
42'nci yılında 1979 Kabe Baskını
1979 Kabe Baskını, dünyanın farklı yerlerinde siyasi bilince sahip olan Müslümanları derinden etkileyen bir olay olarak tarihe geçti. Mepa News'in kapsamlı çalışmalarını bir araya getirerek iktibas ediyoruz.
42'nci yılında 1979 Kabe Baskını / Mepa News
20 Kasım 1979 tarihinde başlayan Kabe Baskını tüm İslam dünyasını şoka uğratırken, küresel cihat yanlısı fikrin tarihinde köşe taşlarından biri oldu.
Orta Doğu o yıl patlamaya hazır bir barut fıçısı gibiydi. Neredeyse kırk yıldır İran’ı kontrol eden liberal monarşi, Şii inancını temel alan bir dini devrimle yıkılmıştı.
4 Kasım, 21 Kasım ve 2 Aralık tarihlerinde de Tahran, İslamabad ve Trablus'ta ABD elçilikleri basılmıştı.
Aynı zamanda, Kabe Baskını devam ederken, 25 Aralık 1979'da Sovyetler Birliği Afganistan'ı işgal etmiş, İslam dünyası çalkalanmaya başlamıştı.
Baskına giden yol
1979’un Ekim ayı boyunca dünyanın her tarafından gelen bir milyona yakın hacı adayı dini görevlerini ifa etmek üzere Mekke’ye gitti.
Mekke halkı ve hac görevinden sonra şehirde kalıp Hicri 1400 senesine bu şehirde girmek isteyen Müslümanlar Mescid-i Haram çevresinde ibadetle meşgul iken, sabah namazının ardından Mescid-i Haram'ın atmosferi birden değişecekti.
Cuheyman el Uteybi liderliğinde Suudi rejimine karşı başlatılan ayaklanma, 20 Kasım 1979 günü başladı.
“Hedefleri, inançları çerçevesinde, Mescid-i Haram’ı Suudi krallığı hükümdarlarından kurtarmak ve tüm Müslümanları Mehdi’nin gelişi ile birlikte özgürleştirmekti.”
55 yaşındaki Kâbe imamı Şeyh Muhammed el-Subeyl yeni İslami yüzyılın, Hicri 1400 yılının ilk sabah namazını kıldırdıktan hemen sonra ilk silah sesleri duyuldu.
“Minarelere çıkın! Keskin nişancılar yerlerine geçsin! Kapıları kapatın! Muhafızları gönderin! Muhafızlar ve gözcüler kapıların önüne geçsin!”
Emirleri veren kişi Cuheyman Uteybi idi. Emirlerini tamamlayan Cuheyman mikrofonu yanındaki başka bir adama verdi.
Suudi rejimi, Cuheyman'ın, beraberindeki eniştesi Muhammed el Kahtani'yi Mehdi ilan ettiğini öne sürdü. Ancak bu söylem birçok kişi tarafından, baskının arkasındaki siyasi nedenleri örtmeyi amaçlayan bir bahane olarak gösterildi.
Baskının seyri
Grubun ne derece ciddi olduğu, saat 8 sularında jipiyle tek başına camiye yaklaşmaya çalışan bir polis memurunun keskin nişancı ateşiyle vurulmasıyla belli olmuştu. Bu hadiseden sadece dakikalar sonra caminin diğer tarafına yaklaşmaya çalışan gruba minareler ve çatılardaki keskin nişancıların ateş açması sonucu sekiz polis ölürken 36 tanesi de yaralandı.
Daha sonra silah, mühimmat ve yiyecek gibi gerekli malzemelerin daha önceden camiye sokulduğu tespit edildi. Bu malzemelerden bazıları büyük inşaat sandıklarında bazıları da boş tabutlarda getirilmişti.
Prensi Türki akşam saatlerinde Cidde’ye iniş yaptı ve caminin hemen yakınlarındaki Şubra Otel’de Savunma ve İçişleri Bakanları ile buluştu. Prens otele giriş yapmadan hemen önce bir mermi arabasının camına isabet etti ancak Türki yara almadan kurtuldu. Kısa süre içinde cami etrafındaki en büyük bina olan Merva Kapısının kuzeyindeki El-Eşref Kulesi’nde bir komuta karargâhı oluşturuldu.
Mescid-i Haram'ın geri alınabilmesi adına Suudi rejiminin, bunun meşru bir hareket olduğunu teyit eden bir fetva alması gerekliydi.
Baskının ikinci günü sabah saat 5 sularında İçişleri Bakanı Riyad Radyosundan bir açıklama yaptı. “Bir grup silahlı mürtedin” camiyi ele geçirdiğini ve “aralarından birisini camideki Müslümanlara imamlık yapması için Mesih olarak ilan ettiklerini” öne sürdü.
İran lideri Humeyni de “bu eylem mücrim Amerikan emperyalizmi tarafından Müslümanların sıkı saflarına sızmak için yapılmıştır” açıklamasında bulundu.
Suudi rejiminin Kabe'ye girmesi
Camiye girmek için birçok giriş noktası zorlanmış ancak başarı sağlanamamıştı. Bunun üzerine Merve Kapısından zor kullanarak girilmesine karar verildi. Hacıların tavaf için yedi kez dolanması gereken iki tepeyi birleştiren 380 metrelik yol zırhlı personel taşıyıcılarının geçebileceği kadar genişti.
Caminin geri alınması için yapılacak operasyonun komutası Kral Abdülaziz Zırhlı Tugayı komutanı Falih el-Zahri'ye verildi. Zahri, Tebük’teki üssünden yanına gerekli teçhizatları alarak Mekke’ye geldi. Merve Kapısı Prens Türki’nin emrindeki İstihbarat Müdürlüğü ajanları tarafından patlatılacak ve zırhlı birliklerin içeriye girmesi sağlanacaktı.
Prens Türki Tebük ile ilgili çok ilginç bir ayrıntıyı hatırladığını söylüyor: “İçerideki adamlar, Mehdi’nin Mescid-i Haram’da zuhur edeceğine ve daha sonra şeytanın askerlerinin Mehdi ile savaşmak için Tebük’ten yola çıkacağına inanmaktaydılar.”
“Durumun ne derece inanılmaz olduğunu gösteren bir noktaydı. Nihayetinde zırhlı birlikleri Tebük’ten getirttik ama onlar şeytanın değil meleklerin askerleriydi.”
