1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. Turan Kışlakçı ile Mevdudi'yi Konuştuk
Turan Kışlakçı ile Mevdudiyi Konuştuk

Turan Kışlakçı ile Mevdudi'yi Konuştuk

Çağa iz bırakan Müslüman düşünürlerden Mevdudi’yi Turan Kışlakçı ile konuştuk.

21 Haziran 2009 Pazar 18:39A+A-

Ebu'l A'la Mevdudi'nin 25 Eylül 1903'te Deccan'da başlayıp yoğun bir mücadeleyle süren ve 22 Eylül 1979'da Amerika'da bir hastane odasında son bulan hareketli ve hararetli yolculuğunu en kısa biçimde 'adanmış bir hayat' olarak tanımlamak mümkündür. Çağa iz bırakan Müslüman düşünürlerden Mevdudi'yi Turan Kışlakçı ile konuştuk.

 

Ebu'l A'la Mevdudi'nin hayatını yazma düşüncesi nasıl oluştu?

Ebu'l A'la Mevdudi, gençlik yıllarımda kendisinden ciddi etkilendiğim Müslüman düşünürlerden biri. Gençlik yıllarımda Mevdudi benim için bir idoldü. Hatta lise yıllarında arkadaşlar "Mevdudi"ye olan ilgimi bildiklerinden, Ebu'l A'la Mevdudi ile ilgili bir konu olduğunda bana sorarlardı. Liseyi bitirdikten sonra da Pakistan'a gidişim tamamen Mevdudi'ye duyduğum hayranlıktan dolayıydı. 6 ay Seyyid Mevdudi Enstitüsünde okudum. Bu sayede Mevdudi'yi ve Cemaati çok iyi tanıma imkânı buldum. Bugün gazeteciliği meslek olarak seçmemin nedenlerinden biri de üstadında gazeteci oluşuydu ve bu konudaki başarısıydı. Böylece lise yıllarımdan beri kendimi yazı ortamı içinde buldum. Pakistan'dan döndükten sonra da İlke Yayınlarının tavsiye üzerine Mevdudi'nin hayatını kaleme aldım.

Öncelikle Ebu'l A'la Mevdudi'nin nasıl bir dünyaya doğduğunu sorarak başlayalım istiyorum…

Üstad Mevdudi'nin dünyaya geldiği ortam Hindistan başta olmak üzere tüm İslam dünyasının çalkantılı dönemine rastlıyor. Hilafetin Merkezinin kuşatıldığı ve Müslüman coğrafyanın büyük ekseriyetinin sömürge altında olduğunu ve Emperyalizme karşı diriliş ve ıslah hareketlerinin ortaya çıktığı dönem. Hint alt kıtasındaki köklü bir aileden geliyor. Anne tarafından Türk, baba tarafından ise seyyid olan Mevdudi'nin babası Avukat idi. Mevdudi'nin dedeleri bugün alt kıtada yaygın olan Çiştiyye tarikatının kurucuları arasında yer alıyor. Babası Mevdudi'nin İngiliz eğitim sisteminden etkilenmemesi için özel hocalar tutarak eğitti.

Mevdudi'nin eğitim hayatı ile düşünsel seyri arasında bir bağ kurulabilir mi?

Elbetteki… Mevdudi özel ders aldığı hocalarından ciddi manada etkilenmiştir. Islahiye Medresesinde aldığı eğitimin onun üzerinde büyük etki oluşturmuştur. Alt kıtadaki âlimlerden Şah Veliyullah Dıhlevi başta olmak üzere Ebul Kelam Azad, Seyyid Süleyman en-Nedevi ve Muhammed İkbal Mevdudi'nin etkilendiği kişilerin başında gelmekte…

Onun hem geleneksel hem de modern eğitim kurumlarında okumuş olmasının bu kurumlardan sadece birinde eğitim alanlara göre avantajları olmuş mudur? Bu onun mücadelesine nasıl etki etmiştir?

Mevdudi aldığı bu iki eğitim sistemi arasında kendisine bir orta yol çizmiştir. Her iki tarafında sorunlarına yakında vakıf olmuş ve ümmetin sorunlarını anlamasına da ciddi manada vesile olmuştur. Kendisi de buna yer yer kitaplarında işaret etmektedir.

Ebu'l A'la Mevdudi'nin hilafet hareketine katılışı nasıl gerçekleşti?

