1. HABERLER

  2. İSLAM DÜŞÜNCESİ

  3. ‘Ölen de Bir Delille Ölsün Yaşayan da Bir Delille Yaşasın’
‘Ölen de Bir Delille Ölsün Yaşayan da Bir Delille Yaşasın’

‘Ölen de Bir Delille Ölsün Yaşayan da Bir Delille Yaşasın’

Delil bir şeye götüren, onu gösteren ya da ona işaret eden alamettir. Delille hareket eden insan, aklını kullanabilen, delili okuyabilen ve önünü görebilen insandır. Güdülen, yularından çekilen, sevk edilen değil.

21 Nisan 2019 Pazar 22:59A+A-

Faruk Beşer, Yeni Şafak gazetesindeki yazısında kör taklitçiliği eleştiriyor.

Kuranıkerim’in en önemli özelliği belki de bizi hep delille düşünerek, anlayarak yaşamaya çağırmasıdır. ‘Ölen de bir delille ölsün, yaşayan da bir delille yaşasın’ (Enfal 42). Yani yaptığınızı körü körüne, rast gele, bilgisizce, dışınızdan ya da içinizden kör bir güdü ile değil, niçin yaptığınızı bilerek, öyle yapılması gerektiğini anlayarak bir delille yapın. Ama biz belki de bu konuda tarihimizin en kör kütük dönemini yaşıyoruz. Oysa neyi neden yaptığımızı, ya da yapmamız gerektiğini en iyi bilmemiz gereken bir zamandayız. Aklın ve bilimin mutlaklaştırıldığı ve ondan büyük yok dendiği bir zamanda aklımızı nasıl kullanacağımızı bilmiyoruz, bilimle dinin alakasını kuramıyoruz.

Delil bir şeye götüren, onu gösteren ya da ona işaret eden alamettir. Delille hareket eden insan, aklını kullanabilen, delili okuyabilen ve önünü görebilen insandır. Güdülen, yularından çekilen, sevk edilen değil. Kuranıkerim’in bizatihi kendisi delildir. Onun her bir cümlesi de tek tek ‘ayet’ diye isimlenir ki, ayet de işaret, gösterge ve delil demektir.Kâinattaki her bir olguya da Kuranıkerim ayet der. Çünkü hücreden, en büyük kozmosa her bir varlık, her bir varoluş yaratıcıyı gösteren O’nun bir ayeti, yani bir delilidir. ‘Ayetlerimizi onlara hem kendi bedenlerinde, hem kâinatta göstermeye devam edeceğiz ki, onun (Kuranıkerim’in) hakikat olduğunu açık seçik görsünler’. Demek ki, ayetlere, delillere bakıp Kuranıkerim’in hakikat olduğunu her birerlerimizin anlamamız isteniyor.

Bir mefhum için Kuranıkerim’de ne kadar çok kavram varsa onun o kadar farklı boyutu vardır ve o kadar önemlidir demektir. Kuranıkerim’de delilin yanında burhan, sultan, beyyine, hüccet, ilim kelimeleri de kullanılır. ‘Allah’ın dışında ilahlar mı ediniyorlar? De ki, o halde buna burhanınızı getirin bakalım…’ (Enbiya 24). ‘Allah’ı bırakıp ilahlar edinenler buna bir sultan getirmeli değiller mi?’ (Kehf 15). Aynı anlamdaki bir ayette de ‘ilim’ kelimesi kullanılmıştır. Putların ilah olduğuna dair delil getirilmesinin istenmesi çok ilginç. Çünkü onların ilah olamayacakları sade bir akılla dahi hemen anlaşılabilir. Ama böyle en saçma bir şeyi iddia edene bile savunma hakkı verilmesi ve varsa delilini getir denmesi her iddianın, saçma da olsa, delile dayandırılabiliyorsa dayandırılmasına fırsat verilmesi anlamlıdır.

Burhan daha çok, reddedilemez bir mantık muhakemesi anlamındaki delil için kullanılır, delil ise somut şeyler de olabilir. Delil, her türlü delil için kullanılan umumi bir kavramdır, ama burhanla karşılaştırıldığında burhan ona göre daha güçlüdür. Bu sebeple delil kesin bilgi ifade etmez, ama burhan kesin bilgi ifade eder.

Bir de yine delil anlamında ‘karine’ vardır ki, bir şeyi tam ispat etmese de ona yaklaştırır, öyle olduğuna dair bir kanaat verir. Belki bu zayıflığından dolayı Kuranıkerim delil yerine karine kelimesini kullanmaz. Karine, hukukta bir anlam ifade edebilir. Emare de böyle bir delildir, hatta karîne’den daha zayıf işaretler anlamandadır ve Kuranıkerim onu da delil yerinde kullanmaz.

Hüccet de beyyine de güçlü delil demektir. Ancak hüccet karşı iddiayı susturan bir delil iken, beyyine iddiasını, ayan beyan ortaya koyan, benzerlerinden ayırıp apaçık hale getiren delildir. Belki güç ve kuvvet anlamı da içerdiği için karşı konulamaz delil ise sultandır. Peygamberlerin mucizeleri sultan anlamında birer delildirler.

Genel olarak delil doğru bilgiyi gösteren işaret demektir. Din ıstılahında ise bir şeyin meşru ya da gayrimeşru veya caiz ya da haram olduğunu gösteren naslar da delildirler. Fıkhın ana delilleri Kur’an, Sünnet, İcma ve Kıyastır. Bunlara bağlı olarak istihsan, ıstıslah ve örf gibi deliller de fıkhın ikincil/tali delilleridir. Önce asli, o yoksa tali delillerle ispatlanamayan bir bilgi din adına bir şey ifade etmez ve fıkıh sayılmaz. Rüya, ilham, keşif, keramet gibi zayıf bilgi yolları din ilimlerinde delil olmaz. Bunlar sübjektif ve ferdi durumlardır.

Öncelikle her müminin bu sözünü ettiğimiz delillere tutunması ve hayatını delillerle sürdürmesi esas olandır. Bunun fiilen mümkün olmadığı yerlerde Kuranıkerim ‘ehli zikre’ yani bilen ve bildiğini yaşayan âlimlere sorulmasını ister. Böyle soranların da iki derecesi vardır: Sorduğu şeyin delili kendisine açıklansa da anlamayan salt avam derecesi, hiç olmazsa anlatıldığında anlayabilen avam derecesi. Bunlara kör taklit ve mazur görülebilen taklit diyebiliriz. Üzerinde durmaya değer.

 

HABERE YORUM KAT