
ChatGPT-Gemini rekabeti yapay zekanın geleceğini nasıl şekillendirecek?
Sefa Şengül, ChatGPT–Gemini rekabetinin yapay zekayı doğal ve çoğulcu bir inovasyon alanı olmaktan çıkarıp duopolik, marka merkezli ve politik olarak yönetilebilir bir güç alanına dönüştürme riskine dikkati çekiyor.
ChatGPT-Gemini Rekabeti Yapay Zekanın Geleceğini Nasıl Şekillendirecek?
Gazeteci Sefa Şengül / Fokus+
Yapay zeka ekosisteminde son dönemde küresel ölçekte iki isim öne çıkıyor: ChatGPT ve Gemini. Haber başlıkları, karşılaştırma videoları, kurumsal sunumlar ve devlet raporları bu iki modeli alanın “doğal liderleri” olarak konumlandırıyor. Sanki yapay zeka rekabeti kaçınılmaz biçimde bu iki uygulama etrafında şekilleniyormuş gibi bir algı oluşturuluyor.
Tam da bu noktada durup şu soruyu sormak gerekiyor: Bu gerçekten doğal bir teknoloji rekabeti mi, yoksa pazarın bilinçli biçimde iki markalı, yönetilebilir bir alana indirgenmesi mi?
Yakın geçmiş bize şunu gösterdi: Dijital reklamcılıkta, fast-food zincirlerinde, içecek sektöründe, otomotivde de aynı “ikilik” baş gösterdi. Ama sonuçta bu alanların hiçbiri çoğulcu ve açık bir pazara dönüşmedi. Tam tersine, duopolik denge oluştu: üçüncü oyuncular zorlandı, yenilik belli sınırlar içinde kaldı, fiyat ve erişim mekanizmaları iki büyük aktörün kontrolüne girdi. Zincirlerini kıran bazı sektörlerde rakip firmalar, bu duopolik yapıların ekseninden kurtulmayı başarsa da bu hem uzun bir zaman aldı hem de kendi sektörlerinde fiyatlamaları ve politikaları belirlemekten uzak kaldılar.
Yapay zekada “duopoly” tehlikesi
Bugün yapay zeka alanında ChatGPT–Gemini ekseninde oluşan tablo, bu tarihsel desenin neredeyse aynısı. ChatGPT ve Gemini’ın öne çıkmasının nedeni yalnızca “daha iyi model” olmaları da değil. Asıl belirleyici unsur dağıtım gücü, görünürlük ve varsayılan tercih olmaları.
ChatGPT çok kısa sürede “genel amaçlı yapay zeka” algısını tek başına şekillendirdi. Aynı şekilde Gemini, Google Arama ve Android ekosistemiyle bütünleşik biçimde sunularak milyarlarca kullanıcıya varsayılan seçenek olarak ulaştı. Öte yandan Gemini’ın görsel yeteneklerinin daha güçlü görünmesi, OpenAI’ın da rekabette vites yükseltmesine sebep oldu.
Son dönemde görsel yeteneklerinin de güçlenmesiyle özellikle kamu kurumlarının, medya kuruluşlarının ve KOBİ’lerin “ChatGPT mi kullanalım, Gemini mi?” ikilemi üzerinden karar verdiği görülüyor. Buna mukabil OpenAI ise görsel yeteneklerini güçlendirmek için Adobe ile bir ortaklık yaptığını duyurdu. Bu hamle, OpenAI’nin ChatGPT’yi yalnızca bir sohbet aracı olmaktan çıkarıp kapsamlı bir uygulama platformuna dönüştürme yönündeki stratejisinin sürdüğünü gösteriyor. Daha önce Canva, Figma, Spotify ve Zillow gibi çeşitli hizmetler de ChatGPT ekosistemine dahil edilmişti.
Fakat tam da bu noktada rekabet, teknik bir model karşılaştırması olmaktan çıkıyor ve şu soruya indirgeniyor: Kullanıcıya ilk kim ulaşıyor ve kim görünürlük avantajına sahip? Google özellikle marketing dünyasının en önemli aktörlerindern biri. Google, ChatGPT gibi hızlı büyüme gösteren ve bayrak marka olan bir ürüne rakip olarak geliştirdiği uygulamasını beklenenden çok daha güçlü bir şekilde yapay zeka sektöründe başat aktör kılmayı başardı.
Bu durum, aslında yapay zekayı açık bir inovasyon alanı olmaktan çıkarıp marka merkezli bir dikkat ekonomisi ürününe de dönüştürüyor.
Duopolik rekabet yapay zekaya neden zarar verir?
Duopolik rekabetler çoğu zaman canlı hatta “heyecanlı” görünür. Ancak teknoloji tarihinde duopolilerin etkisi nettir: Rekabet varmış gibi görünür, ama alan zamanla daralır.
Dijital reklamcılık bunun en somut örneğidir. ABD ve AB’de açılan antitröst davalarına göre Google ve Meta, 2010’lar boyunca dijital reklam pastasının yüzde 50–60’ını kontrol etti. Ortaya çıkan “Jedi Blue” belgeleri, bu iki aktör arasındaki rekabetin aynı zamanda örtülü bir uyumla ilerlediğine dair delilleri ortaya koydu. Belgelerde Google’ın yayıncıların reklam alanlarını gerçek zamanlı açık artırmayla sattığı “header bidding” sisteminin kendi reklam tekeline tehdit oluşturduğunu görüyordu. Facebook’un bu sisteme güçlü biçimde girmesini engellemek veya kontrol altına almak için özel bir anlaşma yapıldığı öne sürüldü. Jedi Blue belgeleri, dijital reklam ekonomisinin iki büyük platform arasında kapalı kapılar ardında şekillendiğini, “serbest piyasa” söylemiyle sunulan dijital reklam pazarının gerçekte duopolik bir yapı taşıdığını, rekabet hukukunun teknoloji devleri karşısında ne kadar zorlandığını somut biçimde gösteren nadir kanıtlardan biri olarak değerlendiriliyor.
Peki, sonuç ne oldu?
Fiyatlar iki şirketin belirlediği sınırlar içinde şekillendi, yayıncılar bağımlı hale geldi, alternatif reklam teknolojileri sistem dışına itildi.
Yapay zekada ChatGPT–Gemini ekseni de benzer bir risk barındırıyor. Sürekli bu iki modelin karşılaştırılması, üçüncü ve dördüncü oyuncuların görünmezleşmesine yol açıyor. Rekabet, seçenek artırmak yerine seçenekleri yönetilebilir seviyeye indiriyor.
DeepSeek ve Grok rekabetin neresinde?
Bu soru, rekabetin gerçekten küresel mi yoksa Batı merkezli mi olduğunu anlamak açısından kritik. DeepSeek, düşük maliyetli ama güçlü büyük dil modelleri geliştirmesiyle Çin’de hızla öne çıktı. Ancak, Batı pazarında veri güvenliği ve regülasyon endişeleri nedeniyle sınırlı kullanılıyor, kurumsal ve kamusal alanlarda ise çok tercih edilmiyor.
DeepSeek, Batı dünyası için stratejik bir hatırlatma niteliğinde: Yapay zeka yalnızca birkaç ABD merkezli aktörle sınırlı olmak zorunda değil. Ancak bugün için ChatGPT ve Gemini’ye gerçek bir alternatif haline gelmiş değil.
Grok ise daha çok X kullanıcılarına yönelik, politik ve medya merkezli bir yapay zeka olarak konumlanıyor. Elon Musk’ın günden güne politik söylemlerini çoğalttığı bir ortamda Grok, genel amaçlı bir yapay zeka olmak yerine belirli bir ideolojik ve platform bağlamında çalışıyor. Dolayısıyla Grok, rekabetin merkezinde değil; niş bir alternatif.
Bu tablo şunu gösteriyor: Batı dünyasında yapay zeka rekabeti fiilen ChatGPT–Gemini hattına sıkışmış durumda.
Hangi ülke ne üretiyor? Yapay zeka gerçekten küresel mi?
Yapay zekaya ilişkin “küresel rekabet” söylemi, pratikte üretim zincirine bakıldığında ciddi biçimde sorgulanmayı hak ediyor. Çünkü yapay zeka yalnızca yazılımdan ibaret değil; veri, donanım, enerji, altyapı, regülasyon ve sermaye gibi çok katmanlı bir ekosisteme dayanıyor. Bu katmanların her biri, farklı ülkelerde farklı yoğunluklarda toplanmış durumda. ABD, bugün hala yapay zekanın merkez üssü konumunda. Büyük dil modellerinin mimarisi, temel araştırmalar, risk sermayesi ve küresel dağıtım gücü büyük ölçüde ABD merkezli şirketlerin elinde. OpenAI, Google, Meta, Anthropic gibi aktörler yalnızca teknoloji üretmiyor; aynı zamanda hangi modellerin “standart” kabul edileceğini de belirliyor. Bu da rekabeti teknik bir yarıştan ziyade norm koyma meselesine dönüştürüyor.
