1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. Osman Özkul'la Küreselleşme Üzerine...
Osman Özkulla Küreselleşme Üzerine...

Osman Özkul'la Küreselleşme Üzerine...

Osman Özkul’la Kültür ve Küreselleşme (Açılım Kitap, 2008) kitabını konuştuk.

31 Mayıs 2009 Pazar 17:20A+A-

Modernleşme sürecinde kültür kavramı etrafında yapılan tartışmalar, kültürün felsefi yorumları artmıştır. Türk düşüncesin ana tartışma konularından birinin bu kavram olduğu hatırlanabilir. Öte yandan küreselleşme olarak adlandırılan süreçte, kültürel asimilasyon, ulusal kültür versus küresel kültür, kültürel entegrasyon, kültürler arası farklar ve çatışmalar ve en nihayetinde kültürel küreselleşmenin dünyayı global köye çevirmesinin farklı alanlardaki tezahürleri hem büyük tartışmaları beraberinde getirmekte hem de gündelik hayatı etkilemektedir. Küreselleşme taraftarlarının, Amerikanvari liberalizmin ateşli savunucularının, aslında arkasında özcülüğün/evrenselciliğin yattığı bir çeşit totalitarizmi, liberalizmin totaliterizmini savunduklarının, kendileri farkında olmasa bile, açıkça görülmesi gerekir. Küreselleşme adı altında, ne olduğu pek belli olmayan, toplumsal değerleri yıkıp geçen sözde bir edebiyatın esiri olmak üzereyiz. Tarihsel gerçekliğin dışlandığı, siyasal ve sosyal dayanışmanın unutulduğu bir dönem yaşıyoruz. Yazarın temel görevlerinden biri de, içinde yaşadığı toplumun siyasal/sosyal koşullarını bilmesi, çağını iyi kavraması üzerine kurulur. Günümüzde ise edebiyat tıpkı bir beyaz eşya gibi satışa sunulmaktadır. Kitap tanıtımı görsel etkinlikler ve yazınsal reklamlar ile destekleniyor. Çoğu kez de geliştirilmiş pazarlama tekniklerinin yaptırım gücünü unutmayalım. Böyle olunca da edebiyat adı altında 'kâr', ticaret, kazanç kavramları öne çıkıyor. Her türlü kontrol dışında serpilen ve yayılan küreselleşme birçok müspet olguya rağmen bugün küre çapında eşitsizlik; insan ve doğanın yağmalanması; yasadışı göç; insan, organ ve uyuşturucu kaçakçılığının da nedeni ve taşıyıcısı. İşte bu düşünceler izleğinde Osman Özkul'la Kültür ve Küreselleşme (Açılım Kitap, 2008) kitabını konuştuk.

 

- Kitabınızın başlangıç sayfalarından itibaren kültüre ilişkin çeşitli yaklaşımları, değerlendirmeleri özetlemektesiniz. Daha sonraki sayfalarda ise küreselleşmenin kültür ile ilişkisine değinerek, meselenin çeşitli boyutları olduğunu vurgulamaktasınız. Ben daha çok ikinci boyuttan hareketle kitabınız konuşalım istiyorum. Herkesin küreselleşmeden söz ettiği bir dönemi yaşıyoruz. İlgili-ilgisiz her yerde kullanılıyor bu kavram. Sizce küreselleşme nedir? Küreselleşme nasıl ifade edilebilir?

-Genel olarak kavramın içinde taşıdığı anlamdan yola çıkılacak olursa küreselleşme, başta ekonomik, siyasal ve kültürel bakımdan dünyanın ortak değerler tarafından kuşatıldığı anlamına gelmektedir. Daha düşünsel ifade ile yaklaşılacak olursa,  aydınlanmacı akıl ülküsüne dayalı Batı Medeniyetinin değerlerinin ya da başka bir deyimle modernite'nin artık, bütün dünya ölçeğinde yaygınlık kazandığının ilanıdır. Bu ister bir kurgu olarak, isterse tarihi sürece yaslanan bir gerçeklik olarak algılansın böyle bir durumla karşı karşıya olduğumuzu kabul etmek zorundayız. Kozmolojik süreklilik ile küresel ölçekte süreklilik tarihi bir hakikattir. Bu sadece bir yorum değil, aslında vak'nın kabul edilişidir. Dünyanın bugünkü aktif rol oynayan medeniyeti Batı medeniyetidir. Bu nedenle de ölçüleri onlar belirlemektedir. Düşünen insanların yapması gereken, bu süreci sağlıklı, ve doğru ölçülerle değerlendirmektir. Tabi ki bu sürecin beşeri ve tabii çevreyle ilgili seviyedeki olumsuz sonuçlarını da birlikte görmek üzere…