22 Kasım günü Suudi topçusu gece 3:30 sularında camiyi ses bombaları ile hedef aldı. Bombardımanla birlikte askerler Safa-Merve yolunun doğu tarafından giriş yaptı. İlk etapta yolun ortasındaki Es-Selam Kapısına varılması hedefleniyordu ancak çok kayıp verilince geri çekilme emri verildi.
Suudi kuvvetleri Merve Kapısından yolun kuzey tarafından patlayıcılarla içeri girmeyi başardı ancak derhal başlayan yoğun ateş altında askerler can verdi.
Çatışmalar yoğunlaşıyor
23 Kasım günü, yüzyıllar sonra ilk defa Kabe’de cuma hutbesi okunmadı. O günün gece saatlerinde toplantı halindeki ulemanın kralın talep ettiği fetvayı verdiği haberi ulaştı. Bakara Suresinin 191. Ayetine dayanarak ulema içeridekilerin “silahlarını bırakıp teslim olmayı reddetmeleri” için verilecek fırsatı kabul etmemesi halinde Kabe etrafında güç kullanılmasına müsaade verildi.
Hoparlörlerden içeridekilere teslim olma çağrısı yapıldı. Çağrının kabul görmediği anlaşılınca minareler roketlerle hedef alınarak keskin nişancılar vuruldu. Topçu birlikleri de Safa-Merve yolunun bir kısmını hedef alarak yıktı. Amerikan yapımı M113 zırhlı personel taşıyıcıları açılan gedikten ve kapıdan giriş yaptı.
24 Kasım günü ortalarına kadar süren çatışmalarda birçok asker öldü ama yol tamamen ele geçirildi.
Cuheyman'ın taktiksel manada bir avantajı vardı. Aralarından bazıları camiyi ve altındaki mahzenleri ezberledikleri için labirent misali yapının her santimetresini iyi biliyorlardı. Mahzenlere girmek için Pazartesi ve Salı günü yapılan girişimlerden her odayı temizlemeye çalışmaları halinde çok kayıp verileceği anlaşıldı. Bu yüzden silahlı kişileri etkisiz hale getirmek için gaz kullanılmasına karar verildi.
2 Aralık tarihinde, Fransızların özel birliklerinden “Groupe d’Intervention de la Gendarmerie Nationale (GIGN)” birlikleri bünyesinde çalışan üç danışman beraberlerinde getirdikleri dichlorobenzylidenemalononitrile kimyasal maddesi ile Taif’e geldi.
Kısa adı CB olan bu gaz insanın nefes alma kabiliyetini ciddi manada kısıtlaması ve uzun süreli maruz kalındığından ise öldürmesi için özel olarak tasarlanmış bir silahtı. Fransız ajanlar Müslüman olmadıkları için Mekke’ye girmeleri yasaktı. Ancak Suudi rejiminin, başta Fransızlar olmak üzere Müslüman olmayan askerleri şehadet getirterek Mescid-i Haram'a soktuğu ifade edildi.
3 Aralık sabahı, caminin tabanında üç ayrı delik açılarak CB başlıklı patlayıcılar mahzenlere atıldı. Birbirine bağlı odaların mimarisi nedeniyle gazın etkisi kısıtlı kaldı ve son oda ancak 18 saat süren çatışmaların ardından ele geçirilebildi.
Baskının sona erdiğini duyuran açıklama İçişleri Bakanı Prens Naif tarafından yapıldı.
“Caminin tünellerindeki direniş tümüyle saf dışı bırakılmıştır. Mescid-i Haram’a saldıran kafirlerin tümü öldürülmüş veya ele geçirilmiştir.”
Baskın sona erdi
Operasyon, başladığı tarihten 15 gün sonra 5 Aralık gecesi 1:30 sularında sona erdi. Kahtani’nin kimliği belirlenen cesedinin fotoğrafları ertesi gün televizyonlarda yayınlandı.
Baskının sona ermesiyle birlikte sorumluların nasıl cezalandırılacakları sorusu da cevabını bulmak üzereydi.
Toplam bilançoya göre 127 güvenlik unsuru öldü ve 451 tanesi de yaralandı. Aralarında Pakistan, Endonezya, Hindistan, Mısır ve Burma’dan gelen hacılar ve Suudilerin bulunduğu 26 sivil ölürken 100’den fazlası da yaralandı.
Toplam sayıları 260 olduğu belirlenen saldırganların 90’ı çatışma esnasında 27’si de yaralı olarak tedavi gördükleri hastanelerde öldü.
Canlı ele geçirilen 63 saldırgan ise Prens Türki’nin de dediği gibi “bunun tüm Suudilerin meselesi olduğunu ve tüm ülkenin bu işte beraber olduğunu göstermek amacıyla” sekiz farklı şehirde idam edildi. İdam edilenlerin 41’i Suudi, 10’u Mısırlı, yedisi Yemenli, üçü Kuveytli, biri Sudanlı biri de Iraklıydı.
19 kişi hakkında verilen idam cezaları hapis cezasına çevrildi. Canlı yakalanan 23 kadın ve çocuktan oluşan gruptaki kadınlar iki yıl boyunca hapis ile cezalandırılırken çocuklar ise devlet kontrolüne verildi.
Baskının lideri Cuheyman, sorgulamalarının ardından 9 Ocak günü Mekke’de, kolları, bacakları ve son olarak da başı kesilerek idam edildi.
Cuheyman Uteybi kimdir?
Cuheyman b. Muhammed b. Seyf el Uteybi (d. 1936, ö. 1980) 20 Kasım 1979 (1 Muharrem 1400) tarihinde Kâbe baskınının lideridir. 1979 yılında Suudi rejimine karşı Cuheyman liderliğinde sayıları en az 500 ile 1000 arasında değişen eylemciler Kâbe’ye bir baskın gerçekleştirmiştir. Cuheyman liderliğindeki eylemciler Kâbe baskını sonrası siyasi ve dini isteklerini Kâbe mikrofonlarından duyurmuşlardır. Özetle, Suudi Krallığının yıkılıp İslami bir sistemin kurulmasını ve devletin Batı hegemonyasından çıkartılıp İslam'a dönmesini talep etmişlerdir. Suud rejimine karşı dile getirilen bu istekler, dini olduğu kadar siyasi özellikler de göstermektedir. İstekler geneli itibariyle doğrudan krallığa ve yöneticilere karşıdır.

