1. YAZARLAR

  2. ŞUAYB MEKEÇ

  3. Şimdi sabır ve dayanışma vaktidir!
ŞUAYB MEKEÇ

ŞUAYB MEKEÇ

Yazarın Tüm Yazıları >

Şimdi sabır ve dayanışma vaktidir!

16 Şubat 2023 Perşembe 12:15A+A-

“Yer o (büyük) sarsıntıyla sarsıldığı, içindeki tüm ağırlıkları dışarı attığı ve insan 'ona neler oluyor' dediği vakit. O gün yer bütün haberlerini anlatır. Çünkü Rabbin ona vahiy etmiştir. O gün insanlar, amellerinin tüm karşılığı kendilerine gösterilmek için bölük bölük çıkacaklar. Her kim zerre kadar hayır işlerse onu görür. Her kim de zerre kadar şer işlerse onu görür”’(Zilzal Suresi). Sarsıcı; duyguları etkileyen, zihinde büyük çağrışımlar yapan anlam derinliğiyle yüklüdür Zilzal Suresi ayetleri. Depremin insan üzerindeki etkisi, fiziki alt üst oluşların kalpleri nasıl etkilediği vurgulanıyor ayetlerle. Rabbimizin kıyamet sahnesinin dehşetine, hesap gününün zorluğuna dair dikkatimizi çektiği hatırlatmalar zelzele betimlemesiyle muhteşem bir belağatla anlatılıyor.

Deprem vakası, günlük hayatımızın ortasına bir anda yerleşiverdi. Depremin ne zaman, nerede gerçekleşeceğini sadece Rabbimiz biliyor.  Gelip çattığında ondan kaçıp kurtulabilen yok. Deprem olgusu bize, ölüme her an hazır olmamız gerektiğini hatırlatıyor. Yüce Rabbimiz koca koca şehirleri yerle bir eden, bu ağır travmada hayatını kaybeden kardeşlerimize mağfiret etsin, yaralılara şifa, yakınlarına sabırlar ihsan eylesin.

Yeryüzü imtihan dünyasıdır. Başa çıkmak için uğraştığımız imtihanlardan çok daha fazlasını Rasulullah (sav) yaşamıştır. Sıkıntı ve musibetlere rağmen, Allah’ın Rasulü asla ümidini ve inancını kaybetmemiş, daima Rabbine sığınmış ve O’ndan yardım istemiştir. “O ne güzel Mevlâ, ne güzel yardımcıdır!” (Enfâl 40). Sıkıntı varsa, sıkıntılara sabretmenin ecre dönüşeceğine dair rabbimizin müjdesi var ve sıkıntıyı elbirliği ile çözecek mümin kardeşlerimiz var. Bu, yüce Rabbimizin müminlere bir lütfudur: “Müminler ancak kardeştir!” (Hucurât 10). ‘’Allah’ım! Başıma gelen musibetin mükâfatını senden bekliyorum, bundan dolayı bana ecir ihsan et, benim için onu daha hayırlısıyla değiştir.”(Müslim)

İnsanoğlu Rabbimizin kendine emanet ettiği bir hayatı yaşıyor. Bazen hastalık ve kaza bazen afetler ya da yaşlılık derken sonunda bu ömür tükeniyor. İşte bu döngü doğuştan itibaren insanoğlunun mukadderatını belirliyor.  Gerçek şu ki, ‘Rabbimize aitiz ve Ona dönmekteyiz’. İnsanlığa inzal olan kitaplarda öne çıkan en önemli vurgu tevhit üzere bir imandan sonra hayatın ve ölümün sadece âlemlerin rabbi Allah’a ait olması hakikatidir.

İnsan başıboş yaratılmadı; ona halife vasfı ve sorumluluklar yüklendi. İnsan hidayeti bulsun diye; hak olarak kitap, rasuller ve fıtrat verildi. Biz ahirete, hesap gününe iman ediyoruz. O gün gelmeden önce insan, tüm hazırlıklarını yapmalıdır, işte biz buna iman ediyoruz.

