1. HABERLER

  2. ETKİNLİK

  3. Kahramanmaraş'ta "Tevhid ve Şirk" Semineri
Kahramanmaraşta Tevhid ve Şirk Semineri

Kahramanmaraş'ta "Tevhid ve Şirk" Semineri

Kahramanmaraş Rıdvan Hoca Vakfında “Kur’anda Ve Günlük Hayatımızda Tevhid ve Şirk Üzerine” Konulu Seminer Yapıldı.

29 Nisan 2013 Pazartesi 18:00A+A-

Amasya Özgür-Der Temsilciliğinden, Haksöz yazarı Mustafa SİEL tarafından verilen seminerde özetle vurgulanan hususlar...

Tevhid ve Şirki Doğru Anlamanın Önemi

51.Zariyat Suresi 59. ayette ifade edildiği gibi, insanın yaratılış amacı - hayatın anlamı sadece Allah’a ibadet–kulluktur. Kulluğun temelinde ise, doğru-sahih iman bulunmaktadır. Yani sahih-doğru iman olmadan, sahih-doğru kulluk söz konusu olamaz.

İmanın nasıl olması gerektiği, nelere nasıl iman edilmesi ve nelerden niçin iman etmekten kaçınılması gerektiğine dair ilkeler sahih–doğru imanın esaslarındandır.

 Sahih - doğru iman deyince, tevhid ve şirk konusu ana eksende olmaktadır. 4.Nisa Suresi 48. ayette ifade edildiği üzere, ancak şirk bulaşmayan bir iman Allah katında itibar görüp, dünya ve ahirette fayda sağlamaktadır.

Tevhid ve Şirkin İmanın Temel İlkeleri İle Alakası

2.Bakara Suresi 177 ile 4.Nisa Suresi 136. ayette Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara ve peygamberlere iman olarak sayılan imanın 5 temel ilkesinin tevhid ve şirkle direkt alakası vardır. Bu 5 ilkenin mahiyeti doğru kavranmadan, ne sahih - doğru iman bilgisine sahip olunabilir, ne de şirkten korunulabilir.

Mesela, Bu 5 ilkenin en önemlisi olan Allah’a imanla asıl kastedilen, Allah’ın varlığına değil, Allah’a şirk koşmadan iman etmektir. 12.Yusuf Suresi 106. ayette insanların çoğunun Allah’a şirk koşmadan iman etmediği bildirildiği gibi, Kur’anın ilk muhatabı olan Mekke müşriklerinin de Allah’ın varlığını inkar etmedikleri bilinmektedir.

Mekkeli müşriklerin ilah olarak kabul ettikleri birtakım gerçek yada hayali varlıkları, Allah’ın bizzat yaratıp kendisine yardımcı kıldığını kabul ettikleri ve bu sahte ilahlara Allah ile beraber ibadet–kulluk ettikleri, Kur’andaki pek çok ayetten net olarak anlaşılmaktadır.

Demek ki Allah’a iman etmek ve Allah’a ibadet – kulluk etmek deyince asıl anlaşılması gereken, Allah’ın varlığına iman ile O’na ibadet – kulluk etmek değil, Allah’a şirk (ortak) koşmadan iman ile sadece O’na ibadet – kulluk etmektir.

Tevhid ve Şirk’in Anlam ve Mahiyeti

Tevhid Arapça vehade kökünden gelip, birlemek, bütünlemek kök anlamına sahiptir. Şirk ise, Arapça şereke kökünden gelip, bir şeye birden fazla kişinin ortak olması kök anlamına gelir.

Tevhid terimi, uluhiyete (ilahlığa) ve rububiyete (rabliğe) dair bütün vasıfların tek ilah (tanrı) olan Allah’a has kılınmasını ifade eder. Şirk terimi ise, Yüce Allah’a uluhiyet yada rububiyete dair bir takım hususlarda bir yada daha fazla hayali yada gerçek varlığı ortak kılmak – saymak demektir. Yani her şeyin tek yaratanı ve maliki (sahibi ve tasarruf edeni) olan Allah’a, yaratış yada malikiyetinde bir yada birden fazla ortak tanımak demektir.

