1. HABERLER

  2. İSLAM DÜNYASI

  3. SURİYE

  4. Nusra Cephesi: “Bu, Allah ve Resulü’nün Bize Vaadidir!”
Nusra Cephesi: “Bu, Allah ve Resulü’nün Bize Vaadidir!”

Nusra Cephesi: “Bu, Allah ve Resulü’nün Bize Vaadidir!”

Nusra Cephesi Emiri Ebu Muhammed Fatih El Culani, ateşkesten muaf tutulmalarının kendileri için şeref olduğunu söyledi.

29 Şubat 2016 Pazartesi 16:06A+A-

Ümmet-i İslam'ın tam metin olarak sunduğu Nusra Cephesi lideri Culani’nin konuşmasının Türkçe çevirisi:

* * *

Bu, Allah ve Resulü’nün Bize Vaadidir!

Rahman ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla. Hamd (bütün övgüler) âlemlerin Rabbi olan Allah’adır. Salat ve selam; gönderilen elçilerin en hayırlısı olan Peygamberimiz Muhammed’e ve onun ailesinin ve arkadaşlarının tamamına olsun.

Bu girişten sonra konumuza gelecek olursak; Yüce Allah İbrahim Suresi 46 ve 47. ayetlerinde şöyle buyurdu: “Onlar tuzaklarını kurmuşlardı hâlbuki Allah katında onların tuzağı vardı. Onların tuzağından dolayı dağlar yerinden kalkacak olsa bile. Allah’ın resullerine olan vadinden geri dönecek olduğunu asla ve asla sanma. Şüphesiz Allah azizdir, intikam sahibidir.”

Hakla batıl arasındaki çatışma, Allah’ın kelimesinin üstün olmasına kadar tüm zamanlar boyunca devam edecektir. Yüce Allah, bu ümmete rahmetinden ötürü onlar için haklarını ve dokunulmaz değerlerini, kutsallarını savunmak amacıyla cihat ve savaşı yol olarak belirlemiştir.

“Zulme uğramaları sebebiyle kendileriyle savaşılanlara (savaş için) izin verildi. Ve gerçekten Allah onları desteklemeye ve zafer vermeye muhakkak güç yetirendir.” (Hacc Suresi 39)

Nice batıl vardır ki onu savunan adamlardan dolayı kabarmış ve zafere ulaşmıştır. Yine nice hak vardır ki kendisine hiç destekçi bulunmamasından ötürü yitik bir hale gelmiş, izi silinmiştir. Dolayısıyla hakkın hak olması yetmez, hakkı koruyan ve ondan zararları savan bir gücün bulunması kaçınılmazdır. Hakkın ta kendisi olan Yüce Allah şöyle buyurdu: “Eğer Allah’ın, insanların bir kısmını bir kısmıyla defetmesi olmasaydı, içlerinde Allah’ın adı çok anılan manastırlar, kiliseler, havralar ve mescitler muhakkak yerle bir edilirdi. Şüphesiz ki Allah, kendi dinine yardım edene mutlaka yardım eder. Şüphesiz ki Allah, çok kuvvetlidir, mutlak güç sahibidir.” (Hacc 40- Diyanet Meali)

Hak ve batılın birbirini def etmeye çalışması yaratılanların yaşayışında var olan bir asıl yani temel bir konudur. Bu asıl olmasaydı tağutlar her türlü baskıcılığı yapardı; insanlar köle edinilir, hak ve hukuk yitirilir, prensipler, esaslar çöker ve ırzlar ve dokunulmazlar çiğnenirdi. Kuşkusuz zalim keskin bir kılıç görmedikçe bir sınır tanımaz ve kuşkusuz mazlum celladına karşı koymadıkça sindirilmiş olarak kalır.

****

Aşağılığı zayıf iradeliye bırak ve uykucu olma sakın

Şüphesiz kararlılık uyku halinde değildir.

Savaş, verilmemişse sana bir şey zulümden başka ve alınmışsa zulümle hakkın

Savaşın dolu yağması zulümleri kabul etmekten daha iyidir.

