilerinin ve ailelerinin geçimini sağlayabilmek için, başka alanlarda çalışmak zorunda kalmışlardır.

Savaş ve beraberinde gelen ekonomik çöküntü devrimci dönemin başlarındaki iyimserliği kararttı. Savaştan ve yoksulluktan bıkan halk barış arayışına girdi. Bu psikolojik ortamda kültür emekçileri için kitlelere hitap edecek bir tonu yakalamak kolay olmasa gerekti. Kitle kültürü biçimlerine kaçış bireyler için daha cazip bir hale geldi, örneğin, siyasal içerikli sanatsal ürünler yerine, jön unsuruna dayanan filmler ön plana çıktı. Bu durum devrimci afişlerin, duvar pano ve yazılarının göreceli olarak azalmasını kısmen açıklamaktadır. Kültür emekçileri açısından bu dönemde bu tür şeyleri çok fazla öne çıkartmak boş slogancılık suçlaması ile karşılaşma riskini getirebilirdi, çünkü bunlar çoğu Nikaragualı'nın ruhsal durumunu yansıtmaktan uzak gibiydi.

Kültürel yorgunluğun önde gelen sebebi savaş olmakla beraber, genelde Üçüncü Dünya Ülkeleri, özelde de Nikaragua'da devrimci kültürün yeşertilmesiyle ilgili daha derin sorunlar bulunmaktadır. Sandinistalar, Nikaragua'da özlemini duydukları sosyalizmin gerçekleşmesine yardım edeceğini umdukları yeni bir kültürün geliştirilmesine büyük önem vermişlerdi. Nikaragua oldukça geri bir kapitalist ekonomiye sahipti ve halen de öyledir. Sandinista devrimi; geri, tarım ürünleri ihracatına dayanan, Amerika'ya bağımlı bir ülkeyi, (kendisi de komünizme geçişte bir aşama olan) sosyalizme geçiş sürecinde, çağdaş, bağımsız, yarı -kapitalist/yarı-sosyalist bir ülkeye dönüştürmeye teşebbüs etmişti. Yeni kültür sınıfsal çıkarlar üzerine temeli en dinlemezdi, çünkü işçi sınıfı küçüktü ve 1979 devriminde de önderliği söz konusu değildi, ayrıca böyle bir durumda, diktatörlüğü ortadan kaldırmada bir araya gelmiş bulunan birçok çıkar grubu ve sınıf dışlanmış olabilirdi, öte yandan yeni kültür, bireyci ve yarı-kapitalist toprak mülkiyeti kavramlarını benimseyen köylüleri de temel alamazdı.

Devrimci yönetim, Somoza ve avanesinin mal varlığını kolayca kamulaştırdı ve finansal ve ticari kurumları millileştirebildi. Fakat ne büyük toprak ağalarının ve kapitalistlerinin, ne de küçük üreticilerin mallarını kolayca sosyalleştiremedi, çünkü ne bu adımlan atmak için siyasal desteğe, ne de müesseselerin işlerliğini sürdürebilmek için gerekli olan uzman ve sermayeye sahipti. Sandinistalar Nikaragua'ya sosyalizme doğru yöneltmek için üretici güçlerin yeterli bir gelişkinliğe sahip olmalarının önünde bir geçiş döneminin gerekli olduğunu anladılar. Bu sürecin dinamizmini sürdürmek için devrimci bir kültürel hareket elzemdi.

Konunun özü sınıf tabanıyla kendini dar bir çerçeveye hapsetmeyen ve yeni ve daha adil bir toplum idealini yansıtan bir kültür oluşturmada yatmaktaydı. Bu sorunu çözmek için Sandinistalar, kendi hedeflerinin tam aksini gözeten Somoza döneminin tecrübeleri üzerinde durdular. Somocismo kültürü elitist, emperyalizme bağımlı, baskıcı, yerli olmayan ve halk karşıtı özellikler taşıyordu. Öyleyse Sandinista kültürü devrimci, bağımsız, yerli ve demokratik olmalıydı.

