1. HABERLER

  2. ÇEVİRİ

  3. Trump yönetimi gerçekten İsrail yanlısı yetkilileri tasfiye mi ediyor?
Trump yönetimi gerçekten İsrail yanlısı yetkilileri tasfiye mi ediyor?

Trump yönetimi gerçekten İsrail yanlısı yetkilileri tasfiye mi ediyor?

​​​​​​​İlk bakışta Başkan Trump'ın yönetimindeki İsrail yanlısı unsurları tasfiye ettiği ve bunun bir iç değişimin göstergesi olduğu düşünülebilir.

10 Haziran 2025 Salı 23:17A+A-

Robert Inlakesh’in Palestine Cronicle’da yayınlanan yazısı, Haksöz Haber tarafından tercüme edilmiştir.


İsrail basınında yer alan haberlere göre üç üst düzey ABD'li yetkili kısa bir süre önce görevlerinden alındı ve bunun İsrail yanlısı sert tutumlarıyla bağlantılı olduğu belirtildi. Bu tür gerekçelere ilişkin resmi bir teyit bulunmamakla birlikte, bunun bir fark yaratma ihtimali şüpheli görülüyor.

ABD Başkanı Donald Trump'ın iki Ulusal Güvenlik Konseyi (NSC) yetkilisini görevden aldığı iddia ediliyor.

Bunlardan biri İran ve İsrail portföyünü yöneten İsrail asıllı Amerikalı Merav Ceren. ABD'den gelen çelişkili haberlere rağmen İsrail basınında NSC'nin Orta Doğu ve Kuzey Afrika politikasını yöneten Eric Trager'in görevine son verildiği bildirildi.

Yukarıda bahsi geçen iki yetkilinin görevden alındığına dair haberlerin önemi, her ikisinin de Mike Waltz tarafından, Waltz hala MGK Direktörü iken işe alınmış olmalarıdır. Waltz'un ilk olarak İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile İran konusunda koordinasyon içinde olduğu iddiası üzerine Donald Trump tarafından kovulduğu bildirilmişti.

O dönemde Amerikan Başkanı'nın, Netanyahu ile anlaşmak için arkasından iş çevirdiği için Waltz'a kızgın olduğu söyleniyordu. Bu durum, Trump'ın İsrail yanlısı unsurları tasfiye ettiğini ve bunun bir politika değişikliğine yol açacağını iddia eden bir dizi makale ve görüş yazısının yanı sıra sosyal medya yorumlarına yol açtı.

Waltz gerçekten de NSC Direktörlüğü görevinden alındı, ancak tamamen görevden alındığına dair haberlerin aksine kendisine ABD'nin Birleşmiş Milletler Büyükelçiliği görevi verildi. Waltz'ın üst düzey görevinden alınmasının ardından Amerikan politikasında pek çok kişinin umduğu gibi önemli bir değişim yaşanmadı.

Yerine atanacak üçüncü yetkili ise ABD'nin Lübnan dosyasını yürüten ve Orta Doğu Özel Temsilcisi yardımcısı olarak görev yapan Morgan Ortagus. Ortagus, Hizbullah'a karşı sert ve agresif bir tutum benimseyerek Lübnan'daki iç gerilimleri anında tırmandırmaya başladı. ABD'nin Lübnan dosyasıyla ilgilenen en İsrail yanlısı ABD yetkilisi olarak adlandırıldı ve Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Aoun'un konumunu bile etkileyen sürekli tepkilere neden oldu.

Her üçü de Netanyahu liderliğindeki mevcut koalisyonun İsrailli hükümet yetkilileriyle hemen hemen aynı pozisyonları savunan katı İsrail yanlısı Siyonistlerdir. Görevden alınmaları da ABD'nin hem İran hem de Hamas müzakerelerinde bir kırılma noktasında olduğu bir dönemde gerçekleşti.

Trump'ın İsrail'e döndüğüne dair daha fazla kanıt mı?

İlk bakışta, Başkan Trump'ın yönetiminde İsrail yanlısı olan unsurları tasfiye ettiği ve bunun bir iç değişimin göstergesi olduğu düşünülebilir. Ancak bu sonuç hatalıdır.

Öncelikle, Trump yönetiminin katı bir Siyonist olmayan tek bir üyesini bile bulmakta zorlanırsınız; her biri İsrail'i sonuna kadar destekliyor. Trump'ın liderlik ekibindeki farklı figürlerin İsrail'i desteklemenin en iyi yolunu nasıl gördükleri konusunda bir bölünme var. Bazıları son derece dogmatik bir tutum sergileyip Gazze'deki savaş devam ederken İran'la topyekûn bir savaşa girilmesini isterken, diğerleri bunun yerine anlaşmalar yapmaya ilgi duyduklarını ifade ediyor.

Beyaz Saray ve Pentagon içinde politikayı etkileyecek önemli bir bölünme varsa, bu Gazze'deki savaşa yaklaşım ve İran'ın nükleer programını ortadan kaldırma hedefidir. Hatta Washington'daki İsrail yanlısı lobi içinde de böyle bir bölünme var gibi görünüyor.

Yine de, bazı küçük politika ayarlamaları dışında, Donald Trump'ın bir şekilde İsrail'i dışlayan bir politika izlediğini gösteren hiçbir kanıt yok. Şimdiye kadar, tüm bu göstergeler neredeyse sadece İsrail medya kaynaklarından gelmiş gibi görünüyor.

