
Duvarlar yıkılabilir ama hatıralar baki kalır
Enkazdan çıkarılan birkaç basit eşya kaybettiklerimizin acısını dindiriyor.
Mariam Mushtaha’nın We are not numbers’da yayınlanan yazısını Huri Nisa Harman, Haksöz Haber için tercüme etti.
Gazze’de başlayan İsrail saldırılardan sadece 11 gün sonra, Tel al-Hawa’daki evimiz 8 Ekim 2023’de saldırıya uğrayıp yıkılmıştı. Kaçarken paniğimizden dolayı yanımıza para ya da kimlik, doğum belgesi veya okul diploması da dâhil hiçbir kişisel doküman almamıştık.
Önceden sevdiğim şeyler
Küçükken odamı süslemek için bir sürü oyuncak ve benzeri dekorlar alırdım ve onları dikkatli kullandığım içinde yıllarca sağlam kalmışlardı. Sanırım bu karakteristik özelliği babamdan aldım, o da küçüklüğünde aynısını yapmış. Eşyalarım benim için önemliydi, masamda dizili her biri hayatımın farklı bir zamanını simgeliyordu.
Okula ilk başladığım zamanlarda gayretli ve çalışkan bir öğrenciydim ve birçok sertifika ve ödül aldım. Hepsini sakladım. Gençlik zamanlarımda ise okumak hayatımın en önemli kısmından biri haline geldi ve birçok kitap ve roman edindim, özellikle kitaplığım Agatha Christie ile doluydu. Her gün elimde bir bardak çay veya başka bir içecekle okuyarak zaman geçirmek en sevdiğim şeydi.
Liseden mezun olduktan sonra odamdaki eşyaların sayısı artmıştı. Üniversite için hazırlanmaya başlamak birçok kitap almak ve bolca materyal öğrenmek demekti. Gitgide, odam ufak bir markete dönüşüyordu, ihtiyacım olan her şey elimin altındaydı. Benim huzurlu alanıma dönüşmüştü, benim sığınağım.
7 Ekim’de savaş başladığında, her seferinde böyle bir olay olduğunda yaptığımızı yaptık ve eğer kaçmamız gerekirse diye eşyalarımızı paketledik. Tereddütle, neyi bırakıp neyi almam gerektiği düşüncesi arasında kalmış bir şekilde odama gittim. Sevdiğim şeyler arasında bir seçim yapmam gerektiği ve hepsini yanıma alamayacağım gerçeği acı vericiydi. Neyi almalıydım: kıyafetlerimi mi? dizüstü bilgisayarımı mı? En sevdiğim romanları mı yoksa üniversite kitaplarımı mı?
“Sadece önemli olan şeyleri al” demişti annem.
Hiçbir şey kendi hayatından daha önemli gözükmez.
18 Ekim Tel al-Hawa semti için korkunç bir geceydi. Durum çok çabuk büyümüştü ve patlama sesleri gittikçe yaklaşıyordu. Bizim şeridimiz ıssızdı. Komşularımız çoktan İsrail’in emirlerine uyup Güney’e tahliye edilmişlerdi.
Fişekler gökyüzünü aydınlatıyor, bölgemize bir parıltı saçıyordu. Unutulmaz bir gece geçireceğimizi biliyorduk. Gidip çantalarımızı alıp kapının yanına yığdık, her an hazırlıklı olmalıydık.
Aniden güçlü bir hava saldırısı komşumuzun evine isabet etti. Camlar kırıldı ve her şey havaya uçtu. Nefes almayı zorlaştıran bir toz dumanı havayı kapladı. Sıranın bize de geldiğini hissettik, bundan dolayı bir an önce kaçmak için yola koyulduk.
Toz ve korkudan kör olmuş bir şekilde, hazırladığımız hiçbir çantayı almadan kaçtık, yakın zamanda geri dönüp onları alma düşüncesiyle hızlı davrandık. Al-Quds hastanesine gittik, birkaç saatliğine de olsa kendimizi korumak için. Hastaneden çıktığımızda evimizin tamamen yıkılmış olduğunu ve hazırladığımız eşyaların ise enkaz altında, ulaşamayacağımız bir yerde olduğunu gördük.
Her parçaya özlem duymak
O zamandan beri, yerimizden edildiğimizden beri bir buçuk yıldan uzun bir süredir büyükanne ve büyükbabamızın yanında, El-Şucaiyye mahallesinde kalıyorduk.
Kasım 2023’de yapılan ilk ateşkes sırasında, İsrail anlaşmayı ihlal etti ve bir hafta içerisinde çok sayıda insanı öldürdü. Bizim mahallemiz baskın altındaydı ve yaklaşmaya çalışan herkes, her binanın üzerinde bulunan İsrailli keskin nişancılar tarafından hedef alınıyordu.
İçimde evimi, yıkılmış bile olsa, büyük bir görme arzusu vardı ama 2025 Ocak ayında açıklanan kısa süreli ateşkese kadar yapamamıştık.
Erkek kardeşlerim tüm acelelerine rağmen orayı tanınmaz bir halde bulmuşlardı. Evimizden darmadağın duvarlar dışında hiçbir şey kalmamıştı. Ekipman olmadığı için molozların altından hiçbir şey çıkaramamışlardı. Yine de evimizin sıcaklığını taşıyan bir şey bulmak için uğraşmışlardı, ne yazık ki hiçbir şey bulamamışlardı.
Umut yenilenmişti ve ödüllendirilmişti
Birkaç gün önce kardeşlerim yine evimizin olduğu yere gittiler ve sadece elleriyle ve bastırılmayan bir umutla enkazı kazdılar. Bu sefer ellerinde, içlerinde eşyalarımız ile dolu olan büyük çantalar ve yüzlerinde ise büyük birer gülümsemeyle geri dönmüşlerdi. Hevesle çantaların içinde kendimize ait olan eşyaları aramaya başlamıştık.
Elektrik hala varken her ders çalışma vaktinde yanımda olan pembe masa lambamı bulabilmiştim. Güzel rengi ve güçlü ışığı nedeniyle uzun süre boyunca atmak istememiştim ve şu an tek bir çizik almadan tekrar elime geçmişti.
Kuzenimin düğününde takmak için aldığım gümüş küpeleri bulduğumda çok mutlu olmuştum. Savaş gelip bu güzel takıları takma şansımı elimden almıştı.
Ayrıca birkaç öğrenim belgem ve kardeşim Yousef’e doğum gününde verdiğim altın saat de vardı. Koruması olmamasına rağmen iyi durumdaydı, erkek kardeşim saatine tekrar kavuştuğu için mutluydu.
“Ah, en sevdiğim fincan!” diye haykırdım sevinçle. Bir roman okumak istediğimde sıcak çayla doldurduğum sıcak kupaydı.
Kurtarma operasyonunun büyük ödülü aile fotoğraflarımızın bulunduğu fotoğraf albümüydü. Şaşırtıcı olan, yırtılmamış olmasıydı ve iki saatimizi fotoğraflara bakarak geçirdik. Savaşın, olması gerektiği gibi yaşamamızı engellediği güzel ve sıradan anları hatırlamamızı sağladı.
Nesneler ev duygusunu getirir
Hepimiz çok mutluyduk, kendi eşyalarımızı tekrar görmenin verdiği sevinç kelimelerle anlatılamazdı. 18 Ekim’de aniden ayrılmak zorunda kaldığımızda her şeyimizi kaybetmiştik; kimliklerimiz ve doğum belgelerimiz, bu yıkım ve tahribatı arasında yaşamaya devam edebilmek için ihtiyaç duyduğumuz hayati öneme sahip kişisel belgelerimiz bile kayıptı.
Başkaları bu eşyaları önemsiz bulabilirler ama bunlar her birimiz için derin anlamlar taşıyordu. Önemli şeylerden hiçbirini kurtaramamış olsak da kalplerimiz geçmişe ait, memleket kokusunu taşıyan paçalar buluğumuz için sevinçle doluydu.
Bazı eşyalar, önemsiz görünseler bile bazen bir arkadaş gibidirler, hikayeleri, duyguları ve asla unutmak istemediğimiz anıları taşırlar. Onlarsız yalnız hissedersin. Savaş sevdiğimiz şeyleri elimizden almış, ama bu onlarla kurduğumuz anları asla silemez.
Kardeşlerimin kurtardıkları şeyleri saklayıp, onları güvende tutarak, hala evimde olduğumu hissetmenin bir yolunu bulacağım. Bu eşyalar, basit olsalar da bana çok şey ifade ediyorlar. Onlar odamda ve evimde geçirdiğim her güzel anın hatıraları.
Dediğimiz gibi, “Duvarlar yıkılabilir, ama hatıralar kalır.”
*Mariam Mushata, Gazze İslam Üniversitesi’nde İngilizce çeviri bölümünde ikinci sınıf öğrencisi. Savaşın zorluklarına rağmen, deneyimlerini ifade etmek, gerçekliği belgelemek ve anlatılmamış hikâyeleri paylaşmak için bir araç olarak kullanarak yazmaya karşı derin bir tutku keşfetti. Sözcükleri aracılığıyla çevresindekilerin direncini, acılarını ve umutlarını yakalamaya çalışıyor. Mariam, bur tür denemeler aracılığıyla yazma becerilerini geliştirmeye kendini adamıştır. Profesyonel bir yazar ve Gazze halkının sesi olmayı hayal ediyor.








HABERE YORUM KAT