1. YAZARLAR

  2. Günay Maden Bulut

  3. Babalar Nereye Götürülürler Anneeeee!

Günay Maden Bulut

Yazarın Tüm Yazıları >

Babalar Nereye Götürülürler Anneeeee!

Temmuz 2002A+A-

Bütün gün özlemini biriktirdiğim yavrucakla, sana bu gün Elif Ba'yı öğretmeye, haberlere kadar devam edeceğim. Önce öğrendiklerimizi tekrar edelim, diye başlıyor akşam.

En çok saad-daat-Ayyn-gayyn-fe diye tekrar ediyorsun. Oysa ben sana cim-ha-hı sadece noktalarıyla farklılaşıyor diyorum. Ve sen yine Hı'yı ayın diye okuyorsun. Yoksa sana erken bir yüklememi yapıyorum diye kaygılandırıyorsun beni. Yaşın gerçekten küçük. Ama yuvadan uçup gitmene çok az zaman kaldı. Orada hiç acımadan yükleyecekler birçok anlamsız şeyi ve ben bunları seçip ayrıştırmakta ve sana yeniden vermekte öylesine zorlanacağım ki. Bu yüzden geç kalmaktan korkuyorum anlıyor musun güzel çocuk.

Aynı sayfayı okumaktan sıkılıp, cüzün arka sayfalarını okuyalım diye sıkıştırırken beni, hep aynı kaygılarımla yeni öğretme metodları üretiyorum kendimce.

Herşeyi bir oyun ve masal edasında dinlemek istiyorsun. Tı'nın ve Zı'nın ayaklarında ayakkabısı var. Ama Zı'nın birde nokta arkadaşı var. Ayyn ve gayyn kocaman karınlı şişko. Lam ise çıngırağının bastonu gibi...

Başka bir gün Aksaray'da önünde hiçte duraklamadan geçmem gereken bir otelin barı önündeki Arapça tabelaları okumaya zorluyorsun beni. Bak anne Kuranı okumuşlar ve Elif yazmışlar diyerek ellerinle dokunuyorsun elife, ne çok kirlenmiş olduğundan habersizce harflerin ve kelimelerin...

Ve ben zihnimi öylesine zorluyorum ki sen, bebeğin kucağında mutfak işlerimi yaparken bana komşu olup misafirliğe geldiğinde. Herşeyi yeniden öğretiyorsun bana. Çocuğuna nasıl Elif-ba öğrettiğini anlatırken bir kez daha sorgulatıyorsun tecrübelerimi. Rivayete göre senin kızın çok zeki. Ve hemen ezberliyor elif-be-te-se-cim diye. Benim kızım ise 3. yada 4. sıraya gelince seçmeye başlıyor harfleri. Lam- lamelif-yee... ve arka sayfalara geçmek istiyor. Bu kez öğretmencilik oynayarak başa dönüyoruz. Ben öğretmen, O da öğrenci oluyor. Biraz sonra yine sıkılıyor ve sen benim annemsin. Öğretmenim değilsin diye isyan ediyor.

Hani kitaplar bu yaşlarda çocukların en hızlı öğrenme döneminde olduğunu yazıyorlar ya. Belki de benim yöntem sorunum mu var?

Birazdan uykun gelecek. Benden yine masal isteyeceksin. Ve ben sana ya balıklarla birlikte yüzen beşiğinin içinde yıldızları seyreden Musa bebeğin büyüyüşünü, ya babasını çok seven Yusuf çocuğu ya da Zekerriya amcasının çok sevdiği Hurma ağaçları altında oynarken sevdiği yemekler bulan Meryem çocuğu anlatacağım. Ama bu çocukların hemen hepsi Elif-be'yi baştan sona okuyabilecekler. Ve büyüyüp güzel müslüman olacaklar. Ve mutlaka kötü kalpli insanlarla kavga edecekler.

Her akşam olduğu gibi bir masal yetmeyecek sana. İlle de 4 çocuğuna yemek almak için işe gidecek olan anne keçiyi isteyeceksin. Anne keçi önce çocuklarını çağırıp, nereye gideceğini anlatıp çocuklarını ikna edecek. Sonra her birinin kokusunu içine çekecek. Daha sonra namazını kılıp, başını örtecek. Ve çocuklarını büyük ablaya ve hepsini Allaha emanet ederek kapıyı güzelce kapatıp gidecek. Bu masalı neden çok sevdiğini anlayabilmiş değilim. Anne Keçiyi Allah çok güçlü yarattığı ve kötü kalpli Kurt amcayı yenip, hep mutlu yaşadıkları için mi...

