1. YAZARLAR

  2. Mehmet Kamış

  3. 'Benim mahkemem' ya da Türkiye'nin şeffaflaşması
Mehmet Kamış

Mehmet Kamış

Yazarın Tüm Yazıları >

'Benim mahkemem' ya da Türkiye'nin şeffaflaşması

27 Haziran 2009 Cumartesi 06:20A+A-

Bir sürü söz söyler, bir sürü açıklama getirirsiniz ama kamuoyunu ikna edemezseniz. O zaman açıklamalarda bir problem ya da samimiyetsizlik var demektir. Dün Başbuğ bir sürü söz söyledi, bir sürü sopa gösterdi, hukukî ve başka şekillerde hesap soracağını söyledi ama söz konusu belgeyle ilgili hiçbir şey söylemedi.

Sadece, bu belge bulunamamıştır, böyle bir belgenin olmadığı anlaşılmıştır ve artık bu mesele bizim için bitmiştir, gibi sözlerle olayı geçiştirdi. Jandarma, Emniyet ve Adli Tıp'ın kriminal incelemelerini de yok saydı.

Bir evde mahalleyi yakacak malzemeler olduğuna dair bilgiler ortaya çıkıyor. İddialar bütün mahallede konuşulurken evin babası böyle bir malzemenin kendilerinde olmadığını söylüyor ve evin oğluna evde inceleme yapmasını emrediyor. Evin oğlu da, "Bu tür malzemelerin olduğunu hiç zannetmiyorum ama bir bakayım." diyor. Babasından aldığı talimatla 12 gün sonra çıkıp en başta söylediğini tekrar ediyor: "Böyle bir malzeme bulunamamıştır."

Diyor demesine ama o mahallede yaşayanlar bu açıklamadan hiç ama hiç ikna olmuyor. Bu belge Başbuğ'un dediği gibi sadece bir kâğıt parçası değildir. Bu, bugüne kadar suça asla bulaşmamış insanlara suç isnat etme eylem planıdır. Kamuoyu Genelkurmay Başkanı'ndan bu tür yapıları savunur gibi bir tavır içine girmek yerine, şerefli Türk ordusundan o yapıları ayıklama yolunu tercih etmesini bekliyor.

Başbuğ'un, böyle bir belge yok, bulamadık gibi sözler söylemesi bu dosyanın tamamen kapanması sonucunu doğurmuyor. Aksine hem Ergenekon savcılarının hem de AK Parti'nin suç duyurusundan dolayı Kadıköy Adliyesi'nin savcılarının ilgi alanında olmaya devam ediyor.

Genelkurmay Başkanı'nın konuşmasında 'benim mahkemem' diye tanımladığı askerî yargı da bu son olaydan sonra kendisiyle ilgili tartışmaları doruk noktasına çıkardı. Oraya düşen tartışmalı davaların sonuca gitmeyeceğini ve akim kalacağını bir kez daha kamu vicdanına göstermiş oldu.

Bu tartışmalar aslında Türkiye'nin hızla şeffaflaşmaya doğru ilerlemesinin neticesi. Eskiden bu tarz belgeler, bilgiler kamuoyunda tartışılmazdı. Durup dururken medyada bir irtica yaygarası başlar, toplum daha ne olduğunu bile anlayamadan dayağı yer otururdu. Birileri andıçlanır, düğmeciler düğmeye basar ve birilerinin işi bitirilirdi. Adı duruma göre değiştirilen terör örgütleri tam da ihtiyaca göre bir eylem yapar, Türkiye olağanüstü halden asla kurtulamazdı. Bereket teknoloji gelişti de kimsenin yaptığı yanına kâr kalmıyor. Herkes deşifre oluyor. Devlet kurumlarının urbasını giyerek suç şebekeleri oluşturanların eylem planları birer ikişer ortaya dökülüyor.

Demokratikleşmenin önündeki en büyük engel şüphesiz şeffaflık! Türkiye şeffaflaştıkça, demokratikleşmeyi inkıtaya uğratacak eylemlerin arka yüzü daha çok ortaya çıkıyor ama hâlâ bu konuda kat edilmesi gereken çok yol var.

Geçtiğimiz günlerde Başbakan, çok önemli bir tespitte bulundu. "DTP ile ne zaman görüşmek istesem bir yerlerde bombalar patlıyor." dedi. Bu söz aslında Türkiye'nin nasıl bir girdap içinde olduğunu çok iyi anlatıyor. Ne zaman statükoyu bozacak bir adım atılsa ülkede karışıklık çıkıyor. Ne zaman akan kanı durduracak bir çaba içine girilse kan gölünde boğuluyoruz.

Bugün tartıştığımız konular aslında ülkenin şeffaflaşmasıyla ilgili şeyler ve bu da kendi içinde güzellikler barındırıyor.

ZAMAN

YAZIYA YORUM KAT