Yeni toplumun biçimlenmeye başlamasıyla birlikte, Sandinistalar acil olarak devrimci kültürel araçların üretilmesi zorluğuyla karşılaştılar. Nikaragua devrimi, üretim ilişkilerinin üretici güçlerin gelişimindeki nitel ve hatta nicel değişimlerin bile gerisinde kaldığı bir vaka teşkil etmiyordu. Kısmen baskılar dolayısıyla, fakat aynı zamanda durağan toplum yapısının kültürel hareketlilikteki değişimleri hızlandıracak dinamizmi oluşturamaması nedeniyle, diktatörlük döneminde alternatif kültürel biçimler sınırlı kaldı. Sandinistalar, Ernesto Cardenal'in Solentiname adasındaki tecrübelerinden yararlanabilirlerdi. Burada köylüler arzulu bir biçimde yalın resim ve çanak-çömlek sanatları üzerine bir anlayış geliştirmişlerdi. Öte yandan büyük Ruben Dario'ya sahiplenerek, ayriyeten 1960'larda ortaya çıkan Ventana gibi ilerici hareketlere atıfta bulunarak, Nikaragua'nın köklü şiir geleneğine dayanabilirlerdi.23 Aynı zamanda, içlerinde çevre komiteleri ve Hıristiyan Temelli Cemaatler'in de bulunduğu devrimci mücadeleye katılmış kitle örgütleri şeklindeki biçimler de söz konusuydu. Bununla birlikte, tüm bu girişimler yeni bir kültürün üzerinde gelişebileceği zeminleri oluşturmakla beraber, yeterli bir kılavuzluk fonksiyonu görmenin çok geri sindeydiler. Tüm hamlığına ve neredeyse tümüyle ABD'den ithal yapısına karşın Somacismo, kültürel bir bütünlük içermekteydi. Bu bütünlük alternatif bir istikrarlı büyüme göstermesine izin vermemişti; okuma-yazma kampanyası olgusunun da bizatihi gösterdiği gibi, Sandinistalar adeta sıfırdan başlamak zorundaydılar.

Sandinista liderleri bu nedenle, emperyalizmin zincirlerini parçalamış bulunan başka milletlerin tecrübelerini de gözlemlediler. Bunlardan ödünç aldıklarını uyarlamaya çalıştılar. Özünde Nikaragua'nın tadını taşıyan devrimci kültürleri yalnızca Nikaragua gerçeğini yansıtmak amacını değil, aynı zamanda daha derin bir devrimci kurumlaşma ve davranış biçimlerine ulaşmayı hedeflemekteydi. Asıl yol gösterici ilkeler demokrasi ve milliyetçiliğe bağlılıktı. Yalnızca seçkinlere özel bir alan için değil, kitlelerin ürettiği ve kitleler için bir kültüre ihtiyaç vardı. Bu halk 'çoğunluk iradesi'ni pratiğe geçirmeyi amaçlayan bir halktı. Milliyetçi duygular Nikaragua'ya özgü bir kültürel hareketliliğin gelişmesi için yönlendirildi; çünkü bu 'yeni toplum' idi ve 'yeni insan' [aynen ifade edilmiştir] geliştirilmeliydi.

Tüm bu kavramlar çok derinden esen rüzgarlar taşıyordu. 'Yeni insan' kavramı asıl olarak Sovyet, daha yakın zamanlarda ve daha doğrudan ise Küba devrimi kaynaklıydı. Bayardo Arce bu kavramın Sandino imajından oluşturulduğunu söylemekteydi. 'Yeni insan' bencilliği ve bireyciliği reddeden, kendini toplumun bir parçası olarak hisseden; çalışma, fedakarlık, zorluklara katlanma ve ulvi değerleri kendine rehber edindiğinden sürekli bir mücadele içinde olan insandı.24 Nikaragua bağlamında böyle bir insan istisna olmalıdır, çünkü böyle birinin evrimi ancak ideolojik alanda gerçekleşebilirdi. Nikaragua, Sovyetler Birliği ve daha özelde Küba'dan farklı olarak, ekonomiye tahakküm eden geleneksel bir kapitalist sınıfı barındırmaktadır. Dolayısıyla, işçi sınıfının hakim olduğu ve kapitalizmin ortadan kaldırıldığı radikal bir toplumsal dönüşümü gerçekleştiremedi. Küba örneğinde de görüldüğü gibi, böyle bir durumda yeni toplumla bu toplumu oluşturan bireyler arasında da bir taraftan bazı devlet çiftlikleri ve sanayiler kurulur ve küçük kırsal üreticiler arasında kooperatifler teşvik edilirken, diğer taraftan ekonominin %70'i kapitalist yapısını sürdürmekteydi. Özel sermayenin payı göz önüne alındığında devlet sektörü bile bir çeşit devlet kapitalizmi olarak görülebilir. Üretim ilişkilerinden yeni sosyalist birey oluşturmaya doğru kaçınılmaz bir yol bulunmamaktadır. Bu nedenle böyle insanları oluşturmanın projesi ağırlıklı olarak ideolojiktir, bir anlamda modern, materyalist, kapitalist uluslar bağlamında inançlı Hıristiyanlar oluşturmaya çalışan Kiliselerin konumuna benzemektedir. Tek tek müminler ortaya çıkabilir, fakat nüfusun salt çoğunluğunun bile topyekün ihtidası imkansızdır.