İnanıyoruz ki ölüm haktır. Diyelim ki binaların tüm tedbirleri alındı, deprem hasarla atlatıldı ama ölümün önüne geçmek asla mümkün olmayacaktır; hastalıklar, kazalar veya savaşlarla yok olup gitmek de her zaman yaşanabilecektir. Tedbir, tevekkül, mühlet ve ölüm işte bunlar Rabbimizin mutlak iradesine tabidirler. Biz üzerimize düşeni yaparız ama Onun iradesi tecelli eder. Rabbimizin evren için koyduğu adetullah yasaları (doğa kanunları) ve toplumlar için koyduğu sünnetullah yasaları (rabbimizin toplumlar için koyduğu; değişim, ceza, mükâfat, yardım, erteleme veya kurtuluş yasaları) kıyamete kadar devam edecektir.

"O gökte olanın sizi yerin dibine geçirmesinden güvende misiniz? O zaman yer sarsıldıkça sarsılır. Yahut göktekinin üzerinize taş yağdırmasından güvende misiniz? Benim uyarım nasılmış, yakında bileceksiniz’’ (Mülk 16, 17).

İnsanız, aciz varlıklarız, ama zorluklar karşısında direnme özelliğine sahip yönümüz de mevcut. Varlık olarak en güçlü olaylar karşısında direnme azmine, sabra, metanete sahibiz. Dayanışma ruhu, kenetlenme yönümüz bulunuyor. Yaşadığımız müddetçe hayatın gerçeklerinden kaçmama tersine çözüm üretme, arayışlar kabiliyetine de sahibiz. Yüce kudret, ilahi irade sahibi Rabbimiz aklımıza geliveriyor. Ona hamd ederek ve Ondan yardım dileyerek bir sükûnete, huzura erişiveriyor kalpler. İsyan itiraz şeytandan buna iman etmişiz. Şerden, müstağnilikten, asilikten, nefsimizin yanıltmalarından sadece Ona sığınarak kurtulacağımıza inanıyoruz.

Ne yapmalıyız?

Önce tedbir sonra tevekkül gerekiyor: ’’Sen de içlerinde bulunup onlara namaz kıldırdığın zaman onlardan bir bölük seninle beraber namaza dursun, silâhlarını da yanlarına alsınlar... diğerleri de ihtiyat tedbirlerini ve silâhlarını alsınlar..’’(Nisa 102). Hangi şart altında olursak olalım; önce tedbir alıp sonra tevekkül etmemiz İslam’ın emridir. Rasulullah (sav), sizden biriniz evine girerken önce selam versin sonra şu duayı yapsın dedi; “Ey Allah’ım senden giriş ve çıkışın en hayırlısını istiyorum. Allah’ın adıyla girdik ve (yine) Allah’ın adıyla çıktık. Rabbimiz olan Allah’a dayandık”(Ebu Davut).

Zorluklar tevekkül ve dayanışmayla aşılacak inşaallah: “Gevşemeyin, üzülmeyin. Eğer inanıyorsanız mutlaka üstün geleceksiniz.” (Ali İmran 139). ‘’Bize Allah vekil olarak yeter. O ne güzel vekildir’’. Yaşananlar karşısında hamd etmek, şükür ve sabırdan taviz vermeden derin bir tevekkül içinde olmak imanımızın gereğidir. ‘’Suheyb b. Sinan er-Rûmî  (ra) aktarmıştır; Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: ‘’Müminin hayranlık verici bir hali vardır ki, onun her işi hayırdır. Bu hal, müminden başka hiç kimsede bulunmaz. Bir genişliğe kavuşsa şükreder ve bu onun için hayır olur. Bir darlığa uğrasa sabreder ve bu da onun için hayır olur’’(Müslim).  Allah’ın Nebisi (sav) şöyle buyurdu: “Mü’min yeşil ekine benzer. Rüzgâr onu kâh yatırır, kâh doğrultur. Münafık ise çam ağacına benzer, onun kökünden devirmesi bir anda olur” (Buhari). Hiçbir zorluk ve felaket mümini hak yolda ilerlemekten alıkoyamaz. O daima iman köküne bağlıdır, sarsılsa da asla yıkılmaz. “Nice Nebiler vardı ki, beraberlerinde birçok Allah erleri bulunduğu halde savaştılar da Allah yolunda başlarına gelenlerden yılmadılar. Zaaf göstermediler, boyun eğmediler. Allah sabredenleri sever” (Ali İmran 146).

