1. HABERLER

  2. ÇEVİRİ

  3. Soykırım sırasında ameliyat gerektiğinde ne olur?
Soykırım sırasında ameliyat gerektiğinde ne olur?

Soykırım sırasında ameliyat gerektiğinde ne olur?

Sarı yüzlü genç erkekler omuzlarda taşınıyordu. Yaklaşık 15 yaşında bir çocuk, dizinin altındaki bacağının kalan kısmına üzüntüyle bakıyordu. Onu gören herkesin bildiği gibi, bacağının kesileceğini biliyordu.

10 Aralık 2025 Çarşamba 18:58A+A-

Israa Elholy’un The Electronic Intifada’da yayınlanan yazısını Barış HoyrazHaksöz Haber için tercüme etti.


Bugün Gazze'de duyulabilecek en kötü şeylerden biri: “Ameliyat olmanız gerekiyor.” cümlesidir.

Ama bu, yaz sıcağının bastırmaya başladığı Mayıs ayında karşılaştığım bir gerçeklikti. Her şey, bacağımda hissettiğim ve mümkün olduğunca uzun süre bilinçli olarak görmezden geldiğim hafif bir ağrı ile başlamıştı. Ta ki artık görmezden gelemeyeceğim hale gelene kadar.

Semptomların ilk ortaya çıkmasından dört gün sonra, bacağımın alt kısmındaki şişmiş ve ağrılı bölgeden gelen ağrı giderek artınca yardım için aradım. UNRWA çevrimiçi tıbbi yardım sağlıyor ve WhatsApp üzerinden bir doktorla bağlantı kurdum.

Doktorun cevabı beni tedirgin etti. Ağrının nedeni olarak birkaç olasılık sundu, bunların arasında apseye neden olan bakteriyel enfeksiyon da vardı ve sonuçta öyle olduğu ortaya çıktı. Hepsinin acil cerrahi müdahale gerektirdiği söylendi.

Bu en kötü haberdi. Soykırım sırasında ameliyat. Ama nasıl?

Doktorun bana ameliyat gerekmeyeceği ihtimalinin olduğunu söylemesi için yalvardım, ama o lafını esirgemedi. Antibiyotiklerin işe yaramama ihtimalinin çok yüksek olduğunu söyledi, ama doğrudan teşhis koydurmamı tavsiye etti.

Aileme ameliyat olmam gerekebilir dedim. Herkes durumumun ciddiyetini anladı. İlk başta sessizlik hâkim oldu, ben gergin ve kısık sesle konuşuyordum. Sonra akrabalarım akrabaların yapacağı şeyi yaptılar ve muhtemelen ilaçların yeterli olacağını ve çok endişelenmemem gerektiğini söyleyerek beni sakinleştirmeye çalıştılar.

Ertesi gün, 19 Mayıs'ta, Gazze Şehrindeki bir devlet hastanesi olan Hasta Dostları Yardımlaşma Derneği Hastanesi’ne gittim. Doktor, bana güçlü antibiyotikler yazdı. Ancak, herhangi bir irin akmaya başlarsa enfeksiyonun yayıldığı anlamına geldiğini ve ameliyat olmam gerektiğini söyledi.

İsrail'in tüm sınır kapılarını aylarca kapatması ve ilaçların kıtlaşması nedeniyle, ancak üç hap alabildim ve bunlar bana 12 dolara mal oldu. Bu, normal eczane fiyatına yakın bir rakamdı, ancak soykırımdan önce hastaneden ücretsiz olarak alabilirdim.

Ancak aynı gün iltihap daha da kötüleşti. Derideki küçük bir yırtıktan irin akmaya başladı. Kokusu iğrençti.

Gerçekle yüzleşmek zorundaydım.

Gerçek

Gazze'deki gerçek, İsrail'in son iki yılda sağlık sektörünü yok etmiş olmasıdır.

Ekim ayında BM'ye göre ve ateşkesin başlamasından sonra, Gazze'de “sağlık hizmet noktaları”nın, yani hastaneler, klinikler, sahra hastaneleri, birinci basamak sağlık merkezleri vb. sadece yüzde 34'ü hala çalışır durumda.

İsrail ordusu 1.700'den fazla sağlık çalışanını öldürdü.

Ameliyat olabilmek bir piyango gibidir. Hastane bulmak, nitelikli personel bulmak, ilaç bulmak. Hepsi bir piyango.

Emin olmak zorundaydım. Ertesi gün bir uzman cerraha danışmaya karar verdim. Gazze Şehrinin al-Jalaa mahallesindeki özel bir klinik olan Al-Sahaba Tıp Kompleksi'ne gittim ve geniş deneyime sahip Dr. Muhammad al-Ghaliz ile aynı gün randevu almayı başardım.

