1. HABERLER

  2. ETKİNLİK

  3. FSM Üniversitesi'nde 28 Şubat Paneli Yapıldı
FSM Üniversitesinde 28 Şubat Paneli Yapıldı

FSM Üniversitesi'nde 28 Şubat Paneli Yapıldı

FSM Üniversitesi'nde faaliyet gösteren Söz Eylem Kulübü "28 Şubat'ta Ne Oldu?" başlıklı bir panel düzenledi.

07 Mart 2013 Perşembe 12:40A+A-

Söz Eylem Öğrenci Kulübü’nün düzenlediği "28 Şubat'ta Ne oldu ?" konulu paneli Fatih Sultan Mehmet Üniversitesi Haliç Kampüsünde gerçekleşti. Muhammed Sena Ceyran’ın yönettiği panelin konuşmacıları Bekir Berat Özipek ve Gülden Sönmez'di.

Muhammed Sena Ceyran, konuşmacıları tanıttıktan sonra 28 Şubat’ın post-modern bir darbe olarak İslami kimliği hedef aldığını ve bizler Müslüman öğrenciler olarak bu dönemin şahitlerinden bu yaşananları öğrenerek hafızamızı diri tutmamız gerektiğini vurgulayarak ilk konuşmacı Bekir Berat Özipek’e sözü verdi.

Sözü alan Bekir Berat Özipek, 28 Şubat’ın bir muhtıra olduğunu, darbe ile muhtıra arasında bazı farkların bulunduğunu ifade etti. Özipek devamında;

Darbe askerin yönetime el koymasıyla olur. Muhtıra ise askerlerin iktidara verdiği bir ültimatomdur fakat 28 Şubat’ta bir darbede yaşanacak her şey yaşanmıştır. Muhtıralarda asıl hedef hükümet iken bu muhtırada muhtıranın şiddeti daha çok toplumun değerlerine yönelmiştir. Türkiye Cumhuriyeti asker, sivil bürokrasi ve eşraf saç ayağı üzerine kurulmuştur. Çok partili hayata geçilmesiyle beraber toplum ve Cumhuriyetin oluşturduğu üst tabaka arasındaki bariyerler yavaş yavaş kırılmaya başlamıştı. 1960 darbesi bu ayrıcalıklarını kaybeden üst sınıfın kendine hak gördüğü imtiyazları kaybetmesinden dolayı olmuştur. Bu durum her on yılda bir tekrarlandı. Tabi bu müdahalelerin zemini her zaman bir yapay tehlike üzerinden hazırlandı. Her darbede farklı bir gerekçe vardı. Kiminde irtica, kiminde sağ-sol kavgası gibi.

28 Şubat’ta sadece Refah yol hükümetiyle başlayan bir süreç değil, Özal ile başlayan bir süreçtir. Özal iktidara geldiğinde yurt dışına öğrenci göndermede mülakat ve İngilizce bilme zorunluluğunu çıkararak yurt dışına gidecek öğrencilerin bir merkezden yapılacak sınava tabi tutularak seçilmesini sağlamıştır. Bu durum sadece kolejlerde İngilizce yeterliliğe sahip zengin kesimin çocuklarının değil, halkın çocuklarının da yurt dışına çıkarma imkanı sağlamıştır. Bu ne anlama geliyordu? Yurt dışına gönderilmiş insanlar ileride bürokraside ve siyasette etkin rol alması demekti. Sınav sisteminin değişmesiyle birlikte yurtdışına daha çok halkın çocukları gitmeye başladı. 28 Şubat’ta ilk olarak bu yurt dışına öğrenci gönderme sistemi değiştirildi ve sistem tekrar ahbap çavuş ilişkisinin geçtiği mülakata döndürüldü. Çünkü iktidarda kendilerine ortak istemiyorlardı.

1999 ve 2001 ekonomik krizleri aslında toplumun alt kesimlerinin parasının sömürülmesidir. 1999 ve 2001 krizleri 28 Şubat’ın bir sonucudur. 1996’a Refah-Yol hükümeti kurulduğunda kimse bu koalisyonun çok uyumlu olacağını düşünmüyordu. Beklentilerin aksine koalisyon sağlıklı yürümeye ve ekonomik bazı gelişmeler gösterdi. Erbakan seçim konuşmasında “Rantçıların musluklarını keseceğiz” diyordu.  Bu durum Cumhuriyetten bu yana gelen devletten beslenen ayrıcalıklı kesimin işine gelmiyordu ve bu durumdan rahatsız oluyorlardı. 28 Şubat’ta bir irtica tehlikesi üzerinden geçekleştirildi. Çünkü darbeciler “Ayrıcalıklarımızı Kaybediyoruz” diyemediği için “Laiklik tehlikede! ” diyerek vitrine irticayı koymuşlardır. Oysa 28 Şubat sadece Fadime Şahin’in gözyaşlarından, Ali Kalkancı’dan ibaret değildir.