Trump-Netanyahu çekişmesine dair her iki tarafın da artık yalanladığı anlatı daha haftalar önce büyük bir haberdi ve hemen hemen her perspektiften siyasi yorumcular bu ayrılığı doğru kabul edecek şekilde yorumladılar.

Son yıllarda itibarını tamamen yitiren ve magazinsel bir yayın organı haline gelen Jerusalem Post, Trump'ın bir Filistin Devletini tanımak üzere olduğunu iddia eden kaynaklara atıfta bulunan bir yazı bile yayınladı.

Trump-Netanyahu ilişkisini çevreleyen hikâyelerde gerçeği kurgudan ayırmak imkânsız olsa da, aynı oyun kitabını daha önce de gördüğümüzü söylemek yeterli olacaktır. Eski ABD Başkanı Joe Biden'ın Netanyahu ile bu tür dramatik tartışmalar yaşadığını duymuştuk.

Aslında ABD ve İsrail medyasının kurgusu 2023 yılının Aralık ayında Joe Biden'ın İsrail Başbakanı ile telefon görüşmesini sonlandırdığını duymamızla başladı. O tarihten itibaren her ay, anonim kaynaklardan Biden'ın İsrail'le kırmızı çizgiler belirlediğini ve hatta Netanyahu'ya küfrettiğini iddia eden yeni hikâyelerle beslendik. Bunların hiçbiri ABD'nin İsrail'e yönelik politikasında anlamlı bir değişikliğe dönüşmedi. Tam tersi oldu; İsrail sadece günlük savaş suçlarının hızını ve ölçeğini arttırmak için cesaretlendi.

Eski ABD Başkanı Barack Obama örneğini ele alacak olursak, Amerikalı liderin İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'yu küçümsediğine dair gerçek kanıtlar mevcuttur. 2011 yılında dönemin Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, Netanyahu hakkında Obama'ya şöyle demişti "Ona katlanamıyorum. O bir yalancı" demişti. Bunun üzerine Obama şu cevabı verdi: "Sen ondan bıktın; peki ya ben? Ben her gün onunla uğraşmak zorundayım".

Barack Obama'nın İsrail Başbakanı'ndan hoşnut olmadığını bizzat ifade etmesine rağmen Tel Aviv'e ABD'nin kayıtlara geçen en büyük yardım taahhüdünü verdiği açıktır. ABD'nin İsrail'e yönelik politikasını değiştiren önemli bir gelişme de olmadı.

Obama örneği önemli çünkü Trump'ın Netanyahu'dan gerçekten hoşlanmaması durumunda bile bunun Washington'un politikasının yönü açısından bir şey ifade etmeyeceğini gösteriyor.

Donald Trump'ın seçim kampanyası neredeyse tamamen ultra-Siyonist milyarderler tarafından finanse edilmişti ve bunların en dikkat çekeni Binyamin Netanyahu ile yakın ilişkileri olduğu bilinen Miriam Adelson'du. Trump yönetimi halen tamamen Siyonistlerden oluşuyor ve İsrail'i eleştiren tek bir sesin bile herhangi bir pozisyona gelmesine izin vermiyor.

Nihayetinde İsrail Lobisi, dolaylı İran nükleer anlaşma müzakerelerinin gidişatını belirleme konusunda da kazanıyor gibi görünüyor. Steve Witkoff, Netanyahu'nun en yakın yardımcısı Ron Dermer ve Mossad Şefi David Barnea ile Roma'da İran müzakerelerinin son turuna katıldığı kadar uzun süre görüştü.

Ayrıca, ABD Başkanı'nın İran'a ilişkin söylemi kelimenin tam anlamıyla her yirmi dört saatte bir değişmeye meyilli. Trump yönetimi üzerindeki en etkili düşünce kuruluşu olan Heritage Foundation, kısa bir süre önce İran'ın nükleer programını ortadan kaldırmayı amaçlayan sınırlı bir dizi saldırıyı savunan bir politika özeti yayınladı.

Gazze'deki gerçeklere gelince, Trump yönetimi İsrail'in sivil halkı 80 gün boyunca açlığa mahkûm etmesine yeşil ışık yakmış, ardından da çaresiz Filistinlileri İsrail askerleri tarafından katledilmeleri için cezbeden felaket boyutundaki özelleştirilmiş yardım planını onaylamıştı. Masada savaşı sona erdirecek bir ateşkes de yok, sadece İsrail'in daha fazla tutuklu askerini dışarı çıkarmasını sağlayacak kısa bir duraklama söz konusu.

Donald Trump görevdeki ilk döneminde Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton'u görevden aldı. Bu olay analistleri, ABD Başkanı'nın nihayet yönetimindeki savaş yanlısı şahinlere karşı çıkıp çıkmayacağı konusunda spekülasyon yapmaya teşvik etti. Görünen o ki böyle bir şey olmadı.

Burada herkesin kendisine sorması gereken asıl soru şudur: Bu insanlar neden Trump yönetimine liderlik etmek üzere seçildi? Eğer ABD-İsrail ilişkilerinde dramatik bir değişim göreceksek, bu sahada net sonuçlarla kendini gösterecektir. Şu ana kadar elimizde kimsenin doğrulayamadığı tiyatro ve iç tartışmalar var.

 

* Robert Inlakesh, gazeteci, yazar ve belgesel film yapımcısıdır. Filistin konusunda uzmanlaşarak Orta Doğu'ya odaklanmaktadır.

HABERE YORUM KAT