****

Şam ehlinin farklı işkencelere tanık olduğu, çok sayıda katliamın gerçekleştirildiği ve hapishanelerde, tutuklama merkezlerinde gizli kalanların çok daha büyük ve çirkin olduğu bir dönem sonrasında, kırk yıldan fazla süren baskı, sindirme ve zulüm dönemi sonrasında Yüce Allah düşmanlarına ve ona zulmedenlere karşı cihat etmeyi Şam ehline kolaylaştırdı.

Çok geçmeden Şam ehli bu rejimin karşısında siper edilen göğüsler, yüksek sesle haykıran boğazlar ve saygınlık ve izzete ermek amacıyla ölümü tatlı bulan değerli canlarla silkinip ayağa kalktı. Ardından Şam ehli bunun için öldürülme, evsiz bırakılma, hapsedilme ve tutuklanma gibi çok ağır maliyetlere katlandı. Bombardıman ve yıkımın her rengini tattılar. Üzerlerine İran’ın çeteleri ve suçluluk hizipleri hâkim kılındı. Ey Şam ehli! İşte bunlar sebebiyle çarpışmaya razı oldunuz, çatışma sahasına indiniz ve Allah’ın düşmanlarıyla cihat ettiniz. Öyle ki o günleri takip eden günlerde tağut sizlerin darbeleri önünde güçsüzlüğünü, kötü durumunu şikâyet ediyordu. İnsanlar izzetin değerini hissettiler ve hakların nasıl geri alınacağı ve hayatın insanlara nasıl bahşedileceğini öğrendiler.

Şam ehli!  Her bela ve zorluk ile birlikte yolu Allah’ın izniyle zafere kadar sürdürme azminiz ve ısrarınızın gücü artıyor.  Tarih boyunca Şam ehli böyledir, yumuşak oldukları zaman tatlı bir dere gibi, öfkelendikleri zaman hareketli bir volkan gibi olmuşlar, sopalarını yakıcı yıldırımlara, kollarını yıkıcı toplara çevirmişlerdir.

****

Bu Şam ki ovaları sahabenin ve ilk öncülerin kanlarıyla sulanmıştır

Her köşesinde çekinmeyen bölüklerin ardı sıra yürüyen başka bölüklerin tozu vardır.

Her yönünde bir zahidin, bir abidin veya bir âlimin hikayesi

Bu ülke bir manzum kasidedir, içindeki anlamların yüceliklerle bağı vardır.

****

Ey Şam ehli! Ey adamlık, yiğitlik ve şerefli direnişin sahipleri! Ey izzet ve övüncü bulunanlar! Ey iman ehli! Ey toprakları Müminlerin yurdunun merkezi kılınanlar! Ey insanların salih ve doğru yolda olmasının kendilerine, salih ve doğru yolda olmalarına bağlı kılındığı kişiler! Batı’nın ve Amerika’nın hilesinden sakının. Rafızi ve Nusayrilerin tuzağından sakının. Herkes sizleri kâfir ve zalim olan Tağut Beşşar’ın eski devrine dönmeye itiyor. Onun elinin altından kurtulup hürleşmeniz onları mutlu etmedi. Doğu ve Batı sizlerin kurtuluşunun diğer ülkelere uzanmasından korktu. Hâlbuki siz kararınızı ilk günden açıklamıştınız ve o zaman şöyle demiştiniz: “Ucunda ölüm bile olsa zillete hayır!”  Ve sizler Allah’ın dilemesiyle bu sözü doğru çıkarmaya layık, bunu yapabilecek kişilersiniz.