Darbeciliğin aslında bir cahillik değil, bir ahlaki sorun olduğunu bu yüzden darbeciler seçimle iktidara gelemeyeceklerini bildikleri için ve toplumda destekleri olmadıkları için dışarıdan destekle darbe yaptıklarını belirterek sözlerine son verdi.

Özipek’ten sonra sözü alan Gülden Sönmez, “28 Şubat’ta neden İslam ve İslam’ın müntesiplerinin hedef seçildiğine baktığımızda aslında Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan itibaren Müslümanların iktidara gelmesinin engellendiğini görüyoruz” diyerek başladığı konuşmasının devamında;

Cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte Müslümanların geçmişleriyle bağı koparılarak alfabeleri yasaklandı. Sadece yasaklanan alfabeleri değildi. Bir toplum cahil bırakıldı. Kuran okumak ve öğretmek yasaklandı. Kadın ve erkek kıyafetleri zorla ve baskıyla değiştirilerek bu kesim sindirildi. 12 Eylül’den sonra Özal ile gelişen süreçte eskiyle kıyasla bir özgürlük ortamı oluştu. Bu ortamla birlikte çeviri kitaplarının çoğalması, öğrenme arzusu ve İran devriminin etkileriyle birlikte bir bilinçlenme süreci yaşandı. Evler birer üniversiteye dönüştü. Bu dönemde İslami kesim çocuklarını kimliklerini koruyarak okutmaya çalıştı. O dönemde üniversitelerde İslami kesimin çocukları ciddi anlamda yer tutuyor ve her konuda donanımlı gençler yetiştiriyorlardı. Yine bu dönemde İslami kesim sermaye ile buluştu. Milli Görüş hareketi daha önce kimsenin bahsetmediği bir şekilde “adalet” kavramını gündeme getiriyordu. Haliyle bu durum ayrıcalıklı kesimin canını sıkıyor ve bu süreçten rahatsız oluyorlardı.

28 Şubat’ın üniversitelerde neden Müslümanları hedef aldığınıysa Nur Serter’in: “Eğer biz bu gençlerin üniversitelere girmesine serbest bırakırsak bizim hiçbir fonksiyonumuz olmayacaktır.” sözü de İslami kesimin çocuklarının nasıl donanımlı olduğun ve 28 Şubatçıları nasıl korkuttuğunu özetleyen bir sözdür. 28 Şubat İslam’ın hayattan geriletilmeye çalışması hatta silinmeye çalışılmasıdır. Bu dönemde Müslüman kadınlar eskiden olduğu gibi sadece ev hanımı rolünde değil, toplumda üreten bir değer haline gelen bir hale dönüştüler. Bu yüzden 28 Şubat zulmü daha çok Müslüman kadın ve başörtüsü üzerinden gerçekleşmiştir.

Son olarak ben bir avukat olarak birçok duruşmalarda bulundum fakat 28 Şubat sürecinde başörtüm yüzünden avukat olarak alınmadığım salonlara sanık olarak girmek zorunda kalıyordum. Hemen her gün eve gitmeden önce karakola uğruyor ve adıma gelen dava tebligatlarını alıyordum. Bu dönemde yargı ve askerler arasında akıl almaz bir ilişki vardı. Askerler yargı mensuplarına brifing vererek nasıl davranmaları konusunda yüksek yargıya emirler veriyordu. Yüksek yargı mensuplarıysa bu durumu ayakta alkışlayarak hukuk tarihine kara bir leke olarak geçiyordu. Biz o dönemde hakimlere karşı sanıklar olarak hukuk dersleri veriyorduk diyerek sözlerine son verdi.

Panel katılımcılardan gelen soruların cevaplanmasıyla son buldu.

Haber: Kürşat Okur

Foto: Emine Nur Çakır

Haksöz-Haber

fsm_28_subat_panel.jpg

fsm_28_subat_panel-(2).jpg

fsm_28_subat_panel-(3).jpg

HABERE YORUM KAT

2 Yorum