22 gün süren çatışmalarda, ilk operasyonları kendisi düzenlemiş olan Suud güvenlik güçleri, başarısız operasyonlar sonrası Fransızlardan yardım istemiştir. Fransız anti terör timinin (Groupe d'Intervention de la Gendarmerie Nationale - GIGN) operasyonlarıyla sona eren baskın sonucunda Kâbe’nin duvarları zarar görmüş ve yüzlerce ceset Kâbe avlusunu doldurmuştur. Suud yönetimine karşı bu başkaldırış, halkına yönelik meşruiyetini dinden aldığı ifade edilen Suudi Arabistan devletinde derin endişelere neden olmuştur.
Kişiliği ve İslami anlayışı
1936 yılında doğan Cuheyman, Suudi Arabistan 18 yıl kraliyet muhafız alayının komutanlığını yapmıştır. Kendisinin sade ve dindar bir hayat sürmeye gayret ettiği, diğer taraftan dünya görüşü ve kültür düzeyinin de ileri düzeyde olduğu belirtilmektedir. Yazdığı risaleler birikim ve tecrübelerinin delili olarak görülmüştür.
Daha sonraları 'dinen meşru görmediği' bir işte çalışmak istemeyen Cuheyman, toplum nezdinde saygın kabul edilen işini bırakarak yönetimin karşısına geçecektir. Önce muhafız alayı komutanlığından istifa etmiş, daha sonra yarım kalan eğitimine Medine İslam Üniversitesi'nde devam etmiştir. Suudi başmüftüsü olan Abdulaziz bin Baz'dan dersler almaya başlayan Cuheyman’ın, daha sonra üniversitedeki hocalarından rejime bağlılıklarından ötürü soğuduğu tahmin edilmektedir. Hocalarından uzaklaşan Cuheyman, daha sonra kendi risalelerini ve makalelerini kaleme alacaktır.
Hem vaiz hem de askeri bir kişiliğe sahip olan Cuheyman, dini olarak da 'muhafazakar' olmaktan çok 'devrimci' bir karaktere sahiptir. Ülkesindeki yerleşik dini kurumlaşmaya karşı karşı çıkan Cuheyman, dini otoritenin siyasi otorite altında yer almasına neden olan Suudi yakın tarihine eleştirel olarak bakmaktadır. Ona göre saltanatların devamı niteliğindeki bu tarz ilişki ve yapılanmalar monarşiyi ve 'batıl' düzenlerin devam etmesini sağlamaktan başka bir anlam ifade etmiyordu. İbn Baz ve benzeri devletçi ve gelenekçi âlimlerden ziyade, Nasır el Ömer, Aiz el Karni, İbrahim ed Duveyş, Muhammed b. Said el Kahtani gibi isimlerden oluşan ve kendilerine Şuyûhü’s-Sahve (Uyanış âlimleri) denilen yeni bir Selefi ulema neslini önemsemekteydi. Özellikle "Suudi prenslerinin israf ve taşkınlıklarının kabul edilemez olduğunu" risalelerinde aktaran Cuheyman, "Suud devletinin dinen meşruiyetini yitirdiğini" tekrarlamaktadır.
Kabilesi ve aile bağları
Cuheyman bin Muhammed, Necd kabilelerinden Uteybe kabilesine mensuptur. Cuheyman'ın dedesi İbn Humeyd Sultan bin Bicad, Uteybe kabilesi lideridir. İbn Humeyd 1929'da Sebila'da, Kral Abdulaziz kuvvetleriyle girdiği çarpışmada öldürülmüştür. Cuheyman'ın Suudi hanedanına karşı muhalefetini ailesinin bu geçmişine dayandıranlar da vardır.
1979'da meydana gelen isyan geçmişten gelen anılarla da örülmüş olabilir. Ancak Cuheyman'ın 18 sene kraliyet muhafız alayı komutanlığı yapması, en baştan beri muhalif olmasından ziyade belli bir yaştan sonra muhalif kimliği edindiğini göstermektedir. Suudi yönetimine karşı olan kabile ya da prenslerin, Suud kralları tarafından yönetime katıldığı bilinmektedir.
Cuheyman'ın dedesinden gelen muhalif kimliği nedeniyle bir mevki edinmiş olabilir. Ancak yönetime karşı gelmesi için bir şeylerin tetiklenmiş olması gerekmektedir. Bu tetikleme de Cuheyman'ın eniştesi yani kız kardeşinin kocası olan Muhammed el Kahtani'den gelmiştir. El Kahtani ile bir görüşe göre üniversitede diğer görüşe göre ise tutuklandıkları zaman tanışan Cuheyman, ondan etkilenmiştir.
