1. YAZARLAR

  2. Roni Margulies

  3. Sağduyu ve sol parti
Roni Margulies

Roni Margulies

Yazarın Tüm Yazıları >

Sağduyu ve sol parti

09 Aralık 2009 Çarşamba 15:28A+A-

Tüm zenginler can-ı gönülden inanır: Bütün insanlar aptaldır. İyi niyetli bir yorumla, kendi zenginliklerine ses çıkarılmaması, eşitsizliklere göz yumulması nedeniyle böyle düşünüyorlardır. Daha gerçekçi yorum ise, servetlerinin çok doğal bir hak olduğuna, yoksullarınsa tembel ve aptal oldukları için yoksul olduğuna kendilerini inandırmış olmalarıdır. Kendileri inanmasa başkalarını inandırmaları zor olur çünkü.

Bense, belki de zengin olmadığım için, bütün insanların sağduyu sahibi olduğuna inanırım. Bir iddiaya göre Abraham Lincoln’un, bir iddiaya göre de sirk sahibi P.T. Barnum’un dediği gibi, bütün insanları bazen kandırabilirsiniz, bazı insanları her zaman kandırabilirsiniz, ama bütün insanları her zaman kandıramazsınız. Buna inananlar, Lincoln ve Barnum örneklerinde görüldüğü gibi, ille de sosyalist olmak zorunda değildir, ama buna inanmadan sosyalist olmak zor iştir.

Halkın sağduyusuna inanmayanlar, sosyalist değil, Kemalist olur. Başka ülkelerde başka şey olurlar, ama Türkiye’de halkın bilmediğini bilenler, halkın ne istediğini halktan daha iyi bilenler Kemalist olur. Ve kendilerine, dalga geçermişçesine, CHP gibi “halkçı” derler! Halkın isteklerine tercüman olmak anlamında değil, halkın isteklerini halktan daha iyi bilmek anlamında herhalde.

“Dur yahu, insanlar aptal değilse de bencildir, o yüzden halka güvenilemez” diye düşünenleriniz oldu mu? Olmuştur!

Bencillikten kastedilen insanların doymak, barınmak, sağlıklı ve eğitimli olmak, iyi ve rahat yaşamak istemesiyse, vallahi doğru, herkes bencildir. Ama adalet, eşitlik, özgürlük özleminin, kendisi gibi komşusunun da iyi olmasını isteme özelliğinin insana yabancı olduğunu düşünmüyoruz herhalde.

Peki, diyeceksiniz, madem adil, eşit, özgür bir dünya ister insanlar, niye yaratmıyorlar o dünyayı? Niye bu düzene tahammül ediyorlar? Üstelik de bu düzenin partilerine oy verip ‘bile bile lades’ durumuna düşüyorlar?

Basit. Herkes bilir ki, “Ben bu düzeni değiştireceğim” diyenin başı derde girer. Ve bencil, gerçekçi, sağduyulu insanlar kendilerini durup dururken tehlikeye atmaz, Dimyat’a pirince gidip evdeki bulgurdan olmayı göze almaz. Alması için, başarılı olma ihtimalinin yüksek olduğuna, yalnız kalmayacağına, çok büyük kalabalıklarla beraber yürüyor olacağına aklının yatması gerekir. Biz de buna devrim deriz. Ve tarih bunun örnekleriyle doludur.

Ama çoğu zaman durum böyle değildir, çoğunluğun aklı köklü bir değişimin mümkün olduğuna yatmaz. O zaman, mevcut düzen içinde çare arar çoğunluk, daha kısıtlı iyileştirmelere razı olur.

İş başa düştü deyip harekete geçmeyi, işyerini işgal edip ayaklanmayı gözün yemiyor, ne yapacaksın? Bari durumu birazcık düzeltme ihtimali olan bir parti başa gelsin. Hangisi bana daha az eziyet eder, hangisi belki bir iki olumlu iş yapar?

Bu seçenekler karşısında Türk milleti sağduyu sahibi olduğunu iki seçimdir gösteriyor. Ama seçenekler biraz sınırlı, değil mi?

Barış isteyen ve bu konuda her adımı atmak gerektiğini savunan, Ergenekon davasının sonuna kadar arkasında duran, tüm eski ve yeni darbecilerin yakasına yapışan, milliyetçilik ve ırkçılıkla arasına kalın çizgiler çeken, Afganistan, Irak veya herhangi bir yere tek bir asker göndermeyi reddeden, iklim değişikliği ve küresel ısınma sorunlarını ciddiye alan bir seçenek var mı?

Ekonomik krizin faturasını emekçilere ödetmeyi reddeden, çalışanları işsizliğe karşı korumayı amaçlayan, piyasanın egemenliğini kabul etmeyen, parasız sağlık ve eğitim hizmetlerini savunan bir seçenek var mı?

Olsa bir şey farkeder mi? İnsanların akıllı olduğunu bildiğim için, ben farkedeceğine inanıyorum. Ve aylardır böyle bir seçenek yaratma çalışmalarına katılıyorum.

Nasıl mı gidiyor? Doğrusu, tam da özlediğim gibi gitmiyor. Her gazeteyi açtığımda, SHP, ÖSH, Aleviler ve 10 Aralık Hareketi’nin biraraya gelmekte olduğunu okuyorum. İyi de, bana ne bunların birliğinden? Toplantılarda, bunların temsilcilerinden oluşan heyetler öneriliyor. Benim katılamadığım taşra toplantılarında muhtemelen böyle heyetler oluşuyor. Toplantılara katılanlara pişmiş yemekler sunuluyor. Acelemiz var bahanesiyle, geniş katılım sağlama çabaları ihmal ediliyor.

Böyle devam ederse, parti kurulur elbet, ama ne “yeni” olur, ne “kitlesel”, ne de tek bir Allah’ın kulunu heyecana getirir.

Hâlâ ümitliyim ama. Böyle bir ihtiyaç olduğuna inandığım için, ben bu partide yerimi alacağım. Ama hep mümkün olan en geniş tabanın katılım ve katkısını sağlamaya, kapalı kapılar ardında yapılacak anlaşmaları hep bozmaya çalışacağım. Sizi de yanımda görmek isterim. O zaman olur.

TARAF

YAZIYA YORUM KAT