1. HABERLER

  2. HABER

  3. Ukrayna'da Amerikan Paralelleri ve Türkiye
Ukrayna'da Amerikan Paralelleri ve Türkiye

Ukrayna'da Amerikan Paralelleri ve Türkiye

Ukrayna'da yaşanan krizle birlikte enerji kaynaklarına ulaşımın ciddi bir açmaza dönüşmek üzere olduğu şu günlerde Azerbaycan'ın ve Kuzey Irak'ın (ve hatta İsrail'in) doğal gazı ve petrolü eskisinden çok daha kıymetli.

25 Nisan 2014 Cuma 14:12A+A-

Ortadoğu yaklaşık yüz elli yıldır kendi iç dinamikleriyle şekillenmiyor. Görünen o ki bu sefer değişim dalgası kuzeyden, Ukrayna'dan geliyor. 'Ortadoğu'dan çekilip Asya-Pasifik'e gidelim' planları yapan ABD 'paralel' bir el tarafından Ukrayna'nın içine çekildi. ABD dış siyasetinin gölge gücü 'daha buralarda işimiz var' dedi. Ve Obama, pek de istekli olmamasına rağmen, AB ile birlikte yaptığı Ukrayna hamlesiyle dünya siyasetini bir anda 50 yıl öncesinin 'soğuk' günlerine götürdü.

Cenevre'de varılan uzlaşının Ukrayna'da suların durulmasını sağlamayacağı ortada. Nitekim üzerinden bir kaç gün geçmeden ülkenin doğusundan yine çatışma ve ölüm haberleri geldi.

NEOCONLARIN MEYDAN'DA DAĞITTIĞI KURABİYELER

Halkların meşru talepleri eski tüfek 'tecrübeli' kadroların eline geçince ortalık karışıyor. Tıpkı Gezi'de olduğu gibi... Kemikleşmiş eski Türkiye nasıl Gezi'yi gölgelediyse, Avrupa'nın değerlerinden kopmak istemeyen Ukraynalı gençlerin yanı başında biten neoconlar ve fikirdaşları da aynı şekilde Ukrayna'yı alt üst etti.

Kiev'de 'daha çok özgürlük' diyen göstericiler Avrupa siyasetçilerinden önemli destek gördüler. Kasım ayının sonlarında Füle, 'Ukrayna'da demokrasinin gelişmesinden dolayı' sevincini ifade ederken, Ashton göstericilerin destekçisi olduklarını açıklıyordu. Aralık'ın ilk haftası ise Meydan'ın dikkat çeken ziyaretçileri vardı. Suriyeli muhaliflerle görüşmesi çokça tartışılan McCain'den önce Meydan'a gelen Victoria Nuland bunlardan biriydi. Elleriyle göstericilere kurabiye dağıtan Nuland, bir süre sonra AB hakkında ağır hakaret içeren telefon konuşmasının internete düşmesiyle gündeme gelecekti. Ancak Victoria Nuland'ı renkli kılan ne sadece bu konuşması ne de Kiev'de göstericilere gösterdiği sıcak tavırlardı. ABD yönetiminin ciddi sarsıntı geçirmesine sebep olan Bingazi saldırılarının soruşturmasında da en çok öne çıkan isimlerden biri Nuland'dı. Nuland, 2012'de Amerika'nın Bingazi konsolosluğuna yapılan Büyükelçi Christopher Stevens, 3 Amerikalı görevli ve 10 Libyalının ölümüyle neticelenen saldırılar hakkında CIA'in hazırladığı açıklamayı değiştirmekle suçlandı. Konuyla ilgili Temsilciler Meclisi'nde ifade verdi. Normal koşullarda daha az etkili bir göreve getirilmesi beklenirken, Avrupa ve Avrasya İşlerinden Sorumlu Bakan Yardımcısı oldu. Temsilciler Meclisi'ne ifade verirken ilginç bir şekilde başta John McCain ve Lindsey Graham olmak üzere Cumhuriyetçi senatörlerden destek gördü.