Mevdudi, Hilafet hareketinin önemli üyelerinden biridir. Hilafet hareketinin kurucuları Mevlana Muhammed Ali Cevher ve kardeşinin çıkardığı gazetede müdürlük yapar. Orada kaleme aldığı yazılarla Osmanlıyı savunur. Hind halkının Osmanlı'ya destek vermesi için ateşli yazılar kaleme alır. Güçlü hitabetinden dolayı meydanlara daha 16-17 yaşlarında iken konuşmalar yapar.

Yenilerde yeniden yayımlanan İslam'da Savaş Hukuku adlı eserini yazma nedeni nedir Mevdudi'nin?

"İslam'da Savaş Hukuku" adlı kitap Mevdudi'nin kaleme aldığı ilk kitaptır. Bu kitabı 17 yaşında kaleme almaya başlamıştır. Muhammed İkbal, bu kitabın herkes tarafından okunmasını salık vermiştir. Süleyman en Nedvi de kitabın basımını üstlenmiş ve bedava dağıtılmasını sağlamıştır. Mevdudi'nin daha genç yaşlarında kaleme aldığı bu kitabı okuduğunuzda onun zekâsının enginliğini de görebiliyorsunuz.

Peki, Mevdudi'nin mücadelesinde gazeteciliğin rolü nedir?

16 yaşında gazeteciliğe başladı. Kalemi çok güçlüydü. Kendine has bir üslubu vardı. Yazdığı her yazı büyük yankı uyandırıyordu. Yazıları Urduca önemli edebi metinler arasında yer alır. Mevdudi, yazılarıyla hem İslam'a ve Müslümanlara hizmet ettiğini hem de ekmeğini kazandığını söylüyordu. Genç yaşta başladığı gazetecilik mesleği onun birçok yönüyle yetişmesini sağlar. O dönemde kaynayan tüm İslam coğrafyası üzerine yazılar kaleme alır. Gazetecilik sayesinde İslam dünyasının sorunlarıyla yakından ilgilenir ve bu konuda sıcak sorunlara çözümler üretir.

Mevdudi'nin 1932'de devraldığı ve 1979'a kadar editörlüğünü sürdürdüğü Tercümanü'l Kur'an dergisinin yayın politikasından ve sürecinden söz eder misiniz?

Tercüman'ül Kur'an Mevdudi'nin çıkardığı bir dergi. Bugün hâlâ Hurşid Ahmed editörlüğünde çıkmaya devam ediyor. 1932 yılından bugüne devam eden önemli dergilerden biridir. Sonradan kitaplaşan birçok makalesini ilk olarak bu dergide neşreden Mevdudi derginin hedefi olarak şunları söylüyor: "1932'de Haydarabad'da Tercümanü'l Kur'an'ı yayımlamaya başladığımda, kafamdaki plan ilk önce Müslüman aydınları yakalayan Batı kültürü ve fikriyatının zincirini kırmak ve İslam'ın, Batı kültürünün onlara sunacağından çok daha üstün bir medeni hayata, hukuka, kültüre, siyasi ve ekonomik sisteme, felsefeyi ve eğitim sistemine sahip olduğu fikrini aşılamaktı. Kültür ve medeniyet konusunda başkalarından ödünç almaları gerektiği nosyonundan kurtulmalarını istiyordum. İslami sistemin dünyadaki herhangi bir sistemden daha üstün olduğuna onları ikna etmek istedim ve ayrıca onları korkutan Batı sisteminin, zayıflıklarını ve kusurlarını bilmelerini arzuladım."

Mevdudi'nin kurucusu olduğu Cemaat-i İslami hareketi hakkında pek fazla bir bilgi sahibi olduğumuz söylenemez. Cemaat-i İslami hareketinin siyasi serencamını nasıl özetlersiniz?