Yaşanan güçlükleri namaz, sabır ve dua ile aşacağız;’Ey iman edenler! Sabır ve namazla yardım dileyin. Şüphesiz Allah sabredenlerin yanındadır’’ (Bakara 153). Sabır, “acıya katlanma, sıkıntıya göğüs germe; Allah’a tevekkül ederek O’ndan gelen sıkıntılara katlanma; kişinin hayırlı bir amaca ulaşma yönündeki gayret ve eylemleri anlamlarına geliyor (El-Müfredat). Sabır, İslami tercihlerle hayatı düzene koyma azmi ve kararlılığıdır.  Ayrıca başa gelen zorluklara Allah için katlanmak ve engelleri acele etmeden aşmaya çalışmak eylemidir. Gazâlî, sabrı “iman gücünün nefsi istek ve tutkulara karşı koyması” diye tanımlamıştır.

Zorluklar karşısında sabır ve bilinç:''Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla; mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle sınayacağız. Sabredenleri müjdele! Onlar, başlarına bir musibet geldiğinde, “Doğrusu biz Allah’a aitiz ve kuşkusuz O’na döneceğiz” derler’’(Bakara 155, 156).Ayetler Rasulullah (sav) ve ilk Müslümanların iman, ahlâk ve şahsiyet yapısını inşa ediyor. Bu yapının temeli Allah’a tam bir iman, güven ve teslimiyettir. ‘’Rasulullah(sav) bir gün, çocuğunun kabri başında feryat eden bir kadına rastladı. Acılı anneye, “Allah’a isyan etmekten sakın ve sabret!” diyerek nasihatte bulundu. Üzüntüsünden Allah Rasulünü tanıyamayan kadın, “Bana karışma! Benim başıma gelen senin başına gelmedi ki!” deyiverdi. Bir müddet sonra kendisine nasihat edenin Rasûlü Ekrem olduğunu anlayınca Peygamberimizin huzuruna gelerek özrünü beyan etti. Bunun üzerine Rahmet Elçisi (sav), şu özlü tavsiyede bulundu; “Gerçek sabır, musibetin geldiği ilk anda gösterilen sabırdır.”(Buhari)

Bu gün dünyanın gidişatına baktığımızda, dinden uzak; kendini ve toplumu ifsad eden, mutsuz ve bunalım içinde o kadar çok insan mevcut ki. Bu kişilerin bireyci, keyfine düşkün, toplumun sorunlarına ilgisiz eğilimleri en öne çıkan yönleridir. Bu eğilim sahiplerinin dünyevileşme ve bireyselleşme olarak tespit edeceğimiz tercihleri mevcuttur. Bu gidişata tek çare var; iman.  Allah’a, kitaplara, resullere, ahiret gününe iman.

İçinde ölüm vakaları yaşanan trajik olayların en öne çıkan yönü bu vakaları yaşayan insanların inançsal kabullerine göre tepki veriyor olmalarıdır. Kişi ya acziyetini bilip kanaat ediyor ve bu minval üzere sorgulama yapıyor veya maddiyatçı dayanaklar üzerinden meseleyi sorgulayıp birilerini suçlayarak konuyu hallettiğini düşünüyor. Hülasa modern insan meseleleri Allah’ın iradesi bağlamında ele almak istemiyor çünkü o ölümden kaçıyor ve ölüm gerçeğiyle yüzleşmek istemiyor. ‘’Her canlı ölümü tadacak ve sonunda dönüp huzurumuza geleceksiniz’’(Ankebut 57),‘’Hiçbir kimse yok ki, ölümü Allah'ın iznine bağlı olmasın. (Ölüm), belli bir süreye göre yazılmıştır. Her kim, dünya nimetini isterse, kendisine ondan veririz; kim de ahiret sevabını isterse, ona da bundan veririz. Biz şükredenleri mükâfatlandıracağız’’(Ali İmran 145)