Devriminiz ve cihadınız üzerine girişimler, mühlet tanımalar, barış çabaları peş peşe geldi ve bunların neticesinde Humus’ta savaşı dondurmak amacıyla el Akhdar el-İbrahimi’nin rolü ortaya çıktı. Sonra onun ardından Halep’te aynı rolü üstlenmesi için Staffan De Mistura göreve getirildi. Uluslararası toplumun ve Birleşmiş Milletler’in bütün telaşı sizlerin halkların hürriyeti ve saygınlığı için kandil olarak konup ışık tutacak olan bir yola girmemenizdi. De Mistura ilk girişimini sunduğunda rejim bir buçuk yıl önce o vakitlerde görüşmelerde konumunu güçlendirmek amacıyla Nubbul ve Zehra’ya ulaşmaya çalıştı. Rejimin çabasının ardından Hardetneyn olayı gerçekleşti ve rejim orada yüzlerce kayıp verdi. Fetih Ordusu onlara mühlet tanımadı ve dalga dalga gelen büyük bir sel halinde Nusayri rejimini İdlip’ten itibaren Sehl’ul-Ğab, Eriha ve nihayetinde Cisr’uş-Şuğur bölgelerinden söküp atmaya başladı. O sıralarda rejim değişik şekillerle kendisine sunulan Rafızi ve İran desteğine rağmen çökmek üzereydi. Ardından rejim ve diğer destekçilerinin başarısızlığını ilan eden bir tarzda Rus müdahalesi geldi ve De Mistura’nın askıya alınmış planını yürürlüğe koyacak şekilde bazı bölgelerde kısmi bir ilerleme sağlanması amacıyla ve Mücahitleri, cellatları ve katilleri olanlarla diyalog masasına oturmaya ve pınarları şehitlerin kanına doyan bazı toprakları teslim etmeye zorlamak için çalıştı. Allah’ın izniyle kurtuluşa kadar olacak olan yürüyüşün emanetini taşıyan kılıçların kınına girmesini Mücahitlere dayatmak istediler. Riyad Konferansı ve onu takiben 3.Cenevre Görüşmeleri gerçekleşti. Manzara, Esed’in gidişinden onunla alçaltıcı bir ateşkes yapmaya doğru sürülüyor. Öyle bir ateşkes ki milyonların göç ettirilmesi ve yüz binlerin öldürülmesinden sonra Şam’da Ehli Sünnet azınlık olacak şekilde sınırları yeniden çiziyor. Devrimi diri diri gömen, Şam cihadını asıl cevherinden çıkarması amacıyla devletlerarası toplantıların dehlizlerine ve BM’nin dosyalarına sokan bir ateşkes! Ordu ve emniyet kurumlarının suçlarına ve öldürmeye devam etmelerine, ölüm ve katliama gözetleyici olmalarına yol açan bir ateşkes! Tabi bu söylediklerimiz 18 ay sürecek olan geçiş döneminden sonra Beşşar’ın kendini hükümde kalıcı bırakması dışındadır. Beşşar’ın kendini yönetimde kalıcı bırakması ise daha büyük bir ihtimaldir. Boyun eğmeyi ve teslim olmayı kabul edenler Beşşar’ın militanlarına katılıp ulusal bir ordu kurulumunda yer alacaktır. Siyasi maceraların sahiplerine Nusayri yönetimi altında birleşik bir hükümet gölgesinde utanç koltukları verilecektir.

Amerika’nın vaatlerine tutunanlara sözüm şudur: Yalan, aldatma ve hilekârlıkla geçen 5 yıl sizi hala mı çarpmadı, hala mı kendinize getirmedi? Onların iyi niyetleri ve rengârenk tutumları hakkında bahse girdiniz. Peki, onlarla olmakla John Kerry’nin sizleri itaate ve boyun eğmeye doğru götüren tehditleri dışında neyi elde ettiniz?  Üstelik durum bunu da aştı, Amerika’nın çıkarları için halkınızın kanlarını ve bulundukları kötü hali Rusya ve İran dosyalarını çözümlemek amacıyla kullanmasına yol açtı. Şam’daki ölüm ve günlük yıkım manzaraları onların duygularını size doğru harekete geçiriyor mu sanıyorsunuz? Onlar bunların benzerini veya daha fazlasını Afganistan ve Irak’ta yaptılar. Güvenlik Kurulu’ndan veya BM’den sizlerin davasına insaf ve adaletle bakan kararlar çıkarılmasını mı umuyorsunuz? Filistin’de sizler için gerekli ibret ve öğüt vardır.

