1. YAZARLAR

  2. Yavuz Bahadıroğlu

  3. Yaşlılarla yaşamanın güçlükleri üzerine notlar
Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Yazarın Tüm Yazıları >

Yaşlılarla yaşamanın güçlükleri üzerine notlar

04 Temmuz 2009 Cumartesi 03:16A+A-

Elektronik postamdan o mektup tam zamanında çıktı... “Ama” diyor Hatice Üstüncan, “yaşlılarla yaşamanın büyük güçlükleri de var, onlara değinmemişsiniz...”

Yaşlılarla yaşamanın avantajları üzerine birkaç gün önce yayınladığım yazıya böyle tepkiler geldi. “Zorluklarını da yaz” demeye getirdiler.

Haklılar. İşte yazıyorum: “Yaşlılarla yaşamanın güçlükleri üzerine notlar...”

Hemen hatırlamamız gereken en önemli nokta ise şu: Onlar bizim yaşlılarımızdır...

Biz onların gençleriyiz... Onlar ve biz: Hayat birlikte daha güzel olur!

Buna rağmen bazı güçlüklerinin olduğunu hepimiz biliyoruz. Hele de eşini kaybetmiş bir yaşlı ile yaşamak bütün bütün zordur.

Hayata karşı kinlenmiş gibi dururlar ve bunu her hallerine yansıtırlar...

Kolay kolay mutlu olmazlar...

Olura olmaza öfkeli, karamsar, anlayışsız olabilirler. Kaşları çatık, suratları asıktır. Her şeyi eleştirirler, her konuda problem çıkarırlar...

Bu sorunlar ancak sevgi, şefkat ve sabrın sihirli anahtarlarıyla aşılabilir.

Şimdi artık yaşlılarla oturmanın güçlüklerine gelelim...

1. Yaşlılar, yaşlılığın, ya da tecrübenin, yahut farklı ortamlarda, farklı zamanlarda yetişmenin sonucu olarak fazla müdahalecidirler...

Bu yönleri zaman zaman en sağlam sinirlerin bile bozulmasına sebep olur, tahammül sınırlarını fena halde zorlarlar.

2. İstedikleri olmadığında çabucak saldırganlaşıverir, gelinin o ana kadar yaptıklarını bir kalemde siliverirler.

3. Çok konuşurlar ve bilsinler bilmesinler her şeye karışırlar. Ayrıca gelini kendilerine benzetmeye çalışırlar...

Ayrı ve farklı bir kimlik, ayrı ve farklı bir kişilik olduğunu anlamak istemezler.

4. Oğullarını kendi eksenlerinde görmek isterler. Geline fazla iltifat etmesinden hoşlanmazlar. (Hatta bazı yörelerde gelin damadı, damat gelini ismiyle çağıramaz, konuşamaz bile)...

5. Baskıcıdırlar. Aile hayatının arzuladıkları istikamette şekillenmesi için acımasızca baskı yapabilirler.

6. İleri yaşlarda çok yakınır, bazen gelinlerini herkese çekiştirirler.

7. Çocukları annelerine bırakmak istemez, kendileri bildikleri usulle (babadan kalma diyelim) terbiye ederler...

Zaman farkını, kuşak farkını algılamaya pek yanaşmazlar.

8. Çok fazla kendilerinden bahsederler. Çok fazla geçmişte yaşarlar. “Bizim zamanımızda” diye başladıkları her konuşma, geçmişin methiyesidir, ama geçmişte hiç bir şeyleri olmadığını da zaman zaman itiraf etmekten çekinmezler.

9. Genç karı-kocanın birlikte gezmeye gitmek istemelerini bir şekilde engellemeye kalkışırlar...

Özellikle kaynanalar ille de birlikte gitmek ister. İsteği reddedilirse, günlerce somurtabilir, söylenebilirler.

10. Evin tek hâkimi gibi davranırlar. Yemeğe, temizliğe, kısacası her şeye kendileri karar vermek isterler...

Gelini karıştırmaya yanaşmazlar...

Hükmetme ve emretme sevdalısıdırlar.

Bu da zaman zaman tahammül sınırlarını zorlayabilir, hatta kavga patlatabilir.

11. Kulakları ağır işittiğinden televizyonun sesini fazla açarlar. Zaman zaman komşularla bu yüzden problem çıkabilir.

12. Yaşlı insanlar meraklı olur. Bu yüzden çevrelerinde olup biten her şeyi bilmek isterler. Ama öğrenince ağızlarında pek bakla ıslanmaz...

Aile sırrını bile ifşa edebilirler.

Bunu kötülük olsun diye değil, bir şeyler bildiklerini, yani hâlâ işe yaradıklarını ispatlama uğruna yaparlar. Ama bazen bardak taşar...

Her şeye rağmen yaşlılar tatlı ve bereketli insanlardır. Onlarla ilgilendiğimiz kadar yaşlılığımızda bizimle ilgilenilecektir.

İngiliz hükümeti, geçtiğimiz yıllarda aldığı bir kararla, “çekirdek aile”yi (aileyi anne, baba ve çocuklardan ibaret sayan anlayış) teşvik etmekten vazgeçti.

Artık “büyük anne” ve “büyük baba” kavramları da aileye dahil ediliyor.

Dünya biraz biraz “Osmanlı aile tipi”ni arıyor sanırım...

Yani dünya bizim geldiğimiz yöne gidiyor.

Millet Mersin’e giderken, bizim gidişatımıza “tersine” gitmek deniyor!

Biz ailemizi ve yaşlılarımızı daha fazla yıpratmadan, kendi yapımızı oluştursak hiç fena olmayacak...

Yoksa, pek çok konuda olduğu gibi, bunun önce İngiltere’de, Almanya’da gerçekleşmesini bekleyip, bizim olanı (aile yapımızı) onlardan tekrar alır gibi mi yapacağız?

VAKİT

YAZIYA YORUM KAT