Her ikisi de bin Baz'ın öğrenciliğini yapmışlardır. Cuheyman'ın gerek İslami kişiliği gerekse de aile bağlarından gelen siyasi muhalefet anlayışı, gerçekleştirdiği Kâbe baskınını açıklamaktadır. Kâbe baskınına katılanların içinde Uteybe kabilesine mensup kişiler olması bunu doğrulamaktadır. Cuheyman'ın muhalif kişiliğinin ön plana çıkmasında, siyasi rant anlayışından ziyade, Suud krallarının Batı'ya yönelişi, petrol yataklarını ABD'ye açması ve yönetimin yozlaşması etkili olmuştur. Siyasi isteklerinin yanında İslami isteklerinin de olduğu ortadadır. Kâbe baskını iktidar kavgasının ötesinde siyasal İslami bir özellik taşımaktadır.
Kâbe baskınına giden süreç
Medine Üniversitesi'nden de umduğunu bulamayan ve hocalarının aşırı bir şekilde rejime bağlı olduğunu düşünen Cuheyman, önce kendi ders halklarını oluşturmuş ve alternatif sohbetler/vaazlar gerçekleştirmeye başlamıştır. Halk tabanında bir bilinç oluşturmaya başlayan Cuheyman, bildiriler dağıtarak etki çevresini artırmıştır. İstihbaratın dikkatini çeken Cuheyman önce tutuklanmış, daha sonra siyasi bir tehlike arz etmediği düşünüldüğünden düşünüldüğünden Suudi güvenlik güçlerince serbest bırakılmıştır. Vaazlarına devam eden Cuheyman, risaleler kaleme alarak Suudi krallığına muhalefetini devam ettirmiştir.
Cuheyman el Uteybi, risalelerinde Suudi rejiminin İslam'dan yüz çevirdiğini ve rejimin 'batıl' olduğunu aktarıyordu. Kâbe baskını sırasında ise Suud rejiminin, Batı'yı dost edinmesi ve İslam'dan uzaklaşan politikaları nedeniyle rejime itaat etmemek gerektiğini söylüyordu:
“Tüm Müslümanlar dini benimsemeyen zorba idareler altında yaşıyorlar. Bizler yalnızca Allah'ın kitabı ile yönetenlere itaat borçluyuz. Müslümanları değişik yasalar ve sistemler ile yönetenler ve dinden işlerine geleni alanlar bizden kendilerine itaat etmemizi isteyemezler, onların iktidar iddiaları da batıldır.”
İlim adamından ziyade bir hareket adamı olan Cuheyman, etkili bir operasyonun halk üzerinde daha fazla etki bırakacağını düşünmekteydi. Bu yüzden Mescid-i Haram’da Suud rejiminin batıl olduğunu halka duyurmak istemiştir. Oluşacak istikrarsızlık ortamında da rejimin devrilmesi esas alınacaktı.
Kâbe baskını hazırlıkları
Cuheyman'ın 22 gün süren Kâbe baskınında gösterdiği etkinliği, hem askeri kapasitesiyle hem de askeriye ve emniyet içerisinden aldığı yardımla açıklamak mümkündür. Operasyon öncesinde Kâbe’nin haritası çıkartılmış ve yüzlerce yıldır kullanılmayan mahzenler harita üzerinden işaretlenmiştir. Şehre giden yer altı tünelleri, Ecyad Kalesi’ne uzanan yeraltı yolları da tutularak baskından sonra güvenlik güçlerinin Harem-i Şerif’e girmeleri zorlaştırılmıştır. Askeri yapı içinden alınan destekle bu mahzenlere yerleştirilen silahlar, ilk yardım malzemeleri ve erzaklar ile günlerce direniş gösterebilmişlerdir. Eylemin sabah namazı sırasında yapılmasıyla, emniyet hazırlıksız yakalanmış ve operasyonun devamı için zaman kazanmıştır. Kâbe’nin içine yerleştirilen savaşçılarla ve özellikle minarelere yerleştirilen keskin nişancılarla girilmesi güç bir alan kurmuşlardır.
Kâbe Baskını
20 Kasım 1979 sabah namazı vaktinde Kabe imamı Şeyh Muhammed b. Sebil'in sabah namazını kıldırmasının ardından, Cuheyman ve arkadaşları tarafından eyleme başlanmıştır. Bir kısım eylemciler tekbir getirirken diğer eylemciler Mescid-i Haram'ın kapılarını kapatmaya çalışıyor ve güvenlik görevlilerini tutukluyordu.
Bir kısım eylemciler de Kâbe’ye hâkim olan minarelere mevzilenmişlerdi. Kâbe dışında Kubeys dağına da mevzilenen eylemciler tam bir savunma hattı kurmuşlardı. Telefon hatlarının kesilmesiyle dış dünya ile olan bağlantıyı da kesmişlerdi. Ağır silahlar ve otomatik tüfekler kullanan eylemciler karşısında tabanca ve sopaları bulunan güvenlik güçleri, eylemciler tarafından kısa sürede etkisiz hale getirilmişti.
Eylemcilerin istekleri ve amaçları
