1. HABERLER

  2. KÜLTÜR SANAT

  3. Cumhurbaşkanlığı Kültür Sanat Ödülü'nün Hakkarili bir yönetmene verilmesine dair...
Cumhurbaşkanlığı Kültür Sanat Ödülü'nün Hakkarili bir yönetmene verilmesine dair...

Cumhurbaşkanlığı Kültür Sanat Ödülü'nün Hakkarili bir yönetmene verilmesine dair...

Ali Osman Aydın, Yılmaz Erdoğan'ın "sanat çevrelerinde" nasıl linç edildiğine dikkat çekiyor.

23 Aralık 2022 Cuma 12:30A+A-

Ali Osman Aydın / Yeni Akit

Cumhurbaşkanlığı Kültür Sanat Ödülleri ve sınavda adalet

Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri dağıtıldı önceki gün. Benim için en dikkat çekici ödüllerden biri Yılmaz Erdoğan’a verilendi.

Yılmaz Erdoğan’ı Bir Demet Tiyatro’dan beri takip ederim. “Bana bir Şeyhler Oluyor”, “Sen Hiç Ateş Böceği Gördün mü?” son dönem Türk tiyatrosunun yüzünü ağartan eserlerindendir. Erdoğan, Ali Poyrazoğlu, Ferhan Şensoy ya da Genco Erkal gibi mesleğin kıdemlisi kişilerle karşılaştırılamayacak kadar, günlük politikadan sıyrılmış özgün bir yazar. Aynı zamanda da çok üretken. Tiyatro, stand up, şiir, senaryo, yapımcılık, yönetmenlik, oyunculuk okulu gibi birbirine çok yakın ama bir o kadar da farklı disiplinlerde yıllardır durmadan çalışan, üretim yapan biri.

Yılmaz’ın hikayesi de bir başarı hikayesi... Sadece kaleminin gücüyle bu piyasa tutundu Erdoğan. BKM bir miktar cesaret ve hatırı sayılır bir borçla açılmıştır mesela. Borçla büyümüştür. Türkiye şartlarında ve özellikle 90’larda, arkanızda banka, holding olmadan, sırtınızı sadece seyirciye, yani bilete dayayarak büyümek, neresinden bakarsanız bakın, delicedir ve bir başarıdır.

Kendisini, sinemamız açısından dikkate değer kılan husus Vizontele filmidir bana göre. Vizontele doğuyu anlatan filmlerle ilgili paradigmayı değiştiren bir yapımdır. Biz daha önce Atıf Yılmaz’dan, Şerif Gören’den, Zeki Ökten’den, Erden Kıral’dan doğuyu ve onun meselelerini anlatan çok filmler izledik. Bu filmler bir ölçüde doğuyu batıdan, batının gözleriyle anlatıyorlardı.

O filmlerde doğu, acınacak derecede kötü şartlara sahip bir coğrafya veya gülünç, kaba ve medenileşememiş insanlarla dolu bir yer olarak tasvir ediliyordu. Doğuyu ilk söylendiği biçimde anlatan filmler o kadar kasvetli, o kadar iç karartıcıydı ki izleyicide klostrofobi oluşturuyorlardı. Oradan kaçmak, kaçamayanlara da acımak istiyordunuz. İkinci türden filmlerde ise doğu görgüsüz insanlarla dolu, kaba saba bir mizahın nesnesine dönüşüyordu.
Hakkârili bir adam olarak Yılmaz Erdoğan Vizontele ile bu iki paradigmanın dışına çıkarak yeni bir dil ortaya koydu. Doğuyu, doğudan anlatmayı denedi. Yani içeriden. Kendi insanının gözünden.
Biz ilk defa doğu ile ilgili son derece sahici bir film gördük. Filmde gördüğümüz insanlar, bildiğimiz, alıştığımız memleketimizden insan manzaralarıydı. Kibar Feyzo’nun, Davaro’nun karikatürleşmiş tiplemelerinin ve ağa-maraba denklemine sıkışmış feodal hiyerarşilerin burada yeri yoktu. Kurnazlıkları, samimiyetleri, doğallıkları ile karakterler gerçeğe yakın duruyorlardı. Hikaye insanı merkezine alıyor, eğlendirip hüzünlendirerek, doyurucu bir seyirlik sunuyordu.

Ödülün Erdoğan’a verilmesinin bir başka önemli yönü de şu… Yılmaz Erdoğan her ne kadar seküler bir dünya görüşüne sahip olsa da Kemalist politikalar üzerinden halka bakan bir yazar olmadı hiçbir zaman. Kemalist dünya görüşünün savunuculuğuna soyunmadı. Kürt kökenli biri olarak Erdoğan, Kemalist bürokrasinin ezdiği bir coğrafyadan geliyordu. Film ve tiyatrolarında öne çıkan karakterler, sistemin ezdikleri, dışladıkları, horladıkları, Mükremin Çıtır gibi yok saydıklarıydı.

2012 yılında verdiği bir röportajda, Kemalist statükonun Pentagonu olan sanat dünyasında, Cumhuriyet’in Batılılaşma politikalarını açıkça eleştirdi Erdoğan. “Bağnaz Batıcılık kafasının” gelenekle bağımızı kopardığını, bundan en büyük darbeyi de sanatın yediğini söyledi mesela. “Onlar (İranlılar) bir tarihte toplanıp sözlüklerinin tamamını değiştirmediler. Kelimelerinin hepsini değiştirip herkesin kendini yabancı hissettiği bir alanda yeniden kendilerini tanımlamadılar” gibi sözler etti ki bunlar o camiada öyle kolay sarf edilecek sözler değildi.

En son “Türkiye’deki bir sette günde beş kez ezan için durursun, ‘Aziz Allah’ dersin, beklersin, çay içersin, ama filmde duyulmaz o ezan” dediğinde bu dürüst tespit karşısında ortalık ayağa kalkmıştı. Tarık Akan başta olmak üzere oyuncular, yönetmenler, senaristler ateş püskürmüşlerdi yine kendisine.
Geçen gün Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın elinden ödülünü aldığında da yine aynı camia, yine aynı şiddette ateş püskürdüler Erdoğan’a. Hem de “İktidar halkı kutuplaştırıyor” yalanlarını söyleye söyleye…
Bu anlamda Erdoğan’a ödül verilmesi isabetli bir karar. Cumhurbaşkanının Kürt kökenli bir sanatçıya bu ödülü vermesi ise bir yanıyla hayli cesur bir hareket. 90’lı yıllarda böyle bir ödül Cumhurbaşkanı tarafından, Kemalizm’in pazarlamasını yapmayan Kürt kökenli birine verilebilir miydi, düşünmek lazım.

HABERE YORUM KAT

5 Yorum