Milliyetçi yönelimler de çelişkiler içeriyordu. Sandinistalar, Nikaragua'nın kültürel mazisinin yabancı unsurların tahakkümü altında bulunduğunu ileri sürmekteydiler. Bu tahakküm o kadar ileri dereceye varmıştı ki, yabancı değerler "ülkemizin asli değerleri' olarak görülmeye başlamıştı bile.25 Burada, en azından geçmişte belki bozulmuş veya örtük bir biçimde, yerli pozitif bir kültürün var olduğu varsayılmaktadır. Kültür Bakanlığı, daha önce de söz edildiği gibi, başarıyla yerli kültür biçimlerini keşfetmeye ve kurtarmaya girişti. Bununla birlikte, bu araçlar başat ekonomik ve sosyal oluşumun dışında var olamazlardı, çeşitli ölçülerde ekonomik kriz tarafından deforme edilmişlerdir. İhraç endüstrisine yönelik üretim yaptıklarından, bu alanda çalışanlar, bir bakıma ortalama Nikaragualılardan farklı bir kesim oluşturdular. Ortaya çıkan bu durum, Nikaragualı yoksul çoğunluğun hayatıyla doğrudan ilişkili olması için el sanatlarının üretilmesini teşvik eden Kültür Bakanlığı'nın belirlenmiş arzularının tam tersini ifade ediyordu.

Benzer şekilde hayal olarak kalan bir girişimde Somoza öncesi dönemin yerli kültürünü oturtma girişimiydi. Bazı Nikaragualılar (kimi zaman Ernesto Cardenal da) Latin Amerika kültürüne özgü olanın Kolomb-öncesi geçmişe ait olduğunu savlayan indigenismo'nun Nikaragualı yansımalarını gündeme getirdiler. Nüfusun %30'unu yerlilerin oluşturduğu Atlantik Kıyısı'nı bir kenara bırakırsak, çok yoğun nüfusa sahip Pasifik Sahili'ndeki çoğu Kızılderili sömürge döneminde ortadan kaldırılmıştı. 450 yıl önce Avrupalıların işgali zamanında mevcut olan kültürle, şu andaki cüzdan kültürü arasında varsa bile çok az bir ilişki vardır. Bu itibarla Kızılderili geçmişi vurgulamak, insanın kendisini çok yoğun ideolojik bir dünyaya itmektedir. Nikaragua'ya özgü olanı canlandırmak, sömürgeciliği ve çağdaş emperyalizmi reddetme çabasını simgelemektedir. Mamafih, birçok Kızılderili ve mestizoların [hem Kızılderili, hem Avrupalı; melez] geniş çoğunluğunu da içeren yoksul Nikaragualıların büyük bölümü için indigenismo yüksek öğrenim görmüşlerin özel ilgi sahasına hitap eden bir soyutlamadan başka bir şey değildir.

Ülkenin Kızılderili geçmişi ile mısır tüketimine dönüş arasında kurduğu akıllıca ilişki ve yoğun anti-emperyalist bir çerçevede geçmişin bir parçası olarak halkı yemek pişirme alışkanlıklarına dikkat çekmeye teşvik de olduğu gibi, kimi zaman Cardenal'in indigenismo'su başarılı ürünler doğurdu. 1980 yılında Nikaragua'yı ziyaret ettiğinde kendisi Kolomb-öncesi ilahları üzerine uzun şiirler yazmış, ısrarlı bir indigenisto olan Meksika Cumhurbaşkanı Jose Lopez Portillo'ya Cardenal'in aşırı övgüsü ise daha zoraki ve kesinlikle daha fırsatçı bir yaklaşımdı. Meksika'dan gelen Nahva dili konuşan toplulukların bir zamanlar Nikaragua'ya yerleştiği şeklindeki antropolojik teoriye atıfta bulunan Cardenal, Portillo'yu, halkına barış getirmeye ve sanatları kemale erdirmeye söz veren efsanevi Toltec lideri ve ilahı Quetzalcoatl ile kıyasladı. Muhtemelen Cardenal'in methiyesine Portillo'nun karşılığı ise Nikaragua'nın Meksika petrolünü çok avantajlı şartlarla edinmesi oldu.

