1. HABERLER

  2. ÇEVİRİ

  3. Sadece adalet ateşkesin temeli olabilir – Hamas'ın İsrail'in şartlarını reddetmesini anlamak
Sadece adalet ateşkesin temeli olabilir – Hamas'ın İsrail'in şartlarını reddetmesini anlamak

Sadece adalet ateşkesin temeli olabilir – Hamas'ın İsrail'in şartlarını reddetmesini anlamak

Hamas’ın reddi, barışı reddetmek değildir. İşgali pekiştiren, İsrail’in askeri hâkimiyetini koruyan ve Filistinlilere ölümden geçici bir kurtuluş dışında hiçbir şey sunmayan bir çerçeveyi reddetmektir.

12 Aralık 2025 Cuma 23:32A+A-

Ranjan Solomon’un MEMO’da yayınlanan yazısı, Haksöz Haber tarafından tercüme edilmiştir.


Gazze'deki son ateşkes müzakereleri, gerçekleşmesi imkânsız olan şartlar, İsrail'in ihlallerinin artması ve her saat daha da kötüleşen insani felaket nedeniyle başarısızlıkla sonuçlandı. Medya manşetleri, Hamas'ın ateşkes önerisini reddetmesini inatçılık ve siyasi tavır olarak ele alıyor. Ancak gerçeklik daha karmaşık, daha trajik ve bir yıldan fazla süredir Gazze'yi tüketen bitmek bilmeyen saldırılara daha fazla dayanıyor. Enkazın altında, insansız hava araçları ve topçu ateşinin altında müzakere edilen bir ateşkes, asla barışa giden bir yol olamaz. Bu, işgal altındaki halkın işgalcinin mantığını kabul etmesini talep etmekten ibarettir.

Bugün Gazze'de yaşananlar sadece askeri bir çatışma değil, bir halkın sistematik olarak yok edilmesidir. BM kurumlarına göre, ölü sayısı 41.000'i aştı ve kurbanların yaklaşık yüzde 70'i kadın ve çocuklardan oluşuyor. 13.000'den fazla çocuk öldürüldü; bu rakamlar insanın hayal gücünü zorluyor. İsrail hastaneleri, yardım konvoylarını, BM sığınaklarını, tuzdan arındırma tesislerini, kanalizasyon şebekelerini ve fırınları bombaladı. Gazze nüfusunun yaklaşık yüzde 80'i yerinden edildi, çoğu birden fazla kez, bir yıkılmış köşeden diğerine itildi. Böyle bir gerçeklikte, haysiyet, güvenlik ve egemenliği garanti etmeyen bir ateşkes anlaşması, ateşkes değildir. Bu, daha uzun bir kampanyanın geçici bir duraklamasıdır.

Hamas'ın bu öneriyi neden reddettiğini anlamak için, önerinin kendisini anlamamız gerekir. İsrail, sözde sükûnet döneminde bile Gazze'nin herhangi bir bölgesine istediği zaman yeniden girebilme hakkını elinde tutmakta ısrar etti. İHA'larla gözetlemeyi sürdürme, istediği kişiyi gözaltına alma ve yerinden edilmiş ailelerin Gazze'nin kuzeyine dönmesini reddetme hakkını talep etti. Askerlerin tamamen çekilmesi veya uzun vadeli siyasi haklar için bir yol haritası konusunda taahhütte bulunmayı reddetti. Aslında İsrail, hareket, toprak, yeniden inşa, nüfus akışı, polislik gibi her şeyi kontrol ettiği bir ateşkes istiyordu ve Filistinlilere sadece bombardımanın geçici olarak azaltılmasını teklif ediyordu. Mahkûmlar konusunda hiçbir ilerleme, düşmanlıkların kesin olarak sona ermesi, anlamlı bir yeniden inşa çerçevesi ve siyasi bir ufuk yoktu. Herhangi bir Filistinlinin, ister fraksiyon üyesi ister sivil olsun, bu şartları kabul etme riskini alacağını hayal etmek zor.

Halid Meşal, “Ateşkes görüşmelerindeki ivme, ilk aşama sona ererken azalabilir” uyarısında bulunurken çok net konuştu. İsrail'in alenen zulümler yapmasına izin verip, Hamas'ın eli kolu bağlı kalarak kendini ve halkını savunamaması beklenemez. Failler, zafer elde etmek için genellikle etik kısıtlamaları göz ardı ederler. İsrail, jeopolitik teorisyenlerin izlediği ilkeyi takip ediyor, yani savaşın geleneksel ahlakın dışında işlediği, salt çıkar ve hayatta kalma ilkeleriyle işlediği ilkesini. İsrail için “etik”, stratejik hedeflerin gerçekleştirilmesinden sonra gelir. İsrail, zafer elde etmek için çoğu zaman etik kısıtlamaları göz ardı eder.

