
Fayiz El Kenderi, Suriye’de IŞİD’e karşı gayr-ı müslimlerle ittifakın caiz olup olmadığını değerlendirdi
Kuveyt kökenli, eski Guantanamo tutuklusu davetçi Fayiz El Kenderi, Suriye’nin Uluslararası IŞİD Karşıtı Koalisyon'a katılma kararı üzerine Şara yönetimine dönük ihanet suçlamalarına cevap verdi.
Fayiz El Kenderi’nin Youtube üzerinden yaptığı konuşmayı Lokman Doğmuş Türkçeye çevirdi:
“Suriye’de IŞİD’e karşı gayr-ı müslimlerle ittifak caiz mi?”
Allah’ın selamı rahmeti ve bereketi üzerinize olsun. Allaha hamdolsun. Allah’ın elçisine selam olsun.
Suriye devletine karşı saldırı ve şüphe yaratılması çok doğal bir şey. Kimse düşmansız değil ve herkesin suçlanması mümkün.
İzin verin bu ithamları şimdi hızlı bir şekilde tahlil edelim.
Suriye hükümetini Amerikan uşaklığı ile itham eden mezhepçiler var ve bu hakikaten çok komik. Amerikan tankları üzerinde iktidara gelenlerin Suriye hükümetini suçladığını tahayyül edin. Dünya ülkelerinin büyük çoğunluğu bu Suriye hükümetine karşı çıktı, onlarla savaştı ve siyasetleri ancak (devrimde) emri vaki ile mecbur kalınca değişti. Buna rağmen bu ülkelere yardımlaşma elini uzatan Suriye hükümetini itham ediyorlar. Bu mezhepçiler Suriye hükümetini batıya casusluk yapmakla suçluyor. Bunlara söylenecek söz yok.
İkinci bir kesim ise IŞİD’dir. Bunlar aslında Suriye hükümetini on seneden fazla bir süredir tekfir ediyorlar. Son gelişmelerden dolayı değil.
Üçüncü kesim ise fanatik partizanlardır. Bunların Suriye hükümetine kin gütmelerine sebep olan faaliyetleri kendi grupları daha önce yaptığında hiç itiraz etmiyorlardı. Ve devrim günlerinde Amerika ile el ele tutuşuyorlardı. Hatta Türkiye hükümeti ile de. Kendi partilerini desteklediği zaman Amerika ile temas halinde ve (Siyonist) Oluşum ile askeri, siyasi, güvenlik, teknik işbirliği içinde olan NATO’ya üye Türkiye’yi sabah akşam alkışlıyorlardı, evet buna rağmen alkışlıyorlardı. Lakin Türkiye bu grupların kaybeden kart olduğunu fark edip bunları terk edince çekingen bir tavırla Türkiye’ye hücum etmeye başladılar. Pekiyi neden yanınızda durduğunda Türkiye’yi savundunuz da sonra Suriye’de saldırmaya başladınız. Suriye hükümeti Türkiye’nin yaptığından bile daha azını yaptı. Türkiye hükümeti için, Suriye hükümeti için ve bütün Müslümanlar için hayırlar temenni ediyoruz fakat bu grupçuluk tiksindirici bir şey. O yüzden partizanlıktan nefret ediyor ve grupların yok olmasını istiyorum. Böylece eskiden olduğu gibi iğrenç parti, grup engeline takılmadan Allah için birbirini seven güçlü ve tek bir ümmet olalım.
Tekfirci IŞİD’e ait bir video izledim. Suriye hükümetinin IŞİD’e karşı Allah’ın düşmanları olan Amerika’yı ve batıyı dost edindiğini iddia ederek tekfir ediyor. Kayıttaki görünen mekânlara bakılırsa Avrupa’da kaydedildiği apaçık anlaşılıyor. Bu tekfircilerin haklı olduğunu varsayarsak onların da İslam dininden çıktıklarını kabul etmemiz gerekiyor. Zira batı ülkeleri Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri vatandaş ve oturum hakkı olanlara vergiyi zorunlu kılıyor. Sonra bu vergileri Savunma Bakanlığını da içeren genel bütçe kapsamında harcıyor. Dolayısıyla vergi verenler Müslümanları katleden cephaneyi finanse etmiş oluyorlar.