Devam edegelen günlük hayatla gerekli bağının bulunmaması nedeniyle, indigenismo Nikaragua kültürünün gelişmesinde birleştirici bir tema olarak hizmet edemezdi. Çalışan Nikaragualıların çoğunluğu için Kolomb-öncesi dönemden çok Amerikan kültürünün kahramanları ile ilişki kurmak daha kolaydı.

Sınıf yeni Nikaragua kültürünün temelini oluşturamazdı. Bu sadece Somoza'ya karşı mücadelede güç birliği yaptıkları için değil, fakat aynı zamanda, Nikaragua ekonomisini yeniden düzenlemek, yapılandırmak ve dış saldırılara karşı devrimi savunmak için tüm sınıfların işbirliğini öngören Sandinista planının geçici yapısının dar bir biçimde çizilmiş sınıf kültürünün resmi politika olmasına izin verememesi nedeniyle de böyleydi. Bu konu, 1982'de Marksist kültür emekçileri daha çoğulcu bir yaklaşımı benimseyenlere saldırdığı zaman Barricada ve El Nuevo Diarionnn kültür eklerinde yoğun olarak tartışılmıştı. 'Proleterya' yanlıları ve uç 'estetik' yanlıları diye adlandırılan iki fraksiyon arasındaki tartışma sonuçta Sandinista liderliğinin 'estetik' yanlılarından yana tavır olmasıyla sonuçlandırıldı.27 Orak, çekiç gibi geleneksel sosyalist devrimci işçi sınıfı imajları bu ihtilaf sonrasında daha az görülür oldu. Artık vurgu vatandaşlar arasındaki ayrımları simgeleyen semboller üzerine değil, milleti kapsayan bütünleştirici semboller üzerine yapılır oldu. Bu politika Amerikan saldırısını karşılamak için geniş sınıf ittifakları oluşturma şeklindeki Sandinista planının doğrudan bir yansımasıdır. Proleterya kültürü yanlılarınca devrimi ileriye götürme çabasıyla vurgulanan sınıfsal farklılaşmalar, gerginlikler ikinci plana atılıyordu.

Kültürel hareketliliğin yol gösterici ilkelerinden biri olarak çoğulculuğun öne çıkması kültür emekçileri arasında artan bir seçkincilik tehlikesini beraberinde getirdi. Devrimin ilk yıllarında bu tehlike bir başka ilke olan masificacion, kültürün demokratikleştirilmesi ile bertaraf edilmişti. Okuma-yazma kampanyası, kültür merkezleri, şiir işlikleri, sendikalar, mahalle komiteleri, kadın hareketi ve küçük kırsal Üreticiler Örgütü gibi dinamik kitle örgütlenmeleriyle bu ilke hayata geçirilmişti. Kültürel çalışma grupları hem halkı eğlendirmek ve aydınlatmak, hem de onları kültürel üretime katmak için bu yapılan kullanabiliyordu.

Yaklaşık 1984'ten itibaren, kitle örgütleri büyük ölçüde artan bir bürokratikleşme neticesinde zayıflamaya başladılar. Birçok Nikaragualı bunları halkın arzu ve isteklerini yansıtacak gerçek kitle örgütlerinden ziyade hükümet politikalarını yürütecek basit kanallar olarak algılamaya başlamıştı. İstila tehdidinin beslediği korku aynı zamanda hizipçiliğe kapı açtı ve kimliğini yönetimdeki parti Frenle Sandinista de Liberacion Nacional [FSLN] ile özdeşleştirmeyenleri dışladı. Bu örgütlerin zayıflamasıyla birlikte kültür emekçileri için masificacion ilkesini uygulayabilmek gittikçe daha bir zorlaşıyordu. Her alanda sanatçılar daha seçkinci, daha bireyci olma eğilimi gösteriyorlardı. Pazarları daralmıştı.