Dünya, ateşkes müzakerelerinin soyut diplomatik çabalar olmadığını sıklıkla unutuyor. Bu müzakereler, zaten paramparça olmuş gerçek hayatlara dayanır. Han Yunus'ta, Lina adında bir anne, hava saldırısı sokaklarını yok ettikten sonra on gün boyunca iki çocuğunu nasıl aradığını anlattı. Kızını hastanede buldu, hayattaydı ama yanmıştı. Oğlu ise hiç bulunamadı. Ateşkesi destekleyip desteklemediğini sorduğunda, "Onları geri getirip bizi tekrar bombalamaları için mi? Ya savaşı gerçekten durdursunlar ve ölülerimizi huzur içinde gömmemize izin versinler" diye cevap verdi. Onun kederi siyasi bir argüman değil. Ancak sözlerinde Gazze'nin acı gerçeği gizli: İnsanlar bir ara verilmesini değil, buna son verilmesini istiyor.

Müzakereler sırasında İsrail'in ihlalleri, sürecin sahip olduğu az sayıdaki güvenilirliği de yok etti. Heyetlerin Kahire ve Doha arasında gidip geldiği günlerde, İsrail, arabuluculara müzakereler sırasında şehrin dokunulmayacağına dair güvence vermesine rağmen, Refah'ı defalarca bombaladı. İnsani yardım kuruluşlarının raporları, yardım konvoylarının vurulduğunu, çalışanların öldürüldüğünü ve açlık çeken toplulukların zarar gördüğünü gösteriyor. Uluslararası Af Örgütü, İsrail güçlerinin Deyr el-Belah ve Cebaliye'de ekmek ve su için sıra bekleyen sivillere ateş açtığını belgeledi. Bunlar münferit “hatalar” değil; açlık, yerinden edilme ve toplu cezalandırmayı savaş araçları olarak kullanma eğiliminin bir parçası. Böyle bir ortamda Filistinlilerin İsrail'in vaatlerine güvenmesini beklemek saçma/alaycı bir taleptir. İsrail'in ateşkes anlaşmalarını 738 kez ihlal ettiğini düşünmek, ilişkilerin ne kadar asimetrik olduğunu göstermektedir.

Hamas'ın tutumu, Filistin siyasi yaşamının daha geniş bağlamında anlaşılmalıdır. Hareket sadece kendisi için müzakere etmiyor; hayal edilemez kayıplara katlanmış bir halkın karşısında müzakere ediyor. İsrail'in Gazze'nin geleceğini kontrol altında tutmasına izin veren herhangi bir anlaşma, teslimiyet olarak görülecektir. Batılı başkentler, ateşkesin reddedilmesinden yalnızca Hamas'ın sorumlu olduğunu ısrarla savunurken, ateşkesin anlamlı olabilmesi için karşılıklı olması gerektiği gerçeğini kasten göz ardı ediyorlar. Ateşkes, ezici askeri üstünlüğe sahip tarafı kısıtlamalıdır. Ancak öneri böyle bir kısıtlama getirmiyordu. Bunun yerine, ateşkes kisvesi altında İsrail'in askeri operasyonlarına devam etme yeteneğini yasallaştırmayı amaçlıyordu.

İnsani durum bu gerçeği daha da derinleştiriyor. BM, Gazze'deki açlık krizinin zaten kıtlık koşullarının ötesine geçtiği konusunda uyarıda bulundu. Çocuklar susuzluktan ölüyor. Ebeveynler otları kaynatıyor, hayvan yemini öğütüyor ve yemek pişirmek için plastik yakıyorlar. Doktorlar, anestezi olmadan uzuvları kestiklerini ve cep telefonlarının ışığıyla acil ameliyatlar yaptıklarını bildiriyorlar. Dünya Sağlık Örgütü, gıda ve tıbbi malzeme girişi engellendiği için Gazze'nin kuzeyini “çocuklar için mezarlık” olarak tanımlıyor. Bunlar ateşkes müzakerelerinden ayrı değil, onlardan ayrılamaz. İsrail'in kuşatması savaş alanının bir parçası ve kuşatmayı kaldırmayan herhangi bir ateşkes, insani işkenceyi sadece uzatır.