Onun kararı kesindi. Enfeksiyon daha fazla yayılmadan acil ameliyat olmam gerekiyordu.

“Adınız nedir? Kaç yaşındasınız? Cep telefonunuzun numarası nedir? Herhangi bir kronik hastalığınız var mı?”

Çok fazla soru sordu. Sonra şöyle dedi: "Yarın, Allah izin verirse, 21 Mayıs. Ameliyatınız sabah 8'de. Lütfen erken gelin ki bazı testler yapabilelim ve 12 saat boyunca hiçbir şey yemeyin ve içmeyin. Akşam 7'den itibaren midenize hiçbir şey girmesin. Merak etmeyin, bu basit bir ameliyat."

Cerrahın sözleri kulaklarımda yankılanırken hastaneden ayrıldık. Uyum sağlamaya ve kendimi hazırlamaya yönelik tüm çaresiz girişimlerime rağmen, işlerin bu kadar hızlı ilerlemesine şok oldum.

Yarın.

Dönüş yolunda, yakınımızdaki bir ev bombalandı. Yakındaki bir sokağa koşarak saklandım. Gazze'de sıradan bir gün daha.

Ameliyat

Ertesi sabah çantamı hazırladım. Korkuyordum. Hastaneye vardığımda rutin testler, tansiyon, şeker seviyesi, kalp atış hızı vb. ölçüldü.

Nabzım çok hızlı atıyordu. Hemşire, kalp atış hızımın 100'ün altına hiç düşmediğini görünce güldü. “Sakin ol,” dedi, beni sakinleştirmeye çalışarak.

Ameliyathaneye götürüldüm, her şey beyazdı: beyaz tavan, beyaz zemin, beyaz yatak, beyaz ekipmanlar ve beyaz üniformalı hemşireler. Hiç hoşuma gitmedi. Steril bir koku vardı.

Hemşire benimle sohbet etmeye başladı. Gergin, sararmış yüzümü gördü ve nabzımı ölçtü. O benimle konuşarak dikkatimi dağıtırken, başka bir hemşire anesteziyi enjekte etti – o dönemde Gazze'de sadece hastanın tamamen bilinçsiz olması gereken ameliyatlar için kullanılan bir ilaçtı.

Uyandığımda bacağımda korkunç bir ağrı hissettim. Görüşüm bulanıktı, başım ve tüm uzuvlarım ağırlaşmıştı. Hareket edemiyordum. Elime bir iğne batırıldığını hissettim ve başka bir hemşirenin yumuşak sesi duyuldu: “Erken uyandın. Allah’a şükür, iyisin.”

Bana güçlü bir ağrı kesici verdi. Ağrı yavaş yavaş azalmaya başladı ve yarım saat sonra başımı biraz hareket ettirebildim, ardından yavaşça uzuvlarımı da.

Annemin endişeli sesini duydum.

“Uzun süredir ameliyattaydın, ben de bombalama olmasın diye dua ediyordum.”

Annem bana olanları anlattı. Ben ameliyattayken kuzeydeki Kemal Adwan Hastanesine füze saldırısı olmuştu. Panikleyen doktorlar yataklardaki hastaları tahliye etmişlerdi ve annem, birkaç füze saldırısı yakınlara isabet ettiği için burada da aynı şeyin olacağından korkmuştu.

Gazze'de soykırımın yaşandığı bir gün daha.

Eve gitmeden önce, iyileşmeme odaklanmam tavsiye edildi. Sağlıklı beslenmem ve yarayı sürekli temizlemem gerektiği söylendi.

Temizlik mi? O zamanlar ailem ve ben hala kendi evimizde yaşıyorduk, ama evimiz artık bir binadan çok bir harabeye benziyordu. Mobilyalarımız neredeyse tamamen yok olmuştu, tüm pencereler patlamış, çatı delik deşik olmuş ve duvarların çoğu İsrail'in aralıksız ve ayrım gözetmeyen bombardımanları nedeniyle hasar görmüştü.

Sağlıklı gıdalara gelince, Mayıs ayında Gazze'ye iki aydır et veya tavuk girmemişti. Pazarda bazı sebze ve meyve çeşitleri vardı, ama hepsi pahalıydı.

Ekim ayına gelindiğinde Gazze'de tahminen 55.000 çocuğun akut yetersiz beslenme sorunu yaşadığına şaşmamak gerek.

Bu yüzden çok az seçeneğim vardı. Acı yiyecekleri sevmem ama ilkokulda bize C vitamini açısından zengin olduğu için yeşil biber verilirmiş, bunu hatırladım. C vitamini ise yaraların iyileşmesine yardımcı olur. Elde edebildiğim tek şey buydu ama gerçekten faydalı olduğu ortaya çıktı.