Temmuz 1988'deki ASTC konferansına katılanlar kültür emekçileri ile halk arasındaki derin ayrılığı görmekteydiler, fakat bunu nasıl aşabilecekleri konusunda zorluk içindeydiler. Birisi hatanın halktan kaynaklandığım ileri sürdü. Sanatçılardan yüksek kalitede ürünler beklenmekteydi, fakat halk bunu anlamak için çok az eğitim görmüştü. Kimisi devlet kurumlan arasındaki koordinasyon eksikliği ve yönetimin milli sanat üretimi için sağladığı desteğin kısıtlılığı üzerinde durdular.28 Yeni şarkı akımının besteci ve icracılarından biri olan Luis Enrique Mejia Godoy televizyon ve radyo programlarının en azından %20'sinin yerli yapım olmasını hükme bağlayan bir kanun talebinde bulundu. Mevcut müzik yayınının yalnızca %2'si yerli kökenliydi. Aynı şekilde Pepe Prego Milli tiyatro çalışmalarının ve oyun yazarlığının harekete geçirilmesi için yönetimin ödüller ve festivaller düzenlemesi gerektiğini savunuyordu.29

Kayda değer bir değişme olmadı. Kültür emekçileri durmadan devletin bir kültür politikası geliştirmede başarısız kaldığından şikayette bulundular. Bu başarısızlığın etkileri tüm kültürel alanlarda görülmekle birlikte, en dramatik olanı herhalde tiyatro için söz konusuydu. 1988'teki konferansta Milli Tiyatro Okulu'nun yöneticisi Allan Bolt gibi kimi tiyatrocular her ne kadar ortaya çıkan ürünler henüz yetersiz kalsa da tiyatronun gelişme sürecinde olduğunu söylemekteydiler. Diğerler ise bu kadar ümitvar değildiler. 'Bu ülkede tiyatro alanına girmek... ıssız bir adaya adım atmak[tır]' diyordu Pepe Prego.30

Milli bir tiyatro geliştirmek için nasıl bir yöntem izlenmesi gerektiği gibi temel sorunlar bugün de tiyatro çalışanları arasında tartışma konusudur. Devrimin üzerinden dokuz yıl geçmesine rağmen, Herita Stern birçok oyun yazarının bir yandan '...tiyatroyu kitlelere götürmekten önce estetik-teknik standartlarımızı geliştirmeye çalışmalıyız' anlayışı, öte yandan ise '...tiyatroyu halka açmalı ve sanatsal kaygılardan uzak durmalıyız' anlayışı arasındaki çatışmanın getirdiği şaşkınlıktan kurtulamadığını söylemektedir.31 Şüphesiz Nikaragua tiyatrosunun en etkili şahsiyeti olan Allan Bolt ağırlıklı olarak 'estetik' yanlısı tarafta yer almıştır. Tiyatro günlük siyasal iletişimin bir aracı olmamalı, bizatihi kendisi bir amaç olmalıydı. Bolt, ilginçtir ki, tiyatronun Nikaragualı Campesinoların kültürüyle ilişkili olması gerektiğini kabul ediyordu, fakat sınıf ve eğitimcilik gibi yaklaşımların, gerçekliğe dayandırdığı kendisine ait estetik hedeflerde kesinlikle yeri olmaması dolayısıyla, bu kesinlikle anti-Brecht bir yorumla olmalıydı. Onun ortaya koyduğu sentezcilik Avrupalı, Kuzey Amerikalı ve Asyalı tiyatro gelenekleri yanında Kolomb-öncesi medeniyetleri, Marks ve Gandi'yi de içeriyordu.32 Net bir politik tiyatro kavramı konusunda Bolt'un yoksunluğu, Nikaragua'daki birçok kültür emekçisini de temsil etmektedir.