İçinde yaşadığımız toplum genel olarak seküler bireylerden oluşmuyor, şükürler olsun. Depremde bunu bir kez daha gördük. İslam duyarlılığı içinde herkes çabalıyor, bir anda ortama seferberlik havası hâkim oluverdi. Her çaba çok değerli; kimi can kurtarıyor, kimi çadır kurmakla meşgul, kimi battaniye yiyecek giyecek dağıtımını organize ediyor. Yardımlar hızla ulaşmaktalar. Tüm İslami çevreler sahada koşuşturuyorlar, hamdolsun. Bir yandan da sağlam binaların gerekliliği, can güvenliğinin önemi, alınacak tedbirler, kurtarma çalışmalarında tecrübe ve eğitim gibi konulara dair dersler çıkartmaya çalışıyoruz. Ama tüm bu yaşananları ilahi irade içinde anlamlandırarak pozitivist, seküler bir dilden de uzak durmaya özen gösteriyoruz.

Gün infak ve dayanışma vaktidir:''Kim Allah’a güzel (karşılık beklemeden) bir borç verirse Allah da bunu kat kat fazlasıyla öder. Daraltan da genişleten de Allah’tır ve O’na döndürüleceksiniz’’(Bakara 245). Karzı hasen rabbimize verilen borçtur. Bu müthiş bir şeydir. Sadece rabbimize verdiğimiz bu borcu idrak edelim ahirette bunun nasıl bir ödüle dönüşeceğini kavrayalım bu işte bir bilinç halidir, bunu müminlere rabbimiz bir lütuf olarak vaad etmektedir. Rasulullah (sav) e soruluyor; "Hangi sadaka en faziletlidir?". O "malı az olanın gücüne göre verdiği sadakadır’’ diyor (Darimi). Âişe validemizden (ra) rivayet edildiğine göre, Rasulullah’ın hanımları bir koyun kesmişlerdi, Rasulullah (sav), "koyundan ne kadarı kaldı?"  diye sordu. Âişe, dedi ki: "Sadece kürek kemiği bölgesi kaldı! Gerisini dağıttık" deyince;  Rasulullah(sav) şöyle buyurdu: "Desenize bu kemik dışındakiler sevap olarak bize kalmış’’(Tirmizi)."Müslüman Müslümanın (din) kardeşidir. Ona zulmetmez. Onu düşman eline vermez (himaye eder). Her kim Müslüman kardeşinin bir ihtiyacını giderirse Allah da onun bir ihtiyacını giderir. Her kim bir Müslümanın bir sıkıntısını giderirse Allah da onun (bu iyiliği) sayesinde kıyamet sıkıntılarından bir sıkıntısını giderir.  Her kim dünyada, bir Müslümanın (ayıbını)  örterse Allah da kıyamet günü onun (ayıbını)  örter." (Müslim). Rasulullah(sav), "Ben ve yetime kol kanat geren kimse cennette böyle (yan yana)  olacağız." buyurdu ve aralarını hafifçe açarak işaret parmağıyla orta parmağını gösterdi.  (Buhari, Talâk, 25). "Yarım hurma ile dahi olsa cehennemden korunun. Eğer bunu da bulamazsanız güzel bir sözle"  (Müslim). "Birbirinizden nefret etmeyin, birbirinize haset etmeyin, birbirinize sırt çevirmeyin. Ey Allah'ın kulları, kardeş olun" (Buhari)

