1. YAZARLAR

  2. ESRA SARAÇ AY

  3. Postmodern gündeme karşı bir tefekkür
ESRA SARAÇ AY

ESRA SARAÇ AY

Yazarın Tüm Yazıları >

Postmodern gündeme karşı bir tefekkür

20 Ağustos 2020 Perşembe 18:24A+A-

Sahildeyim, elimde bir kitap. Yürüyüş yolunda, elimde. Bahçede, okuyorum. Mutfakta, hala okuyorum. Kitabı (bir zamanlar yazarın da yaşadığı) şehrimde gezintiye çıkarıyorum. Çünkü tam gezdirmelik bir kitap, hayatın her alanında ele almalık. Okudukça, akıcı, zarif, donanımlı ve edebi bir dille yaşantısına misafir oluyoruz yazarın. Tüketim kültürünün hakim olduğu, ifsada uğramış "muhafazakar yaşam tarzına" eleştirel bir bakış getiriyor, İslami değerleri hatırlatıyor.

Aklıma şehrin ta ucundan koşarak gelen adam geliyor (Yasin, 20), Merve de şehrin ortasından fırlıyor ve diyor ki: Çocuğunla birlikte sosyalleştiğin ortamlarda İslam'ın boyası ne kadar belirgin? (s.92) Sadece ebeveyn olmak değil, aile ilişkileri, ergenlik, kültür, temiz gıdaya ulaşım sorunu, sadeleşmek, eğitim, toplumsal sorumluluklar gibi pek çok konu ele alınıyor Ebeveynlik Tefekkürleri'nde. 

Anneliğini vaize kimliğine entegre ederek kendi gözlem ve deneyimlerini kaleme almış yazar. Biz de adeta bir tefsir sohbeti, bir vaaz dinler gibi okuyoruz kitabı. Duygu yoğunluğu yüksek; okurken içindeki hüznü, neşeyi, derdi, öfkeyi hissedebiliyoruz. Postmodern dünyanın karmaşık meselelerine İslami bir perspektif sunuyor. Bireyselliğe, bencilliğe, vurdumduymazlığa, artık kurumsallaşmış kötülüklere karşı sadece buğzetmek yerine elimizle veya dilimizle de bir şeyler yapabileceğimize inanıyor. Kendi çocuklarımızı en güzel şekilde yetiştirmeye çalışırken başka çocuklara da analık yapmayı, yani Ümmet olmayı anlatıyor. Bir tür tefsir ya da rehber kitap olma iddiası taşımıyor ama tasavvufi bir etkiyle, deneme tadında günlük hayatın sıradan meselelerine iddialı çözümler getiriyor. Bunu yaparken anne olmanın zorluklarını yaşamış, tabiri caizse dibi görmüş olduğu anlaşılıyor. Belki kendisi de anne olduğundan olsa gerek, annelere bazen yükleniyor. Ama bunu suçlayıcı ya da incitici bir şekilde değil, bilakis destekleyici, kardeşçe ve kendini de dahil ederek yapıyor. Babalığı es geçmiyor mesela. Aile ve evle ilgili tüm sorumlulukların bir kişiye yüklenmemesi gerektiğini, babaların da evdeki tempoya ayak uydurması ve ev işlerine, ödevlere, mutfağa dair sorumluluk alması gerektiğini açıkça belirtiyor. Aile ve evliliği görev ve sorumluluk eksenli değil, “kadınlarla iyi geçinin” (Nisa, 19) “birbirinizle iyi geçinin” (Enfal,1) ayetleri rehberliğinde ilişkiye özen göstermek olarak okuyor. 

Tüm bunları göz önünde bulundurduğumuzda, kitabın temelde aileyi güçlendirme işlevi göreceğini söylemek mümkün. Son zamanlarda kadın ve aile bağlamında şiddet, fuhuş, istismar eksenli pek çok eleştiri okuyoruz. Kendi ülkemizde de Batıda da aile kurumu ve gördüğü zarar pek çok kesim tarafından tartışılıyor. Bu kitap da tartışmaya aileyi güçlendiren taraf olarak katkı sağlıyor. Karanlığa sövmek yerine bir mum yakıyor.

Öncelikle insan tasavvuru "insanın kurdu" değil "birbirinin velisi" olduğunu hatırlatarak işe başlıyor. Öyleyse ilişkilerimizin destekleyici, güçlendirici olması gerekiyor. Baskı ve zorlama değil, dayatma ve buyruklar değil, dediğim dedik değil, şefkat, merhamet, anlayış ve özveri temelli ilişkiler. Bu sadece ebeveynden çocuğa değil, tüm ilişkilerde gözetilecek bir zemin, bir hassasiyet olmalıyken ebeveynlikte ayrı bir önem taşıyor. Çünkü günümüzde çocuklara ebeveynler değil ekranlar, ekranlarda gördükleri rehberlik ediyor. Çocuklar kiminle bağ kurduysa onun etkisine açık hale geliyor. Çocuk eğitimi, en mahrem alanlarınıza hükmeden sınırsız internetin de katkısıyla gittikçe zor ve karmaşık bir hal alıyor. Bu zor dönemde çocuklarımızın İslami yaşam tarzını benimsemeleri ve nasıl bir İslami eğitim verileceği oldukça merak edilen/tartışılan bir konu. Yazar, kitapta dini eğitimden önce çocukla aramızda güçlü bir iletişim inşa etmenin, ilişkiye özen göstermenin önemine örneklerle değiniyor. Ancak bundan sonra dinî rehberlik, bilinenin aksine son aşamada geliyor. İkinci aşamada çocuğumuzla kâh oyun arkadaşı, kâh annesi olabildiysek, artık ilişkimiz dinî rehberliği elverişlidir. Çünkü dinî rehberlikte sizin istekli olmanız, çocuğunuzun sizi onaylaması ile yürürlüğe girer. (s.85) Dini eğitim değil, rehberlik sözcüğünü tercih etmesi ve süreçte çocuğun öznelliğine vurgu yapması dikkat çekici.