Kültür politikası yetersizliği sorumluluk sorununu doğurmuştur. Birçok kültür emekçisi bu politikanın oluşturulmasının devlete ait bir iş olduğunu düşünmektedir. FSLN bunu yapmakta son derece pasif olduğunu kanıtlamıştır. Birçok vesileyle Sandinista liderleri kendi politikalarını geliştirmenin kültür emekçilerine düşen bir vazife olduğunu ifade etmişlerdir. Kültür Bakanlığı'nın 1982 tarihli kültür üzerine Sandinista bildirileri kolleksiyonu Hacia una Politica Cultural (Bir Kültür Politikasına Doğru) başlığını taşımaktaydı. 1988 Temmuz'undaki ASTC konferansında Daniel Ortega, bazı üreticilerin FSLN'in kendilerin yön gösteremediğinden şikayet etmeleri üzerine, yine topu kültür emekçileri topluluğuna atmıştır. Ortega, hükümetin 1986'da, politika sorununun bu alanla ilgili herkesçe tartışılabileceği bir edebiyat dergisini finans etmeyi teklif ettiğini, fakat hiç bir kültür emekçisinin editörlüğü üstlenmeye yanaşmadığını açıkladı. Ya çok meşguldüler (!) ya da bir devlet maaşıyla çalışmak istemediler, diye düşünmekteydi Ortega.33 Toplantıya katılanlardan hiç kimse bu eleştiriye karşı çıkamadı.

Sonuç

On yıldan bu yana devrimci bir kültür politikası oluşturma ve uygulama alanında Nikaragua'nın deneyimleri geçiş sürecinin yapısında mevcut bazı çelişkileri ortaya koymaktadır. Üretici güçlerin gelişimini sosyalizmin hayata geçirilebilmesini mümkün kılacak ölçüde hızlandırma arzusu taşıyan liderliğin siyasal iktidarına karşın, süregelen kapitalist ekonomi en temel çelişkiyi oluşturmaktadır. Kapitalizm belirli biçimlerde örgütlülüğü -en açık olarak sendikalar örneğinde- getirmesine rağmen, kapitalist ideoloji bireyciliğe dayanır. İlk dönemlerde ortaya çıkan devrimci kitle örgütlerinin zayıflaması ve -ulusal ve uluslararası sermaye yoksunluğu, Amerika'nın ekonomik ablukası ve Contralar'la savasın getirdiği mail sıkıntılar nedeniyle- ekonominin gerilemesi bireyciliğe gittikçe artan bir önem kazandırmıştır. Üretici güçleri geliştirmek bir yana, Nikaragua Devrimi bir çok işçinin fabrikaları terk etmesini ve küçük esnaf olarak çalışmalarını getirmiştir. İdeolojik açıdan bunlar sosyalist birliktelik kavramlarını değil, bireyciliği güçlendirmektedir. Grup dayanışması üstünde duran kültür politikası kısa zamanda ekonomik gerçekliklerin uzağına düşmüş ve sürdürülmesi imkansız bir hale gelmiştir.

Bu çelişki kültür emekçilerini doğrudan etkilemiştir. Bir yandan, özellikle 'yeni sosyalist insan' imajını merkez aldığında birliktelikçi ideallerin artan bir şekilde yüzeyselleşmesi sebebiyle kültürel faaliyetlerin içeriği değişmek zorunda kalmıştır. Diğer taraftan, ekonomik koşullar birçok kültür emekçisini küçük esnaflığa zorlamıştır. Nikaragua'da harcanabilir gelirin kısıtlılığı yüzünden pazarları daralınca, bu emekçiler dışarıya yönelik üretime başlamışlardır. Küçük esnafların, sanatçıların sosyalizme bağlılıklarının ideolojik açıdan zayıflamasına paralel olarak, çalışmalarının içeriği de Nikaragua halkının gereksinimlerinden uzaklaşmıştır.