Cemaat-i İslami 1941 yılında 75 kurucu heyet tarafından kuruldu. Kurucular arasında Hind alt kıtasının tanınmış alim ve düşünürleri vardı; Vahidüddin Han, Süleyman en Nedvi, Ebul Hasan en Nedvi, Emin Ahsen Islahi, Manzur Numani, Müfti Kifayetullah gibi… Mevdudi bunların arasında en genç kişi olmasına rağmen cemaat liderliğine seçildi. Cemaat, Rükn (lider), Şura ve Sadr (başkan) şeklinde üç kategori halinde tasnif edilmiştir. Cemaate üye olmak için de şartlar konulmuştur. Bu şartları taşımayanlar, cemaat üyeliğine kabul edilmiyor. Örneğin, ibadetlere düşkün olmak, halk tarafından sevilen biri olmak ve iyi ahlaklı olmak bunların başında geliyor. Hindistan ve Pakistan'ın 1947 yılında ayrılmasından sonra Cemaat'te bölünmeler meydana geldi. Bugün Hindistan, Pakistan, Bangladeş, Sri Lanka ve Burma'da Cemaati'n merkezleri bulunmaktadır.

Mevdudi'nin demokrasiye ilişkin reddiyeci ve kabullenici tutum alışlarının siyasi gerçeklikle ilişkisi nedir?

Mevdudi, Müslümanların siyasi sisteminin demokratik nizama benzediğini söylüyordu ancak batının terminolojilerinin kullanılmasına karşı çıkıyordu. Çünkü, bu kavramların batılı değerleri de içinde taşıdığını düşünüyordu. Bundan dolayı siyasi alanda benzerlik gösteren batılı kurumları değiştirerek alınmasından yanaydı. Kısacası Mevdudi'nin ideali mazinin görüntüsünü, modern dünyanın ise mahiyetini taşıyordu.

Mevdudi ve Fazlurrahman tartışmaları hangi sebeple ortaya çıkıyor?

Mevdudi ve Fazlurrahman birbirlerini yakından tanıyorlardı. Mevdudi dönemin diktatörü Eyüp Han'ın ülkeyi batılaştırdığını düşünüyor ve ona karşı çıkıyordu. Fazlurrahman ise Eyüp Han'ın danışmanlığını yapıyordu. Bu çerçevede yaşadıkları bazı polemikler var.

Geleneksel anlayışların alabildiğine güçlü olduğu bir toplumda 'yeni müminler topluluğu' oluşturma şiarıyla yola çıkan Mevdudi ve hareketine yönelik olarak geleneksel ulema çevrelerince yöneltilen eleştiriler var. Bu nokta ile Ebu'l A'la Mevdudi'nin Sünnetin Anayasal Niteliği kitabını yazma nedeni arasında bir bağ kurulabilir mi? Bu kitap bugün için ne ifade eder?

Geleneksel ulemanın Mevdudi'ye tepkisi genelde onun başarısını hazmedememekten kaynaklanıyor. Onun gazeteci olduğunu ve alim olmadığını iddia ediyorlar halbuki Mevdudi bizzat dönemin ünlü geleneksel alimlerinden "alimlik icazeti" almıştır. Bugün bu icazetler elimizde bulunuyor. Bu konuda ona çok iftira atılıyor. Allah onları ve bugün onların yolunu takip eden koyu(n) taklitçileri affetsin.

Mevdudi, "Sünnet Ki A'ini Haysiyet / Sünnetin Anayasal Konumu" adlı kitabında Pakistan'da Kadiyanilerden etkilenip Sünneti saf dışı bırakmaya çalışan bir elit kesime verdiği reddiyelerden oluşuyor. Bu kitap Pakistan'da çok büyük etki yaptı. Hala bile güncelliğini koruyor. Mevdudi bu kitabıyla, modern eğitim çarkından geçenlere sünnetin önemini anlatmaya çalışıyor.

Mevdudi'nin daha önceleri "tarih boyunca İslam'ın düşüşünden sorumlu tuttuğu ve afyon" diye bahsettiği sufizmi yeniden tanımlama çabalarını nasıl yorumlarsınız?

Mevdudi'nin dedeleri Çiştiyye Tarikatı'nın kurucularıdır. O da bu gelenekten gelmektedir. Bugün yaygın anlamda bildiğimiz tarikatlara karşıdır. Ancak tasavvufa temel anlamda karşı değildi. Karşı olduğu şey sonradan İslam'ın zühd, takva ve ihsan kurumlarına bazı bid'atlerin ve davranışların eklemlenmesiydi. Kur'an ve Sünnet'e mugayir olan hurafelerin tasavvuftan ayıklanmasını istiyordu. 

Mevdudi'nin Türkiye ziyaretinden de söz ediyorsunuz kitabınızda. Bu konuda ayrıntılı bilgiler var mı?