Ve şaşırtıcı olan garipliklerden biri de daha dün insanların kendilerine karşı ayaklandığı rejimin zulüm, baskı ve yolsuzluk teşkilatlarında bulunmuş bazı kişilerin bir iki gün içinde fedakarlıklar yapmış ve binlerce şehit vermiş insanların temsilcisi veya onlar adına konuşan bir resmi konuşmacıya dönüşerek Şam ehlinin kanı ve fedakarlıkları üzerinde pazarlığa girişmesi ve üstelik kendinde Şam ehlinin yaptığı fedakarlıklar üzerinde pazarlıklar yapmaya, onların yaptıklarını diğer kefede insani yardımın bulunacağı şekilde terazinin bir kefesine koymaya kendinde hak görüyor olmasıdır.  Bu şahıslar şunu hatırlasın ki ayaklanma dün olduğu gibi şimdi de saygınlık ayaklanması ve büyük bir ümmetin cihadıdır, bir gün bile açların ayaklanması, devrimi olmamıştır.

Şam ehlinin kanlarını nehirler gibi akıtmalarından sonra rejimin, Rusya ve İran’ın niyetlerini denemek istediğini ileri sürerek başkalarından önce kendini kandıran bazı kişilerin varlığını duydukça şaşkınlığımız artıyor. Rejim, Rusya ve İran’ın elinden ne bir çocuk ne bir kadın veya bir yaşlı kurtuldu. Öldürmek için kullanmadıkları, yapmadıkları çirkin bir fiil kalmadı. Ehli Sünnet’in köylerini ve şehirlerini harap ettiler. Ehli Sünnet’in dörtte üçünü Şam’dan göç ettirdiler. Tüm bu fiillerden sonra niyetleri denemek diye bir şey var mıdır?

Halkımızın trajik durumunu yaşamayan, bir bombardımanı yakından görmemiş ve Şam savaşlarında ayağı tozlanmayan bir görüşmeciden bu gibi şeyler çıkmasında şaşılacak yoktur. Değerli ve önemli şeyleri sunmayana Şam’ı ucuz bir bedelle satmak kolay gelir.

Gerçek görüşmeler ise mücadele ve cenk meydanlarında olanlardır. Onlar güven ve huzur hâkim olana dek kalpleri söken, alçakları bağlayan ve üzüntüleri gideren gerçek görüşmelerdir. Sebeplerin ele alınması sonuçlar üzerine görüşme yapmaktan daha iyidir, tağutların çok iyi anladığı dil budur.

****

Her kim mızrağının ucu ile izzet bularak yaşamazsa

İnsanlar arasında zilletin ölümü ile ölecektir

Değerli ömrün yok olmaktan kaçışı yoktur

Öyleyse zamanını en izzetlide, en övülende harca

****

Ey halkımız! Değerli Şam ehli! Sizlere çokça teşekkürlerimi yöneltiyorum. Vefalılar olan Şam ehli! Vefa ve ihsan sahibi olan Şam ehli! Hizmetkârları ve Yüce Allah’tan sonra kendileri için bir zırh olan Nusret Cephesi’nin bombalanmasını kabul etmeyen Şam ehli! Biz sözümüz üzere devam ediyoruz. Şam ehline destek için bir cephe olmaya devam ediyoruz. Eğer ateşkes sözünde durarak bizler dışında sizi bombalamayı durdurursa bu Yüce Allah’ın sizlere yapılan bombalamayı hafifletmek için bizi kullanmasından dolayı bizim için büyük bir şereftir. Biz Yüce Allah dilerse sizler için fedayız.