Başlıca diğer bir çelişki doğrudan geçiş sürecinden kaynaklanmakta ve devrimci yönetimin siyasal gündemine mündemiç olarak bulunmaktadır. -Geçiş döneminin olmazsa olmaz koşulu- karma ekonomi bir ölçüde çoğulculuğu içermektedir; yönetim yerli kapitalistler de dahil olmak üçere toplumdaki tüm sektörlerin işbirliğini hedeflemektedir. Bu nedenle çoğulculuğun devletin kültür politikasına yansıtılması gerekmektedir. Çoğulculuk Nikaragua devriminin ana temalarından biri olmuştur. Bu kısmen Sandinist projenin geçici yapısı, fakat aynı zamanda dünya genelinde siyasal bir gereklilik olan yalıtılmışlığı önleme -yalıtılmışlık hali bir Amerikan işgalinin meşrulaştırılmasına hizmet edebilirdi- nedeniyleydi. Çoğulcu bir kültür politikası beraberinde devrimci öncüler tarafından yönlendirilen devletin, kültür emekçileri üzerine bir politika tahmil etmemesini gerektirmekteydi. Nikaragua'da yönetim devrimci bir kültür projesinin önemini kabul etmesine rağmen, devlet beyhude olarak kültür emekçilerinin bir politika geliştirmesini beklemiştir. Kültür emekçilerinin bunu yapmada isteksizlikleri derinden bölünmüş, kargaşa ve tehditler içinde bir toplumda görüşlerinin birbirinden farklılığını yansıtmaktadır. Kültür Bakanlığı'nı ilga edilmekten kurtaramamaları da kültür emekçilerinin parçalanmışlıklarının açık bir göstergesidir. Aynı şekilde, Bakanlığın iptali, yönetimin kültür alanında elde edilenlerden duyduğu hayal kırıklığını da göstermektedir. Kültür emekçileri ve devlet arasında artan ayrılık her iki tarafı da rahatsız etmiş, fakat hiç bir taraf geçiş dönemine ait çelişkileri aşmaya güç yetirememiştir.

Nikaragua tecrübesi yabancı kültürün egemen olduğu bir toplumda, alternatif bir devrimci kültürün geliştirilmesinde, geçiş döneminin uzunluğunun büyük önemini ortaya koymaktadır. Bir devrimin ilk yıllarında yaratıcı etkinlik açığa çıkar ve belirleyici olmasa da, geçiş aşamasında devrimin ilerlemesine yol gösterici bir rol üstlenebilir. Bununla birlikte, geçiş dönemi uzadığında ve üretici güçleri geliştirmeyi amaçlayan devrimci proje aksadığında devletin kültür projesi zayıflar ve kültür emekçileri kendilerini birlik içinde, uyumlu etkinlikler ortaya koymaktan alıkoyan bir kargaşa ünde bulurlar. Çalışmalarının alanı genişler ve devrimci içerik kaybolur. Kültür emekçileri daima içinde üretimde bulundukları toplumun bir parçasıdırlar ve bu yüzden de diğer vatandaşlar kadar etkilenmeye açıktırlar. Ürünleri geçiş projesinin yönünün muğlaklığı tarafından belirlenir ve bu muğlaklığı yansıtır.

Daha derin bir düzeyde devrimci kültürün içinde bulunduğu kriz, dünya kapitalist ideolojisinin nüfuz ettiği bir toplumda milli bir kültür oluşturmanın zorluğunu da yansıtmaktadır. Ne 'yeni insan' kavramı ne de 'indigenismo' yeterli olmamaktadır. Çünkü, birincisi bir geçiş döneminde realiteyle uygunluk taşımamakta, ikincisi ise vatandaşların çoğunda olumlu bir yankı bulamamaktadır. Kala kala devrime milliyetçilik ideali; halkın çoğunluğunun ABD'den bağımsız olma arzusu kalmaktadır. Aynen Somoza hanedanının Kuzey'deki Colossuslar'la yakın ilişkilerinin devrimin ortaya çıkmasına yardım etmesinde olduğu gibi, ABD'nın devrimi tahripte ısrarlılığı, sadece milliyetçiliği beslemektedir. Devrimin gücü anti-emperyalizmle özdeşleşmesinde yatmaktadır. Sandinistalar Nikaragua vatandaşlarının bilincinde kendilerini, Augusto Cesar Sandino (Nikaragua'nın anti-emperyalist lideri) ile özdeşleştirmeyi sürdürmektedirler. Somoza döneminde tarihin dışına itilen Sandino, bugünkü Nikaragua'da hayatın bir parçasıdır. Sandinistalar Sandino'nun şahsiyetini merkez alan milliyetçi duygulara seslenmeyi sürdürür, kültür emekçileri Sandino'da anlamlar bulmaya devam ederken, sosyalizme geçiş gerçekleştirilebilir bir tasarı olarak kalmaktadır.