Soruların gerçekten zihnimi zorluyor. Bunca yıllık öğrenim hayatımda heyecanlanmadığım sözlü imtihanlara kaldırıyorsun beni. Ve keçiler başını örtmez ki diyeceğin günün cevabını bile hazırlattın bana şimdiden.

Babalarını soruyorsun yavru keçilerin. Ve ben bir babanın nereye gönderilirse senin zihninde en güzel etkiyi bırakabileceğini hala keşfedebilmiş değilim. Geçen sefer işe gitmişti ama diyen isyanına ama babalar her gün işe gitmezler diyorum. Bazen de çok daha önemli şeyler için bir yerlere gitmeleri gerekebilir. Bu kez nereye gönderebileceğimi düşünüyorum her akşam. Ve ne zaman dönecek babaları, babasız ev olmaz ki diye sıkıştırıyorsun beni...

Hayatı masallardan ayırdedemiyorsun. Bir masaldaki anneannenin tavukları ve kazları varsa anneannene neden senin yok diye soruyorsun. Ve ben sana her şeyi masal ve oyunlarla öğretebileceğimi anlıyorum.

Ağlaması, gülmesi, nazlı cilveleriyle yaşamımıza yaşama sevinci dolduran yavruların en güzeli; seni masallarında bile üzmeye kıyamam. Bu yüzden çabucak bitiyor masallarımızdaki güzel çocukların üzülmeleri. Öylesine sabırsızsın ki, masalların içine koşup kavgaya başlıyorsun kötülerle. Her seferinde yanında mutlaka daha 3 yaşını bitirmemiş en yakın arkadaşın komşu kızını götürüyorsun. Ve siz güzel çocuklar hemen yeniyorsunuz kötülükleri.

Sana yetişemiyorum küçük kız. Ne olur beni zorlama. Nasılsa büyüyünce anlayacaksın. Hayatımız her zaman mutlu masalarla bitmeyebilir. Hayal kırıklığı yaşamanı istemiyorum benim yüzümden. Biz masallardaki anneler kadar güçlü olamayabiliriz. Bazen kötüler kısa bir sürede olsa bizden daha güçlü görünebilirler. İşte o süreye katlanamayabiliriz. Bize uzun gelebilir. Bitecek bunlar küçüğüm derken biz anneler gözlerimizden süzülen damlalarla hüzünlenebilirsiniz. Ve en önemlisi bizim Rabbimize ve güzel peygamberimize kavuşmamız daha erken gelebilir kötülerin yok olmasından.

Ama asıl son bizim için gerçekten mutlu bitecek. Sen gül kokulu cennet parklarında salıncakta salınırken dünyalar güzeli biri seni seyredecek. Gelip şimdiye kadar hiç tatmadığın bir şefkatle lüle lüle saçlarının buklelerinde dolandıracak parmaklarını. Ve daha nice küçük arkadaşların olacak hepsi en mutlu.

Çünkü siz her gün dualarınızda onun adını anıyorsunuz 'Allah'ım bizi cennete Peygamberimizin yanına koy' diye.

Ve siz öylesine hızlı büyüyüp, çoğalıyorsunuz ki gerçekten o kötü insanları bir döversiniz bir döversiniz bir daha asla kimseye kötülük yapamazlar.

Ve belki de yüreğinizin sıcaklığıyla eritirsiniz kötülükleri. Hiçbir güç sizdeki bunca güzelliğe karşı duramaz anlıyor musun yavrucak, Ne olur hepiniz hep böyle güzel kalın. Çoğaltın (u)mutlu yarınlarımızı.

Çoğalın, siz olmazsanız yaşantımızda daha bir azalacak güzellikler.

Ve sen bunca bilgi ve bilgelikle çıkmazsan karşıma, ben inandığım hiç birşeye bunca umut ve anlam biriktiremeyeceğim.

Artık haberleri seyretmek gerek. Ortadoğu'da kaç yüreğe yangın düştü diye duymak ve kahrolmak gerek. Ve çaresizlikten gözyaşı dökmek gerek. Esaret ve tembellikten pişmanlık gerek. Yanları yataklardan uzaklaştırmak gerek. Topyekün İntifada kuşanmak gerek.

Bak işte bu gün sana bonibon rüşveti vaadederek yemek yemeye zorlamamak gerek. Savaşın çocuklarının hiç yemeği yokmuş, sen yemeyip nankörlük edersen bizimde yemeğimiz olmaz diyebilecek gücümün olmadığını anlaman gerek.

