1. YAZARLAR

  2. Zuhal Sancaklı

  3. Yol Azığı Allah’ın Rızası Olanların Zaferi

Yol Azığı Allah’ın Rızası Olanların Zaferi

Eylül 2005A+A-

Arkamızda bıraktığımız dopdolu yedi yıl ne çok şeyi değiştirmiş... O kadar oldu mu sahi? Edirne'de okuyan birkaç arkadaştık. Şimdi dünyanın farklı yerlerinde, aklımızın köşesinden dahi geçirmediğimiz ortamlardayız. Hayat, defalarca bizim değil Allah'ın planladığının gerçekleştiğini öğretti bize. Başörtüsü yasağı çıktığında, hayatımızın seyrinin bu denli bir kırılmaya uğrayacağını nereden bilebilirdik ki? Daha başörtüsü eylemleri sırasında yaşamaya başladık hayatımızın bundan sonrasına mührünü vuracak değişikliklerini. Önceleri neredeyse farkında bile olmadığımız bazı okul arkadaşlarımızla bu vesile ile kardeş olacağımızı tahmin dahi etmiyorduk.

Hep ölümlerinden sonra övgü dolu sözler yazılır dostların ardından. Ben, Allah'ın ayetlerinin şahitliğini yapmak uğruna fedakarlıklarda bulunmuş bazı dostlarım hakkında birkaç satırı hayatlarında yazmak istedim. Ve hep başörtüsü mağdurlarının çektikleri çilelerden bahseden o karamsar yazılardan farklı olarak, bir zafer edasıyla, başörtüsü mağdurlarının direnişlerinin sürdüğünü canlı örnekler vererek göstermek istedim, yüreğimize su serpilsin diye biraz... Teoriden değil, pratikten bahsetmek... Zor yolun yolcusu, azimli, tavizsiz, yüreği hüzünlü ama başı dik direnişçilerin Allah'ın rızasını kendilerine hedef belirledikleri sürece onları kimsenin durduramayacağını anlatmayı kendime borç bildim, yola daha yeni düşeceklere umut olsun diye...

Onca çözülmüşlüğe rağmen, çok şükür Rabbime ki, direnişlerin bir değil birçok güzel örneğine de şahit kıldı bizi... Ben şahit olduklarımdan ikisini bazı ayırıcı özellikleri nedeniyle yazıma konu ettim. Bunlardan biri daha küçüklüğünde Kur'an hafızı olan, liseyi dışarıdan bitiren ve Trakya Üniversitesi'nde Biyoloji bölümü 4. sınıfa kadar gelen başörtüsü yasağıyla yakınlaştığımız arkadaşlarımızdan Asiye... Okul arkadaşlarına Allah'ın dinini tanıtmak adına bazı çalışmalar yaptığını duyardık uzaktan ama açıkçası başörtüsü konusunda bu kadar kararlı olacağına hiç ihtimal vermemiştik ne onun, ne de kalplerimizin o yasak günlerine kadar henüz tanışmadığı diğer kardeşimiz Asuman'ın.

Asuman, zekiliğini okul birincilikleriyle de pekiştiren, sınavlardan kalma gibi bir tecrübesi olmayan nadir öğrencilerdendi. Kelimenin tam anlamıyla tuttuğunu koparan sorumluluk sahibi bir diğer arkadaşımız. Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi 2. sınıfta iken karşılaştı yasak süreciyle. Sanki kalplerde olanları -haşa- bilirmişçesine, kimin başını açabileceği, kimin direnip destek vereceğini konuşurken kendi aramızda, onu çoktan başını açacaklar kısmına katmıştık bile biz. Birkaç alt sınıftaydı çoğumuzdan ve küçüğümüz olarak gördüğümüz bu okul arkadaşımızdan bu geçen yıllar içinde büyük dersler almıştık. Etrafındaki bütün baskılara rağmen onun içinde bu mesele çok netti; başörtüsü Allah'ın emriydi ve terk edilemezdi, işte bu kadar. Fetva aramak ihtiyacını duymadı hiç. İkilemde de kalmadı. Kararı karardı.