Bu tekfircinin söylediğine itibar edersek kendisi de dinden çıkmış oluyor. Avrupa ve Amerika’da yaşayan herkes aynı hükme tabi oluyor. Tabi kurnazlık yaparak kendisinin mecburen bunu yaptığını söyler. Hayır bu şekilde zorunlu vergi koymayan Asya ya da Afrika ülkelerine ya da en azından Müslümanların öldürülmesine iştirak etmeyen ülkelere gidebilirsin. Avrupa’da ya da Amerika’da yararlandığın güzel dünyevi hayat şartları yüzünden kendini mazur göstermen, buna karşılık milyonlarca Müslümanın canını ve ırzını korumak isteyen Müslümanları suçlaman makul mu?
Sana bir örnek vereyim: Sen eşin ve kızlarının Londra’ya tedavi için gittiğini düşün. Sonra Müslüman kökenli bir çete geliyor ve eşine ve kızlarına saldırmak istiyor. Polisi arayacak mısın aramayacak mısın? Kâfir onlar. Hükmü genelleştirirsek bu durumda kâfir polisi aradığın ve yardım istediğin için kâfir olduğunu söyleyeceğiz. Çünkü sen Müslümanlara karşı kâfirlerden yardım talep ettin. Bunu söyleyenin zerre kadar aklı ya da zerre kadar dini var mı?
İŞİD’e karşı gayr-i müslimlerle ittifak caiz mi? Öncelikle şunu her zaman aklımızda tutmamız gerekiyor: Bu normal bir İslami cemaat değildir. Bunlar uyuşturucu satıcılarından daha tehlikelidir. En korkunç katliamları gerçekleştirdiler. Camileri bile havaya uçurdular. Kadın, çocuk, yaşlı demeden bombalar patlatıp öldürdüler. Bunlar ne akrabalık bağına saygı duyarlar ne de verilen söze bağlı kalırlar. Kontrolsüz kötülükleri her tarafa yayıldı.
İnsanlar İŞİD’e karşı gayr-i müslimlerle ittifak yapmanın hükmünü sorduğunda Allah Teala’nın indirdiği hüküm ile amel etmeleri en uygunudur. “Onlara güven veya korkuya dair bir haber gelince hemen onu yayarlar. (Oysa) onu, Elçi’ye veya aralarında yetki sahibi kişilere götürselerdi, onların arasından işin içyüzünü anlayanlar, onun ne olduğunu bilirlerdi. Allah’ın size bol lütfu ve merhameti olmasaydı, azınız hariç elbette şeytana uyardınız.” (Nisa Suresi/80) İçinizden ûlul-emr olanlar, âlimler ve yöneticilerdir. Âlimler; çünkü onlar nassları ve nassların nasıl anlaşılacağını biliyorlar. Yöneticiler; çünkü onlar realiteyi ve perde arkasında olanları biliyorlar. Bir konuda hüküm vermek onu doğru bir şekilde tasavvur etmeye bağlıdır. Madem realiteden uzaksın, hüküm vermen doğru değil. Lakin birçok iletişim araçlarında bu şekilde delile dayanmayan yargılar dağıtıldığını görüyoruz. Allah Teala buyuruyor ki: Elçi’ye veya aralarında yetki sahibi kişilere götürselerdi, onların arasından işin içyüzünü anlayanlar, onun ne olduğunu bilirlerdi. Burada kullanılan “istinbat” yani çıkarırlardı, tıpkı yerin altından suyu çıkaranlar gibi. Şer’i hükmün sırlarını ve realitenin arkasındakini bilir. Yerin altından çıkarıyorlar, karanlıktan, sırların derinliklerinden, böylece şer’i hüküm üzerlerine insin.