Seni ekranlardan uzaklaştırmamak gerek. Dünyada mazlum çocukların acısını yüreğine işlemek gerek. Psikolojinin bozulacağından kaygılanmamak gerek. Meydanlara düşen körpe bedenlerle zalimleri ürkütmek gerek.

Taptaze kurbanları saklamamak gerek. Salmak gerek üzerine, yüreğine zalimlerin. Bir kez dirilişe uçarken, bin kez öldürmek gerek. Ve haykıran çocuk seslerine eşlik etmek gerek. Kaybedilecekse hep beraber kaybetmek, kazanılacaksa hep birlikte kazanmak gerek. Bedeller verilecekse hepimizden vermek gerek, Omuzlardaki yükü bölüşmek gerek. Çikolata kokulu ellerine taşlar ve kesekler vermem gerek. Masallarına tanklar, rüyalarına zaferler, ninnilerine direniş yüklü imgeler sokmak gerek. Henüz toplamadığımız soframızdan arta kalanla kaç kardeşimizin daha doyabileceğini hesaplamak gerek.

Ve ekranlardan yüzümüze vurulan sorumsuzluğumuzu sana anlatmak gerek. Bana anlatman gerek. Babaların gideceği en önemli yeri bellemek gerek, söylemek gerek. Ve artık elif-ba değil cümleler öğretmek gerek sana.

Hz. Süleyman'ın karıncasını ve ordularını masal kitaplarından, Mescidi Aksa'ya uçurmak gerek.

Filistin'de babaların kravatlarından sapan yapılıp kötü kalpli insanların alınlarını deviren taşlar atılışını öğretmek gerek. Annelerin sandıklarındaki rengarenk yemeniler, basmalar hepsi yerlerine yüreklere en koyu yasları bırakarak meydanlara taşınıverdiler anlatabilmek gerek.

Kötülüğü en ince ayrıntılarıyla tanıtmak, iyiliği kalbine nakşetmek gerek.

Komşu kızıyla sen, beni neee olmmuuuş? diye haber izlememe izin vermezken, sizlere hiç unutamayacağınız bir cevabı vermem gerek.

Ekranlarda haykıran bu çocuk en az sizin kadar narin, sizin kadar nazlı. Her akşam babasının gelişini beklerken sabırsızlıkla, kötü kalpli insanlar babasını bir daha hiç geri göndermemek üzere götürmüşler ve zindanlarda acı çektiriyorlar demek gerek. Ve sizin, babalarınızın hiç gelmemesini sağlayan sebebleri ve sonucunu düşündüğünüzdeki acı yüklü nefreti bu çocuk haykırıyor anlamanız gerek.

Acımasız savaşın en önce yaktığı anne yüreklerini ve mazlum çocuklarını tanıtmak, yüreğinize koymak gerek.

Ve ağlamanın güçsüzlük olmadığını yürekleri arıtıp bilediğini bilmeniz gerek.

Çok konuşmamak gerek. Yapabilecek, kurban edilecek birşeyler olup olmadığını hesaplamam gerek. Çaresizliğe isyan, buğzetmek gerek.

Ve benim senin ne kadar hızlı öğrendiğini anlamam gerek. Yaşıtlarının ne büyük sorumluluklar taşıdığını unutmamam gerek. Haftalardır öğretemediğimi sandığım Elif-ba yı dün akşam bir çırpıda okuyuşuna şaşmamam, Uriduu Ebi'nin ne anlama geldiğini anlamadığını sanmamam gerek. Gerçekten en güzel öğrenmenin ve öğretmenin yolunun yaşamak olduğunu kavramam gerek. Gözü yaşlı Filistinli abla'ndan bir çırpıda öğrendiğin cümlelerle seninle meydanlara koşmam gerek. Kahrolsun İsrail derken belki senin dileğini, Allah'ın (c.c), benimkinden önce kabul edeceğine iman etmem gerek.

Minicik yumrukların havada bağırdığın zulme boyun eğmeyen müslümanlara hemen karışmam ve seni de katmam gerek.

Babaların yükü ağır bölüşmem gerek, annelerin yaslı gözbebekleri hüzün değil, direniş öğretir yavrularına bilmem gerek.

Bizim kitabımızda öğrenilecek mutlu sonlu ne çok hikaye öğretildiğini hatırlayıp, sana anlatmam gerek. İlle de annelere düşen sorumlulukları kuşanmam gerek. Annelerinin yürekleridir yavrularının okulları...

Artık yepyeni gerçek hayatları anlamam ve sana mutlaka öğretmem gerek...

Öğretmek gerek... Öğrenmeniz gerek...

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR