1. YAZARLAR

  2. Mustafa Ziyab Bin Garbiyye

  3. Anayasalarda Şeriattan Bahsedilmesi Yeterli mi?

Mustafa Ziyab Bin Garbiyye

Yazarın Tüm Yazıları >

Anayasalarda Şeriattan Bahsedilmesi Yeterli mi?

Nisan 2012A+A-

Anayasa metninde, şeriatın yasamada "temel referans" olarak zikredilmesinin asıl hedef olmadığı tam açıklığıyla anlaşılması gereken bir konu. Zira bu, birçok Arap ve İslam ülkesi anayasalarında bulunan "Devletin dini İslam’dır!" sloganını tekrardan öteye geçmemektedir. Bu slogan anayasalarda mevcut iken bu devletler zina ve içki ile ilgili kanunlar düzenliyor. Bu demektir ki, İslam’ın devletin dini olduğu ve şeriatın yasamanın temel referansı olduğu ifadeleri bu metinlerde kâğıda dökülmüş mürekkepten öteye geçmemekte ve yetersiz kalmaktadır.

Şimdi Arap dünyasındaki anayasalara bir bakalım:

Suriye'de 1950'de ilan edilen anayasanın ikinci maddesinde İslam fıkhının yasamada temel referans olduğu zikrediliyor. Kuveyt'te 1962'de kabul edilen anayasanın ikinci maddesinde de "İslam din ve devlettir, İslam şeriatı yasamada temel referanstır" deniyor. Ürdün'de 1952 anayasasının ikinci maddesinde "Devletin dini İslam’dır" deniyor. Irak’ta 1964'te ilan edilen anayasanın birinci maddesinde "Irak bir Arap cumhuriyetidir ve devletin dini İslam’dır" deniyor. Abdulkerim Kasım'dan Hasan el-Bekir'e kadar bütün Irak generalleri de bu ibareyi anayasalarına koydular. Hüsnü ez-Zaim'den Hafız Esed'e kadar bütün Suriye generalleri de anayasalarına bu metni ekledi. Bunun gibi, 1923'ten 1971'e kadar bütün Mısır anayasaları "İslam şeriatı yasamanın temel kaynağıdır" ibaresini içeriyor. Yemen’de 1964'te kabul edilen anayasanın birinci maddesi "Bu cumhuriyet Arap ümmetinin bir parçasıdır ve dini İslam'dır ve kanunlarının referansı İslam şeriatıdır" şeklinde. Yine bunun gibi, 1926'da ilan edilen ve Hicaz Temel Kanunu olarak bilinen, Kral Abdulaziz'in 1924 sonlarında Hicaz'ı işgal etmesinden sonra çıkardığı ilk anayasada da Majestelerinin hanif şeriat ahkâmına bağlı olduğu Kraliyet'in Kitab ve Sünnetten başka bir yöntemi hüküm kaynağı olarak görmediği söyleniyor. 1950 Libya anayasasında beşinci maddede "İslam devletin dinidir" deniyor. 1969 Libya anayasasının altıncı maddesinde "İslam şeriatının esasları yasamanın temel referansıdır" deniyor. Sudan'da 1966’da ilan edilen anayasanın 113. maddesinde "İslam şeriatı kanunların temel kaynağıdır" deniyor. 114. maddesinde ise devletin, Kitab ve Sünnet dışındaki kaynakları referans alan bütün kanunlarda düzenleme yapması gerektiği belirtiliyor ve 115. maddede ise Kitab ve Sünnet’in herhangi bir hükmüne muhalif olan bütün kanunların batıl olduğu ifadesi yer alıyor.

Bu ülkelerdeki medeni kanunlara baktığımızda ise bu kanunların anayasalarıyla tamamen tezat içinde bulunduklarını görüyoruz. 1953 Libya Medeni Kanununun birinci maddesinde "Yasada hüküm yoksa, hâkimin İslam şeriatının gereklerine uyması..." hükmü bulunuyor. Yani yasamada ikinci referans! Ve bütün Mısır, Suriye, Irak medeni kanunları birinci maddelerinde "Kanunda, örf ve adette hüküm yoksa şeriata bakılır" deniyor. Yani yasamada şeriat üçüncü referans olarak kabul ediliyor.

Şimdi, kendi Müslüman halklarını kandıran bu devletlere bakalım:

Kraliyet dönemi Libya'da laik bir devlet olarak bırakın şeriatla hükmetmeyi, özellikle içki, zina, kumar ve riba kanun hükmüyle serbest bırakılmadı mı? Libya kraliyet döneminde Trablus ve Bingazi'de fuhuş evleri, gece kulüpleri resmi olarak açılmadı mı? Bu faaliyetler kraliyetin düşmesini hızlandırmadı mı?  Lanetli Kaddafi bunları yasaklayıp sonra da yasamada şeriatın referans olacağını 1969 anayasasına koydu. Kaddafi çıkardığı yeni bir karara göre kurulların oluşturulacağını, bu kurulların İslam şeriatına göre kanunları değiştireceklerini beyan etti. Hatta bu karar o dönem Müslüman Libya halkı tarafından memnuniyetle karşılandı. Kaddafi Zekât ve vakıf kanunu çıkardı, faizi, risk sözleşmelerini, kumar borçlarını yasakladı, örf-adetlerin korunması kanunu çıkardı, zina, hakaret, içki, hırsızlık, yol kesicilik kanunlarını çıkardı. Sonra bütün bunlardan vazgeçti ve küfre varacak zalimce kanunlar çıkardı, örneğin satışı sömürü olarak değerlendirdi ve yasakladı. İnsanların mallarına el koyup istimlak etti, şufayı ve toprak sahipliğini kaldırdı, kirayı yasakladı, halktan kaçırılan malların geri getirilmesi bahanesiyle 1982'ye birinci madde olarak bütün muhaliflerin varlıklarına el koydu. Evlenme ve boşanmalara müdahale etti ve Allah’ın haram kıldığını helal, helal kıldığını yasaklayacak kanunlar çıkardı.

İslam'ı bir yaşama metodu olarak alan bir tek Arap devlet sistemi olmaması bir utanç vesilesi değil mi? Bu ülkelerin tamamı dini devletten ayırdılar. Peygamberimizin kalbine vahyin indiği, ilk İslam devletinin kurulduğu, Müslümanların kıblesi Beytullah-ı Haram'ın bulunduğu Suudi Arabistan'da bile bugün özellikle siyasi ve ekonomik sisteme laiklik egemendir. Her türlü baskıya maruz bıraktığı, servetini zevk ve sefa uğruna tarumar ettiği fakir halkına rağmen bütün servet ve imkânlarını Amerika'ya sunmuş, ülkeyi bir Amerikan üssü haline getirmiş bulunuyor, yargı sistemi fesat denizine boğulmuş, her konuda Amerikan siyasetine bağımlı hale gelmiştir.

Demek ki, bu ibareyi anayasaya koymak Müslümanların duygularıyla oynama ve halkın isteklerinden sapmadır. Çünkü İslam atılacak bir slogan değil. Sadece anayasaya konacak bir ifade hiç değil.

Eski adalet bakanı ve avukat Muhammed el-Allagi, Trablus'un kurtuluş günü çıkıp "Anayasa metnine, İslam şeriatının esasları yasamanın temel referansı olacak ibaresini koyduk ve kimsenin bundan böyle bizden daha fazlasını istediğini duymak istemiyoruz." diyor.

Biz de ona diyoruz ki: Ey Allagi efendi! Bu ibare altmış yıldır Arap ve Libya anayasalarında bulunuyor. Ve sadece kâğıt üzerindeki mürekkepten başka bir şey değil. Hatta adalet ve eşitliği öne çıkaran, barışı destekleyen, yolsuzluğu yok eden, ırzları ve ahlaki değerleri koruyan, faziletleri yayan, rezaletleri yargılayan, vatandaşlarının saygınlık ve özgürlüğünü koruyan ve onlara saygın bir hayat vadeden, güven veren, istikrar getiren dört dörtlük İslami bir sistemin kurulması ile hayata tatbik edilmedikçe o mürekkep kadar bile değeri yok. İslam'ın tatbiki budur. Allah’ın istediği ve hayat metodu olarak istediği İslam budur ve bunun Libya'da gerçekleşmesi için hepimizin çalışması gerekir. İmam Şaravi'nin (Allah rahmet etsin) çok güzel bir sözü var: “Gerçek devrimci, fesadı yok eden ve sonra zaferi inşa etmek için sakinleşendir.

Sözlerimi Allah’ın kelamı ile bitiriyorum: "Umulur ki Rabbiniz düşmanınızı yok eder ve onların yerine sizi yeryüzüne hâkim kılar da nasıl hareket edeceğinize bakar.” (A'raf, 7/129)

www.almanaralink.com / 20.03.2012

Çev: Lokman Doğmuş

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR