1. HABERLER

  2. ÇEVİRİ

  3. Berlin polisi yalan söyledi ve bu yalan şimdi baskıyı meşrulaştırmak için kullanılıyor
Berlin polisi yalan söyledi ve bu yalan şimdi baskıyı meşrulaştırmak için kullanılıyor

Berlin polisi yalan söyledi ve bu yalan şimdi baskıyı meşrulaştırmak için kullanılıyor

Bir Nekbe protestosunda bir polis memurunun dövüldüğü iddiası çürütüldü, ancak hasar çoktan verildi.

18 Temmuz 2025 Cuma 22:48A+A-

Hebh Jamal’ın al-Jazeera’de yayınlanan yazısı, Haksöz Haber için tercüme edilmiştir.


15 Mayıs'ta Berlin'de Filistinlilerin anavatanlarından sürülmelerinin ve etnik temizliğe uğramalarının (Nekbe) 77. yıldönümünü anmak üzere Filistin yanlısı bir gösteri düzenlendi. O gün yaşananlar sadece bir polis şiddeti vakası değil, aynı zamanda Alman makamları, medya ve siyasetçilerin Filistin protestolarını daha da kriminalize etmek amacıyla kurguyu gerçeğe dönüştürmek için gösterdikleri koordineli bir çabaydı.

Berlin polisi tarafından kamuoyuna yapılan açıklamaya göre, bir gösterici polis memurlarından birine şiddetli bir şekilde saldırmış ve ciddi şekilde yaralanmasına ve hastaneye kaldırılmasına neden olmuştur. Polis, memurun kalabalığın içine sürüklendiğini, kasıtlı olarak saldırıya uğradığını, yere düşürüldüğünü ve ardından protestocular tarafından çiğnendiğini ve tekmelendiğini iddia etti.

Mesaj açıktı: Filistin yanlısı göstericiler şiddet yanlısı, mantıksız ve tehlikelidir.

Ancak tüm bu hikâye bir yalandan ibaret.

Forensic Architecture üyeleri tarafından kurulan ve yönetilen bağımsız bir araştırma ajansı olan Forensis tarafından titizlikle analiz edilen video kanıtları, Berlin polisinin iddialarının her birini kesin olarak çürütmüştür. Görüntülerde, üniforma ceketinin arkasında BE24111 numarası yazılı olan bir polis memuru, bir protestocuyu tutuklamak üzere meslektaşlarıyla birlikte kalabalığın içine doğru ilerlerken görülüyor. İnsanları itip kakarken BE24111 protestocuların kafasına yumruk atmaya ve onları tekmelemeye başlıyor. Bu şiddet sırasında kendini yaralamış gibi görünür ve meslektaşlarıyla birlikte geri çekilir.

Ortada şiddetli bir kalabalık yok. Kimse onu kalabalığın içine sürüklemiyor. Kimse onu yere düşürmüyor. Kimse onu tekmelemiyor. Aksine, görüntülerde göstericilerin BE24111'in saldırısından aktif bir şekilde uzaklaştıkları ve birbirlerini korudukları görülüyor. Şiddeti uygulayan kalabalık değil memurdur.

Gerçeğin ortaya çıkmasına rağmen, zarar çoktan verildi.

Berlin Polisi'nin yalan anlatısı medya kuruluşları ve hükümet yetkilileri tarafından hızla yayıldı ve bir korku tellallığı ve siyasi fırsatçılık dalgası yarattı. Bir polis sendikası temsilcisi Welt TV kanalına çıkarak göstericileri “ellerinde olsa polis memurunu öldürecek olan” bir “katiller çetesi” olarak tanımladı.

Tabloid BILD gazetesi şöyle bir manşet attı: “Yahudi düşmanları polis memurlarını tekmeliyor” manşetini atan gazete, Alman Polis Sendikası'ndan Stephan Weh'in şu sözlerine yer verdi: “Bir meslektaşımız kalabalığın içine sürüklenip ayaklar altına alındığında ve birçok kez bilincini kaybettiğinde, geceyi sağ atlatmasının tamamen şans olduğunu söylemek zorundayız. Bu çılgınlık, meslektaşlarımızdan biri böyle bir toplantıda hayatını kaybetmeden sona ermelidir.”

Savcılık olayın “hukukun üstünlüğü organlarına yönelik bir saldırı” olduğunu belirtti ve “tehlikeli bedensel zarar” ve “barışın ciddi ihlali” suçlamaları altında olayla ilgili resmi bir soruşturma başlattı. Polis tarafından saldırıya uğrayan kişiler şimdi hiç yaşanmamış olaylar nedeniyle cezai kovuşturmaya uğrayabilir.

Almanya Federal İçişleri Bakanı Alexander Dobrindt de Federal Meclis'te yaptığı açıklamayla bu anı değerlendirdi: "Berlin'de İsrail karşıtı bir gösteriye katılan bir polis memuru saldırgan göstericiler tarafından kalabalığın içine sürüklendi ve ağır yaralandı. Polisin mümkün olan en iyi ekipmana ve uygun yetkilere ihtiyacı var. Bunu yasada açıkça belirteceğiz."