Ayrıca IŞİD’e karşı batı ile işbirliği henüz yapılmadı. Sayın Ahmed eş-Şara bugün Washington Post’a batının yardımı olmadan on yıl IŞİD’le savaştıklarını ve Suriye’nin sorumluluğu üstlenmeye kadir olduğunu açıkladı. Üstelik hatta koordinasyon gerçekleşse bile birçok yetkili bunun sadece siyasi bir koordinasyon olduğunu, daha ötesine sonra gidileceğini ifade etti. Kişisel olarak gerçekleşmemesini temenni ediyorum fakat bu askeri işbirliğinin gerçekleştiğini farz edin. Neden temenni etmiyorum, çünkü Suriye’de IŞİD’in yeniden yeşermesinden en çok batı yararlanacaktır. Amerika’nın Afganistan’da yaptığı gibi. IŞİD Amerikan uçaklarının himayesinde Taliban’a saldırıyordu. Havadan Amerikan uçakları Taliban’ı bombalıyor, karadan IŞİD saldırıyordu. Fakat farz edelim ki Suriyeli kardeşlerimiz, alanda onlar var çünkü, şüphesiz onlar daha iyi biliyor bu durumu, farz edelim ki şer’i maslahat açısından batı ile yardımlaşma açısından bir beis görmediler, tıpkı uyuşturucu ticaretine, organ kaçakçılığına, kara para aklamaya karşı, ya da Hasan Nasrallah’ın hizbine karşı, kaptagon ticaretine karşı yapılan yardımlaşma gibi, IŞİD’i bunlarla karşılaştıralım. Caiz mi değil mi? Bu konuyu açıklamadan önce: Bir konuda hüküm vermek onu anlamaktan sonra gelir. Suriye gerçeği nedir? Suriye adalet bakanı ve Fetva Konseyi üyesi sayın Mazhar el Veys ve yine Suriye’nin durumunu bizden daha iyi bilen bir grup âlim, tekfirci IŞİD’e karşı bu işbirliğinin 2014’ten beri var olduğunu dile getirdiler. Amerika IŞİD liderlerini ve elemanlarını hedef aldığı gibi aynı zamanda başka birçok cemaate saldırdı ve bilerek ya da bilmeyerek masum insanları öldürdü. Dolayısıyla bu işbirliğinde Suriye hükümetinin var olması, hem masumların öldürülmesini hem de Suriye egemenliğinin ihlal edilmesini önlüyor. Öyleyse bu ittifak şeri maslahat açısından doğrudur.
Allah ümmetin âlimlerine rahmet etsin. Onlar küçük büyük demeden her konuda fikirlerini beyan ettiler. Pekiyi geçmişteki âlimlerimiz bu konuda bir hüküm zikretmiş mi? Evet. Sözlerini aktarmadan önce şunu söyleyeyim: kendilerine söz söylenecek insanların en hayırlısı siz Suriye’de yaşayan Suriyeli yiğitlersiniz, dışarıda yaşayıp itiraz edenler değil. Dışarıdan muhalefet edenler şüphe etmekten ve suçlamaktan vaz geçmeyeceklerdir. Ey Suriyeli kahramanlar, onlarla vakit kaybetmeyin. Sizsiniz önemli olan, siz içeride yaşayan yiğitlersiniz. Dışarıdaki şüphecileri veya sanal hesapların arkasına saklananları dikkate almayın. Vahdetinize sarılın. Suriye içinde sizinle birlikte sıkıntılara katlanan sadık âlimlerinizin arkasında durun.
Şafii mezhebi ulemasından Zekeriya el Ensari (rh.a) Menhecü’t-Tullab adlı kitabında Haricîlerle savaşma konusunu ele aldığı bölümde; “Zaruret olmadıkça Haricîlere karşı kâfirlerden yardım istenmez”. Yani zaruri olduğu zaman Haricîlere karşı kâfirlerden yardım istenebilir. Hatib el Şirbîni’nin (rh.a) Kitabül-İkna’sında da “onlara karşı kâfirden yardım istenmez, yani Haricîlere karşı kafirlerden yardım talep edilmez, çünkü bir Müslümana zarar verecek birini Müslümana saldırtmak haramdır. Ancak zorunlu olduğu zaman bu yapılabilir. Zekeriya el Ensari’nin (rh. a.) dediği gibi. İmam Şafii (rh. a.) mezhebinde böyle. Bunun gibi İmam el Ahmed’in mezhebinden el Haccavî’nin İkna’sında da “Onlarla savaşırken kafirlerden ya da kaçanların da öldürülebileceğine inananlardan yardım istemek haramdır, ancak zaruret halinde başka. Demek ki İmam-ı Ahmed’in mezhebinde de zaruret halinde Haricilerle savaşta kafirlerden yardım istemek caiz oluyor. Hanbeli âlimlerinin önde gelenlerinden Merdavi (rh.a) “Tankih-il Muşbi’ Fi Tahrir-i Ahkamil Mukni’” adlı kitabında “Onlara karşı kâfirlerden yardım istemek, yani Haricilerle savaşırken kâfirlerden yardım istemek zaruret hali dışında haramdır”. Şafii âlimlerinin önde gelenlerinden el Remli de “Nihayet-il Muhtac” adlı kitabında diyor ki “Onlara karşı kâfirlerden yardım istenmez, hatta zimmi bile olsa, çünkü onların Müslümanlar üzerinde yetkili kılınması haramdır. Çünkü onlar itaat etmeyi ret ediyorlar ve kâfirler de onları dinleri gereği öldürüyorlar. Ezraî ve başkalarının Mütevelli’den (rh.a) naklettiklerine göre zaruret halinde evet kâfirlerden yardım istemek caizdir ve bu söz doğru ve yerindedir dediler.