Mevdudi 60'lı yıllarda İngiltere'den Pakistan'a dönerken Türkiye'ye uğrar. İstanbul'da MTTB üyeleri tarafından karşılanır. İlk makaleleri o dönemde Türkiye'de yayımlanan Hilal mecmuasından neşredilir. Türkiye'de kısa bir müddet kalır.

Mevdudi'nin 1963'te Mekke'de Humeyni ile görüşmesi de evrensel İslami duyarlılığını yansıtan çarpıcı bir görüşme. Bu görüşmeden sonra Tercümanü'l Kuran'da İran'daki şahlık rejimini eleştiren yayınlara da yer verilmiş, hatta bu yayınlar hakkında Karaçi'deki İran Konsolosluğunun şikâyette bulunması üzerine dergi Pakistan dış politikasını sabote etmek suçundan kapatılmıştır Şunu merak ediyorum: Mevdudi'nin Meryem Cemile, Seyyid Kutup ve İmam Humeyni ile mektuplaşmalarından da söz ediyorsunuz. Meryem Cemile'nin mektuplaşmalarını genel olarak biliyoruz. Kutup ve Humeyni ile mektuplaşmalarında hangi konular öne çıkıyor?

Mevdudi'nin birçok kişiyle mektuplaştığını biliyoruz. İran devrimi olduktan sonra İmam Humeyni'ye gönderdiği bir kutlama mektubu vardır. Seyyid Kutup ile de bir Kudüs sempozyumunda bir araya gelirler. Daha sonra dostlukları pekişir. Karşılıklı birkaç kez mektuplaştıklarını biliyoruz. Burada özellikle şunu belirtmekte yarar var. Mevdudi'nin "Kur'an'da Dört Terim" adlı kitabının Seyyid Kutup üzerinde ciddi etkisi olmuştur. Ayrıca Mevdudi, Kutub'un "Yoldaki İşaretler" adlı kitabını okuyunca "bu kitap sanki benim kalemimden çıkmış" der. Ayrıca, Seyyid Kutup 1966 yılında idam edildiği gün Mevdudi de bulunduğu ofisinde kitap okurken bir anda boğulur gibi olur. Sonra dostu Halil Hamidi'yi çağırır olayı haber verir. Hayatında ilk kez böyle bir şey ile karşılaştığını ifade eden Mevdudi Hamidi'ye sanki idam edildiğini anlatır. Akşamüstü Mevdudi'ye Kutub'un bugün idam edildiği haber verilince, Mevdudi işte benim bugün yaşadığım olay bundan dolayıydı ve "Bende bugün idam edildim" der.  

Ebu'l A'la Mevdudi çağdaş İslami düşünce ve hareketin gelişimini nasıl etkilemiştir?

Mevdudi'nin etkisi, Hint alt kıtası ile sınırlı kalmamıştır. Görüşleri 20. Yüzyıldaki İslami hareketlerin teşekkülünde büyük etkisi olmuş; otuzu aşkın dile çevrilen eserleri, şahsi ilişkileri ve ziyaretleri sayesinde Avrupa, Kuzey Amerika, Afrika ve bütün Asya'ya ulaşmış ve çok geniş bir coğrafyada Müslüman aydınlara ve siyasilere tesir etmiştir. Bunda düşünce yelpazesinin genişliği, görüşlerinin canlı bir sosyopolitik ve eğitici harekete dönüştürülmüş olması rol oynamıştır.

Ebu'l A'la Mevdudi'nin aleyhinde muhaliflerinin gündeme getirdikleri eleştiriler nelerdir?

Mevdudi'nin iki tür muhalifi vardır. Birincisi, Mevdudi'nin İslam alemine getirdiği canlılığı hazmedemeyen batılılardır. Mevdudi, Kapitalizm, emperyalizmi ve komünizmi ciddi eleştiriye tabi tutmuş ve gelecekte oluşacak boşluğu Müslümanların dolduracağını inanıyordu. Bu da batı uşağı muhaliflerini korkutuyordu. İkinci muhalifleri ise onu anlamayan ve Müslüman gençler üzerinde Mevdudi'nin etkisin hazmedemeyen hazımsızlardı. Bunların da gündemlerine aldıkları konular ise iftiradan öte bir şey değil. Mevdudi'nin sünneti kabul etmediği ve Kader'i inkar ettiği yalanı gibi…

Türkiye'de özellikle İslam'da İhya Hareketleri kitabı üzerinden Mevdudi'nin eleştirildiğini görüyoruz. Bu kitabı ne zaman yazmıştır Mevdudi?