Devlet sadece yalanlar uydurmakla kalmıyor; aynı zamanda bu yalanları baskıyı yasalaştırmak için kullanmaya da kararlı. Bu, aşırıcılıkla mücadele kisvesi altında Filistin yanlısı aktivizmi, protestoları ve konuşmaları kriminalize etmeye yönelik genel stratejisinin bir parçasıdır.

10 Haziran'da, olayın üzerinden bir ay geçmeden, bir devlet güvenlik kurumu olan Anayasayı Koruma Dairesi, aralarında “Adil Barış için Yahudi Sesi”, “BDS” ve “Palestine Speaks”'in de bulunduğu çok sayıda Filistin yanlısı örgütü “aşırıcı” gruplar olarak kategorize ettiği 2024 raporunu yayınladı. Bu kategorizasyon muhtemelen daha yoğun gözetim, grup üyelerine yönelik olası polis baskınları ve hatta örgütsel faaliyetlerin yasaklanmasıyla sonuçlanacaktır.

Diğer gruplar hâlihazırda yasaklanmış durumdadır. Mayıs 2024'te Duisburg Filistin Dayanışma Derneği Kuzey Ren-Vestfalya Eyaleti İçişleri Bakanlığı tarafından yasaklandı ve web sitesi kapatıldı. Bundan önce, Kasım 2023'te federal hükümet Filistin yanlısı Samidoun grubunu yasakladı.

Devlet sadece grupların değil bireylerin de peşine düştü. Nisan ayında üç Avrupa Birliği vatandaşı ve bir ABD vatandaşı Filistin yanlısı aktivizmleri nedeniyle sınır dışı edilmekle tehdit edildi. Bir yıl önce de İngiltere'de yaşayan Filistinli cerrah Dr. Ghassan Abu Sitta'nın bir etkinlikte konuşma yapmak üzere ülkeye girişi yasaklanmıştı.

Kocam ve ben aynı etkinlikte konuşma yapmamızın ardından kara listeye alındık. Bir yıldır ülke dışına her çıkışımızda sorgulanmaya, tacize ve aşırı aramalara maruz kalıyoruz.

Filistin yanlısı dayanışmanın çeşitli “sembolleri” de bastırıldı. “Nehirden denize, Filistin özgür olacak” ifadesi Ağustos 2024'te Berlin'deki bir yargıç tarafından terörizme destek verdiği iddiasıyla resmen yasaklandı. Ardından, daha da tüyler ürpertici bir hamleyle, Berlin şehri bu yılın Nisan ayında gösterilerde Arapça slogan atılmasını yasaklayarak tüm bir dili etkili bir şekilde kriminalize etti ve başta Avrupa'daki en büyük topluluk olan Filistinliler olmak üzere tüm toplulukları susturdu.

Bu arada, Almanya'daki Filistin yanlısı gösterilerde polis şiddeti rahatsız edici bir şekilde rutin hale geldi. Protestocular düzenli olarak tartaklanıyor, dövülüyor ve herhangi bir neden ya da açıklama olmaksızın tutuklanıyor. Bir zamanlar istisnai gibi görünen bu durum artık standart bir prosedür haline geldi.

Almanya'nın soykırımdaki suç ortaklığını sona erdirme mücadelesi hem sokaklarda hem de mahkemelerde şiddetle bastırılıyor. Devlet destekli sansür, ırksallaştırılmış polislik ve sivil özgürlüklerin şiddetli bir şekilde aşındırılması, kamu güvenliği sahte bayrağı altında yürütülüyor.

Alman devleti soykırım karşıtı protestoları bastırarak “geçmişinin kefaretini ödediğini” iddia etmeye devam ederken, Gazze'de soykırım tüm şiddetiyle sürüyor. Bombalamalar devam ediyor, küçük çocuklar açlıktan ölüyor ve yardım arayanlar yardım dağıtım bölgelerinde katlediliyor. İsrail ordusu, etnik temizliğe hazırlık olarak Gazze Şeridi'nin güneyinde Filistinliler için büyük bir toplama kampı kurma planlarını ilerletiyor.

Bu dehşeti durdurmak için harekete geçmek hiç bu kadar acil olmamıştı.

Bu karanlık zamanlarda, Alman devletinin yalanlarına ve baskısına sessiz kalanlar neye göz yumduklarını dikkatle düşünmelidir. Bugün kriminalize edilenler Filistin yanlısı aktivistler ve vicdan sahibi insanlar olabilir, ancak yarın başkaları da olacaktır. Alman demokrasisi çöküyor ve devlet baskısı ırkçı bir protestocu topluluğuyla sınırlı kalmayacak.

 

* Hebh Jamal, eğitim eşitsizliği, İslamofobi ve Filistin'in işgaline karşı bir savunucu olarak geniş çapta tanınmaktadır. Hebh, NYTimes, TeenVogue, Netflix belgeseli Teach Us All ve daha pek çok platformda yer aldı. Hebh şu anda City College of NY'da son sınıf öğrencisi. NYU Metro Center'da gençlik politikası araştırmacısı olarak çalışıyor ve okul ayrımcılığıyla mücadele etmeye devam ediyor. Aynı zamanda üniversitesinin Filistin'de Adalet için Öğrenciler grubunun başkanlığını yürütüyor.

HABERE YORUM KAT