Hanbeli âlimlerinin önde gelenlerinden el Buhuti (rh.a) “Şerh-i Müntehe el İradat” adlı kitabında “Onlara karşı kafirlerden yardım talep etmek haramdır, çünkü Müslümanların kanı üzerine onlara yetki vermek, Cenab-ı Allah’ın Nisa Suresi 141. Ayette buyurduğu gibi “Allah müminler aleyhine kâfirlere hiçbir yol vermeyecektir.” Ayeti mucibince haramdır. Ancak zaruret halinde başka. Eğer zaruret varsa caizdir. “Müntehel İradat”’ta İbni Neccar da aynı konuyu zikrediyor ve Buhuti de bu şekilde şerh etmiştir.
İbni Hazm (rh. a.) “El Muhalla” adlı kitabında “Mesele: Bağy ehli (haksızca bir şekilde isyan eden ve zorbalık yapan) yani Hariciler ve benzerleri aleyhine düşman savaşçı veya devlet koruması altında yaşayan gayr-i müslimler ya da diğer bağy ehlinden yardım istemek caiz mi? İbni Hazm bu konuda âlimlerin ihtilafını zikrediyor ve cevaz vermeyenlerin görüşünü seçerek diyor ki: müşrik; zimmi (devlet koruması altında yaşayan gayr-i müslimler) ile harbîlere (düşman savaşçılar) verilen isimdir ve adalet sahipleri engel olduğu sürece buna cevaz vermek caiz değildir, çünkü adalet ehli güçlü olduğu zaman hem kendisi sakınır hem de başkasını engeller ve İslam beldesinde endişeye sebep olan Haricileri ve bağy ehlini güç ve kuvvet ile engelleyebilir. Fakat yok olmanın eşiğine gelinmişse, güç tükenip buna mecbur kalırsa ehl-i harbten yardım almakta, zimmilere dayanarak kendini savunmasında beis yoktur. Bu yardımda bir Müslüman veya zimminin canına ve malına zarar gelmemesinden emin olmak gerekir.
İbni Hazm’ın bu görüşü kesinlikle yüzde yüz doğrudur. Aksini düşünürsek, yani Suriye’nin bu ittifaka girmediğini düşünürsek, Suriyeli âlimler ve kardeşlerimizin hatırlattığı şu konuya dikkat edelim ki 2014’ten beri IŞİD’e karşı bir uluslararası ittifak mevcuttur. Yanlışlıkla veya bilerek kaç masumu öldürdüler. Suriyelilerin bu ittifaka girmeleri Amerikalıların uzun yıllardır işlediği bu fesadı ve ifsadı azaltır. Sadece IŞİD ile sınırlı kalmadılar. IŞİD üyesi olmayan sivil ya da başka grup, örgüt ve cemaatlerden olanları da öldürdüler. Suriyelilerin bu ittifaka girmeleri öncelikle Suriye’nin egemenliğini güçlendirir. Suriyeliler bu konudaki her ayrıntıyı biliyorlar ve aynı zamanda bu yapılan hataları engellerler. Dolayısıyla bu ittifaka girmeleri daha doğrudur.
Şüphesiz zaruretlere itibar etmek aslî bir şer’î hükümdür. Zaruretleri inkâr edenler apaçık bir şekilde doğrudan sapar ve Allah’ın indirmedikleri ile hükmederler. Mecbur kalanın murdar hayvan etini yemesinin caiz olmadığını söyleyen kişinin “Allah murdar et yemeyi size haram kıldı” demesi, onun Allah’ın indirdikleri ile hükmetmediğini gösteriyor. Şer’î olarak muteber olan herhangi bir zarureti inkâr edeni biz Allah’ın indirdikleri ile hükmetmeyen olarak görürüz.
Fakat bazıları bu zaruretlerin herkesin girebileceği bir kapı sanıyorlar. Hayır, zaruretler herkesin girebileceği sökülmüş bir kapı değil. Zaruretler meradaki her hayvanın serbestçe yediği bir ot değildir. Zaruretler sıradan insanların sosyal medyada tartıştığı bir konu değildir. Özü sözü doğru âlimlerimiz bu konuda birçok sabite koydu. Zaruret, cahillerin zan ettikleri gibi Allah’ın şeriatına karşı hile yapmak için kullanılan bir kavram değildir. Misal olarak önemli bir fıkıh kaidesini hatırlayalım. “meşakkat kolaylığı celbeder”. Zor durumda kalanlara kolaylık sağlanır. Âlimler bu kaideyi akılları ve istekleri ile değil tam tersi Kur’an ve Sünnetten çıkardılar. Allah Teala “Allah hiçbir canı gücünün yetmeyeceği şeyle sorumlu tutmaz” Rabbimiz! Bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır yük yükleme!
Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmediği şeyler yükleme! (Bakara 286) “O, dinde üzerinize hiçbir zorluk yüklemedi. (Hac 78) Yine Allah Teala “Allah sizin için kolaylık ister zorluk istemez” (Bakara 185) “Kendilerinden ağır yüklerini ve üzerlerindeki zincirleri kaldırır (atar)” (Araf 157) Hz. Peygamber (s.a.v.) bir sahih hadiste şöyle buyuruyor: “Ben kolaylaştırılmış doğru yol-denge ile gönderildim.” Bir başka sahih hadiste Hz. Peygamber "Allah benim ümmetimin üzerindeki hata, unutma ve zorla yaptırılan şeyleri kaldırdı.” Bu meşakkat kolaylığı celbeder kaidesi, âlimler meşakkatin ne olduğunu, hangi çeşitlerinin olduğunu açıklamışlar. İbadete engel olmayan Normal zorluk var. İbadeti terk etmeye etkisi olmaz, normalin üstünde olan zorluklar var ve bunlar üç kısma ayrılır. Büyük zorluklar; mesela camiye giderken yolda bir vahşi hayvan varsa camiye gidilmez. Hacca giderken de bir aslan ya da yol kesici varsa hacca gidilmez. Farz düşer, bu farz İslamın rükünlerinden biri olsa da. Bu zorluk yüzünden. Çünkü önemli olan canın ve bedenin korunmasıdır. Canın ve bedenin korunması da dinin maslahatı içindir. Bunların korunması ibadet yolunda bunları kaybetmekten daha evladır. Burada gerçekten çok derin bir bakış açısı var. Ben bu Müslümandan, hayatından, varlığından gücü nispetinde Allah’ın dinine yardım konusunda yararlanmak istiyorum, neden böyle bir tek ibadet için öldürülsün? Bundan dolayı hacca bu nedenle gitmemesi caizdir. Bunun gibi mesela aşırı soğuktan dolayı hastalanma korkusu ile yıkanmak da öyle. Bu durumda da teyemmüm caizdir. Hafif meşakkatler de var. Mesela hafif diş veya baş ağrısı gibi. Bu zorluk dikkate alınmaz. Orta derecede zorluklar da var. Bu zorluklar büyük meşakkatlere yakınsa dikkate alınır, ancak hafif meşakkatlere yaklaşırsa da itibar edilmez. Meşakkat kolaylığı celb eder kaidesini fakihler izah etmiş ve sınırlarını çok sayıda sabite ile belirlemişler.
Başka fıkıh kaideleri de var. Her biri belirli bir açıdan konuyu ele alır. “Zaruretler haram olan şeyleri mübah kılar” kaidesi gibi. “Zaruretler kendi miktarınca takdir olunur” (sadece zaruret miktarı caizdir). “Zorlukta hüküm genişler kolaylık gösterilir ve normale dönüldüğünde tekrar daralır” bir başka kaide “özür durumunda caiz olan, özrün kalkmasıyla caiz olmaktan çıkar” “Bir engel sebebiyle mübah olan bir durum engelin kalkmasıyla tekrar yasak hale gelir” “Bir zarar kendi misli ile izale olunmaz” bu zararın telafi edilmesi sürecinde yeni ve aynı boyutta veya eşit derecede bir başka zarar olacaksa zarar kendi misli ile izale olunmaz. “Genel bir zararı def etmek için özel bir zararı kabul etmek gerekir”. “Daha büyük bir zararı önlemek için daha küçük bir zarar kabul edilir” bir başka kaide “iki şerden daha küçük olanı tercih edilir” bir başka kaide de “iki fesad’tan birini yapmaya mecbur olunduğunda daha büyüğünü önlemek için küçük olanı tercih edilir” “bir fesadı gidermek için bir menfaatı terk etmek daha önceliklidir.” “Zarar imkân nispetinde ortadan kaldırılır” “Haram olan şeyi işleme mecburiyeti başkasının hakkını ortadan kaldırmaz” Mecbur kaldım gidip Müslümanları öldürdüm diyemezsin. Caiz değildir. Bir Müslümanı kâfirlere teslim etmen caiz değildir. Bu konuda çok sayıda iddia ortaya atılıyor. Fakat Suriye’de henüz böyle bir şey olmadı. Soruşturma için biri alınsa da (Allah hepsini kurtarsın) sanki Suriye hükümeti teslim edecekmiş gibi konuşuluyor. Neden gözaltına alındığını, neden tutuklandığını biliyor musun? Bir şey bilmiyorsun, o zaman neden hüküm veriyorsun. Bu şekilde hüküm vermek şer’an caiz mi? Bir insanın sadece Müslüman olması veya islami bir geçmişinin olması onun suçsuz olması için yeter mi? Veya herhangi kesin şüphe olmasa da sadece soruşturmak istiyorlarsa senin hüküm vermen caiz değildir. Biz herkes için en hayırlısını diliyoruz. Faili kim olursa olsun hatayı savunmayız. Fakat bilmediğin bir konuda hüküm vermen caiz değildir.
