
Gönüllü bir sağlık görevlisinin hikâyesi
Yusuf hayal bile edilemeyecek şeylere katlandı ama ne insanlığını ne de başkalarını kurtarma içgüdüsünü asla kaybetmedi.
Hend Abo Helow’un Electronic Intifada’da yayınlanan yazısını Barış Hoyraz, Haksöz Haber için tercüme etti.
Geçen yıl 10 Ağustos'ta İsrail güçleri Gazze Şeridi'nin merkezinde yaşadığım Nuseyrat mülteci kampına amansız bir bombardıman başlatarak panik içindeki aileleri canlarını kurtarmak için kaçmaya zorladı.
Ağır bir hava saldırısı yakındaki bir evi yerle bir ettiğinde babam merdivenlerden birinci kattan ikinci kata çıkıyordu.
Şarapnel parçaları havayı yırttı geçti. Barut ve toz görüşümü bulandırdı. Merdiven boşluğunda, basamaklar babamın ayalarının altında parçalandı.
Ailemin geri kalanıyla birlikte birinci kata sığınmıştım. Ona ulaşamadım.
Sonra birdenbire genç bir adam çöken merdiven boşluğuna tırmandı, babamın yüzüne nemli bir gazlı bez bastırdı ve onu güvenli bir yere taşıdı.
Becerikli ve sakin bir şekilde hareket ediyordu. Üzerinde acil müdahale görevlisi olduğunu belli edecek herhangi bir üniforma olmasa da deneyimli olduğu belliydi.
Kendisinin ve ailesinin İsrail'in hedefi haline gelmesinden korktuğu için gerçek adını vermek istemeyen 28 yaşındaki Yusuf Raed aslında 2012'den beri, yani henüz 14 yaşındayken Kızılay'da gönüllü sağlık görevlisiydi. Daha sonra bana gururla anlattığına göre, Kızılay tarihindeki en genç gönüllülerden biriydi.
Eşi ve çocuğuyla birlikte Gazze'nin kuzeyindeki Cibaliye'den bizim bölgemize göç etmişlerdi ve görevde olmamasına rağmen Yusuf babamı kurtarmaya gelmeyi hiç düşünmemişti.
Mart ayında onunla ve 30 yaşındaki eşi Hulud ile hasarlı evimizde oturup İsrail'in soykırımı ve özellikle de gönüllü sağlık görevlisi olarak yaşadıkları hakkında konuştuk.
Mart ayında onunla ve 30 yaşındaki eşi Hulud ile İsrail'in soykırımına ilişkin deneyimleri ve özellikle gönüllü sağlık görevlisi olarak hayatı hakkında konuşmak üzere hasarlı evimizde bir araya geldik. Duygusal bir sohbet oldu.
Aile hizmeti
Yusuf bana, kökleri hizmete dayanan bir aileden geldiğini söyledi. Babası bir sivil savunma görevlisiyken iki amcası da sağlık görevlisiymiş. Amcalarından biri Ekim 2023'te görev başındayken, diğeri ise Aralık 2023'te Kemal Adwan Hastanesi'nde öldürülmüş.
Yusuf'un babası da bu yıl 19 Ocak'ta başlayan kısa süreli ateşkesten hemen önce görev başındayken öldürülmüş.
Bunlar onun ilk kişisel kayıpları değildi. Aynı zamanda arkadaşı olan üç sağlık görevlisini 11 Ekim 2023'te toprağa vermiş.
"Plastik torbalarda cesetlerinin parçalarını topladım. Bunlar sabah çayımı paylaştığım meslektaşlarımdı," diye anlatıyor Yusuf.
Gördüğü en korkunç şey bu değildi, ama unutamadığı bir şey olduğunu söyledi.
“Parçalanmış bedenlerinin görüntüsü hâlâ kâbuslarıma giriyor.”
İnsanları canlı bulmanın yanı sıra, cesetleri sağlam bulmak Yusuf'u biraz rahatlatmış: en azından aileler sevdiklerini biraz onurlu bir şekilde gömebilmişler.
İsrail'in Gazze'deki soykırımı süresince Yusuf gibi tıp uzmanları ve acil müdahale ekipleri özellikle etkilendi. En az 1,400 kişi öldürüldü, 360 kişi ise gözaltına alındı.
21 Aralık 2023'te, Kızılay'ın Cibaliye'deki - hem bir tıp merkezi hem de yerinden edilmiş insanlar için bir sığınak olarak ikiye katlanan - merkezinde çalışırken Yusuf, aralarında meslektaşları ve yerinden edilmiş sivillerin de bulunduğu onlarca kişiyle birlikte İsrail askerleri tarafından gözaltına alındı.
Gözaltı
Gözleri bağlı ve elleri kelepçeli olarak, hak grupları tarafından “işkence kampı” olarak tanımlanan kötü şöhretli Sde Teiman gözaltı kampına nakledildi.