Cuheyman ve arkadaşlarının istekleri, kendi dillerinden aktardıkları şekilde şöyleydi:
"- Batıyla ilişkilerin kesilmesi, İslam adaletinin tesis edilmesi
- Monarşinin yıkılması ve Suud hanedanının yargılanması.
- Ülkeyi emperyalistlere pazarlayan yöneticilerin yargılanması
- Petrol ihracatının durdurulması ve ülke servetinin heba edilmemesi
- Emperyalist devletlerin Suudi Arabistan'daki askeri üslerinin boşaltılması, tüm yabancı asker ve danışmanların geri gönderilmesi"
Cuheyman ve arkadaşları Kâbe avlusunda isteklerini sıralamışlardır. Yukarıda belirttiği isteklerin dışında Cuheyman'ın Muhammed el Kahtani’yi zamanın mehdisi olarak tanıttığı da dillendirilmektedir. Cuheyman'ın, el Kahtani adına biat aldığı, Safa ve Merve tepeleri arasında takipçilerine el Kahtani'nin elini öptürdüğü iddia edilmektedir. El Kahtani'den etkilenen Cuheyman'ın bu tür bir şey yapması olasıdır. Ancak eylemin amacının bu Mehdilik iddiasından ibaret olmayıp rejimi değiştirmeyi de hedeflediği açıktır.
Rejim ise eylemcilerin siyasi taleplerine gölge düşürmek amacıyla Mehdilik iddiasını ön plana çıkararak meydana gelen gelişmeyi halka Mehdilikten ibaret olarak sunmuştur. Rejim, Suudi halkının Şia'ya karşı olan nefretini eylemciler için kullanmak istemiştir. Eylemcilerin Şia tarafından kullanıldığını, aynı sene meydana gelen İran Devrimi’nden etkilendiklerini ve Humeyni’nin takipçisi olduklarını ortaya atmıştır. Sünni olduğu açık olan ve bu eylemden önce de özellikle Medine’nin akademik ortamlarında iyi bilinen Cuheyman'ın Suud rejiminden talep ettiklerinin içinde el Kahtani'nin mehdi olarak tanınması da yoktur.
Suud rejiminin tepkisi
Suudi yönetimi eylemin ilk saatlerindeki şoku atlattıktan sonra bazı önlemleri uygulamaya sokar:
- Halktan ve özellikle eğitimli kişilerden gelecek tepkiyi azaltmak için tüm üniversiteleri geçici olarak kapatmıştır.
- İsyancıların Kâbe baskınına destek verecekleri korkusuyla Mekke, Medine ve Taif şehirlerinde sokağa çıkma yasağı konulmuştur.
- Özellikle dış basından çok korkan Suudi rejimi sıkı bir basın sansürü uygulamıştır.
- Silahlı Kuvvetlerde seferberlik ilan edilip, izinler kaldırılmıştır.
- Giriş çıkışları kontrol etmek için sınır noktalarındaki güvenlikler arttırılmıştır.
- Yönetim aleyhinde yayınları kontrol amacıyla postanelerde denetim kurulmuştur.
Eylemin bastırılması
Suud hanedanına karşı gerek Şiilerden gerekse de yenilikçilerden birçok muhalif grup bulunsa da, rejimin en önemli dezavantajı bu tür bir isyanı tahmin edememesidir. Cuheyman'ın faaliyetleri istihbarat tarafından fark edilmiş ve tutuklanmış olmasına rağmen ciddiye alınmamış ve serbest bırakılmıştır. Ne emniyet ne de istihbarat bu tür bir operasyon beklentisi içindedir. Cuheyman ve arkadaşlarının gerçekleştirdiği eylemin 22 gün sürmesinde, ciddi bir plan hazırlığı içinde oldukları kadar, Suudi rejiminin bu tür bir operasyonu beklememesi de yatmaktadır. Eylemin başlamasından yaklaşık 3 saat sonra emniyet güçlerinin Mescid-i Haram’a ulaşması olayın vahametini göstermektedir.
3 saat sonra eyleme müdahale edilmek istenmiş ancak 100 kişiyle yapılan operasyonda hâkim noktalara yerleştirilen keskin nişancılar ve teçhizatlı eylemciler kısa sürede Suud güçlerini geri püskürtmüştür. Ordunun içindeki bazı askerlerin eylemcilerle savaşmadaki isteksizlikleri ve bir kısmının da el altından eylemcilere yardım etmesi sebebiyle Suudi güvenlik güçleri istenilen başarıyı elde edemiyordu. Eylemcilerin direniş göstereceğini anlayan Suud rejimi bu sefer askeri kuvvetleri devreye sokmuştur. Ürdün ve Pakistan özel kuvvetlerinin de katılımlarıyla tank, top ve helikopter kullanılarak mescidi haram tekrardan ele geçirilmeye çalışılmıştır. Mescidi haramın dış duvarları toplarla dövülürken, helikopter ile Kâbe avlusuna askerler indirilmiştir. Eylemcilerin 2 tane helikopteri düşürmesi ve minarelerdeki keskin nişancıların etkili atışlarıyla Suud güçleri bir kere daha başarısız olmuştur. Hem Kâbe içinde hem de Kâbe dışında örgütlenen Cuheyman ve arkadaşları Suudi ordusuna ağır darbeler vurmaya devam etmiştir.