Mecburiyet başkasının hakkını iptal etmez. “ihtiyaç zorunluluk hükmünde kabul edilir” bu yüzden bazı koyu cahilleri sosyal medyada görünce insanın gerçekten midesi bulanıyor. Bunlar dini yok edecek diyorlar. Sanki zaruretler hayal ürünü bir kavrammış gibi ele alıyorlar. Şeriata karşı bir hile aracı olarak kullanıyoruz sanki. Bunu ancak cahiller söyler. Oysa zaruretler fakihlerin (Allah onlara rahmet etsin) çok sayıda fıkhî kaide ile sınırlarını çizdiği bir kavramdır. Allah’ın şeriatını hile ile dolanıp bunu istismar ederek şeriatı iptal etmek isteyenlere izin vermez. Bunun gibi diğer tarafın da şeriatı ilga etmesi caiz değildir. Sertliklerinden ve inatlarından dolayı. Haricîler bu duruma ancak şiddet ve inatlarından ve zaruretleri geçersiz saymalarından dolayı düştü. Hz. Peygamber “Onu öldürdüler, Allah da onları öldürsün” diye buyurdu. Ashaptan birinin yaralandıktan sonra cünüp olması ve diğerlerine bu durumda teyemmüm edebilir miyim diye sorması, ancak onların “hayır sana bu konuda izin veremeyiz, gusül abdesti alman lazım” demeleri gusül abdesti aldıktan sonra vefat etmesi üzerine söylemiştir. Zarureti yok saydıkları için bu kişi gusül abdesti aldı ve vefat etti. Bu durumda “Allahu ekber şehid oldu” diyorlar. “Allah için yıkandı ve şehit olarak öldü” diyorlar. Her dönemin inatçıları böyle diyor. Ölün diyorlar. Şunları şunları yapmayın ölün şehid olursunuz diyorlar. Tabi bunları söylerken kendi vatanında nimetler içinde yaşıyor. Suriye halkından da şehit olarak ölmesini istiyor. Ruhsatlarla amel etmemesini, zaruretlere itibar etmemesini istiyor. Çünkü beyefendi kendi ülkesinde bolluk bereket içinde yaşıyor. Ama sizden ölmenizi istiyor. Allah’a yemin olsun ki ben bunları tıpkı Hz. Peygamberin kınadığı kişiler gibi görüyorum. “Onu öldürdüler Allah da onları öldürsün” diye buyurdu peygamber. Hz. Peygamber “Bu ne iman, maşallah dine ve dinin hükümlerine bağlı kaldığı için şehit oldu” demedi. Hayır. Bu Allah tarafından verilmiş bir izindir. İslam zaruretlere itibar eder. Çünkü İslam bu Müslümandan, Müslümanın gücünden, başka önemli yerlerde Allah’ın dinine yardım için faydalanmak istiyor. O yüzden bu zaruretleri vermiştir. “Onu öldürdüler, Allah da onları öldürsün” buyurdu Hz. Peygamber.