Uluslararası hukuk bu konuda net bir tavır sergiliyor. Dördüncü Cenevre Sözleşmesi, toplu cezalandırma, zorla yerinden etme, savaş yöntemi olarak aç bırakma ve hayatta kalmak için gerekli olan sivil altyapıyı hedef almayı yasaklıyor. İsrail'in davranışları bu maddelerin hepsini ihlal ediyor. Uluslararası Adalet Divanı, İsrail'in eylemlerinin soykırım niteliğinde olabileceği uyarısında bulunan geçici tedbirler aldı. Ancak ateşkes önerisi, bağımsız soruşturmalara izin verme taahhüdü dâhil olmak üzere herhangi bir hesap verme mekanizması içermiyordu. Filistinliler için bu eksiklik teknik değil, varoluşsal bir sorundur. Bu, dünyanın onlardan adaletin yer almadığı ahlaki bir boşlukta müzakere etmelerini beklediğini göstermektedir.

İsrail'in en yakın müttefiki olan Amerika Birleşik Devletleri, önerinin şekillenmesinde önemli bir rol oynadı. İsrail'e itidal çağrısında bulunmak yerine, İsrail'in askeri kontrolün tüm araçlarını koruyan şartlar hazırlamasına izin verdi. Washington'un açıklamaları, Hamas'ı tek engel olarak gösterirken, devam eden bombardımanlardan hiç bahsetmedi. Kendi kırmızı çizgilerini uygulamayı reddederek, ABD tüm sürecin güvenilirliğini zayıflattı. Avrupa da aynı senaryoyu izleyerek, sükûnet çağrısında bulunurken silah satışlarına ve diplomatik desteğe devam etti. Batı'nın söylemleri ile Filistinlilerin gerçekliği arasındaki uçurumu genişleten şey işte bu ikiyüzlülüktür.

Tüm bunların ortasında, Filistinli ailelerin sesi ahlaki merkez olmaya devam ediyor. Nuseyrat kampında, Samir adında yerinden edilmiş bir öğretmen müzakerelerden ne beklediğini şöyle anlattı: “Bizi öldürmeyi bıraksınlar. Evlerimize dönmemize izin versinler. Çocuklarımız korkmadan uyuyabilsin. Bunlar garanti edilmezse, ateşkesin ne anlamı var?” Onun sözleri, müzakerelere yönelik en basit ve en güçlü suçlamadır. Ateşkesin siyasi bir zafer olmadığını, bir halkın yaşama hakkı olduğunu bize hatırlatıyor.

Hamas’ın reddi, barışı reddetmek değildir. İşgali pekiştiren, İsrail’in askeri hâkimiyetini koruyan ve Filistinlilere ölümden geçici bir kurtuluş dışında hiçbir şey sunmayan bir çerçeveyi reddetmektir. Adalet içermeyen bir ateşkes, katliamlar arasındaki bir ara dönemden ibarettir. Filistinlilerin talepleri karmaşık değildir: düşmanlıkların tamamen sona ermesi, askerlerin geri çekilmesi, yerinden edilmiş ailelerin geri dönmesi, insani yardımların ulaştırılması, evlerin yeniden inşa edilmesi, tutukluların serbest bırakılması ve siyasi özgürlüğe giden gerçek bir yol. Bunlar aşırı talepler değil, insanın hayatta kalması için gereken asgari koşullardır.

Şimdi, Gazze yanarken müzakerelerin devam edebileceğini iddia etmekten vazgeçmek uluslararası toplumun sorumluluğundadır. Filistinlilere haksız şartları kabul etmeleri için baskı yapmak diplomasi değil, zorlamadır. Gerçek barış, İsrail'in cezasız kalmasına karşı çıkmayı, kuşatmayı sona erdirmeyi ve Filistinlilerin yönetilecek birer nesne olarak değil, hakları, iradesi ve haysiyeti olan bir halk olarak muamele görmesini gerektirecektir.

O zamana kadar ateşkes önerileri başarısız olmaya devam edecektir. Filistinliler barışı reddettiği için değil, dünya onlara özgürlük olmadan barış teklif etmeye devam ettiği için.

 

* Ranjan Solomon, Hindistan'ın Goa kentinden olup, kültürel çoğulculuk, dinler arası uyum ve sosyal adalet konularında uzun yıllardır çalışmalarını sürdüren bir siyasi yorumcu ve insan hakları savunucusudur. Ulusların, hegemonyacı anlatılardan bağımsız olarak kendi kaderlerini belirleme hakkı üzerine çalışmalar yapmaktadır.

HABERE YORUM KAT