
Trump ve Musk'ın saldırısı beyaz üstünlüğünün eylem halidir
Afroze F Zaidi, Trump ve Musk'ın çeşitlilik ve eşitlik girişimlerine karşı bir savaş yürüttüklerini ve bunu ters ırkçılık argümanlarıyla tehlikeli bir şekilde meşrulaştırdıklarını belirtiyor.
Afroze Fatima Zaidi’nin The New Arab’da yayınlanan makalesi, Haksöz Haber tarafından tercüme edilmiştir.
Dünyanın geri kalanı panik içinde izlerken, Donald Trump olağanüstü birkaç hafta geçirdi. Onunla birlikte, milyarder Elon Musk da, kendisine devlet dairelerine ve finansman politikasına sınırsız erişim sağlayan seçilmemiş bir göreve gelmiş gibi görünüyor.
Dikkatli olanlar, Trump'ın kısa görev süresi boyunca ortaya çıkan faşizmin işaretleri konusunda alarm zillerini çalıyor. Ancak Trump-Musk yönetiminin özel önceliklerinden biri çeşitlilik, eşitlik ve kapsayıcılık (DEI) politika ve uygulamalarının yok edilmesi gibi görünüyor.
Musk'a bağlı Devlet Verimliliği Dairesi (DOGE) 31 Ocak itibariyle DEI'yi destekleyen federal hükümet sözleşmelerinde 1 milyar dolarlık kesintiye gittiğini açıkladı. Eş zamanlı olarak Trump yönetimi de İsrail'e askeri fon sağlamak üzere 1 milyar dolar tahsis etti.
Tüm bunlar olurken, ABD'de meydana gelen seri uçak kazaları daha fazla paniğe yol açarken, Trump tahmin edilebileceği üzere hava trafik kontrolörlerinin yetkin olmadığı iddiasıyla çeşitlilik esasına dayalı işe alımları suçlama fırsatını yakaladı. Elbette bu, Trump'ın göreve geldikten kısa bir süre sonra havacılık alanındaki önemli liderleri kovmak ve bir hava güvenliği danışma komitesinin içini boşaltmak da dâhil olmak üzere hava yolculuğu güvenliğini ciddi şekilde baltalayacak adımlar atmasına rağmen gerçekleşti.
Başkan yaptığı açıklamada, “Obama standartlarını değiştirdim… sadece en yüksek yetenek... en yüksek zeka ve psikolojik olarak üstün insanların hava trafik kontrolörü olmasına izin verildi... Bunun her zaman üstün zekâya sahip olunması gereken bir iş olduğunu düşündüm” dedi.
Trump sözlerine “en zeki insanlara sahip olmamız gerektiğini” vurgulayarak devam etti. Ayrıca Obama yönetimini hava trafik kontrolörleri arasındaki işgücünü çeşitlendirdiği için eleştirdi çünkü “çok beyazlardı”.
Buradaki açık ima, eğer beyazlar belirli bir işte çalışıyorlarsa, bunun sebebinin sadece “en zeki insanlar” olmaları olduğudur. Çünkü onlar psikolojik ve entelektüel olarak “üstündürler”. Liyakate yapılan bu göstermelik vurgu, renkli insanların - ya da herhangi bir alanda yeterince temsil edilmeyen diğer grupların - işe alınmasını etkileyen, önyargılı tutumlar da dâhil olmak üzere çok gerçek yapısal dezavantajları inkar etmektedir.
DEI girişimlerine yönelik fonları azaltma hamlesi, ABD'de şubat ayında gerçekleşen Siyahların Tarihi Ayı'nın gelişiyle birlikte özellikle yıkıcı olmuştur. Trump'ın DEI politikalarını yok etmeye odaklanması, ister ırk, ister cinsiyet, cinsellik vb. ile ilgili olsun, 'eşitliğin' ne olduğu ya da ne olmadığına dair temel ve büyük ölçüde kasıtlı bir yanlış temsilden kaynaklanmaktadır.
Beyaz nüfusun ve özellikle de beyaz, erkek nüfusun 'uyanmış' bir toplumda kurban olarak görüldüğü bir anlatıya dayanmaktadır. Bu anlatıyı daha da ileri götürmek için Trump, Musk ve onların müttefikleri ve destekçileri 'tersine ırkçılık' kavramını, yani günümüz dünyasında ırkçılığın asıl mağdurlarının beyazlar olduğunu agresif bir şekilde teşvik etmişlerdir.
Bunun en açık örneklerinden biri Musk'ın ırkçılık karşıtı söylemleri nedeniyle İskoç milletvekili Humza Yusuf'a defalarca saldırması ve ona “alevli ırkçı” ve benzeri isimler takmasıdır. Bu arada Trump da eski NFL yıldızı ve ırkçılık karşıtı kampanya yürüten Colin Kaepernick'e karşı tarihsel olarak benzer bir yol izlemiştir.
Ancak gerçek şu ki, ırkçı olmanın ahlaki açıdan yanlış olduğunun giderek daha fazla kabul gördüğü bir dünyada, beyaz üstünlükçüler ahlaktaki bu değişimi sahiplenmeye ve kendi avantajlarına kullanmaya çalışıyorlar. Kendilerini ırkçılığın en büyük kurbanları ilan ederek güçlerini korumaya ve hâkimiyetlerini sürdürmeye karar verdiler.
Bunu yapmak aynı zamanda popülist öfkeyi kapitalist sistemin adaletsizliğinden uzaklaştırmaya ve kolay hedef haline gelen güçsüz gruplara yöneltmeye yardımcı oluyor.
Ve bu yeni bir gelişme değil. Daha önce, korunan bir özellik olarak ırk kavramının beyazlar tarafından tersine ırkçılık yapmak için nasıl istismar edildiğini yazmıştım.
“Irkçılık elbette sadece ayrımcılığın ötesine geçmektedir. Yapıların ve kurumların sürekli şiddetini ve bu şiddetin kontrolsüz kalmasına izin veren güç dengesizliklerini içerir. Bu nedenle, marjinalleştirilmiş, baskı altında tutulan, güçsüz bir ırksal gruptan gelen bir kişinin, tarihsel gücü ve sosyo-ekonomik ayrıcalığı elinde bulunduran bir gruptan gelen bir kişiye karşı ırkçı olması mümkün değildir.”
Benim tek düşüncem, diğer ezilen topluluklar pahasına zalimlerin yanında yer almak için kendinize ve kendi inançlarınıza öncelik vermenin mantıksal sonucunun bu olduğudur. Bu durum, asimile olmaya, 'örnek azınlıklar' haline gelmeye ve ırkçı ve diğer baskıcı yapıları yüksek sesle eleştirenleri şeytanlaştırmaya çalışan marjinal gruplar için bir ders olmalıdır.
Temelde adaletsiz olan bir sistemle aynı hizaya gelmek asla adaleti sağlamayacaktır.
Bunun yerine, toplumlarımızda, diğer marjinalleştirilmiş ve ezilen gruplarla birleşmeli ve hakkımız olan adaleti talep etmeliyiz. ABD'de ve dolayısıyla tüm dünyada işler sarpa sarmaya devam ettikçe, kendi aramızda kurduğumuz ittifaklar her zamankinden daha önemli olacaktır.
*Afroze Fatima Zaidi, yazar, editör ve gazetecidir. Akademisyenlik ve çevrimiçi platformlar için yazarlık geçmişine sahiptir.
HABERE YORUM KAT