1. HABERLER

  2. ETKİNLİK-EYLEM

  3. Yeni Anayasa Arayışları Tartışıldı
Yeni Anayasa Arayışları Tartışıldı

Yeni Anayasa Arayışları Tartışıldı

İstanbul Mecidiyeköy kültür Merkezinde 8 Kasım, Cumartesi günü TEHOP’nun düzenlediği bir panelle yeni anayasa arayışları konuşuldu. İslami dernek ve vakıf çevrelerinin teşekkül ettirdiği Temel Hak ve Özgürlükler Platformu’nun “12 EYLÜL Anayasası Gölgesin

09 Kasım 2008 Pazar 02:03A+A-

TEHÖP tarafından gerçekleştirilen Panele UHUB Gen. Sek. Av. Necati Ceylan başkanlık yaparken ÖZGÜR-DER Yön. Kur. Üy. Kenan Alpay, MAZLUMDER Yön. Kur. Üy. Av. Kaya Kartal, AGD Yön. Kur. Üy. Av. Bülent Kaya, ASDER Başkanı Em. General Adnan Tanrıverdi, TİYEMDER Başkanı Selahattin Yazıcı, EĞİTİM-BİR-SEN İst. 1 Nolu Şb. Başk. Emrullah Aydın, AKDER Başk. Yard. Av. Fatma Benli, SAĞLIK-İŞ-SEND. Başk. Mustafa Başoğlu, HUDER Başk. Yard. Av. Yasin Şamlı da kurumları adına birer konuşma yaptılar.

Yeni anayasa düzenleme süreci ve arayışlarının niteliği hakkında temsil ettikleri kurumların görüş ve yaklaşımlarını dile getiren konuşmacılar genel olarak anayasanın nasıl olması gerektiği konusunda çeşitli önerilerini dile getirip temennilerde bulundular. Tartışmalı bulduğumuz bazı tespit ve önerilerin de ifade edildiği panelde konuşmacılar genel olarak yeni anayasa oluşturma yönündeki çabaların olumlu olmakla birlikte sadece metin değişimi olarak kaldığı takdirde işleyişte pek bir şey değişmeyeceğinin altını çizip asıl olanın zihniyet değişimi olduğu vurgusunda ittifak ettiler.

Panelde Özgür-Der adına söz alan ve yeni anayasa arayışlarındaki bazı çelişkilere, tutarsızlıklara dikkat çeken Kenan Alpay, konu etrafında abartılı iyimser tabloların çizildiğini oysa tartışılması gereken ve sistemin özü niteliğinde olan birçok hususa dokunulmadığını belirterek Müslümanların sahip olması gereken tutumun nasıl olması gerektiğine dönük özeleşti mahiyetinde görüşlerini beyan etti. Alpay'ın konuşmasının kısa özetini aşağıda ilginize sunuyoruz:

"Söz konusu yeni anayasa hazırlığını adeta sistemde çok temel yapısal bir değişim hazırlığı olarak algılamanın ve abartılı bir iyimserlik geliştirmenin ciddi bir yanılgı olacağı görülmeli. İki açıdan bu tarz bir beklenti gerçeği yansıtmıyor. Öncelikle TC sisteminin işleyişinde ortaya çıkan despotizmin ve dayatmacılığın yasa-mevzuat bağlamını çok çok aşan bir niteliğe sahip olduğu unutulmamalı. Öte yandan gündemdeki yeni anayasa taslağının köklü bir değişim içermekten uzak olduğu da görülmeli. Kemalist resmi ideoloji kılıcı yine olanca haşmetiyle anayasanın tepesinde duruyor. AK Parti hükümeti özgürlük, insan hakları kavramlarına çokça vurgu yapmasına karşın Kemalist dogmatizmi aşma yönünde ciddi bir çaba, hatta niyet içinde gözükmüyor. Yeni anayasa arayışı bu açıdan sistemiçi bir restorasyon olarak tasarlanıyor.

Öncelikle şunu vurgulamakta fayda var: Türkiye Müslümanları hukuki, siyasi, entelektüel alanlardaki öncülük misyonlarını yeniden düşünmeli. Müslümanlar hem siyasi, hem hukuki ve hem de entelektüel anlamda yetersizlikler yaşasa da ciddi bir donanıma sahip bulunmaktalar ama maalesef ki sahip oldukları birikimin yeterince farkında değiller ve kendilerine güvenmemekte, kazanımlarını yaygınlaştıramamaktadırlar. Bu yüzden de maalesef diğer kesimlerin gölgesinde kalabiliyorlar.Oysa bizim başkalarının gölgesinde kalmamamız, kendi sözümüzü, ideallerimizi, kimliğimizi, adalet anlayışımızı alabildiğine net bir biçimde ifade etmemiz gerekmektedir.

