1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. Muhammed Mursî ve Liderlik Liyâkatı
Muhammed Mursî ve Liderlik Liyâkatı

Muhammed Mursî ve Liderlik Liyâkatı

Kısa vâdede belki kaybetmiş gibi gözükseler bile, siyasî şuûr sahibi Mısır müslümanlarının en güçlü örgütlerinden olan ‘İkhwan’ uzun vâdede şimdiden kazanmış ve Muhammed Mursî de, imrenilecek bir liderlik liyâkatine sahib olduğunu göstermiştir.

07 Kasım 2013 Perşembe 03:59A+A-

Selahaddin E. Çakırgil

Muhammed Mursî ve Liderlik Liyâkatı

27 Mayıs 1960 Askerî Darbesi’nden sonraki Yassıada yargılamalarını hatırlıyalım..

Yapılan yargılamaların kanunlara aykırılığını iddia edenler olduğunda, Yüksek Adalet Divanı adıyla yargılama yapan komik ve kukla bir mahkemenin başındaki Sâlim Başol isimli yargıç müsveddesi kişi, ‘Ne yapalım, sizi buraya tıkan kuvvet böyle istiyor..’ diyebiliyordu.. Tıpkı, İkinci Dünya Savaşı sonunda Nürnberg’de (hem de Nazizm’in kalesi sayılan ve Adolf Hitler’in Nasyonal Sosyalizm (NAZİ) Partisi’nin genel merkezi olan binada kurulan ve) alman yetkililerini ‘savaş suçlusu’ diye ithamıyla yargılayan özel mahkemenin başındaki Amerikalı yargıç gibi.. Evet, o da Yassıada’dan 15 yıl öncelerde, hukuk adına yapılan itirazları, ‘Ne yapalım, sizi buraya tıkan kuvvet böyle istiyor..’ diye karşılıyor ve bastırıyordu.

Halkımızın sessizliği, itirazsızlığı ve başeğişi açısından hepimiz için hattâ bir utanç âbidesi olacak çaptaki o Yassıada muhakemelerinde, en küçük bir itiraz dile getirilecek olsa, nasıl en ağır işkenceler yapıldığını, o günleri bizzat yaşayanların hatıralarından bile anlamak mümkündür.

O günlerde darbecileri ve onların zulüm ve işkencelerini alkışlayanlar, daha sonraki yıllarda medyada, özgürlükçülük iddialarıyla arz-ı endâm etmişlerdi. İ. Selçuk, Ç. Altan, U. Mumcu ve emsali kalemşörlerin 12 Mart 1971 Askerî darbesine kadar temel konularının neler olduğuna bakılsa, durum iyi anlaşılır. Adnan Menderes’in idâmından hemen sonraki günlerde, (İsmet İnönü’nün damadı) M. Toker’in Menderes için kullandığı çok ağır ve alçakça hakaret sözleri başta olmak üzere, nice anlı-şanlı kalemşörlerin yıllar boyu Adnan Menderes’e nasıl hakaretlerle dolu makaleler yazdıkları da o günleri yaşıyanların hâfızâlarında ve arşivlerde duruyordur. Ki, o hakaret sözlerini burada tekrar etmekten teeddüb ederim.  (Şimdilerde ihtiramla anılan A. H. Tanpınar gibi bir edebiyat ve fikir adamı bile, yazdığı makalelerde, Menderes ve etrafındakileleri bir kez asmanın yetmiyeceğini, yüzlerce kez asmak gerektiğini söylüyor; A. Nesin ise, çıkardığı mizah dergisinin kapağına, ‘Balık dipte gerek, Adnan ipte gerek..’ gibi manşetleri çekebiliyordu. Medya, bütünüyle darbecilerin ve onlardan emir alan ve kendilerini aydın ve devrimci diye niteleyen ve iktidar histerisi krizine tutulmuş çevrelerin elinde olup, istedikleri yalanı istedikleri şekilde yaldızlamalarla topluma şırınga ediyorlardı. )

Mes’ele, o günleri yeniden anlatmak değil..

Aynı azgın durumun şimdilerde Mısır’da da tekrarlandığını hatırlatmak için yazılıyor bunlar..

*

Bir farkla ki, o zaman Türkiye toplumu, gözyaşlarını gizlice yutkunup, seslerini çıkaramadığı gibi, Adnan Menderes de esasen yapı itibariyle oldukça nâzik olduğundan, alçakça saldırılara mukavemet edemiyen ruh hali veya kemalist çevrelerden duruşma salonuna doldurulanların alaycı gösterileri ve de o düzmece yargılamanın ünlü savcısı Altay Ömer Egesel’in ikide bir dile getirdiği idâm taleblerinin sevkıyle celladlarından af dilenircesine bir tablo sergiliyor ve hattâ bazen ağlamaklı bir duruma düşü(rülü)yordu. (Gerçi, 1950-60 arası C.başkanı olan  Celal Bayar, farklı bir tablo oluşturuyor ve yargılamaları kabul etmiyordu, ama, o bile, yapılan baskılara dayanamayıp intihara teşebbüs etmek noktasına kadar bile varmıştı. Ancak, onun İttihad-Terakkî komitacılığından gelen o direnişinin halk üzerinde bir etkisi olmuyordu, çünkü, halk arasında ona bir muhabbet beslendiğinden sözedilemezdi..)

Bu durum, sadece Türkiye açısından böyle değildi.. Müslüman coğrafyalarının nicelerinde de nice askerî darbeler oldu, seçim yoluyla veya başka usûllerle iktidar makamlarına gelen nice kadrolar öldürüldüler, zindanlara dolduruldular, dârağaçlarına gönderildiler. Ama, bütün o gelişmeler karşısında, halk kitleleri genelde tepkisiz kaldılar.

Yazının Devamı…