
Bay Trump, Gazze'nin sizin balo salonunuza ihtiyacı yok, çadırlara ihtiyacı var, yaşamaya ihtiyacı var
Sizler altın yaldızlı mekânlarda yaşıyorsunuz — kuleler, konaklar, mermer ve cilalı altın saraylar. Hayatınız kadifeyle sarılmış. Gazze ise yaralarla sarılmış.
Jasim Al-Azzawi’nin Middle East Monitor’de yayınlanan yazısını Barış Hoyraz, Haksöz Haber için tercüme etti.
Bay Trump,
Binyamin Netanyahu ile görüşeceksiniz. Kameraların flaşları patlayacak. Şık odalarda, şık takım elbiseler içinde, şık yalanlar eşliğinde sözler sarf edilecek. “Güvenlik”, ‘ittifaklar’, “bölgesel istikrar” ve dehşeti sterilize eden, gerçeği boğan tüm o boş, anlamsız sözler hakkında konuşacaksınız.
Ama ben sizinle çadırlar hakkında konuşmak istiyorum.
Mecazi çadırlardan değil. Sembolik çadırlardan değil. Şiirsel çadırlardan değil. Gerçek çadırlardan. Kumaş kulübelerden. Plastik çatılardan. İnsan barınaklarından. Yaşam ve ölüm arasında asılı duran türden çadırlardan.
Gazze'de yağmur yağmaz. Yağmur saldırır. Keser. İstila eder. Toprağı çamur ve hastalıklarla dolu bir mezara dönüştürür. Çocuklar fırtınaların parçaladığı brandaların altında paçavralar içinde uyuyorlar. Bebekler kâbuslardan değil, vücutları lağım sularına batmış olduğu için çığlık atarak uyanıyorlar. Anneler, pis su ve insan atıklarıyla ıslanmış battaniyelere sarılmış bebeklerini kucaklıyorlar. Ölüm kokan gece havasına dualar fısıldıyorlar. Rüzgâr bezden duvarları yırtarken, açlık kemiklerini kemiriyor.
Ve dünya omuz silkiyor.
İsrail'in Hamas ile yaptığı her anlaşma, her pazarlık, her müzakere sonucunda Filistinli ailelere çadır ve karavan verileceği söylendi. Söz verildi. Belgelendi. Tekrarlandı. Yalan söylendi.
O karavanlar orada. Varlar. Sadece birkaç kilometre uzakta duruyorlar — tertemiz, kuru, güvenli — kontrol noktaları ve siyasi ilgisizlik tarafından hapsedilmişler. Filistinlilerin acıları bir pazarlık kozu haline geldiği için teslim edilmiyorlar. Bir araç. Bir ceza.
Ve iki milyon insan pislik içinde yaşarken, sefalet içinde boğulurken, acımasız kış rüzgârında donarken, siz bir balo salonu inşa etmeyi planlıyorsunuz. Mermer zeminler. Kristal avizeler. Kadife perdeler. Çocuklar bataklık suyunda öksürerek ağızlarından kan gelirken, egoya bir saray.
Bir zamanlar ahlaki pusula olduğunu iddia eden Amerika, şimdi ayakta duramayacak kadar ahlaksız bir çelişkiye gönüllü olarak giriyor.
Amerika Birleşik Devletleri gerçekten bu kadar alçaldı mı? Kalbi kurtarılamayacak kadar sertleşti mi?
“Tepedeki parlak şehir” parıldayan bir mezara mı dönüştü?
Sayın Trump, Netanyahu günde 600 yardım kamyonu sözü verdi. Cömertlikten değil. Bir zorunluluktan. Asgari hayatta kalma şartı olarak. Bazı günler, İsrail izin verse bile, ancak 120 kamyon geliyor. Açlık artıyor. Hastaneler çöküyor. Sınırların arkasında yiyecekler çürüyor, mideler ise içten içe çöküyor.
Netanyahu'nun karşısına oturacaksınız. Gözlerinin içine bakacaksınız.
Konuşacak mısınız? Yoksa eğilecek misiniz?
Onu kızdırmaktan mı korkuyorsunuz? Erişimi riske atmaktan mı? Kutsal siyasi bağlılık tiyatrosunu bozmaktan mı? İlişki bu kadar zayıf mı? Cesaretiniz bu kadar şartlı mı? Yoksa Filistinlilerin çektiği acılar konuşmaya layık bile değil mi?