- Peki sosyal kuramcıların ortak bir tanıma sahip olduğunu düşünüyor musunuz? Yoksa herkes kendi küreselleşme tanımını mı yaratıyor?

- Hiçbir sosyal olgunun bütün kuramcılar tarafından aynı biçimde algılanması söz konusu olamaz. Bu konuda temel olarak iki farklı ve zıt yaklaşımdan söz edilebilir. Birincisi olumlu, ikinci ise olumsuz yaklaşımlardır.

Olumlu yaklaşımlar, teknolojik ve siyasal bakımdan ilerlemeci tarihsel sürecin bir (son) evresi olarak değerlendirmektedir. Hegelci tarih felsefesinin bir devamı niteliğindeki bu tür bakış açıları, aslında küreselleşmeyi sadece Batı merkezli olarak algılamaktadırlar, küresel boyutta değil.

Olumsuz yaklaşımlar ise, bir süreçten çok, planlanmış ve belli güçler (yada güç) tarafından kontrol edilen bir kurgudan söz etmektedirler. Bu tür yaklaşımlar ise, Batı sömürgeciliğinin bir tezahürü olarak gördükleri küreselleşmeye, savaş ilan etmeyi bir erdem olarak da görmektedirler. Bu yaklaşımların toplumsal duyarlılık ve entelektüel bir eleştiri boyutu olmakla birlikte, özellikle Batı dışı toplum düşünürlerince yüzeysel bir şekilde değerlendirilmektedir.

Ayrıca üçüncü olarak da küreselleşmeyi anlamaya ve getirip götürdüklerinin tartışmaya çalışanlar vardır. Hem felsefi hem sosyolojik seviyede bu tür tartışmalar en verimli olanlarıdır.

- Fikret Başkaya "küreselleşme yerine emperyalizmi kullanmamız gerekir. Çünkü küreselleşme diye bir şey yok. Zira yayılma, genişleme ve merkezileşme eğilimi kapitalizmin özünde var olan temel bir eğilimdir" diyor. Korkut Boratav, Ekonomi ve Küreselleşme başlıklı söyleşisinde, ''Küreselleşme yeni bir olgu değil, sadece bir terimdir. Terimin değişmesi ideolojik bir amaç içeriyor. Emperyalizm denen olğuya saygınlık kazandırma, emperyalizmin karşısında çaresizlik yaratma çabasıdır" diyor. Bu anlamda küreselleşme yerine önerilen farklı kavramları nasıl algılıyorsunuz? Küreleşme, imparatorluk, çokluk vb. kavramları da göz önünde tutarak kavramsal düzeyde nasıl bir yol izlenebilir?

- Başkaya'nın da Boratav'ın da söyleminin haklı yanları var: Bu gün küreselleşme Batı medeniyetinin gücünü teknolojik, ekonomik ve siyasal unsurlara dayanarak, bütün dünya üzerinde hissettirdiği bir gerçek. Ancak eksik olan yanı şu: Küreselleşme sadece bu değildir.

Tarih boyunca (kitapta da değinildiği gibi) başata Roma ve Osmanlı İmparatorlukları olmak üzere, bir çok siyasal güç kendi çağının imkanları nisbetinde, küresel çapta hedefler gütmüştür. Ancak bu ülkülerini gerçekleştirebilecek bir noktaya ulaşamamışlardır. Bu gün Batı medeniyeti bu gücü eline geçirmiştir.