Çev.: Rıdvan Kaya

 

Dipnotlar:

1- Devrimin haşarıya ulaşmasından önce FSLN'in ünde gelen üyeleri kültürel üretimde yer almışlardı. Kurucu hükümet konseyinin bir üyesi olan Scrgio Ramirez 1960'larda Leon'daki National Autonomous University'de FSLN'inkine benzer hedefleri benimseyen Frenle Ventona adh şiir grubunun bir üyesiydi. Bkz.: S. White, Toward cultural dialogue with Nicaragua', Third Rail, 5, 1982, s. 45-58. Daniel Ortcga, Tomas Borge, Loonel Rugama, Gioconda Belli ve Ernesto Cardenal'in tümü şiir yazmış, Mejia Godoy kardeşler, Carlos ve Luis Enrique müzik alanında devrimci besteler yapmışlardır. Cardenal, Solentiname'de köylüleri çoğunlukla devrimci temalar taşıyan yalın sanatlar üretimine teşvik etmiştir. Bkz.: M. Zimmcrman, Nicaragua in Reconstruction and at War: the people speak, Minneapolis: MEP Publications, 1985, s. 33-50.

2- Bkz.: Ministerio de Cultura, Hacia una Politica Cultura de le Revolution Popular Sandinista, Managua: Ministerio de Cultura, 1982, a. 277-284.

3- S. Collins, 'Education in Nicaragua-what difference can a revolution make', Social Policy, 18 (2) 1987, s. 47.

4- Ministerio de Cultura, Hacia una Politica Cultural de la Revolution Popular Sandinista, s. 285-289.

5- J. Beverley, 'Sandinista poetics', The Minnesota Revieıv, 20, 1983, s.133.

6- R. Pring-Mill, 'Poesia de la nueva Nicaragua\Nicarauact VI, 1982, s. 152.

7- M. Zimmerman, Nicaragua in Reconstruction and at War, s. 22.

8- Instituto Histörico Centroamericano, "Women, poetry, new Nicaraguan culture', Enuio, 7 (83) 1988, s. 16.

9- Bu dergilerin bazıları şunlardır: Nicaravac, journal of the Ministry of Culture; Envio, journal of thc Instituto Histörico Centroamericano; Boletin Socio-econömico of the Instituto Nicaraguense de Investigaciones Econömicas y Sociales; Cuadernos de Sociologia of the Escuela de Sociologia (UCA), Diakonia of the Centro Ignaciano de Centro America gibi bir çok Hıristiyan dergisi.

10- N. Bustos, MECATE, the Nicaraguan Farmvvorkers Theatre Movemenf, Adult Education and Development, 23, 1984, s. 129-139.

11- V. B.Reber,'Art as a source for the study of Central America, 1945-1975: an exploratory essay', Latin American Research Reuieıv, XIII (I) 1978, s. 39-64.

12- B. LaDuke, 'Nicaraguan mural painters: Hilda Vogel and Julia Aguirre', OffOur Backs, Ekim 1985, s. 11.

13- K. Johnson, 'Nicaraguan culture: unleashing creativity', NACLA Report on the Americas, XIX (5) 1985, s. 8.

14- Nikaragua resmi hakkındaki bir tartışma için bkz.: D. Craven ve J. Ryder, "Nicaragua's revolution in culture', Arts Magazine, Ocak 1984, s. 85.

15- Bkz.: E. Cardenal, La Democratizaciön de la Cultura, Managua: Ministerio de Cultura, 1982, s. 8 ve Ministerion de Cultura, 'Dericciön de Artesanfas', El artesano, 4, tarihsiz.

16- Ventana', Barricada, 19 Temmuz 1988.

17- Yazarla kişisel mülakat, 12 Temmuz 1988.

18- Barricada, 8 Temmuz 1988.

19- Aynı kaynak, 10 Temmuz 1988.

20- Aynı kaynak, 9 Temmuz 1988.

21- R. Stahler-Sholk, Un tratamiento "shock" para la economfa', Pensamiento Propio, VI (49) 1988, s. 48.

22- Aynı kaynak, s. 47.

23- S. Ramfrez, Culture of the Masses and Individual Creation, Managua: ASTC, 1982, s. 1.

24- B. Arce, The Difficult Terrain of the Struggle: the ideologicat one, Managua: ASTC, 1980, s. 4.

25- Aynı yerde.

26- Ministerio de Cultura, Hacia una politica cultural de la Revoluciön Popular Sandinista, s. 199-204.

27- K. Johnson, 'Nicaraguan culture: unleashing creativity', s. 10.

28- Barricada, 10 Temmuz 1988.

29- Ventana', Barricada, 19 Temmuz 1988.

30- Aynı yerde.

31- Aynı yerde.

32- Aynı yerde.

33- Barricada, 10 Temmuz 1988.

 

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR