
ABD ve İsrail’in Suriye hesaplarında farklı görünen ortaklık
Ahmet Varol, ABD ve siyonist işgal rejiminin Suriye’deki mevcut yönetim karşısında farklı dil ve yöntem kullansalar da aynı hedefe yöneldiklerini ifade ediyor.
Ahmet Varol / Yeni Akit
ABD ve İsrail’in Suriye karşısındaki tutumu
Suriye’de Baas rejiminin devrilmesinin ve eli kanlı diktatör Beşşar Esed’in Şam’ı terk etmesinin yıl dönümüne üç gün kaldı. Bu vesileyle farklı görüş ve yaklaşımların dile getirileceği yorumlar yapılacaktır. Ancak biz bugünkü yazımızda bölgeyle ilgili hesapları ortak olan siyonist işgal rejimiyle ABD’nin Suriye’deki mevcut yönetim karşısında sanki farklı yerlerde duruyormuş gibi görünmelerinin arka planıyla ilgili bazı tespit ve kanaatlerimizi dile getirmek istiyoruz.
Bir taraftan, ABD’nin her yönden desteklediği ve himaye ettiği siyonist işgal rejiminin Suriye’ye yönelik saldırıları, tehditleri ve işgal rejimi açısından güvence oluşturacak tampon bölge oluşturması yönünde telkinleri sürerken, ABD Başkanı Trump, Türkiye Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack vasıtasıyla Suriye’nin yeni cumhurbaşkanı Ahmed Eş-Şara’ya üzerine; “Ahmed! Sen harika bir lider olacaksın ve ABD sana yardım edecek!” ifadesini yazdığı hediye gönderiyor.
Tahmin ediyoruz, Trump’ın böyle bir hediye göndermesiyle birlikte, “Gördünüz mü, Ahmed Eş-Şara’nın zaten ABD’nin adamı olduğunu biz dememiş miydik?” diyenlere de epey malzeme çıkmıştır. Ama bu şahısların Trump’ın bir gün aslan dediğine başka bir gün öküz demekten çekinmeyen biri olduğunu; normalde “terör listesi”ne dahil ettiği Hamas’a bile ateşkes sürecinin en hararetli döneminde yağlama yaptığını artık fark etmiş olmaları gerekir. Dolayısıyla Trump’ın sözlerinden ve yazılı mesajlarından hareketle bir kimse veya kurum hakkında lehte yahut aleyhte karar verilemez.
Suriye’de mevcut yönetimin de kendi ayakları üstüne durmaya çalışırken bugün dünyada etkili olan ülkelerle ve güç merkezleriyle diplomatik bağlarını kurmaya ve ilişkilerini geliştirmeye ihtiyacının olduğu da kabul edilmesi gereken bir realitedir. Bundan dolayıdır ki dün savaş alanında karşı karşıya olduğu Moskova yönetimiyle bile masada karşı karşıya oturma fırsatını değerlendirmiştir.
Suriye’de mevcut yönetim bu ilişkileri, dün Baas rejiminin yaptığı gibi insanların üzerine bomba yağdırmak ve şehirleri harabeye çevirmek için değil bu rejimin harabeye çevirdiği ülkeyi yeniden inşa etmek için kurmaya çalışıyor. Dün Baas rejiminin yaptığı korkunç katliamlara ve yıkımlara şartsız destek verenlerin, bugün Suriye’deki yönetimin, ülkesinin kendi ayakları üstüne durması amacıyla gerçekleştirdiği atakları mesnet edinerek kendilerini haklı çıkarmaya çalışmaları hiç de inandırıcı gelmeyecektir.
Bu arada, Baas rejiminin elindeki silahları imha etme ihtiyacı duymayan siyonist işgalcilerin bu rejimin düşmesinden hemen sonra onları imha etme ihtiyacı duymaları ve ardından Suriye’deki yeni yönetimin önünü kesmek amacıyla, geçiş sürecinin getirdiği birtakım zorlukları ve zaafları istismar etmeleri ise Suriye’ye dün hükmeden zihniyete nasıl bugün hükmeden zihniyete nasıl yaklaştıklarını gösterir. Baas diktasının elinde bir tehdit oluşturmadığını düşündüğü silahların, onu devirenlerin eline geçmesinin ardından bir tehdit haline gelebileceği endişesini bu tutumundan zaten okuyabiliyoruz.
Son dönemde işgalci siyonistlerin Suriye’ye yönelik saldırgan tutumunun şiddetlenmesi, işgal rejiminin başbakanı Netanyahu’nun bu ülkenin yönetiminden birtakım isteklerde bulunması ile amaçlanan, Baas zulmünün enkaza çevirdiği şehirleri yeniden ihya etmek için çalışan ve yeni bir savaşa girmek istemeyeceği açıkça ortada olan Şam yönetimini, aynı zamanda işgal rejimini endişelendiren bazı konularda güvence vermeye zorlamaktır. Yani işgal rejiminin istediği Ürdün ve Mısır gibi Suriye’yi de kendisinin sınır bekçisi olmaya zorlamak için şu an bu ülkeyi zorlayan zaaflardan yararlanmaktır.
İşin gerçeğinde ABD’nin istediği de bundan farklı bir şey değil. Ama onun kullandığı yöntem ve üslup farklı. Biz inanıyoruz ki Şam yönetimi her ikisinin de amacının farkındadır. Ama onun da doğal olarak hem kendi şartlarını hem de muhatabının üslup ve konumunu dikkate alan bir dili ve üslubu olacaktır.











HABERE YORUM KAT