Kahramanlık ve cesaretin kenti olan Halep’teki halkımız! İkramın ve ihsanın kenti Halep! Yiğitlik ve direnişin kenti Halep! Sizler Şam’daki cihadınıza az sayıda teçhizat ve silahla başladınız. Halep’in yarısını bir ay içinde özgürleştirdiniz. Ümmetin gönlünde fedakârlık ve şehitliğin anlamlarını dirilttiniz. Ve kesin biçimde ümmetin kahramanlarının, İmaduddin Zengi ve onun oğlu Nureddin Zengi’nin torunları olduğunuzu ispatladınız. Başınıza gelmiş ve gelmekte olanların tamamına rağmen hala toprağınıza sıkı sıkıya tutunuyorsunuz. Lisan-ı haliniz sanki şöyle diyor: Ya dostu sevindiren bir hayat ya düşmanı kızdıran bir şehadet!

Sebat edin ki Yüce Allah sizlere sebat versin ve rotanıza devam edin, zor olandan korkmayın! Yüce Allah’a destek olun ki O da size destek olup zafer versin ve ayaklarınızı sabit kılsın. Allah’ın vaadine razı olmaz mısınız? ” Evet, sabrettiğiniz ve Allah’a karşı gelmekten sakındığınız takdirde; onlar ansızın üzerinize gelseler bile Rabbiniz nişanlı beş bin melekle sizi takviye eder.” (Ali İmran 125)

Halep kuzeyin başkenti ise de bizim kahramanlık merkezi olan Dımeşk’in Guta bölgesinde ve Der’a’da da zulme razı olmayan adamlarımız vardır.  Allah yolunda hakkıyla cihat etmektedirler. Onlar hakkında kanaatimiz budur, onları temize çıkarmayız. (Allah onları daha iyi bilir). Onlara Şam’da gelecek olan aşamada var olan bariz rollerini ve kollarını sıvayıp harpte ve çatışmalarda ciddi olmaları gerektiğini hatırlatırız. Bu harp Allah’ın izniyle ayrım noktası olacaktır.

Değerli ehlimiz! Gerçekten başarılı bir devrim eski rejimi tüm kurumlarıyla köklerinden söküp alan bir devrimdir. Böyle değilse kanları heder etmekten ve malları telef etmekten başka bir anlam taşımaz. Ve sonrasında ilk noktaya geri dönmek, daha zalim ve daha azgın bir rejime dönmek vardır.  Şam bugün değişim için tarihi ve büyük olan bir durak notasını temsil etmektedir.  Onun zaferi ümmetin şereflerinden büyük bir izzeti geri getirecektir, yitirilmiş bir saygınlığı ve zayi edilen bir onuru geri getirecektir. Müslümanlarda ölü olarak bulunan bir vicdanı diriltecektir. İşte bu Batı’nın korkmakta olduğu şeyin ta kendisidir.

Ey İslam ehli! Eğer Şam’da bugün bu savaş için bir kesin biçimde sonuçlanma olmazsa bunun etkileri Şam’ı çevreleyen bölgedeki Ehli Sünnet’e de uzayacaktır. Bölgedeki Sünni halkların bunu iyi bir şekilde anlamaları gerekir. Eğer Şam’da durum Rafıziler ve Nusayriler lehine istikrar sağlarsa bu on yıldan az bir süre sonra savaşın zorunlu olarak Hz. Muhammed’in (s.a.v) yarımadasına taşınması demektir. Ve iş böylece sona doğru ilerleyecektir.

Irak’ta durumun net bir şekilde Rafıziler lehine olması ve Ehli Sünnetin orada sonlarıyla tek başlarına yüzleşmek için bırakılmaları Rafızileri Irak’tan daha öteye; Şam ve Yemen’e bakmaya itmiştir. Şam’dan sonra Muhammed’in (s.a.v) yarımadası için kim emin olabilir?

Ben burada seslenirken Müslümanların halklarına sesleniyorum, Amerikanlara itaat ve boyun eğme gösterme dışında başka bir şeye güçleri yetmeyen yöneticilerine seslenmiyorum. Bugün Şam cihadı bölge adına genel olarak Rafızilerin karşısında durmaktadır. Harp bugün Beşşar Esed’in rejimiyle yüzleşmeyi çoktan aşmış ve tamamen Rafızi projelerine karşı koymaya dönüşmüştür. Bugün nusret (destek olma) vacibi/farzı her Müslümandan bu şer’i farzı kendilerinden can, mal ve evlatla düşürmeyi talep etmektedir.