Allahu Teala İbrahim'i birtakım kelimelerle denedi. Sonra canından çok sevdiği oğluyla. Onu kurban etmesini istedi. İbrahim kararını verdi, ama bıçak kesmedi. Allah'a ne o kanlar, ne de etler ulaşırdı. Allah'a ulaşan, O'nun adına kalbimizin verdiği karardı, takvaydı. Öyleyse bıçağın kesmesine ne gerek vardı? Denenmek istenen çoktan denenmişti...

Başörtüsü mağdurlarının neler çektiklerine, gerek en yakınlarından, gerek çevreden ne tür baskılar gördüğüne dair çok şey yazıldı şimdiye kadar. Aşağı yukarı benzer şeyleri yaşadı onlar da. Kendilerine verilen ve yerine getirilmeyen birçok burs sözüne rağmen her ikisi de ailelerinin dar imkanları ile yurt dışında eğitimlerini tamamlamak durumunda kaldılar. İşin başında bu burs sözlerinin tutulmayacağını bilselerdi belki de ailelerinin maddi imkanları yetmediği için yola çıkmak konusunda cesaretsizlikte bulunabilirlerdi. Ama Rabbim bunda da onlar için güzel bir hikmeti saklamıştı. Onların arkasında duran ne bir dernek vardı, ne bir kişi... Onların yegane dayanağı Alemlerin Rabbi Allah'tı. O'ndan daha güzel kendisine dayanılmaya layık kim vardı? Aradan geçen yedi yıl bunun en açık delillerinden biriydi. Fakat sonuçların ve yolda karşılaşılacakların başlangıçta bilinmemesi, imtihanın sırrıydı. Ne başörtüsü yasağının henüz başladığı günlerde, ne onu takip eden belirsizlik sürecinde, ne de başka bir ülkede yarım kalan eğitimlerini bitirmeye karar verip yola çıkma hazırlıklarında, nasıl bir sonun onları beklediğini, nelerle karşılaşacaklarını bilmiyorlardı. Onlar sadece kararlarını vermiş, Allah'ın rızasını yol azığı edinmişlerdi. Rabbim de onlara zoru kolaylaştırmış, ancak çalışıp çabalayanlara verdiği nimetine kavuşturmuştu.

Bugün Asiye ABD'de ikiz kulelerin dibinde biyolojiden mezun olan, Hilary Clinton tarafından diplomaların takdim edildiği üniversitenin mezuniyet törenindeki yegane tesettürlü öğrencisi. "Ev kızı" sıfatından üniversite öğrenciliğine geçiş yapmış, yasağın akabinde herkesin yurt dışına gitme sevdasına kapıldığı dönemlerde o gene ev ortamına donmuş, sonra ani ve kat'i bir kararla onu pasifleştirmek isteyenlere inat okulunu bitirme kararı alarak kendisini Amerika'da bulmuştu. Türkiye'de olduğundan iki yıl geriden başlatılmıştı New York'taki eğitimine ve bunun ön koşulu olarak akademik bir düzeyde İngilizce öğrenmesi gerekiyordu. Böyle pahalı bir eğitimin altından kalkabilmesi için ailesinin mevcut arsalarını satması ve yine eğitim amacıyla onunla birlikte New York'ta bulunan en büyük desteği erkek kardeşinin meyve satarak geçimlerini sağlamalarına katkıda bulunması gerekmişti. Müslümanları daha çok kadınlarını okutmayan, çok evli Araplar şeklinde tanıyan Amerikan halkı, onun üniversite eğitimini tamamladığını duyduğunda çok kez şaşkınlığını dile getirdi. O, Müslümanların böyle tanındığı bir ortamda eğitimini hem zamanında hem de büyük başarı ile bitirdi. Şimdi geçici olarak kendisi için fedakarlıkta bulunan kardeşine bu sefer o destek oluyor ve onunla birlikte Manhatton sokaklarından birinde, kibirlenmeden, yaptıkları işi küçük görmeden kendilerine ait bir standda meyve satarak bugüne kadarki masraflarını karşılamaya çalışıyorlar. Malezya'ya İslam'ın götürülmesine vesile olan tüccarlar gibi onlar da ölçüde doğrulukları, satışta dürüstlükleri ile Amerikalıları şaşırtıyorlar. Hele de müşteriler yanlışlıkla fazla para verdiklerinde, onlar küçük olmasına rağmen bunu iade ettiklerinde, parayı ilahlaştıran o toplumun insanları şaşkınlıklarını gizleyemiyorlar ve "brother-sister" olarak çağırdıkları bu onlara garip gelen insanları yakından tanıma arzusu içerisine giriyorlardı. Öyle ya Müslümanlar elinden ve dilinden emin olunanlar değil miydi? Ve en güzel tebliğ, Allah'ın ayetlerinin yaşamlaştırılması idi...