"İslam'da İhya Hareketleri" adlı kitabını 1939 yılında kaleme alır. 4 imamın yanı sıra, İmam Gazali, İbn Teymiyye, İmam Rabbani ve Şah Veliyullah Dıhlevi gibi farklı ekollerdeki âlimleri müceddid kabul etmesi eleştiriye konu olur. Hâlbuki Mevdudi bu kitabında 9 esas ortaya koyar ve bu esasları yerine getirdiğini düşündüğü âlimleri kitabına konu edinir. Selef ve Tasavvuf âlimlerini bir arada görmeyi istemeyenler bu kitabı eleştiri konusu edinmişlerdir.

Türkiyeli Müslümanların fikri ve siyasi gelişimine önemli katkıda bulunmuştur. Örneğin Kuran'a Göre Dört Terim, Hilafet ve Saltanat ve benzeri eserlerin akidevi çizginin netleşmesi, net bir tarih perspektifi kazanılması ve benzeri açılardan önemli katkıları olmuştur. Son zamanlarda Mevdudi'nin siyasi fikirlerinden dolayı da eleştirildiğini biliyoruz. Bu eleştiriler hakkındaki düşünceleriniz nedir?

Öncelikle şunu bilmemiz gerekiyor. Müslümanların siyasi fıkhı çok zayıf. Müslüman alimler ciltler dolusu Tefsir, Hadis, Fıkıh, Akaid kitapları kaleme aldı ancak siyasi fıkıh yani sulta ile ilgili kitapları yok denecek kadar az. Elbette ki yazdıkları kitaplarda buna değinmişlerdir lakin bugün gönüllere şifa olacak ölçüde değil oradaki değerlendirmeler. Bundan dolayı İslam'ın siyasi fıkhı ile ilgili detaylı görüş öne sürenler hep eleştirilecektir velev ki doğru olsa bile. Mevdudi de hatadan beri değildir. Fakat şu bilinmeli ki çağımızdaki İslam siyasi nizamı ve ekonomik nizamı konusundaki ilk çalışmalar onundur ve bu konudaki en büyük payın sahibi de odur.  

Mevdudi İslam'ın sistematik bir siyasi yorumunu ve görüşünü hayata geçirmek için bir toplumsal hareket planı oluşturan ilk Müslüman düşünürlerden birisidir. Bu çerçevede 11 Eylül sonrasında Mevdudi'ye yönelik eleştirilerin tekrar gündeme gelişi arasında bir bağ kurulabilir mi?

Batılılar Mevdudi ve Seyyip Kutub'u hala hazmedemiyor. 11 Eylül olaylarının onların görüşlerinden etkilenen insanların eseri olduğu iddia edildi. Çünkü Batı Müslüman gençliğin Mevdudi'nin etkisinden kurtulmasını istiyordu. Halbuki Mevdudi hayatı boyunca hep şiddete karşı oldu. Hatta 1960 yılında yaptığı bir konuşmasında serd ettiği şu sözler onu bugün anlamaya yeter artar bile: "Ey gençler! Size nasihatim gelecek asrı İslam asrı kılmanızdır. Çünkü Batı medeniyeti çöküşün eşiğindedir. Komünizm de Kapitalizm de peyderpey çökecektir. Bu çöküşlerden sonra dünyada bir boşluk meydana gelecektir. Bu boşluğu da İslam'dan başka bir güç dolduramayacaktır. Size tavsiyem "Sabır ve metanetle" bu boşluğu doldurmak için mücahede ediniz. Sakın birilerinin akıllarına uyup gizli örgütleşmelerin içine girmeyin, silaha ve şiddete ise asla başvurmayın. Çünkü bu aceleciliktir ve İslam'da aceleciliğin yeri yoktur. Bu boşluğu İslam'ın doldurmasını istemeyenler de sizi buna teşvik edebilir. Şunu bilin acelecilik beraberinde kötü görüntüler getirir. O halde ey gençler! Doğru İnkilab Hz. Peygamber döneminde olmuştur ve gelecekte yine bu yolu izleyenlerin eliyle olacaktır."

Söyleşi için teşekkür ederim..

Bana bu imkanı tanıdığınız için aslında ben müteşekkirim…

 

Röportaj: ASIM ÖZ
Haksöz-Haber