Tüm İslam dünyasında, yardım toplayan, dua eden, imkân bulup bizzat gelip bir şeyler yapma telaşıyla koşuşturan duyarlılık öbeklerine tanıklık ediyoruz. Bu kardeşlerimizin tavırlarında, kendileri ihtiyaç içinde olmalarına rağmen kardeşi için gösterdiği ‘isar’ ve ‘merhamet’ tavırları gözümüzü, gönlümüzü ağartıyor. Yaşanan acziyet karşısında insanoğlunun nasıl da fıtrata yönelen, önyargılardan sıyrılabilen tavrı gündemin yalın gerçekliği oluverdi. Ama tüm bunlara rağmen, ayrımcı, ırkçı ve vicdansız vasıftaki kişiliğini bozmayan; enkazdan hayat kurtarma çalışmalarında rol alan gönüllülere ve sahada yardım edenlere hırsız damgasını vurmaya çalışan, mültecilerle ilgili sürekli vehim kusan, enkaz çalışmalarından sağ kurtulanlar karşısında getirilen tekbirleri aşırılık yaftasıyla manipüle etmeye çalışan, gerçekte İslam’a düşman tiplere de şahidlik etmekteyiz.

Afganistan İslam Emirliği cüz’i ama gücü ancak ona yeten bir miktarı Türkiye’deki deprem afetine katkı olarak sunarak, deprem mesajında ‘ tüm İslam ülkelerini yardım için harekete geçmeye çağırıyoruz’ dedi. Lübnanlı bazı kadınlar, Türkiye'deki depremzedelere nakdi yardım gönderebilmek için altın takılarını bağışladılar. Bosna’da aileler para, giyecek, battaniye, yiyecek, çadır yardımı seferberliği düzenlediler. İsrail mahkemelerinde yargılamalar esnasında Filistinli mahkûmlar depremde vefat edenlerin ardından rahmet dilediler, halkımız için dua ettiler. Bir tarafta da şeytan boş durmuyor: Fırsattan istifade Kur’an düşmanları Mushaf yakma işine devam ettiler. Aşağılık mizahçı Charlie Hebdo soysuzları sözde ironi adı altında hakaretlerini sürdürdüler. İçerdeki şeytan da dışardaki şeytan da rollerini oynamakta, şerleriyle tepinmekteler. İftiralar yalanlanıyor ama bu adamlarda onur yok ki utansınlar. Aslında deprem sahalarında ve medya ortamındaki bu aktüel yoğunluk omuzlarımıza ciddi sorumluluk yüklüyor. Düzenbazlara seyirci kalmamak, onlara fırsat vermemek görevimiz olmalıdır. Bu konularda her zaman dikkatli, teyakkuz içinde olmalı ve kamuya bilgi vermek konusunda medya iletişimini ihmal etmemeliyiz.

Rabbimizin rahmetinden umudumuzu kesmeyelim, dini mübin ancak yaşama iradesinin, umudun olduğu yerde hayat bulur. Dersler çıkartalım, yeniden iman edelim, muhasebe yapalım. Dünya bir lahzalık duruş kadarmış, hepsi bu. Her zaman rabbimize dönmeye hazır olalım. Kusurlarla yüzleşelim. Dünya hırsı beton yığınına çevrilen şehirler, tedbirsizliklerden dersler çıkartalım. Depremle ilgili uyarıları kulak arkası ettiğimizi, gayrı menkul tamahkârlığının, ihtirasın niçin önüne geçemediğimizi muhasebe edelim. Unutma, önemsememe gafletini ter edelim.  Şimdi İbrahim (as) ın ateşine su taşımak, Yusuf (as)’ı kuyudan kurtarmak, İsa (as)’a ‘biz yardımcılar olarak varız’ demek vaktidir. Birbirimizle, iman kardeşlerimizle kenetlenmek vaktidir. İnfak, karzı hasen zamanıdır. Acılar karşısında imtihan olunduğumuzu idrak etme vaktidir. Zorlansak da, acıyla yutkunsak da ‘hamd etmek, şükretmek, sabretmek’ ve ‘haydin namaza’ demek vaktidir!

 

YAZIYA YORUM KAT

3 Yorum