Yeni anayasa tartışmalarında da öncelikle anayasa yapıcılarını, zihniyetlerini ve anayasaların ruhunu tartışmaya açmamız gerekmektedir. Türkiye'deki eski-yeni anayasaların hemen tümü darbe sonrası oluşturulmuş anayasalardır. Ve hepsinin ortak özelliği de Atatürk ilke ve inkılâpları ışığında oluşturulmuş resmi ideolojik ruhunun muhafazasıdır. Dolayısıyla Atatürk ilke ve inkılâplarını tartışmadan, bunların bekçiliğine soyunmuş kurumların işlevini masaya yatırmadan tutarlı bir yeni anayasa arayışından söz etmek de mümkün olamaz.

12 Eylül Anayasasına birilerinin dediği gibi ihtiyaçlara cevap vermediği için değil, zaten başından beri meşru olmadığı için karşı olunmalıdır. Öncelikle topluma bir deli gömleği misali giydirilmiş bu gömleği üzerimizden yırtıp atmalı ve bunun müsebbiplerinin, yapıcılarının yargılanması talebini yükseltmek yeni anayasa tasarıcılarının samimi olup olmadıklarının ölçüsü olarak algılamalıyız.

Yeni bir anayasadan önce askeri düzeni ya da askeri vesayet gerçeğini tartışmak da şarttır. Askeri düzeni tartışmadan, TSK ve buna bağlı olanların Türkiye'de devlet ve toplum üzerindeki misyonlarını tartışmaya açmadan yeni, özgürlükçü bir anayasadan söz edilemez. Diktatörlüğe karşı olduğunu söyleyenler, diktatöre bağlılıklarını aşabiliyorlar mı?  Mesela başta AK Parti olmak üzere yeni anayasa arayışını gündemleştiren bir takım liberal kişi-kesimlerin anayasada değiştirilmesini bırakalım, 'değiştirilmesi teklif dahi edilemez' addedilen niteliklere, saçmalıklara dokunmamaları, bunların muhafazasına çağırarak sadakat beyanında bulunmaları 'diktatörlüğe karşıyım' iddiasının kofluğunu yansıtmaktadır. Bu nedenle öncelikle neye karşı olunduğu net bir biçimde ortaya konulup bu çelişki aşılmalıdır. İnandırıcı ve tutarlı olmak için öncelikle 'değiştirilmesi teklif dahi edilemez'  nitelikteki hükümlere sadakat beyanı terk edilmelidir!

Diğer yandan bir Atatürkçülük meselesi var ki samimi, tutarlı yeni bir anayasa arayışı için öncelikle bu da tartışılması gereken hususlardandır. Tüzükte, genelgelerde, kışlada, törenlerde, sokaklarda, meydanlarda hayatın hemen hemen tüm alanlarında bir Atatürkçülük dayatması yapılmaktadır. Öyle ki yeni anayasa arayışlarını konuştuğumuz bu günün iki gün sonrasında, 10 Kasım sabahın bilmem kaçında yine herkes ağlamaya zorlanacaktır! Bu sapıklığa, bu dayatmacılığa ve de bu ilkelliğe açıkça 'hayır' demek gerekmiyor mu? Bütün şaşalı iddialarına rağmen 'değiştirilmesi teklif dahi edilemez' temel maddelere AK Parti ve liberaller sadakat beyanında bulunduklarına göre bunu Müslümanlar değilse kim yapacak?

Öte yandan üzerinde durulması gereken bir diğer husus da yeni anayasa arayışları bağlamında laiklik tartışmalarıdır. Benimsememiz için önümüze serilen bütün tanımlar bir yana şunun altını net olarak çizmek gerekmektedir ki, Türkiye devleti laik değildir. Laiklik bir din haline getirilmiştir. Ayrıca TC devletinin dinsiz olmadığını kanıtlayan kanıtlar da bulunmaktadır. Mesela TDK sözlüğünde din kavramı bir yaşam tarzı olarak tanımlandıktan hemen sonra şöyle söylenmektedir: 'Kemalizm Türkün dinidir!'. Demek ki resmi ideolojinin özü niteliğinde olan Kemalizm'i tartışmadan, muhtemel bir anayasayı bunun bütün tezahürlerinden arındırmayan 'yeni sivil, özgürlükçü bir anayasa' mümkün değildir!