Tarih, medeniyetin kendine söylediği yalanı hatırlayacak: bunun karmaşık olduğunu. Karmaşık değil. Acımasız. Kasıtlı. İnsan yapımı.
Yunanlıların bir zamanlar Arap çöl kabilelerine ne dediklerini biliyor musunuz? Sarazenler — çadır halkı.
Şimdi Gazze'ye bakın. Siyonizm sadece Filistinlileri mülksüz bırakmakla kalmadı. Onları tarihin iki bin yıl öncesine fırlattı, duvarlarını, çatılarını, kimliklerini, güvenliklerini, haysiyetlerini ellerinden aldı ve onları sadece savaş ve korkaklığın yaratabileceği pislik içinde çürümeye terk etti.
Ama bu çadırları romantikleştirmeyin. Bunlar gururlu çöl barınakları değil. Bu çadırlar dışkıya batmış durumda. Yatakları hastalıkla doludur. Battaniyeleri çürüme kokmaktadır. Bu yoksulluk değildir. Bu, kasıtlı olarak yaratılmış bir aşağılanmadır. Bu, politika kisvesi altında yapılan siyasi zulümdür.
Bu yüzden size, bir partizan olarak değil, bir eleştirmen olarak değil, sesinin yankısı uzun süre sonra da devam edecek kararlar alan bir insana hitap eden bir insan olarak soruyorum:
Ne yapacaksınız, Sayın Trump?
Sizler altın yaldızlı mekânlarda yaşıyorsunuz — kuleler, konaklar, mermer ve cilalı altın saraylar. Hayatınız kadifeyle sarılmış. Gazze ise yaralarla sarılmış. Yine de, o çadırlarda mahsur kalanların hayatları, balo salonlarınızda yemek yiyenlerin hayatlarından daha mı az insani.
Bir milyon çadır ve 600 karavan için yalvarıyorlar. Yarın değil. Gelecek ay değil. Şimdi. Çocukları siyasi gecikmelerin lüksünü yaşayamıyorlar. Akciğerleri boğuluyor. Kemikleri zayıflıyor. Umutları çatlıyor.
O karavanları geçireceksiniz, değil mi? Netanyahu'ya kapıları açması için baskı yapacaksınız, değil mi? O barınakların kibir ve hesapçılık bariyerlerinin arkasında çürümesine izin vermeyecek, değil mi?
Yoksa sessiz kalıp bombaların başlattığı işi kışın bitirmesine izin mi vereceksiniz?
Tarihin nadiren bahşettiği bir an size sunuldu: ittifak yerine şefkat, siyasi rahatlık yerine insanlık, ahlaki çöküş yerine ahlaki eylem seçme gücü.
Bir şeyi kurtarın. Herhangi bir şeyi kurtarın. Amerika'nın hala kaba güç ve seçici kederin ötesinde bir anlam ifade edebileceği fikrinin en azından bir parçasını kurtarın.
Dünyaya Amerika'nın güçlü olduğunu söylemeyin.
Merhametli olduğunu gösterin.
Büyüklüğünüzle övünmeyin.
İyiliğinizi gösterin.
Konvoyların geçmesine izin verin. Çadırların kurulmasına izin verin. Çocukların bir kez olsun kuru bir yerde uyumasına izin verin. “Amerikalı” isminin yıkımdan ziyade kurtuluş anlamına gelmesini sağlayın.
Filistinliler on yıllardır sağır bir dünyaya haykırıyorlar. Bugün yine haykırıyorlar:
Barınmaya ihtiyacımız var.
Onurlu bir yaşama ihtiyacımız var.
Yaşamaya ihtiyacımız var.
Tarih sizi izliyor, Bay Trump. Ölenler de öyle.
*Jasim Al-Azzawi, MBC, Abu Dhabi TV ve Aljazeera English gibi birçok medya kuruluşunda haber spikeri, program sunucusu ve yönetici yapımcı olarak çalıştı. Önemli çatışmaları haberleştirdi, dünya liderleriyle röportajlar yaptı ve medya dersleri verdi.



HABERE YORUM KAT