Gerçekten Şam ehli sizden destek istemektedir. Onları desteksiz, yardımsız bırakmayın! Rafızi bir Afgan onlara sizden daha yakın olmasın. Allah Resulü (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Müslüman bir kimseyi hürmetinin (dokunulmazlığının) çiğnendiği ve ırzının (şahsiyetinin, namusunun, onurunun) eksiltildiği bir yerde desteksiz bırakan hiç kimse yoktur ki Allah da kendisine destek verilmesini istediği bir yerde onu desteksiz bırakmasın. ”

Şam’ın süvarileri ve komutanları, cihat ve şehadetin aslanları olan bereketli kahramanlara, Nusret Cephesi’ndeki kardeşlerime şunu diyorum: Sizlere karşı örülen bu tuzakların, şartların gölgesinde sizlere Yüce Allah’ın şu sözünü hatırlatıyorum: “Onlar öyle kimselerdir ki bazı insanlar kendilerine ‘ Gerçekten insanlar sizin için ordular topladı’ dediklerinde bu onların sadece imanını artırmış ve ‘Allah bize yeter, O ne güzel vekildir’ demişlerdir.” (Ali İmran 173) Ve aynı şekilde size şu sözünü hatırlatırım: “Nice peygamberler vardır ki onlarla birlikte çok rabbani âlim savaştı. Onlar başlarına gelenlerden dolayı gevşemediler, ne zaafa kapıldılar ne boyun eğdiler. Gerçekten Allah sabredenleri sever.” (Ali İmran 146)

Şüphesiz zaferin yolu; iman ve çabalamadır, zorluk ve beladır, sabır ve sebattır ve Allah’a yöneliştir. Ardından zafer ve nimetler gelir. Allah’ın zafer ve desteği kendisini hak eden için biriktirilir. Ona sonuna kadar sebat edenler dışında kimse erişemez. Onlar sıkıntılara ve darlıklara, zararlara karşı sebat ederler. “Şüphesiz sizleri biraz korku, biraz açlık ve mallarınızdan, canlarınızdan ve ürünlerden azaltma ile sınayacağız. Sabredenleri müjdele!” (Bakara 155)

İşte bu, zaferin ve zilletten izzete geçmenin maliyetidir. Yenilgiden zafere geçmenin maliyetidir.  Bu sınanışın sahiplerine böylesine büyük adanmışlıklar, fedakârlıklar sonrasında zaferi eksik bırakmak zor gelecektir. Bu sınanışın, belanın ötesine sabır sahipleri dışında kimse eremeyecektir. Yüce Allah şöyle buyurdu:

“İnsanlar iman ettik demeleriyle imtihan olmadan bırakılacaklarını mı sandılar? ” (Ankebut 2)

Seyyid Kutub (Allah ona rahmet eylesin) şöyle dedi: “İman öylesine söylenilen bir söz değildir. O maliyetleri olan bir hakikat ve yükleri olan bir emanettir. Aynı şekilde iman sabra ihtiyaç duyan bir cihattır, katlanmaya ihtiyaç duyan bir gayrettir. İnsanların ‘İman ettik’ demeleri yetmez, fitneye maruz bırakılıp ona karşı sebat etmedikçe ve ateşin altını ve altına yapışan ucuz diğer unsurları ayırmak için altına yaptığı gibi unsurları saf, kalpleri halis bir halde ondan çıkmadıkça bu çağrıdan, iddiadan dolayı bırakılmazlar. Fitne de kalplere böyle yapar.”