Küresel çapta bir ülkü ve hedef sadece siyasi değil aynı zamanda dini bakımdan da açıklanabilir. Mesela, Musevilik, Hristiyanlık ve İslamiyet, küresel çapta etkinlik ve yaygınlık kazanmayı hedef edinmektedir. Hatta bu dinlerin müntesipleri sadece küresel değil, dahası evrensel değerlere sahip olduklarına inanmaktadırlar. Bu bakımdan bir fikir yada tasavvur olarak ele alındığında, küreselleşmeyi daha geniş perspektiften anlamaya çalışmak gerekir.

- Küreselleşme kavramını ağırlıklı olarak kültür odaklı inceliyorsunuz ama küreselleşme denince daha çok uluslararası şirketlerin bir güç olarak ortaya çıkması konuşuluyor. Bunu nasıl görüyorsunuz?

- Bizim kültür üzerine yoğunlaşmamızın nedeni, her alandaki küreselleşmenin temel belirleyicisinin kültüre dayandığını düşünmemizdir. Yani bütün sosyal, siyasal ve ekonomik hayat pratiği belli bir kültürel tutuma ve değere dayanmaktadır. O nedenle bu kültürel unsurlar, temel diğer unsurlar ise bir sonuç olarak anlaşılmalıdır. Mesela sözünü ettiğiniz olgu, sömürgeci bir kültüre dayalı bir ekonomik yaklaşım doğurmaktadır.  

- New York Times Sunday Magazine'den, Thomas Friedman'ın küreselleşme ve serbest piyasa üzerine yazdıklarından birkaç anımsatma yapmak istiyorum: 'Küresel ekonomik bütünleşmeden en çok faydalanan ülke olarak, bu sistemin sürdürülmesini sağlamak bizim sorumluluğumuzdur'... 'Küreselleşmenin sürdürülmesi bizim en önemli ulusal çıkarımızdır... Küreselleşme biziz, ABD'dir... ve biraz daha açık ifadeler: 'Piyasanın gizli eli, gizli yumruk olmadan asla çalışmaz - Mac Donald, Mc Donnel Douglas (F-15'lerin yapımcısı) olmadan gelişemez. Silikon Vadisi teknolojileri için dünyada gerekli güvenlikli ortamını sağlayan gizli yumruğun adı ABD silahlı kuvvetleridir''. Küresel kültürle Amerika ilişkisi hakkında neler söylersiniz?

- Batılı bazı devlet adamları,  siyasetçiler veya iktisatçılar küreselleşmeyi, kurdukları sistem için en uygun bir durum olarak algılayabilirler. Bu durum günümüzde gerçekten de böyle olabilir. Bu gerçekliği "görmek" ile "sadece bu gerçekliği görmek" arasındaki farkı anlamalıyız. ABD'nin çıkarları ile küreselleşme olgusu arasında kesinlikle bir ilişki vardır. Ancak, mesele sadece bundan ibaret değildir. Eğer ABD bu süreci sadece kendi perspektifinden algılamaya ve bütün yer küreyi göz önüne almamaya devam edecek olursa, bu yaklaşımın sonucu sadece diğer toplumlara değil,  onlara da dokunacaktır. Bunu da anlamaları gerekir.  

- Peki küresel kültür bilincin sömürgeleştirilmesi olarak ele alınabilir mi?

- Küresel kültürün alternatifi milli kültür müdür? Aslında kültür kavramı etimolojik olarak, belirli bir toplumsal çevrenin bireyleri kendine göre biçimlendirmesi veya eğitmesi anlamına gelir. Bu anlamından dolayı J.J.Rousseau toplumu eleştirir. Bu gün milli kültürün bireyleri bu anlamda etkilemesi de eleştirilmektedir. Dolayısıyla, problem, sadece küresel kültürden kaynaklanmamaktadır. Esas problem, Batı medeniyetinin bireye verdiği değerden/değersizlikten kaynaklanmaktadır.  Bu nedenle Batı medeniyetine dayanan milli kültür de evrensel kültür de bireyi sömürmeyi hedef edinmektedir.