Bunun gibi Zül Huveysira’nın “Adil ol ey Muhammed, sen adil davranmadın!” sözüne karşılık Hz. Peygamber : “Bunun öyle taraftarları olacak ki, bunların namazı karşısında sizden biri kendi namazını az görecek; bunların orucu karşısında kendi orucunu az bulacak. Bunlar Kur'an okuyacaklar; ama Kur'an boğazlarından aşağı inmeyecek. Bunlar, okun avı delip süratle çıkıp gittiği gibi İslâm'dan süratle çıkacaklar..." buyurdu. Hz. Peygamber (s.a.v) sahih hadislerde bunları “cehennem ehlinin köpekleri” şeklinde vasıflandırmıştır. Tekfirci, ölçüsüz. Suriye halkının zaruretlere itibar etmemesini istiyor. Bu kapıyı kapatmak istiyor. Bu kapı açılırsa din yok olur. Haricîler de sizin gibi böyle diyordu. O nedenle bunlarla konuşmak vakit kaybı. Benim için önemli olan Suriye’nin yiğitleridir. Meydanda olan sizsiniz.
Sevgili oğlum, sevgili kardeşim, ifrata kaçan bu tekfirci, inatçıları dinleme. “Şunlara bakın şeriatı uygulayacaklarını söylüyorlardı, hani nerede şeriat, Allah’ın hükümlerini olduğu gibi uygulamadılar.” diyorlar.
Bunlar ne şartları, ne zaruretleri dikkate alıyor. Oysa zaruretleri dikkate almayan ya cahildir, ya da dinden çıkmış haricî tekfircidir. Kurtubi (rh.a.) nin tefsirinde ne dediğine bakalım. “Müminlerden iki grup birbirleriyle savaşırlarsa aralarını düzeltin! Biri ötekine saldırırsa, Allah’ın buyruğuna dönünceye kadar saldıran tarafla savaşın! (Savaştan vazgeçip) dönerse artık aralarını adaletle düzeltin ve adil davranın! Şüphesiz ki Allah adil davrananları sever.” (Hucurat-9) Kurtubi diyor ki “ümmet içinde şu konuda ihtilaf yoktur. İcma’ var. O da şudur; imam fitneyi önlemek veya ümmetin birliğinin bozulmasını önlemek için kısası erteleyebilir. Kurtubi bu konuda icma’ olduğunu söylüyor. Ümmet içinde ihtilaf yok. Bütün mezheplerde böyledir.
Bunlar bizim âlimlerimiz. Bu büyük âlimleri bırakıp her önüne geleni mi dinliyorsun? İki kitap okuyup sosyal medyada konuşmaya başlayan herkesi dinleyip takva sahibi âlimlerimizi terk ediyorsun. Onlar dinin tebliği ve şeriatın uygulanması konusunda bu tekfircilerden çok daha gayretliydiler.
Bu anlamda İbn-i Kudame (rh.a) de Muğnî’de şöyle açıklıyor; “düşman topraklarında Müslümana had cezası uygulanmaz” Allah’ın şeriatını, hükmünü nasıl iptal edersin diyorlar. Neden diyorlar. İşte bunun için. Fitne çıkması ve birliğin bozulması tehlikesine karşı. İbn-i Kudame bunun Evzaî ve İbn-i İshak’ın yolu olduğunu söylüyor. Ve bu aynı zamanda Ebu Hanife’nin de yoludur. Allah hepsine rahmet etsin. Bu yüzden Hz. Peygamber Tirmizî’de geçen, isnadı sahih olan, Elbanî’nin sahih kabul ettiği sahih bir hadiste şöyle buyurmuştur. “Savaşta hırsızın eli kesilmez” zor şartlarda fitne çıkması ve ümmetin parçalanması tehlikesine karşı böyle buyurmuştur. Âlimler bu şer’î hükmün nedenini anladılar. Tıpkı Hz. Peygamber’in başka bir hadiste “Seferde hırsızın eli kesilmez” buyurduğu gibi. El Zehebi bu hadisin isnadının iyi olduğunu, İbn-i Hacer de isnadının güçlü olduğunu söylüyor.
Ömer bin Abdulaziz’in oğlu Abdulmelik (Allah onlara rahmet etsin) ömrünün baharında bir genç iken ilimde derinleşmemişti fakat heyecanlıydı, babası adil bir yönetici iken babasına “neden bu hükümleri uygulamıyorsun ki? Bazı şer’î hükümler var uygulamıyorsun, vallahi seninle birlikte hak uğruna kaynar kazanlara atılmaktan çekinmem” dedi. Allahu ekber. Heyecan ve doğruluk. Lakin babası gibi ilimde, dinde, imanda henüz derinleşmemişti. Nasıl cevap verdi babası oğluna; “Acele etme oğlum! Allah Teâlâ Kur’ân’da içkiyi iki kez yermiş ve üçüncüde haram kılmıştır. Ben, insanları bir anda hakkı yapmaya sevk edip onu toptan reddetmelerinden ve fitne çıkmasından korkuyorum.” Bizim ihtiyacımız olan işte bu derin anlayıştır. Bunlar ilimde derinleşmiş olanlar. Kendilerini örnek aldığımız âlimler bunlardır. Her önüne geleni örnek alan aşırıcı gulat cahiller değil. Bunun gerçekten derin bir anlamı var.