Ülkemizde eğitim sistemi epey tartışmalı bir konu olsa da içinde yaşadığımız bilgi çağı ve teknolojik aygıtlarla hepimiz biliyoruz ki çocuklarımıza bilgi yüklemek pek de gerekli değil, çünkü dilediklerinde her türlü bilgiye kolaylıkla ulaşabilecekler. Öyleyse onları yarına hazırlamak için arama motorlarında bulamayacakları bir yaşama kültürü miras bırakmak gerekmez mi? Yazar kitapta birkaç kez aile sofralarına ve bu sofralara yerleştirilebilecek minik detaylara değiniyor. İslami bir yaşam kültürü olarak misafire temiz abdest havlusu vermek, üzerinde Allah'ın anıldığı sofralar kurmak, dar zamanlarda namazları yetiştirmek, gönül almak, yokluğa sabretmek, varlığa şükretmek gibi bilgelikleri hatırlatıyor. 

Okul (ya da sistem) eleştirisi de kitapta kendine özel bir yer bulmuş. “Bizleri hayata hazırlamayan eğitimin fonksiyonu nedir?” diye soruyor ve günümüz çevre ve sosyal konularında bu kadar kötü durumda oluşumuzu da okullarla açıklıyor. Elbette sosyal bir konuda herkesin sorumluluğu vardır, bu tartışılır ancak okulların umulan katkıyı sağlamadığı açık. Uzun saatler boyunca kalabalık sınıflarda küçücük çocukların tahta sıralarda oturması ve sessizce dinlemesinin beklendiği bir ortamda 10 dakikalık teneffüsler olması, nefes alamadıklarının aslında herkesçe bilindiğinin de itirafı niteliğinde. Bu bölümde kendi travmatik okul anılarına da değinen yazar çözüm üretmeyeceğinin farkında olarak, en azından bu konularda çocukları üzmeyelim diyor. Bu konuda eleştirel düşünmek sistemi değiştirmese bile çocuklarımızla ilişkimize çok şey katacaktır. Okul sistemini değiştiremeyiz ama sınavlar yüzünden çocuklarımızı rencide etmeyebiliriz. Onları hor görmeyebilir, incitmeyebiliriz. Başarı algımızı sisteme göre değil kendi değerlerimize göre belirleyebiliriz. Büyük değişimler zamanla olur ve onlar bu küçük farkındalıklara çok şey borçludur. 

Gençliği ve ergenlik dönemini gençliği tartışarak değil, ebeveynleri sorgulayarak  ele aldığı bölümde Kur'an'da ve tarihte adı geçen gençlerin yaşamlarını inceleyerek soruyor:  Belki biz ebeveynler değiştik. Dersi var, sınavı var, stresi var diyerek oluşturduğumuz fanustan dünya içerisinde, kocaman bir hayatı, davayı kaçırmalarına istemeden fırsat verdik. Sonuçta markete göndermeye, faturaların, evde biten damacananın, çöp dökmenin, kendi giyim alışverişinin sorumluluğunu vermeye çekindiğimiz gençlere "Haydi kalk ne duruyorsun...  Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaştasın!" demek biraz garip olmuyor mu? (S.149)

ebeveynlik-tefekkurleri.jpgMerve Şahinkaya'nın kaleme aldığı, Cezve Kitap tarafından yayımlanan Ebeveynlik Tefekkürleri, müslüman bir kadının postmodern dünyaya karşı kendinden emin, kompleksten uzak bir duruşu. Ayrıca yine kendisinin bir tefsir çalışmasını; Lut kıssası bağlamında eşcinsellik konusunda yazdığı makaleyi de okuyabilir ve diğer çalışmalarını takip edebilirsiniz. 

Gündelik hayatın hengamesine kapılsak bile ondan sıyrılarak, verilmiş her bir nefesi armağan bilerek, Rabbimizin bizlere evlat emanet etmeye layık görmesinin ne büyük lütuf olduğunu hatırlatan bu kitabı kaleme aldığı için sevgili Merve'ye teşekkürlerimle, yine kitaptan bir alıntı ile bitirmek isterim. 

Sevgili Peygamberimizin (a.s.m) senden istediği hayırlı işlerin tamamını biz de senden istiyoruz, bizlere de nasip eyle ya Rabbi! Bizlere hiçbir zaman düşünemediğimiz kadar büyük ve geniş nimetler ihsan eyle Ya Rabbi! 

Gadabından hoşnutluğuna, cezandan affına, şeytanın şerlerinden senin sonsuz rahmetine sığınıyoruz, sen affedicisin, affetmeyi seversin, bizleri de affeyle Allah'ım!  (Mehmet Görmez, 2015 Arafat Vakfe Duası)

YAZIYA YORUM KAT

2 Yorum