- Haluk Geray'ın İletişim, Bilgi Toplumu ve Küreselleşme başlıklı söyleşisinde, ''bilgi toplumu ve onunla birlikte kullanılan bir dizi kavram da küreselleşme masalının çeşitlemelerini oluşturacak şekilde kullanılıyor. İnternet gibi iletişim ağlarının en önemli özelliği, bireyleri hedeflemesi, yani onları kapitalizmin yeniden yapılanmasının müşterisi konumuna sokmasıdır" diyor. Gerçekten günümüzde hızla ilerleyen teknolojik gelişme var. Bazı kuramcılar teknopoli ya da tekno kültür tanımını yapıyor. Küresel kültürün ağsal olarak yapılanma bünyesinde yeni teknolojiler nasıl bir rol oynuyor? İnternetin özgürleştirici gücü üzerine çok fazla şey işittik. Aynı zamanda yeni yüksek teknolojiyi baskılama aracı olarak da kullanılıyor. İnsanların özgürleşmesinde/köleleşmesinde teknolojinin kültürel rolünü nasıl değerlendiriyorsunuz?

- Her yenilik, bir bakıma alışılmış sistemin düzenin ve inançların sarsılmasına neden olmaktadır. Teknoloji bu değişim ajanlarının en etkileyicilerindendir. Çünkü kitlesel olarak etki yapmaktadır. Ancak aynı zamanda insanoğlunun bilgi, bilinç ve algı seviyesinin artması için de imkânlar sunmaktadır. Önemli olan bu sonuçlardan birincilerinin oranını azaltmak, ikincilerinin oranını arttırmaktır. İnsanların bilinçli ve sorumlu bireylerinin ödevi, kitleleri bu konuda uyarmak ve onlara rehberlik etmektir. Yoksa, bunları reddetmek ve görmezden gelmek değildir.

- Türkçe'de yayımlanan ilk romanı Müzik Uğruna ile bilinen Ketil Bjornstad küreselleşmeden olumsuz etkilenen Norveç yazınının son durumu konusunda küreselleşmenin Norveç'i yazın alanında da vurduğunu "Kesinlikle hem de çok kötü şekilde çarptı maalesef. Her şey Amerika'dan adeta duygular ve yönelimler de ithal ediliyor gibi. Gelenekleri, kültürleri emen, özgün yapıları bozan küreselleşme evet Norveç'i de vurdu maalesef" diyerek ifade ediyordu. Bu anlamda küreselleşme ve edebiyat ilişkisini nasıl anlamlandırmak gerekir?

- Düşünce, seviyesinde etkili olan bir olgunun edebiyatı etkilememesi düşünülemez. Amerika'nın bu derece geniş boyutta etkili olması aynı zamanda sağlamış olduğu fırsatlar ve serbestlik sayesinde, bütün yeryüzündeki toplumların, kültürlerin ve dinlerin mensuplarını kendi bünyesinde barındırmasıdır. Bu kadar geniş bir coğrafya ve bu coğrafyanın içinde bütün ırklar, dinler ve kültürler kendilerine bir yer bulabiliyorsa, bu ülkede üretilen ürünlerin etkinliği ile bir ilişkisi olmalıdır. Ancak burada sorgulanması gereken nokta, bu ürünlerin insanlığın kültür ve bilinç seviyesini attırmaya mı yoksa onları sömürmeye mi hizmet ettiğidir.  

- Küreselleşmenin kendine uygun değerleriyle oluşturduğu edebiyat insan dışı, yaşam dışı "postmodernizm" denilen bir ideolojiyle başvuruyor. Postmodernizmi küreselleşmenin edebiyat alanında bir uzantısı olarak görebilir miyiz?

- Postmodernizmi de küreselleşme ile ilintili olarak görmek gerekir. Modernizmin tek biçimli ve determine olan yaklaşımın karşı, çok boyutlu ve rölativ bir anlayışı üretmektedir. Ancak postmodernizm, sadece edebiyat alanında görülmemektedir. Esas dayanağı olan rölativ anlayış felsefi bir tercihe dayanmaktadır. Bir edebi eserin sadece belli bir toplumun kültürünü değil daha sofistike biçimde çok sayıda toplumun kültürel değerlerini içermesi mümkün olmaktadır. Bu durum bireylerin daha fazla değerler sorunu yaşamasına neden olurken, aynı zamanda daha çok boyutlu düşünmelerine de zemin hazırlayabilmektedir.