Ey Şam’ın ordusu! Yüce Allah sizleri hoş ve mübarek bir toprakta büyük bir cihatla şereflendirdi. İnsanlardan mustazaf olanlarını savunuyorsunuz. Azminizi artırın, darbelerinizi güçlendirin. Onların kalabalıkları ve uçakları sizi korkutmasın. Şüphesiz cesaret bir korumadır, korkaklık ise ölümün yatağıdır. Bu konuda Rasullah (s.a.v) sizler için bir örnek olsun. Hz Ali’den (r.a) nakledildiğine göre o şöyle demiştir:

“Bedir günü zorluk şiddetlenince Rasulullah’la kendimizi koruduk. O, o gün düşmana en yakın olanımız olarak insanların zorluk ve sertlik bakımından en şiddetlilerindi.”

****

Kavmin korkağı kendi annesinden kaçar.

Kavmin cesuru ona layık olmayanları bile korur.

****

Hak ve batıl arasındaki her çatışmanın önünde insanlar çeşitli sınıflara bölünürler: Mümin, münafık, desteksiz bırakan ve engel olan. Hangi sınıftan olduğunu seç. “Allah ve resulü bize aldatmadan başka bir şey vadetmemiş” (Ahzab 12) diyenlerden misin yoksa “Bu, Allah ve Resulü’nün bize vadettiğidir.” diyenlerden misin?

Yüce Allah şöyle buyurdu: “Müminler ahzabı (birleşen grupları) görünce ‘Bu Allah ve Resulü’nün bize vadettiğidir. Allah ve Resulü doğru söylemiştir.’ dediler ve bu onların sadece iman ve teslimiyetlerini artırdı.” (Ahzab 22). İşte bugün kimin korkak kimin cesur olduğu belli olacaktır. Bugün kimin yalancı kimin doğru sözlü olduğu belli olacaktır. Bugün kimin mümin kimin münafık olduğu ortaya çıkacaktır. Harp, adamların cevherlerini belli etmek için şiddetlenmektedir. Az bir sabır sonrasında Yüce Allah zafere dair vaadini gerçekleştirecektir.

Lisan-ı halin şu olsun ey İslam askeri!

****

Eğer cenk meydanında ölümle rızıklandırılırsam

İşte o vakit kinlerinin ateşi kanımdan içer

Düşmanlar içinde bir dağ gibi yüce halde seslenirken

Ya Rab ölüm ne güzel bir ganimettir

Şu toprağa bir aşığın fısıltısını yaydım

Ey Şam ovaların kanıma kandı mı?

Ey ilahi tüm bunlar paha biçilemez değildir

Bir cennetle mükâfatlandırılmışsa, ey nimetler bahşeden!

****

Ey bu dinin koruyucuları! Allah hakkındaki zannınızı güzelleştirin ve eksiklik ve noksanlıktan münezzeh olan O’na tevekkül edin! Bakın Ebu Bekir (r.a) es-Sıddık Rasulullah’a mağaraya sığındıklarında şöyle diyordu: “Ey Allah’ın elçisi! Biri ayaklarının altına doğru baksa bizi görür”. Allah resulü (s.a.v) ona şöyle buyurdu: “Üzülme! Allah bizimledir.”

İşte Hz. Musa (a.s): “İki topluluk birbirini görünce Musa’nın adamları ‘Biz gerçekten yetişilenleriz’ dedi. Musa bunun üzerine ‘Asla! Şüphesiz rabbim benimle birliktedir, beni doğru yola iletecektir.’ dedi.” (Şuara 60-61)

İşte Hz. İbrahim (a.s) o, mancınığa konulduğunda ona Cibril (a.s) geldi ve şöyle dedi: “Benim katımda bir ihtiyacın var mı?” İbrahim (a.s)  bunun üzerine şöyle dedi: “Sana gelince senden bir ihtiyacım yoktur. Allah ise Yüce Allah bana yeter, O ne güzel vekildir.”

Gerçekten bizler Yüce Allah’ın zaferine kesin bir şekilde inanıyoruz. Şu an Mücahit topluluklarının muzaffer halde başkent Şam’a girdiklerini, rejimin yıkılıp gittiğini, Beşşar ve yardımcılarının sindirilmiş ve zelil bir halde olduklarını ve Şam ehlinin Allah’ın izniyle İslam’ın güveni ve yönetimi altında olduğunu görür gibiyim. Allah’ın kendilerine kefil oldukları zayi olmayacaktır. Bu, Allah’a da zor değildir.