Hükümette görev yapan birinin Cumhuriyetçilerden özellikle de McCain gibi bir isimden destek alması Nuland'ı tanıyanları pek de şaşırtmadı. Ne de olsa Nuland, vakti zamanında Bush yönetiminin kudretli isimlerinden Dick Cheney'nin siyasi danışmanlarından biriydi. Dahası, Afganistan işgalinin ve Irak Savaşı'nın kurgulandığı, Ortadoğu üzerine nice haritaların çizildiği ünlü neocon düşünce kuruluşu PNAC'nin kurucularından Robert Kagan ile evliydi. Tüm bu bilgileri sıralamanın amacı bilindik komplo teorileri üretmek değil. 'ABD'nin yeniden dünyaya yön vermesi için ikinci bir Pearl Harbor'a ihtiyacı var' diyen zihniyetin, halen aktif olduğunu görebilmek. Ve bu zihniyetin yeniden soğuk savaş rüzgarları esmesini ne şekilde değerlendireceğini biraz da olsa anlayabilmek...

TÜRKİYE'SİZ OLMAZ

ABD'nin Rusya'yla Ukrayna üzerindeki mücadelesinden doğrudan etkilenecek bölge kuşkusuz Ortadoğu olacak. Suriye'de her gün daha da acımasızlaşan Baas rejimi, İran'la devam eden nükleer müzakere, İsrail-Filistin barış görüşmeleri, bir türlü durulmayan Irak ve körfez ülkelerinde derinden gelişen muhalif hareketler ortasında Türkiye'ye de elbet bir rol biçilecek. Yerel seçim rol biçenlere Türkiye'nin dizayn edilmesinin umduklarından zor olduğunu gösterdi. Yuvarlak masalardaki hesap pratiğe uymadı. Halksız siyasetin yerleşik kültür olduğu Ortadoğu'da, Türkiye'nin 'halka rağmen siyaset'e hayır demesi önemli bir adım oldu. Bu durum, oyunun bundan sonraki perdelerinde önemli bir etmen olacak. Ancak muhtemeldir ki kargaşadan medet umanları yıldırmayacak.

Bununla birlikte şu an için ABD ve Avrupa'da akl-ı selimlerin bölgede en son isteyeceği şeylerden biri istikrasız Türkiye. Radikal neo-conların Ortadoğu için dile getirdiği 'Bırakın birbirlerini yemeye devam etsinler, biz de işimize bakalım' diye özetleyebileceğimiz yaklaşımı ABD'nin menfaatleriyle de gerçeklerle de uyumlu değil. Özellikle de Ukrayna'da yaşanan krizle birlikte enerji kaynaklarına ulaşımın ciddi bir açmaza dönüşmek üzere olduğu şu günlerde. Ne de olsa Azerbaycan'ın ve Kuzey Irak'ın (ve hatta İsrail'in) doğal gazı ve petrolü eskisinden çok daha kıymetli, haliyle bunların Avrupa'ya ulaşacağı en ekonomik ve güvenilir güzergâh olan Türkiye toprakları da. Bu yüzden Türkiye başkaları için daha bir anlamlı. Ve bu yüzden birliğimiz, kardeşliğimiz daha kıymetli.

YÜZYILIN ARDINDAN

Şimdi cetvelle çizilen sınırların aramıza konulduğu, baskıcı rejimlerin mazlumları ezdiği bir yüzyılı ardından, dünya bir kez daha şekilleniyor. Ortak aklımız ve vicdanımızı sonuna kadar açık tutmamız gereken günlerdeyiz. Milli menfaatlerimiz söz konusuyken bencilce kendi menfaatini düşünenlere, bir insana duydukları öfke yüzünden tüm ülkeyi ateşe atanlara karşı en güçlü silahımız ferasetimiz. Biliyoruz ki Avrupa'nın ötesindeki coğrafyada ateş alev alınca ne yazık ki her şeyi kül edene kadar sönmek bilmiyor. Çünkü Batı'nın geleneği, toplumların iç çatışmaları üzerinden nüfuz alanları oluşturma felsefesine dayalı.

Oysa alışıldık soğuk siyaset çıkış yolu değil, menfaate dayalı ve insanları yok sayan reelpolitik hiç değil. Başkalarının mutsuzluğu üzerine mutluluk inşa edilemediğini Batı da tecrübe ederek öğrendi. Bu tecrübeyi hayata geçirme vakti şimdi. Dışlamadan, ezmeden, yok etmeye çalışmadan, tüm ülkelerin tüm halkların menfaatini koruyarak yeni bir medeniyet inşa edilebilir. Türkiye bu inşada etkin rol üstlenebilir. Bir diriliş yaşanabilir. Artık mücadele bu dirilişi umut edenlerle, bu dirilişe direnenler arasında. Kazanan 'umutsuzluğa düşmeyen'ler olacak.

(MELTEM ARIKAN/ YENİ ŞAFAK)

HABERE YORUM KAT