Yusuf, “Beni sürekli öldürmekle tehdit ettiler” dedi. "Beni Husi savaşçısı olmakla bile suçladılar. Sürekli yalvardım - ‘Ben sadece bir sivilim, bir ilk yardım görevlisiyim’ - ama umursamadılar."
Daha sonra dört askerin kendisini dövdüğünü söyledi. Kronik astım hastası olan Yusuf, askerlere durmaları için yalvarmış.
Yusuf, “Kan kusmaya ve nefes nefese kalmaya başladım,” diye anlatıyor ve bunun onları sadece güldürdüğünü söylüyor.
Ocak ayı başındaki bir sorgulama sırasında bir asker ev adresini sormuş. Yusuf saf bir şekilde askere söylemiş.
Saatler sonra asker ona -doğru olduğu ortaya çıkan- Cibaliye'deki evini bombaladıklarını, İsrail ordusu insanların kuzeyi boşaltmasını emredinceye kadar karısının, yeni yürümeye başlayan oğlunun ve diğer akrabalarının burada barındığını söyledi.
"Yıkıldım, ailemin kurtulup kurtulmadığını öğrenmek için yalvardım. Sadece güldüler: ‘Gazze'deki herkesi öldüreceğiz’ dediler" dedi.
Başka bir sorguda ona karısının ve oğlunun fotoğrafını göstermişler.
“Eğer bize istediğimizi vermezsen onları öldürürüz” dediklerini söyledi. “Bir tık - hepsi bu.”
Onlara sadece bir ilk müdahale görevlisi olduğunu ve aradıkları bilginin kendisinde olmadığını söyleyip durdu; bu bilginin Gazze'deki İsrailli tutsakların ya da Hamas üyelerinin yeri olduğunu söyledi.
Esaret altında geçen her gün yeni işkenceler getirdi: Diğer pek çok kişinin ifadesinde olduğu gibi Yusuf da çeşitli şekillerde köpeklerin saldırısına uğradığını, elektrik şoku verildiğini, zor pozisyonlarda bağlandığını, ağır aletlerle dövüldüğünü, yiyecek, battaniye, uyku ve tıbbi tedaviden mahrum bırakıldığını, hatta bir tuvaletin bile kendisine çok görüldüğünü söyledi.
"Kıyafetlerim kemiklerime yapıştı. Uzuvlarımdaki tüm hisleri kaybettim" dedi.
Ocak 2024'te Yusuf Karam, Abu Salem sınır kapısında serbest bırakıldı.
Yusuf kendisine “Kaç” dendiğini söyledi. “Kaç. Durursan seni vururuz.”
İmkânsız seçim
Yusuf'un yaptığı ilk şey kardeşi Abdullah'ı aramak olmuş; Abdullah, Yusuf'a anneleri ve diğer dört kardeşinin Refah'a kaçtığını, Yusuf'un eşi, oğlu ve babasının ise kuzeyde mahsur kaldığını bildirmiş.
Ancak Yusuf Refah'ta akrabalarıyla ilk kez bir araya geldiğinde, ilk başta onları tanıyamadığını söyledi.
"Kardeşim isimlerini hatırlamama yardım etti. Ama zihnim bomboştu, sanki biri anılarımı silmişti."
Bu arada 30 yaşındaki eşi Hulud, Yusuf'un serbest bırakıldığını öğrenmişti ama şimdi imkânsız bir seçimle karşı karşıyaydı.
“Ya oğlumla birlikte Netzarim'in ölüm koridorundan geçerek güneye kaçacağım ya da hayatımı riske atarak tek başıma gideceğim ve oğlumu geride bırakacağım.”
Hulud güneye gitmeyi seçmiş ve henüz 2 yaşındaki Raed'i annesiyle bırakmış.
"Aldığım kararın ne kadar tehlikeli olduğunun farkındaydım ama bir fedakârlık yapmam gerekiyordu. Yol boyunca nefesimi tutuyordum, her anın son anım olabileceğini biliyordum," diyor Hulud The Electronic Intifada'ya.
Şubat 2024'te kocasıyla yeniden bir araya gelmek için Refah'a ulaştı.
“Buruk bir sevinçti,” dedi Yusuf. "Onu çok özlemiştim ve yeniden bir araya geleceğimiz günü özlemle bekliyordum. Yine de aklım kuzeydeki oğlum Raed'deydi."
Tekrar yerinden edildi
O yılın Mayıs ayında, İsrail ordusu Refah'ı işgal ettiğinde, Yusuf ve eşi tekrar yerinden edildi, bu kez Nuseyrat'taki evimin yakınındaki çadıra.
Yusuf üç kardeşimle; Mutaz, Muntaser ve Muhammed ile kaynaştı ve hepimiz birbirimizi tanıdık. Yusuf'un ailesi ve benim ailem ortak hikâyeler, endişeler ve ateşkes umutlarımız üzerinden birbirimize bağlandık.