Askerlerin eylemcilerle savaşındaki isteksizliğini kırmak ve eylemcilerle savaşın meşru olduğunu belirtmek için Suudi uleması ve Bin Baz'dan eylemcilerle yapılan savaşın meşru olduğuna dair fetva alınmıştır. İsteksiz askerlerin geri çekilmesi ve alınan fetva ile bir müddet süre sonra tekrar havadan indirmeler başlamış ve tankların Mescid-i Haramın dış duvarlarını yıkarak içeri girmeleri sonucu Kâbe avlusunda şiddetli çatışmalar meydana gelmiştir. Görgü tanıklarının anlattıklarına göre Kâbe avlusu cesetlerle dolmuştur.
Kâbe avlusunu ele geçiren Suudi milli muhafız güçleri, eylemcileri bodrum katlarına inmeye mecbur bırakmışlardır. Eylemciler savaşın bu raddeye geleceğini tahmin ettiklerinden bodrumlarda erzak, cephane ve ilk yardım malzemeleri stoklamışlardı. Eylemin uzayabildiği kadar uzaması Cuheyman ve arkadaşlarının işine gelecekti. Cuheyman'ın amacı Kâbe içinde Suud rejimine muhalefet ederek halkı galeyana getirmekti. Zira Kâbe’nin içinde yapılacak her türlü eylem, güvenlik güçleri tarafından elbette bir şekilde bastırılacaktı. Ancak eylemin uzaması ve Suud hanedanına muhalif olanların seslerini yükseltmesi, eylemin ana amacını oluşturuyordu.
Suud milli muhafızlarının, bodrum katına yaptığı operasyonların başarısız olması sonucu, hem ordu ciddi asker kayıpları yaşıyor hem de eylemin uzamasıyla Suud rejimi tüm dünyanın gözünde saygınlığını yitiriyordu. Eylemin uzaması hiç şüphe yok ki Suud rejiminin aleyhineydi. Suud rejimi çare olarak Fransız anti terör timinden (Groupe d'Intervention de la Gendarmerie Nationale - GIGN) yardım istemiştir.
Fransızların eyleme müdahale etmesi ise başka bir problemi ortaya çıkarıyordu. Bu da Müslüman olmayanların Kâbe’ye girmelerinin yasak olmasıydı. Bu problem de Fransız güçlerine, Mekke bölgesine girmeden önce kâğıda yazılan kelime-i şahadet okutularak Fransız güçleri sözde Müslüman yapılmasıyla aşılmaya çalışılmıştı.
Suudi rejimi, bu dönemde ABD ve İngiltere'ye Ortadoğu halkları tarafından tepkiyle bakıldığı için daha az tepki çekecek olan Fransızlardan yardım istemiştir. Bazı kaynaklarda ABD askerlerinin de operasyona katıldığı söylenmiştir. Fransız medyası, Fransız güçlerinin operasyon yaptığını çok sonraları açıklamıştır. Ancak ABD ile ilgili bir veriye ulaşılamamıştır.
Fransız timlerinin eylemcilere müdahalesi doğrudan operasyon şeklinde olmamıştır. Bodrum katlarından geçen su hatlarını patlatan Fransız özel timi, bütün mahzenlerin su ile dolmasını sağlamıştır. Su yükselince elektrik voltajı verilmiş ve eylemciler etkisiz hale getirilmiştir. Eylemcilerin bir kısmı direk bodrum katlarından çıkmaya çalışırken askerler tarafından vurulmuş, bir kısmı elektrikten etkilenmiş, bir kısmı teslim olmuş, bir kısmı ise kaçmayı başarmıştır. Kaçan eylemciler ile emniyet arasındaki güvenlik sorunu bir süre daha devam etmiştir.
Fransız güçlerinin müdahalesiyle 5 Ocak 1980'de Kâbe baskını sonlandırılmıştır. Operasyon sonunda el Kahtani ölü olarak, Cuheyman el Uteybi ise yaralı olarak yakalanmıştır. Ölü ve yaralı sayıları basın sansürü uygulanması nedeniyle tam olarak bilinmemektedir. Suudi Arabistan verilerine göre 127 Suudi askeri, 117 eylemci ve 26 hacı hayatını kaybetmiştir. Suud rejiminin kayıplarını gizlemek istemesi doğaldır. Bu verileri de bu şekilde okumak daha mantıklı olacaktır. 8 Ocak 1980'de gizli bir şekilde yargılanan 180 eylemci ve Cuheyman el Uteybi Suudi Arabistan'ın farklı eyaletlerinde önce işkence edilerek daha sonra ise kolları, ayakları ve son olarak kafaları kesilerek idam edilmişlerdir. 63 eylemci ise ileri bir tarihte idam edilmiştir.