Bizler, Müslümanlar olarak Ahmet Altan'ın veya Taraf gazetesinin ve Kemalizm'e, laikliğe, modern paradigmanın referanslarına özü itibariyle bağlılıklarını aşamayan liberallere aldanmadan sözümüzü daha bir net söylemeli, anayasalarca korumaya alınan resmi ideolojik dogmalara karşıtlığımızı beyan edebilmeliyiz. Hem unutulmamalı ki Müslümanların bu sözü söylemeye hakları da, meşru gerekçeleri de daha fazla ve yeterince sebepleri de bulunmaktadır. Bizler liberallerin gölgesi altında olmaktan kaçınmalıyız. Liberallerin ağzındaki bir takım kırık-dökük cümlelerin büyüsüne kapılmamalı, çoğu hukuki-siyasi vd. açılımlarının bizim açımızdan sorunlu yapıda olduklarını açık bir şekilde söylemeliyiz. Bu hakaret anlamında değildir. Biz ne M. Kemal'e, ne ona inananlara ve ne de başkalarına hakaret etmiyoruz. Hakkı ve adaleti ayakta tutmak için elbette ki sistem içi bu tür araçlardan, imkânlardan da istifade etmeliyiz ama kimliğimizin gerektirdiği ilke ve önceliklerden ödün verdiğimizde bunun bizi bir takım çıkmaz sokaklara sürükleyeceğini de unutmamalıyız. Bu tür süreçlerde de kendi öz gücümüz ve özgün-bağımsız kimliğimizle inisiyatif almaya dönük girişimlerde bulunmalı ve bu konuda dilimizi, ferasetimizi, basiretimizi ve birliğimizi güzel bir biçimde ortaya koymalıyız.

Bu noktada girişilen iki teşebbüse dikkat çekmek yerinde olacaktır. AK Parti yeni anayasayı gündemine aldığında konu hakkında STK'lara danışma kararı almıştı. Ancak kısa bir zaman sonra görüldü ki kendisine danışılan 'STK'lar TÜSİAD, TOBB, TÜRK-İŞ,Tesev vb.'dir! Yani AK Parti'nin yüzde 47 oy aldığı ve dayandığı taban buymuş demekki! Ne diyelim, muhafazakar demokrat AK Parti'nin kendisine iktidar borçlu olduğu taba bu ise, o zaman bu taban kendisine mübarek olsun!

Bir diğer örnek ise Ortak Akıl Hareketi'dir. Bilindiği gibi bu hareket hızlı bir şekilde çeşitli bölgelerde yaptığı mitinglerle öne çıkmıştı. Şimdi orada tekrarlana duran bir afişe dikkat çekmek istiyorum. Bu afişte deniliyor ki 'Türkiye Cumhuriyeti devleti laik, sosyal, demokratik bir hukuk devletidir.' Daha da ilginç olanıysa afişteki 'Ne bir eksik, ne bir fazla' vurgusuydu. Burada temel bir çelişki var. Biz laikliği savunmak, laikliğe dayanmak, laikliğe Anglo-sakson bir yorum getirmek durumunda değiliz ki! Eğer bütün olumluluklarına karşın özünde 'yeni anayasa' buysa, yani 'değiştirilmesi teklif dahi edilemez' dogmalara ve resmi ideolojik vesayetten tamamen arındırılamayacaksa o zaman biz şunu açıkça söyleyebilmeliyiz: Biz ilke-inkılâplara, laikliğe, Kemalist ve dogmatik resmi ideolojinin gölgesine sığınmayız. Çünkü biz yalnızca rabbimiz Allah'a kuluz!  O'nun dışında kimseye boyun eğmeyiz! Zira Allah'tan büyük olan hiçbir gücü tanımıyoruz! Bu sebeple adalet talebimizi yükseltirken tartışmalı bulduğumuz hususları da açıkça ortaya koymalı ve itiraz etmeliyiz.

Biz hiçbir biçimde AYM, Yargıtay, Danıştay vb. vermiş oldukları kararlara saygı duymuyoruz, duymayacağız! Aklı, mantığı, adaleti, hukuku, temel hakları ayaklar altına alan kararlara niçin saygı duymak zorunda kalalım ki! Klasik saygı duyuyoruz jargonunu tekrar etme rolüne razı olmadığımızı herkes bilmelidir.

Hiç bir silahlı eylemi olmamış, bıçak bile kullanmamış, bir kişiye olsun fiske dahi vurmamış bir kişi olarak Metin Kaplan'ın sözde Anayasal düzeni değiştirme suçuyla ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkûm edildiği bir vasatta anayasayı rafa kaldırıp açıkça 'anayasal düzeni değiştiren' 12 Eylül cuntasına hala dokunulmamakta. Sarıkız ve Ayışığı gibi teşebbüslerde bulunanlara dava dahi açılamamakta. Yine benzeri fiile girişen ERGENEKON'un muvazzaf paşaları yargılanamamakta! Bu mudur hak, hukuk, adalet? Böyle bir vasatta AK Parti'nin yeni, sivil ve özgürlükçü anayasa iddiası nereye oturtulabilir? Bunu sizlerin takdirine bırakıyorum"

Haşim Ay
Haksöz-Haber