Neden had cezaları kondu? Taabbudi (ibadete dayalı, Allah emrettiği için yapılan) ibadetler var. Mesela öğle namazı dört rekâttır. İllet ve hikmet aramaya gerek yok. Bunu idrak etmeyebiliriz. Taabbudi bir konu bu. Fakat had cezalarında hikmet vardır, illeti vardır. Hadler ancak beş zarureti korumak için konmuştur. Din, can, akıl, ırz, mal. Katil öldürülür. Hırsızın eli kesilir. Neden hırsızın eli kesilir, malın korunması için. Neden kısas yapılır, can ve kanın korunması için. Ve bunun gibi. Fakat eğer hırsızın elinin kesilmesi kargaşaya sebep olacaksa, bu şerî haddin uygulanması batının milislere yardım etmesine sebep olacaksa, kâfirlerin Müslümanlara hükmetmesine ve bombalamasına yol açacaksa, bunun sonucunda birçok şerî hükmü uygulayamayacaksan, hadler yoluyla korumak istediğin mal varlıkların yok olacaksa? Din, can, akıl, ırz, malın korunması için konulan hadler canların yitirilmesine, ırza geçilmesine sebep olacaksa o zaman had cezası uygulanmasının ne faydası var? Bu yüzden âlimler bu gibi durumlarda ihtilafsız olarak kısas ve had cezalarının ertelenebileceğini söylüyor. Bu onların anladığıdır. Bundan dolayı sosyal medyadaki her konuşanı dinleme. Daima ilimde derinleşmiş âlimlerin yoluna sarıl.
İftiralar devam edecek. Kargaşalar ve huzursuzluklar devam edecek. Sakın onları dinlemeyin. Allah’tan başka sizin birliğiniz ve omuz omuza vermeniz olmasa sarayların kapısı size açılmayacaktı. Bu gün gördüğümüz gerçekten çok büyük bir değişim. Sadece sizin için değil, islam ve Müslümanlar için. Büyük ve benzersiz bir deneyim. Diğer deneyimlere benzemiyor. Savaş için kazılan tünellerden başladı, sonra bütün deneyim ve hikmetiyle siyasi bir savaş alanına dönüştü. Allah’ın yardımından sonra sizin bu siyasetiniz olmasaydı bugünkü güvenli ortamdan yararlanamayacaktınız. Bu güvenliğin bir sebebi yok mu sanıyorsunuz. Allah’tan sonra hükümetinizin izlediği hikmetli siyaset sayesindedir bu. Allah’ın yardımından sonra bu siyaset olmasaydı, batı ve İşgalci Varlık bombalamaya başlayacak, IŞİD’i, SDG’yi, mezhepçi milisleri destekleyecek, sizi kan nehirlerinde boğacak ve bu güvenlikten nasip alamayacaktınız. Irzınız da kanınız da büyük tehlike içinde olacaktı. Bu yaşadığınız güven ve güç, Allah’tan sonra birliğiniz, hükümetiniz ile el ele vermenizden dolayıdır. Hükümet mi dediniz, sizce sarayları fethetmek hükümette yer alan kişiler için miydi sanıyorsunuz?
Allahtan onları doğru yola iletmesini ve başarılı kılmasını diliyoruz. Allah’tan sonra sizin sebatınız olmasaydı bu olmazdı. Onlar da Allah’tan sonra sizin birliğinizden ve omuz omuza olmanızdan güç alıyorlar. Allah’tan sonra bu gücün kaynağı sizsiniz. İnsanlar sizden şüphelenmeye, fitne çıkarmaya devam edecek. Siz, sizinle birlikte fedakârlık yapan, acılarınızı paylaşan ve yaşadıklarınızı iyi bilen dosdoğru âlimlerinizin arkasında tek saf olunuz. Kindarları, cahilleri, inatçıları, ifrata kaçanları örnek almayın.
Allah sizi muvaffak kılsın, Allah size yardım etsin, Allah ayaklarınızı sabit kılsın, Peygamberimiz Muhammed’e salat ve selam olsun, Allah’a hamdolsun.









HABERE YORUM KAT