Suudi medyası
Eylemin başlamasından sona ermesine kadar, Suud yetkililerinden gelen açıklamalar birbirinden farklılık gösteriyordu. Kimi yöneticiler eylemcileri harici olarak tanımlarken, kimisi Şiileri sorumlu tutuyor, kimisi ise eylemin amacının siyasi değil mehdilik meselesi olduğunu açıklıyordu. Bazı yöneticiler ise eylemi haçlı savaşının bugüne uzantısı olarak açıklıyordu. Eylemi gerçekleştirenlerin Uteybe kabilesinden olmasından, eylemin amacına kadar her açıklama medyaya karışık bir şekilde sunulmuştur.
Suudi yetkililerinin eylemciler hakkındaki görüşleri:
Dışişleri Bakanı Suud el-Faysal bu eylemcileri "aşırı" ve "deli" diye tanımlayarak şöyle diyordu: "Aşırılardan ve delilerden bir grup..."
Suud veliahdı ise; "Manyaklar" , "Din ve vatan düşmanları" gibi ifadelerle duygularını açıklayacaktır.
Öte yandan Prens Misal bin Abdulaziz'in düşüncesi ise şuydu: "Kâbe olayı, İslam'a karşı yapılan haçlı saldırılarının bugüne varan uzantısıdır."
İçişleri Bakanı Nayif şöyle bir açıklamada bulunmuştu: "Olay, siyasi içerikten oldukça uzaktır."
Dönemin veliahdı ve bir sonraki kral olan Fahd ise şöyle diyordu: "Bu cemaat, beklenen Mehdi etrafında bir araya gelmiş fertlerden başka bir şey değildir."
İçişleri bakanı Nayif ayrıca şunları da söylüyordu: "Ne siyasi bir istekte bulundular ne de ABD'den petrolün kesilmesini istediler. Onlar, yalnızca Mehdi el-Muntazır'a (beklenen Mehdi'ye) biat edilmesi için savaştılar."
Hükümetin 21 Kasım 1979'da yayınladığı ilk bildirisi, devrimcileri, "İslamiyet’ten çıkmış bir zümre" olarak nitelendiriyordu.
Mısır Devlet Başkanı Enver Sedat da devrimciler için: "İranlı Şiiler" diyordu.
Cidde'deki Fransa haber ajansı muhabiri şöyle diyordu: ‘Mekke olayı, herhangi bir siyasi etkenden çok uzaktır' şeklindeki resmi açıklama, Cidde'deki ilgili taraflar arasında kuşku uyandırdı." Gazete, Washington Post'dan naklederek şöyle devam ediyor: "Mescid-i Haram'a silahlı saldırı, Suud Hükümeti ve iktidara doğrudan bir meydan okuma sayılır. Olayı, güvenliğin hâkim olmasıyla sona erecek bir vaka şeklinde değerlendirmek çok büyük bir yanlışlıktır."
Aynı gazete daha sonraki sayılarından birinde bu makaleyi tamamlarcasına şöyle diyordu: "Kâbe ayaklanmasının amaçları, Mehdi el-Muntazır'ın ortaya çıkması şeklinde anlatıldı. Ama siyasi amaçları gözden kaçmadı."
Kahire'de yayınlanan el-Ahram gazetesi: "Silahlılar, geçtiğimiz 35 yıl boyunca Suud ailesine karşı mücadele eden Uteybe kabilesi fertlerindendir." diye yazmıştı.
Dış dünyanın bakışı
Operasyonlar devam ederken dünya basını da Müslümanların kıblesi Mescid-i Haram'daki bu olayı ciddiyetle takip etmekteydi. Ancak basın sansürünün uygulandığı bir ortamda operasyonun amaç ve hedefi, kimler tarafından gerçekleştirildiği ve kimler tarafından desteklendiği tam olarak anlaşılamıyordu. Suudi basını olayları meydana getirenleri harici olarak nitelendirirken, Pakistan ‘harici’ kelimesinden yabancılar anlamını çıkartarak Siyonist ve ABD'lileri suçluyordu. Nitekim Humeyni de baskın nedeniyle ABD'yi büyük şeytan olarak niteleyip lanet etmekteydi. Türkiye’de ise İstanbul ve İzmir'de ABD ve İsrail bayrakları ateşe verilmiş, baskından bu devletler sorumlu tutulmuştur.
Fotoğraflarla Kabe baskını
Suudi Arabistanlı tarihçiler, 1979 Kabe baskınına ilişkin yeni görüntüler yayınladı. Tarihin karanlık kalmış olaylarından birine ait bu görüntüler olayı aydınlatmasa da Mekke'de yaşananların boyutuna ilişkin bilgi veriyor.