Yada başka bir tanımla, Yüce Allah’a zatında yada sadece O’na has olan sıfat ve fiillerinde ortak tanımak anlamına gelir şirk.

Tevhid mutlak bir gerçeklik (vakıa, hak) iken, her türlü şirk ancak batıl (boş, aslı olmayan) zanni iddialardır sadece. Bu nedenle 31.Lokman 13. ayette açıklandığı üzere, hak olmayan bir şey olması nedeniyle zulüm, hem de en büyük zulümdür. Çünkü şirk en büyük gerçeği (el hakk), Allah’ın uluhiyet ve rububiyetine  tecavüz etmektir.

İmanı, Tevhid  Ve Şirki Doğru Anlamada Tek Mutlak Bilgi - İlim Kaynağı Kur’andır

İmanın esas alanı ğayb olup, sahih imani bilgi ise, ancak ğayb konusundaki tek ve mutlak bilgi kaynağı olan Kur’andan edinilebilir. Lakin imanın tanımı ile ilgili bu temel ilke peygamberimizin vefatından sonra peyderpey çiğnenerek, imanın alanı olan ğaybla ilgili uydurma rivayetler ve başka kaynaklardan alınan bozuk ğaybi anlayışlar iman anlayışına katılarak, sahih imani bilgisi bulanıklaştırılmış ve bozulmuştur.

Tevhid ve Şirkin doğru kavranarak sahih –doğru bir imani anlayışa ulaşabilmek için, bu alandaki mevcut tüm kabullerimizin mutlaka Kur’anın ışığında gözden geçirilerek, Kur’ana aykırı olanların ayıklanması elzemdir.

Tevhid ve Şirk’in Ğayb İle Alakası

Tevhid ve şirkin, öncelikle ğayb dediğimiz, insanın bu dünyada asla ulaşamayacağı varlık alanı ile mutlak bir ilişkisi vardır. 2.Bakara Suresi 3.ayette, mü’minlerin ğayba iman ettikleri beyan edilmekte olup; tevhid ve şirk temelde ğayb alanı dediğimiz, Allah, şeytan ve meleklerden müteşekkil olan ve ileride ahiret yurdunu da kapsayacak olan ğayb alanı ile yakından ilgilidir.

Bu nedenle ğayb alanı yada ğayb alemi dediğimiz ve ancak ve sadece Kur’an ayetleri vasıtasıyla tanıyabileceğimiz alan doğru kavranmadan, tevhid ve şirkin doğru kavranabilmesi ve şirkten kaçınılabilmesi mümkün değildir.

Mesela ğayb alemi ile ilgili olarak, burçlar, astrologlar, falcılar, ebced hesabıyla tahminde bulunanlar sadece boş ve sonuçsuz işlerle uğraşmakla kalmayıp, bu alanlarda burçlar gibi birtakım varlıklara tabiatüstü güçler vehmetmek suretiyle dolaylı yada direkt şirke düşebilmektedirler.

Tevhid ve Şirk’in Ahiret İle Alakası

Ğayb deyince de, hem şu anda mevcut olan ğayb alemini, hemde kıyametin vukuu ile ortaya çıkacak ahiret alemini anlamak gerekmektedir. Çünkü ahiret alemide bizim için şu an ğayb durumunda olup, ancak kıyametin vukuundan sonra ğayb olmaktan çıkacaktır.

Ahiret aleminin ğayb olması nedeniyle, bu alemle ilgili tek mutlak bilgi – ilim kaynağımızda Kur’an olup, tıpkı mevcut ğayb alemi hakkında olduğu gibi, kıyamet sonrası oluşacak ahiret alemi hakkında da Kur’andan başka mutlak bilgi – ilim edinecek bir kaynak mevcut değildir.

Tevhid ve Şirk’in Kainat - Uzayla Alakası

Tevhid ve şirki doğru anlayabilmek için sadece ğayb ve ahiret aleminin doğru kavranması yeterli değildir. Kainat, evren ve uzay gibi isimlerle ifade ettiğimiz maddi - fizik alemin mahiyetinin doğru kavranması da, tevhid ve şirkin doğru anlaşılması ve şirke bulaşılmaması için elzemdir.