Hicret ederek bizlere destek olan ve bizimle birlikte silah taşıyıp mallarını ve yurtlarını Şam ehlinden kardeşleri için feda eden kardeşlerimize şöyle diyorum: Şam toprağındaki Muhacirler! Desteksiz bırakılmayacaksınız. Şüphesiz bu toprak; cömertlik, ihsan ve iyiliği unutmamanın toprağıdır. Ben gerçekten insanların size olan sevgisine tanık oldum. Size özenlerini ve sizler için fedakârlık yapmaya ne kadar hazır olduklarını gördüm. Şunu bilin ki kıymetli ve paha biçilemez şeyleri onun uğrunda harcadığınız bir toprağın halkı yönünden/tarafından saldırıya uğramayacaksınız.

Saftan çekilmeyi düşünen, kendisi için zillet ve aşağılıktan razı olan ve bununla birlikte zayıf çıkarları ve kısır siyaseti delil olarak kullanan kimselere, savaştan ve ölümden kaçan kimselere Yüce Allah’ın şu sözünü diyorum: De ki: «Eğer ölümden veya öldürülmekten kaçıyorsanız, kaçmak size asla fayda vermez. Vereceğini varsaydığınız takdirde de ancak pek az faydalandırılırsınız. (Ahzab 16) ve aynı şekilde Yüce Allah’ın şu ayetini söylüyorum: “Gerçekten Allah, içinizden alıkoyanları ve kardeşlerine: «Bize gelin» diyenleri bilmektedir. Bunlar, pek azı dışında zorlu savaşlara gelmezler.” (Ahzab 18)

Şiddet ve korkunun olduğu yerde köşesine çekilmiş sessiz bir korkak olan ve güven ve konforun olduğu yerde cesur,  güzel konuşan ve önde olan kişilerin hali gibi bir halin olmasın. Böyle kişilerden müminler küfürlü konuşmalar ve ağzı bozukluk dışında bir şey elde edemezler.

Şam’daki grupların askerlerine sözüm şudur: Kendime ve size bu toprağın özgürleştirilmesinin bedeli olarak bu mübarek toprakta akan Müslümanların kanlarını hatırlatırım.  Sizden hiç kimse yoktur ki kendisinden sonra gelenlere köprü olmak için ve yol ve güzergâhımızı tamamlamamız amacıyla canını harcayan değerli bir dostu veya yakını bulunmamış olsun. Temiz ve günahsız kanların, evlatlarını kaybeden anaların inlemelerinin, yetimlerin bağrışlarının, aç midelerin, denizlerde boğulan çocukların; göç ettirilenler ve sığınmacılardan grupların, parmaklıklar ardında bekleyişi uzayan tutukluların ve insanların kulaklarında çınlamış olan tecavüz mağduru kadınların çığlıklarının yaktığı bir ateşi nasıl söndürebiliriz?  Tüm bu insanlar yaralarının iyileşmesi için zafer anını beklemektedir. Bu da sizin boyunlarınızdaki bir emanettir. Sizler inşaAllah bu emaneti taşımaya ehil kimselersiniz.

” Ey iman edenler! Allah'a ve Peygamber'e hainlik etmeyin; (sonra) bile bile kendi emanetlerinize hainlik etmiş olursunuz.” (Enfal 27)

Sözlerimi Yüce Allah’ın bir ayetinden şu kesit ile tamamlıyorum: “Allah’a kavuşacaklarını kesin olarak bilenler şöyle dediler: Nice az topluluk Allah’ın izniyle çok topluluğu yenmiştir. Şüphesiz Allah sabredenlerle birliktedir.” (Bakara 249)

Söylediklerimiz bunlardan ibarettir. Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamdolsun.

Nusret Cephesi Emiri Ebu Muhammed Fatih El Culani

Tercüman: Abdullah Teslim

HABERE YORUM KAT

4 Yorum