Baskıncılardan ele geçirilen silahlar, aralarında otomatik tüfekler de bulunuyor

Kabe'ye giren Suudi Arabistan silahlı güçleri

Cuheyman el Uteybi ve beraberindekilerden ele geçirilen tabancalar

Baskın sırasındaki Kabe imamı Muhammed Abdullah es Sebil


Suudi Arabistan silahlı birliklerince ele geçirilen silah, bıçak ve zincirler

Baskının sona ermesinin ardından Kabe'de süren çalışmalar

Baskın esnasında Kabe ve Mescid-i Haram

Suudi Arabistan silahlı güçlerinin içine gaz bombaları attığı mahzen girişlerinden birisi

Devrin İçişleri Bakanı Naif bin Abdulaziz, çatışmalara katılan bir subayla görüşüyor

Kabe'de çatışmalar sonra erdikten sonra minarelerde ve çevrede çatışmanın izleri açıkça görülebiliyor

Devrin İçişleri Bakanı Naif bin Abdulaziz ve daha sonra "terörle mücadelede oynadığı etkin rol nedeniyle" madalyalar alacak olan oğlu Veliaht Muhammed bin Naif


Kabe baskınına katılan ve daha sonra idam edilen esirler

Ele geçirilen silahlar




HABERE YORUM KAT