Çin, farklı bir model izliyor. DeepSeek gibi örneklerde görüldüğü üzere Çin, düşük maliyetli, hızlı ölçeklenebilen ve devlet destekli yapay zeka çözümleri geliştiriyor. Ancak bu modeller büyük ölçüde ulusal pazar ve kontrollü veri havuzları üzerinden ilerliyor. Küresel etki alanı, regülasyonlar ve güvenlik kaygıları nedeniyle sınırlı kalıyor. Çin güçlü bir üretici olsa da küresel “varsayılan seçenek” olma kapasitesi henüz yok.
Avrupa Birliği ise ilginç biçimde üretici olmaktan çok düzenleyici rolünde. Yapay Zeka Yasası (AI Act) ile etik, şeffaflık ve insan hakları ekseninde küresel standartlar koymaya çalışıyor. Ancak bu normatif güç, güçlü ve ölçeklenebilir modellerle desteklenmediği sürece, Avrupa’yı oyunun hakemi yaparken oyuncu olmaktan uzaklaştırıyor. Bugün Avrupa, yapay zekayı kullanan ama şekillendiremeyen bir aktör konumunda.
Diğer ülkeler çoğunlukla entegratör veya kullanıcı pozisyonunda. Yerel çözümler, dil modelleri ve niş uygulamalar geliştirilse de bunlar küresel görünürlük kazanmakta zorlanıyor. Çünkü mesele yalnızca iyi model üretmek değil; dağıtım, altyapı ve alışkanlık yaratma gücüne sahip olmak.
Bu tablo bize şunu söylüyor: Yapay zeka bugün teknik olarak küresel, ama iktisadi ve politik olarak son derece merkezi. “Herkesin yarıştığı açık bir alan” anlatısı, yerini birkaç ülke ve birkaç şirketin yön verdiği bir yapıya bırakmış durumda.
Dolayısıyla ChatGPT–Gemini ikiliği yalnızca iki ürünün rekabeti değil; ABD merkezli bir yapay zeka düzeninin, alternatif üretim biçimlerini görünmezleştirmesinin sonucu. Eğer gerçek bir küresel rekabetten söz edilecekse, bu yalnızca model karşılaştırmalarıyla değil; altyapı paylaşımı, açık standartlar, çoğulcu dağıtım kanalları ve üçüncü oyuncuların yaşama şansı ile mümkün olabilir. Aksi halde yapay zeka, adı küresel olan ama fiilen dar bir merkez tarafından yönetilen yeni bir teknoloji alanına dönüşür.
Yapay zeka iki gücün politika alanınsa sıkışırsa nasıl gelişecek?
ChatGPT ve Gemini elbette önemli uygulamalar, bu inkar edilebilecek bir şey değil. Ancak bunların “doğal lider”, “kaçınılmaz merkez” olarak sunulması, yapay zekayı duopolik bir rekabet alanına hapsetme riski taşıyor. Dijital reklamcılığın son 15 yılı bize şunu açıkça gösterdi: Duopoliler inovasyonu değil, kontrol edilebilir düzeni sever.
Yapay zekanın geleceği, ChatGPT ve Gemini’nin hangisinin biraz daha iyi olduğunda değil; kaç farklı aktörün bu oyunda kalabildiğinde yatıyor. Eğer yapay zeka yalnızca iki marka arasında sıkışırsa, bu teknolojinin insanlık için dönüştürücü potansiyeli değil, şirketler için yönetilebilir bir güç alanı olarak kalması kaçınılmaz olur.
Yapay zeka kimin ihtiyaçlarına göre şekillenecek, hangi değerleri varsayılan kabul edecek ve kimler bu teknolojinin sınırlarını çizecek? Bu soruların cevabı iki şirketin strateji belgelerine bırakıldığında, ortaya çıkan şey rekabet değil, yönetilen bir denge olur.
Bu nedenle yapay zeka alanında tartışmamız gereken konu “hangi model daha iyi?” sorusunun ötesine geçmelidir. Açık standartlar, birlikte çalışabilirlik, alternatif altyapılar, kamu destekli modeller ve bölgesel ekosistemler olmadan gerçek rekabetten söz edilemez. Üçüncü, dördüncü ve beşinci oyuncuların yaşama şansı bulamadığı bir alanda yenilik sürdürülebilir değildir.
Yapay zeka, insanlığın ortak geleceğini şekillendirecek bir teknoloji ise, iki markaya, iki merkeze ve iki yol haritasına sığdırılamaz. Aksi halde bugünün “liderlik” anlatısı, yarının teknolojik kilitlenmesine dönüşür. Gerçek rekabet tam da bunu engellemek için vardır.






HABERE YORUM KAT