Bir hastanın hayatı

Ameliyattan bir hafta sonra, cerraha tekrar gittim ve o bana, iyileşmeyi hızlandırmak için bir ay boyunca her gün yaranın pansumanının yapılması gerektiğini söyledi.

Bu, bir ay boyunca her gün hastaneye gitmem gerektiği anlamına geliyordu. Gazze'de, soykırım altında, bu söylemesi kolay ama yapması zor bir şey.

Neyse ki, evimizin yakınında Kızılay'a ait bir hastane var: Al-Quds Hastanesi. Her gün saat 8:30'da evden çıkıp 9'da hastaneye varıyordum. Sıraya girip numara alıyordum ve genellikle iki saat veya daha fazla bekledikten sonra sıra bana geliyordu.

Pansumanın yapılması sadece birkaç dakika sürse de, nadiren öğleden önce eve varabiliyordum.

İki hafta sonra, bu rutin bile değişmek zorunda kaldı. Sabah saat 9'da hastaneye vardım, ancak yakınlarda bombardıman olmuştu ve hastane yaralı ve ölülerle doluydu.

O gün ve sonraki üç gün boyunca seansım askıya alındı. Sonunda başka bir klinik bulmak zorunda kaldım.

Bir ay iki aya dönüştü ve hala her gün pansumanımın değiştirilmesi gerekiyordu.

Bir keresinde, tehlikeli bir bölge olarak bilinen deniz kenarındaki geçici bir sağlık merkezine gittim. Beklerken çok güçlü bir patlama sesi duydum. Bombardıman açıkça bize yakındı.

Herkes hemen aşağı koştu, tüm hastalar, tüm sağlık personeli. Toz havayı doldurdu ve kül görüşümü engelledi. Başından yaralanmış gibi görünen, kanlar içindeki yaşlı bir adamın ağır adımlarla yürüdüğünü görebiliyordum.

Sarı yüzlü genç erkekler omuzlarda taşınıyordu. Yaklaşık 15 yaşında bir çocuk, dizinin altındaki bacağının kalan kısmına üzüntüyle bakıyordu. Onu gören herkesin bildiği gibi, bacağının kesileceğini biliyordu.

Şok içinde, yine bandajımı değiştirmeden eve döndüm.

İsrail'in soykırımı altında Gazze'de hastalar olarak katlandığımız şey budur. Bir klinikte tanıştığım 45 yaşındaki Fatima gibi hastalar. O da benimle benzer bir sağlık sorunu yaşıyordu, ancak kocası şehit olmuştu ve her gün pansumanını yaptırmak için hastaneye giderken altı çocuğuna bakmaya çalışıyordu.

Ya da 17 yaşındaki Said, kirli su ve yetersiz beslenme nedeniyle enfeksiyon kapmış ve ayakları çıbanlarla dolmuştu.

Baskı

Doktorlar ve sağlık çalışanları için durum daha da kötü. İsrail'in sağlık altyapısını kasıtlı olarak hedef alması nedeniyle maruz kaldıkları doğrudan tehlikenin yanı sıra, büyük bir psikolojik stres de yaşıyorlar.

Al-Sahaba hastanesi de dâhil olmak üzere birçok hastanede çalışan Dr. Rami al-Sousi, fiziksel tehlikenin yanı sıra, her gün çok sayıda yaralı ve ölenlerin olması, kaynakların yetersizliği ve hastaneler ile kliniklerin tahrip edilmesi gibi sorunların da olduğunu söyledi.

“Baskı çok yoğun” dedi.

İsrail'in hastaneleri ve klinikleri hedef almasına rağmen, bu tür binalarda veya yakınlarında barınmayı seçen binlerce yerinden edilmiş insanın varlığı da kendi sorunlarını beraberinde getiriyor.

“Kalabalık sorunlara neden oluyor” dedi, “ve insanlar arasında anlaşmazlıklara yol açıyor.”

Ameliyatlara gelince, yaralılar ve refakatçileri için çok az yer var.

“Hastaları yatıracak yatak bulamıyoruz. İnsanları dışarı çıkaramıyoruz çünkü gidecek evleri yok.”

Altı ay geçmesine rağmen hala enfeksiyonlarla boğuşuyorum. Durumum daha iyi ama çok fazla antibiyotik almama rağmen hiçbir şey düzelmiş gibi gelmiyor.

Gazze Şehrindeki evimizi de terk etmek zorunda kaldık. Ailem ve ben şu anda güneydeyiz. Durum hala belirsiz ve sözde ateşkes, zor durumumuzu hafifletmek için pek bir şey yapmadı.

Ama üniversiteden mezun oldum, hatta alanım olan fen eğitiminde çok iyi bir not aldım. Ve bu acı ve yıkımın sisinde bile, bir sonraki adımım yüksek lisans yapmaktır.

 

*Israa Elholy, Gazze'li bir yazardır.

HABERE YORUM KAT