1. HABERLER

  2. ETKİNLİK

  3. Davet-Der'de "Demokrasi" Kavramı Konuşuldu
Davet-Derde Demokrasi Kavramı Konuşuldu

Davet-Der'de "Demokrasi" Kavramı Konuşuldu

Davet-Der'in "Çağdaş Kavramlar" üst başlıklı seminer dizisinde bu hafta Serdar B. Yılmaz, "demokrasi" kavramını anlattı.

11 Mart 2012 Pazar 16:56A+A-

Davet Derneği’nin düzenlediği ve Özgür-Der Diyarbakır Şube Başkanı Serdar Bülent YILMAZ’ın konuşmacı olarak katıldığı seminerde ‘Demokrasi’ kavramı konuşuldu.

Seminerde Kur-an-ı Kerim tilaveti (Hamit ÖZKIRIŞ) ve mealinin (Muharrem ALTAY) okunmasının ardından Serdar Bülent YILMAZ şu hususlara dikkat çekti.
 
DEMOKRASİ UZUN YILLARDIR MÜSLÜMANLIRIN GÜNDEMİNDE
 
Demokrasi uzun yıllardır Müslümanlar arasında konuşulan bir konu. Bundan dolayı da iyi bir literatüre sahip. Demokrasiyle ilgili olarak Müslümanlar arasında hemen hemen tüm öncü liderler bir fikir ifade etmişlerdir. Demokrasi her geçen gün gündemimizdeki yerini koruyor. Özellikle bu dönemde “Arap Baharı” ya da “Ortadoğu İntifadası” ile gündemimizdeki sıcaklığını korumaktadır. Fakat hala kafamıza tam olarak oturmuş değil. “Müslümanların demokrasiye karşı tutumu ne olmalı” ve “İslam ile demokrasi modeli” arasında benzerlikler nelerdir?
 
Demokrasi günümüz dünyasında en öz ifade ve en klasik tanımla “halkın kendini yönetmesidir.”Eski Yunan toplumunda ortaya çıkmıştır. Bu sistemin en ideal uygulandığı yer Atina’dır. Fakat yönetimde kadınların, kölelerin ve 20 yaş sınırının altındakilerin oy kullanma hakları olmadığı için 300.000 kişilik bir Atina nüfusunda 30.000 kişi tarafından uygulanıyordu. Bu sistemi günümüzde toplumcu anarşistler veya bireysel anarşistler romantik olarak sürdürürler. Fakat bu pek de mümkün olan bir şey değildir. Beşeri düşüncenin vahiyle birleşmediği zaman zafiyetler daha çok ortaya çıkıyor. Demokrasi ilk ortaya çıktığı zamanlar dönemin filozofları çokta iyi bir sistem olarak değerlendirmemiştir.
 
14. ve 15. Yüzyılda feodalizmin yıkımından sonra özellikle hümanist bireyler iktidarın halk üzerindeki etkisini kırmak için burjuvazi kesimler tarafından tekrar oluşturulmuştur. Bu dönemde ilk defa Magna Carta tarafından iktidarı kısıtlayan bir bildiri yayınlanır. Bu bildirinin ilk anayasa olduğu iddia edilir.
 
Daha geniş kitlelere ulaşması 19. Yüzyılda Fransız ihtilalı ve Amerikan özgürlük bildirisi ekseninde oluyor. Daha baskın olarak demokrasinin ilerleyen zamanlarda kullanılacağının işaretleri veriliyor. 2. Dünya savaşının sonrasına kadar yine çok kullanılmamakla beraber faşist ve diktatör yönetimlerin yaygın olduğu 1930’lu yıllarda siyasal sistemin getirisi olarak dünyada yayılıyor.
 
MÜSLÜMANLARIN DEMOKRASİYE BAKIŞI NASIL OLMALI?
 
Burada karşımıza iki farklı yaklaşım çıkıyor. Örneğin Malik bin Nebi “Batının ürettiği bir sistemdir. Fakat demokrasi şura olarak kabul edilebilir. Buna göre İslam felsefesine göre sentezlenerek kullanılabilir” der. Mevdudi ve özellikle Tunus inkılâbından sonra daha yakından tanıdığımız Gannuşi de demokrasiye böyle bakar. Fakat Seyyid KUTUB ise “Tamamen cahiliyenin ürünüdür.” Kesinlikle kabul edilemez bir sistem olarak görür. Demokrasiyi seçim biçimi olarak ele aldığımızda İslam’daki şura olarak görebiliriz.
 
Demokrasi tarihsel referansı itibarıyla yönetim biçimidir. Ama bizler yönetim biçimi olarak göremeyiz. Çünkü: demokrasi sekülerizmi getirir. Vahiyle irtibatı olmayan ve ahiret merkezli olmayan bir sistemdir. Halkın egemenliği söz konusudur. Demokraside halkın çoğunluğu bir yasayı kabul ederse o yasa uygulanır. Fakat İslam’da ise durum böyle değildir. Halk ne kadar isterse istesin yasa vahye ters düşüyorsa kabul edilmez. Demokrasi sekülerizmle beraber laikliği de ortaya çıkarır. Demokrasi egemenliği beşerde görür. “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” der. İslam’da ise kural bellidir. İslam’da soysal adalet vardır. İslam ekonomik tekeli reddeder. Faizi kabul etmez. Dileyen dilediği gibi ticaret yapma hakkına sahip değildir. İslamcılar demokrasi İslam’la uyuşur dese de demokratlar kendileri İslam’la demokrasinin uyuşmadığını söyler. Demokrasi sınırsız özgürlüğü kabul eder. Örneğin içkiyi, zinayı, eşcinselliği özgürlük olarak görür ve bu hakların korunması gerektiğini düşünür. İslam'da ise beşer beşerliğini bilir ve bunları kabul etmez. Demokrasi bireyin tüm ihtiyaçlarını karşılar. Örneğin; Hollanda’da bireylerin uyuşturucu ihtiyaçlarını bile bazen devlet karşılar.
 
DEMOKRASİ NEFSİN İLAHLAŞTIRILDIĞI BİR SİSTEMDİR
 
Demokrasinin sınırı halktır. İslam’da ise “Hududullah”tır. Batılı sistemdeki insan hakları ile İslam’daki insan hakları arasında dağlar kadar farklar vardır. Onların insan dediği birey, İslam’da ise kul. Onların hak dediği eşcinselliktir. Bizim hak dediğimiz ise kardeşinin hakkını gözetmektir. Bizde hak Allah’ın kanunlarıdır. Onlarda ise meclisteki yasalardır. Bizde ‘emri bil maruf ve nehyi anil munker’ vardır. Onlarda ise halkın temsilcileri sınırları çizer, bireyler uyar.
 
DEMOKRASİ SEÇİM YÖNTEMİ OLARAK KULLANILABİLİR
 
Devlet İslami devlet ise, referansları vahiyse, İslami devlet hassasiyeti varsa yöneticinin seçilmesi çok önemli değildir. Demokratik yöntemler kullanılarak yönetici seçilebilir. Bu diğer alanlarda demokrasinin kullanılacağı anlamına gelmez. İslam devletinde işsizlik, enflasyon vb sorunlarla karşılaşılabilir. İşte o zaman çözüm İslami olur. Çözümler ulusal çıkarlar düşünülerek olmaz ve ümmet düşünülür. Bununla birlikte laikliği, demokrasiyi veya diğer benzeri kavramları yeniden tanımlamamıza gerek yok. Bugün küresel kavramlarla ilgili bir fıkhımız yok. Bizim zihnimiz batılı paradigma tarafından kodlanıyor. Onların kavramlarına eleştirimiz yine onların paradigmalarından oluşur.
 
Bugün dört başı mamur üretemememizin sebebi, pratiği elimizde bulunduramamamızdır. Test etme imkânımız olmadığı için üretemiyoruz. İslam devleti kurmakla her şey hallolmaz her şey kolaylaşır. Allahın sınırlarını koruyarak yeni ictihatlar üretilebilir. Test edilmemiş şeylerin sonuçlarını kestiremeyiz. Test edilmemiş şeyler tartışılmalıdır. Tartışılmayacak şeyler kesin naslardır. Örneğin şurayı değil nasıl bir şura olacağını tartışmalıyız. Müslümanların modeli yoktur denilemez. Sadece modelimiz bugünkü sosyal yapıya yani güncele aktarılmalıdır. Bu aktarım iktidarla olabilir. İlkeler çerçevesinde 1500 yıl önceki şablon bugüne aktarılmalıdır. Bu doğal bir şeydir. Bizim sistemimizin bütün parametreleri var. Ama bunu test etmemiz lazım. Örneğin; işsizlikle ilgili bir sorunu ilkelere bağlı kalarak yeni bir şablon oluşturarak çözebiliriz.
 
Seminer Muharrem ALTAY'ın kapanış konuşmasının ardından yapılan ikramdan sonra son buldu.
 
Üzeyir Genç / Haksöz-Haber
 
davetder_2012.jpg
 

HABERE YORUM KAT

1 Yorum