Eşi Hulud yemek pişirdi ve cömertçe paylaştı, ancak oğlu kuzeyde açlıktan ölmeye devam ederken yemek yemekten zevk alamadığını bize itiraf etti.
Oğullarının yokluğu Yusuf ve Hulud için sürekli bir endişe kaynağıydı.
Yusuf düzenli olarak insani yardım kuruluşlarını arayarak Raed'in tahliyesine yardım etmelerini istedi, ancak çok az yardım geldi. Özellikle İsrail'in Haziran 2024'te Gazze sahili boyunca uzanan El Raşid caddesinin büyük bir bölümünü yasak bölge ilan etmesinin ardından, ayrılığın kalıcı hale gelebileceği korkusu arttı.
Hulud her gün oğluyla konuşmaya çalıştı.
"Bazen internet kesiliyordu. Diğer zamanlarda hava saldırılarından kaçıyorlardı. Çoğu arama başarısız oldu. En büyük korkum bir daha asla ‘anne’ dediğini duyamamak, onu kucağıma alamamak ve saçlarını okşayamamaktı," diyor Hulud The Electronic Intifada'ya.
Sonunda Yusuf, UNICEF'e ulaşmayı başardı. Yardım etmeyi kabul etmişler ama yolculuk sırasında oğluna bir zarar gelirse UNICEF'in hiçbir sorumluluğu olmayacağına dair bir feragatname imzalatmışlar.
Yusuf, “Onu görmeden güneyde ölemezdim,” dedi. “Onun da beni görmeden kuzeyde ölmesine izin veremezdim.”
Yeniden bir araya gelme
Ekim 2024'te Raed, Yusuf'un onu aldığı Deyr el-Belah'ta nihayet babasıyla yeniden bir araya geldi.
Ancak küçük çocuk babasını tanıyamadı ve onu gördüğünde kontrolsüzce ağladı.
Yusuf, “7 Ekim 2023'ten beri onunla fazla vakit geçiremedim,” dedi. "İlk yürüyüşünü, ilk kelimelerini, sütten kesilmesini kaçırdım. Her şeyi özledim."
Raed de annesini tanımıyordu ve bir ay boyunca evimizin yakınında kaldıkları çadırda her gece Raed'in ağladığını duyduk.
Ve sonra bir gün Yusuf sevinçle Raed'in “Anne” ve “Baba” kelimelerini söylediğini bildirdi.
27 Ocak'ta ateşkes yürürlüğe girdikten sonra Yusuf ve ailesi kuzeye, Cibaliye'deki evlerine döndü.
İsrail ateşkesi bozmadan önce Mart ayında kendisi, Hulud ve Raed kısa bir süreliğine Nuseyrat'a döndüklerinde ve konuşmak için oturduğumuzda bana bunun mutlu bir dönüş olmadığını söyledi.
"Kirlilik. Kanalizasyon. Patlamamış mühimmat. Molozlar. Ve şimdi de insanlar arasındaki gerginlik. Oğlum için korkuyorum."
Yetersiz beslenmeden muzdarip olan ve bağışıklık sistemi kırılgan olan Raed'i korumayı takıntı haline getirmiş.
"Çadırdan çıkmasına izin verilmiyor. Bir sıyrık bile tahliyesi anlamına gelebilir. Ve ben bu aşağılanmayı bir daha yaşamayacağım. Sadece onun güvende olmasını istiyorum."
Yusuf'un kendisi de şimdi, kendisi gibi aşırı travma, işkence ve zihinsel eziyete maruz kalanlar için yaygın bir rahatsızlık olan travma sonrası stres sendromu belirtileri gösteriyor.
The Electronic Intifada'ya konuşan Yusuf, “Bir yatak gördüğümde dağılmış uzuvlar görüyorum” dedi. "Karanlıktan nefret ediyorum. Gürültü olmadan uyuyamıyorum. Karımın parçalanmış yüzünü görüyorum. Nefes nefese, oğluma sarılarak uyanıyorum."
Biraz para kazanmak için ailesiyle birlikte kalmaya kararlı olduğu Cibaliye'de küçük bir güneş paneli şarj istasyonu açtı.
Yusuf ve onun gibiler pek çok kişi için olduğu gibi babam için de bir can simidi oldu.
Onun hızlı düşünmesi ve eğitimi babamı ölümcül bir tehlikeden kurtardı. Babam bayılmıştı ve şarapnel yaraları vardı, ancak Yusuf nemli gazlı bezi yüzüne bastırıp solunum yollarını açık tutmasaydı durum çok daha kötü olabilirdi.
Babam ve Yusuf arasındaki bağ, şimdi onları ayıran mesafeden etkilenmedi.
Yusuf hayal bile edilemeyecek şeylere katlandı ama ne insanlığını ne de başkalarını kurtarma içgüdüsünü asla kaybetmedi.
*Hend Abo Helow, Gazze'de yaşayan bir tıp öğrencisi, araştırmacı ve yazardır.








HABERE YORUM KAT