Kainat hakkındaki bilgi kaynaklarımız ise, Kur’anın yanı sıra gözlemlere ve deneysel verilere dayanan bilimsel bilgilerdir. Bizler en yakınımızdaki varlıklardan en uzaktaki gök cisimlerine değin tüm kainat varlıkları hakkındaki doğru bilgileri ancak Kur’andan ve sağlam bilimsel verilerden edinebiliriz.

Edindiğimiz bu veriler bizlerin kainatta hangi varlıkların olduğu ve olan varlıkların mahiyet, güç ve işlevlerini doğru tanımamıza vesile olur. Doğru tanıma da bizi, olmayan bir takım hayali varlıklar vehmetmek yada var olan varlıklara verilmemiş güç ve işlevler vehmetmekten korur.

 Tabiat varlıklarına Yüce Allah’ın vermiş olduğu, Kur’an ve bilimsel verilerle tespit edilen güç ve etkileri aşan güç ve etki vehmi en azından şirke açılan tehlikeli bir kapı ve çoğu zamanda şirk olmaktadır.

Hepimiz çevremizde insanların birtakım taşlara, kayalara, ağaçlara, yerlere vs. nasıl tabiatüstü güç ve etkiler vehmettiklerini, onlardan tabiatüstü anlamda korkup umduklarını, şifa ve yardım beklediklerini biliriz.

Başka bir misal olarak, büyü ve cincilik inancının insanları nasıl vehimsel korkulara sürükleyip, taş ve çaputlardan, cinci üfürükçü hocalardan medet umma aşağılanmasına ittiğine sık sık şahit oluruz.

Tüm bu şirk unsurları, kainatın (tabiatın) mahiyetinin Kur’an ayetleri ve bilimsel veriler ışığında doğru kavranılamamasından kaynaklanmaktadırlar. 

Tevhid  Ve Şirk, Dar Bir Alanda ve Soyut Olarak Ele Alınacak Bir Konu Değildir

Tevhidi bir iman olmadan salih amel olmayacağı malumdur. Zaten Kur’anda iman deyince tevhidi imanın anlaşılması gerektiğini izah etmiştik. Tevhidi iman, soyut ve dar bir alanı kapsayan bir konu olmayıp, tam aksine tüm varlığı kapsayan ve somut yansımaları açık olan, hayatımızın her anını ve alanını ilgilendiren bir konudur.

Zaten buraya kadar yapmaya çalıştığımız açıklamalar da, tevhid ve şirkin hayatın her anına ve alanına nasıl nüfuz edip yansıdığını, neredeyse bu konuyla alakalı olmayan hiçbir duygu, düşünce, söz, tavır ve fiilin (amelin) olmadığını ortaya koymaktadır.

Nitekim 14. İbrahim Suresi 24’ten 31’e kadar olan ayetlerde kelimeyi tevhidin kökü sağlam dalları semada yayılmış ve her daim meyvesini veren bir ağaca benzetilmesi üzerinde önemle durulmalıdır.

İman ancak tevhidi bilince sahip olunup şirkten kaçınılırsa misaldeki ağaç gibi sağlam köklü olur. Böyle bir imandan da yüksek ve dalları her yöne yayılmış ve her daim güzel ve faydalı meyve veren bir ağaç misali her daim salih amel üreten bir islam yükselebilir.

Şirk karışan bir iman ise, her an yıkılmaya aday, acı ve faydasız meyveler veren bir ağaç gibi olup, ne dünyada ve nede ahirette bir fayda sağlamaz.

Seminerin ardından sorulan sorulara cevap verilmesini müteakip, seminer konusu ile ilgili olarak Mustafa SİEL’in yazmış olduğu “Kur’anda ve Günlük Hayatımızda Tevhid ve Şirk” isimli kitap tanıtıldı ve yine Mustafa SİEL tarafından kitabın bir özeti mahiyetinde hazırlanmış olan “Kur’andaki İman Gerçeği” isimli broşür dinleyicilere hediye edildi.

HABERE YORUM KAT