
Amcam Hani'siz bayram
Bu yıl kutlamalar ziyafetsiz, kahkahasız, akraba ziyaretleri olmadan ve onu özel kılan sevilen birinin kaybıyla geldi.
Ahmad Sameh Sbaih’in We are not numbers’da yayınlanan yazısını Hatice Feyza Gülaç, Haksöz Haber için tercüme etti.
Diğerleri gibi, ailem sevdikleri birinin kaybının yasındaydı. Amcam, Hani Sbaih, geçen yıl cesurca yardım götürmeye çalışırken öldürüldü. Evimiz bayram sırasında kahkahalarla yankılanırken şimdi onun yokluğunun sessiz tanığı.
Geçmişteki bayram sabahlarında, yakın evlerden gelen sıcak mamül (İrmik unuyla yapılan içi kuru meyve ve yemişlerle doldurulan kurabiye) kokuları, tekbirlerin ve her bahçede bağlı olan koyunların melemelerinin uzaktan yankılanmasıyla birleşiyordu.
Amcamın sesi derin, sakin ve neşeli bir şekilde yükselir -bizi uyandırmak için seslenir, yatakta kalmaya devam edersek günün en iyi kısmını kaçıracağımızı söylerdi. Her zaman aynı beyaz dişdaşayı giyerdi -erkeklerin giydiği geleneksel bir giysi- yeni ütülenmiş ve üzerinde hafif bir misk kokusu olurdu.
Özellikle Kurban Bayram'ını çok sever her aşamasına önemseyerek katılırdı. O kurbanı bir gelenekten çok daha fazlası olarak görüyordu; gururla önemsediği ve asla hafife almadığı bir sorumluluktu.
Bayramın yaklaştığı günlerde, gidebildiği her yere gider, fiyatları karşılaştırır, kurbanlıkların yemlerini yani ne yediklerini sorar, günlerini alsa bile en iyisini bulana kadar her koyunun kilosunu ve sağlığını kontrol ederdi. Bayramdan önceki gece, sonunda onu eve getirir ve arka bahçemize bağlar, sabaha kadar beslenmesini ve rahat olmasını sağlardı.
Çok fazla koyun incelemesinden sonra Amcam Hani bayram için en iyi olan koyunu seçerdi.
Her zaman koyunu çok geç getiriyor olmasından dolayı ona sitem ederdim. Kurban edilmeden önce onunla oynamaya ve onu beslemeye neredeyse hiç vaktimiz olmuyordu. Amcam gülüp eğer daha erken getirirse kuzenlerimle benim koyuna çok bağlanacağımızı söylerdi ve haklıydı. Erken getirdiği birkaç sefer, ona isim vermiş, bir evcil hayvan gibi davranmıştık. Bayram sabahında sanki ailemizin bir parçasıymış gibi ağlamıştık.
Amcam benimle çok uğraşırdı. O bir Barcelona taraftarıydı ve ben de Real Madrid'i desteklerdim. Her zaman beraber futbol maçları izlerdik. Bir yıl, bayramın ikinci günü ben 12 yaşındayken Barcelona ve Real Madrid maçı vardı. Tüm aileyle izlemiştik. Benim takımım kazanmıştı.
Oldukça hüsrana uğradığını görebiliyordum bu yüzden koşarak arkasına geçtim ve sırtına çıkıp kahkahalarla güldüm. Gülmem bittiğinde o da gülerek "Bu maçı sen aldın, sulu göz." dedi. Takımım ne zaman kaybetse ağladığım için bana bu lakabı takmıştı.
Bayram namazından sonra hepimiz aceleyle kurbanı izlemek için geri dönerdik. Amcam bütün etleri paketleyip akrabalarımıza ve ihtiyaç sahiplerine dağıtmaktan çok hoşlanırdı. Her şeyden fazla, et ve aileyle dolu bayram sofrasını sabırsızlıkla bekliyordu.
Şimdi arka bahçe boş. Onun sandalyesi masada sahipsiz duruyor ve artık koridorda onun misk kokusu kalmıyor.
Yemeklerle dolu masalar
Kurban bayramı her evi neşeyle saran bir bereket gibiydi. Masalar yemeklerle dolu olur ve mamülün tatlı kokusu ve diğer yeni pişmiş tatlıların kokusu şehrin her bir yanına yayılırdı.
Bizim evimizde bayramın ilk günü, bayram namazının huzuru, canlı bir aile kahvaltısını takip eder herkes -ebeveynler, kardeşler, kuzenler- bir masanın etrafında toplanırdı. Kahvaltıdan sonra, babam, abim ve ben akrabalarımızı ziyaret etmek için yola çıkardık. Dumanı tüten kahvelerimizin etrafında toplanır, geçen yılın hikâyelerini paylaşır, çocuklar heyecanla odadan odaya koştururken, büyükler sessizce sevgiyle gülümserken, aile geleneklerimizi canlı tuttuk ve kalplerimizi birbirine bağladık.
Her evde -dedemiz, babaannemiz, halalarımız- sonsuz misafirperverlikle ağırlanırdık: mamül tepsileri, çikolata kaseleri, bardakta meyve suları, fındık tabakları ve kahve fincanları. Bunların tekliflerini reddetmek bir seçenek bile değildi.
Kısa süreliğine öğle yemeği için eve geri dönerdik -Kurban Bayramın'da her zaman bir et yemeği olurdu- sonra ziyaretlerimize devam etmek için yeniden dışarı çıkardık. Gün batımına kadar tüm ziyaretleri tamamlar ve eve geri dönerdik. Yediğimiz ve içtiğimiz her şeyden dolayı neredeyse yürüyemezdik. Bayramdan sonra insanlar birbirlerine bayramda ne kadar kilo aldıklarıyla ilgili şaka yapardı. Gerçekten sevinçle, paylaşımla, her bakımdan dolu ve memnun hissetme zamanlarıydı.
Bu yıl ise boş tabaklar
Bu yıl bayram, kutlamalar olmadan geldi. Masalarda mamül yok, paylaşacak mangalda et yok, sadece kaybımızı hatırlatan boş masalar. Odaları dolduran kahkahaların yerini sessiz dualar ve bir zamanlar bildiğimiz neşeli kutlamaların yerini umut dolu bakışlar aldı. Akrabalarımızı ziyaret etmenin yerini bayramlarını kutlamak için yapılan telefon aramaları ve bu zor zamanlarda onların güvenliği için yapılan dualar aldı.
Bayramın memleketimize neşeli atmosferiyle geri döneceği günü bekliyorum. Ailelerimizle yeni ve güzel anılar biriktirecek, kaybettiğimiz sevdiklerimizi kalbimizde taşıyor olacağız.
* Ahmad Sameh Sbaih, Gazze'de yaşayan bir yazardır. Gazze İslam Üniversitesi'nde İngiliz edebiyatı okudu ve İsrail tarafından öldürülen Dr. Refaat Alareer'in öğrencisi oldu. Ahmad, Gazze'deki Filistin halkı hakkında yazmaya devam ederek onların mücadelesini dünyaya taşımayı hedefliyor.








HABERE YORUM KAT