- Küreselleşme üzerinde durulurken farklı yaklaşımların okuru bir çelişkiyle yüz yüze bıraktığı görülmekte: Bir yandan uluslararası şirketler ve egemen siyaset gibi mevcut küreselleşme güçlerinin eleştirisi, diğer yandan daha farklı küreselleşme/ler talep ediliyor. Bu talepler uyuşuyor mu?

- Bu durumu bizim toplumumuzdan geleneksel bir örnekle açıklamaya çalışalım: Sokak pazarlarında herkes kendi malını ve ürününü satmaya çalışmaktadır. Müşteriler ise, gezerek ve bütün malları fiyatlarını karşılaştırarak en iyi olanı almaya çalışmaktadır. Aslında bugün olan bundan nitelik olarak çok farklı değildir. Ancak niceliksel bir fark vardır. Pazar bütün dünya üzerine kurulmuştur. Alıcılar ise bütün dünya insanlarıdır. Önemli olan biz satıcı mı olacağız, yoksa alıcı mı? Eğer çalışıyor ve kaliteli düşünce, mal üretiyorsak, satıcı olabiliriz. Yok eğer bunu beceremiyorsak, en azında uyanık alıcı olup, en kalitelisini almaya çalışmalıyız.

- Kültürün endüstrileşmesi, insanın toplum içinde nesneleşmesi denildiğinde akla Frankfurt Okulu dolayısıyla Adorno gelir. Bilindiği üzere Kültür Endüstrisi adlı makale, 1944'te Theodor Ludwing Wiesengrund Adorno (Theodor W. Adorno) tarafından kaleme alınmış; 1947'de Max Horkheimer ile birlikte oluşturdukları Aydınlanmanın Diyalektiği başlıklı kitapla geniş kitlelere ulaşmıştır. Bu eser, güncelliğini korumakta mıdır? Daha da önemlisi, kültür endüstrisi açılımı günümüzde geçerli midir?

- Kültürün metalaşması bu gün daha da geçerli bir anlam taşımaktadır. Ancak günümüzde imkanlar ve fırsatlar, bireylerin daha özgür kalmasına da açık kapı bırakmaktadır. Önemli olan bireylerin bu duygularının daha zengin kültürel değerlerle tanıştırılmasıdır.

- Küreselleşmeyle ilgili insanlığın karşı karşıya kaldığı olumsuz koşullardan umutsuzluğa düşülmeden tarihsel ve felsefi temelleri olan bir iyimserlikle, insanlığın bu beladan kurtulacağı bir kısım yazarlarca belirtiliyor. Kitabınızda daha çok alıntılar yer alıyor. Yorumsal olarak fazla bir şey söylememişsiniz. Siz kültür ve küreselleşme noktasında nasıl bir küreselleşme öneriyorsunuz?

- Dünyada insanların zaaflarını kullanarak egemenlik kurmaya çalışan bir ideolojik tehlike ile karşı karşıyayız. Bu ideolojinin elindeki imkânlar, küresel bir boyut kazandığı için, tehlikesi de o kadar büyüktür. Ancak her problem aynı zamanda daha yeni imkânlar için de birer fırsat kapısı olabilir. Bana göre, insanoğlu kendini bilinçli bir varlık olarak gerçekleştirme fırsatını da bu küreselleşme sürecinde yakalayabilir. Bunun için öncelikle, idealist, aklıselim ve sağduyulu toplum öncülerinin bütün insanlığı uyarması ve bu sürecin tehlikeli olan patikalarını ve temiz olan düz yolunu tarif etmesi gerekir. Bütün insanlığın zengin düşünce, inanç ve kültür değerlerinin potansiyelinin üzerine yapılacak bir bina, insanoğlunun kültürel ortak paydası olabilir. Bu bina bütün toplumların ve kültürlerin zenginliklerini sergiledikleri büyük bir panayır niteliği taşıyabilir. Biz insanlar her durumda ümitli olmalıyız.

Röportaj: ASIM ÖZ
Haksöz-Haber