Asuman ise Romanya'da bulunduğu şehirde tıp fakültesini o yıl içerisinde bitiren ve kendisinden sonrakilere de yol açan tek tesettürlü öğrenci. Başarısı ile buraya da damgasını vurmuş, mezuniyet töreninde yüzlerce öğrenci içerisinden onun konuşma yapması istenmişti. Geçen yılın mezuniyet töreninde de o daha fakültenin 5. yılındayken okulun sembolik anahtarları, yüzlerce yerli-yabancı öğrenci ve öğretim üyelerinin önünde ona teslim edilmişti. Romanya'ya gitmeden önce, başka birçok ülkeye gitmeyi denemiş, milletvekili adaylığında olan ve daha sonra bu amacına da ulaşan bir şahsın sözü ile Avustralya'ya hem dil, hem üniversite eğitimi için gitmiş, yine bu sözün de yerine gelmemesi yüzünden dil eğitimini maddi imkansızlıklar nedeniyle zor tamamlayabilmiş ve geri dönmek, daha uygun fiyatta eğitim görebileceği ülkelere yönelmek zorunda kalmıştı. Bu arada Avustralya'da bulunduğu süre içerisinde dil eğitimini altı aylık gibi kısa bir sürede, normalde bitmesi gereken vaktinden çok önce bitirme başarısını göstermişti. Dil eğitiminin bir gereği olarak, kendi seçtiği bir konuda sınıf arkadaşlarına bir sunum yapması gerektiğinde o, video görüntüleri ile desteklediği başörtüsü yasağı zulmünü anlatmıştı onlara. Herkes şaşakalmış, konuşmasının bitiminde birbirinden farklı ülkelerden gelen diğer yabancı öğrencilerden cesareti ve direnişi için bir sürü tebrik toplamıştı. Kıtalar ötesinde, farklı farklı dinlerden insanlar içinde o, Kur'an ve meali ile olan arkadaşlığını kuvvetlendiriyordu. Onu görenler İslam hakkında sorular sormak için yanına yaklaşıyorlardı. Bunlardan biri onun vesilesi ile İslam'ı seçen Çinli bir öğrenciydi. Daha sonra Romanya'da da bu vesile oluş devam etti, birçok Romen kız İslam'ı onun aracılığıyla tanıdı. Çocuk hastalıkları stajı yaptıkları sırada, gayrimeşru bebeklerin anneleri tarafından terk edildiği bir bölüme rastlamıştı. Bebekler bakımsız, sahipsizdi. O, arkadaşları ile birlikte düzenli olarak onları ziyaret etmeye, kendilerine bile yetmeyen paralarından ayırıp onların ihtiyaçlarını karşılamaya ve az da olsa bakımlarını yapmaya çalıştı. İslam'ın ve Müslümanların farkıydı bu...

İslam'ın terör dini olarak lanse edilmeye çalışıldığı bir dünyada onlar etraflarını saran küfre rağmen Allah'ın dininin şahitliğini yalnız başlarına da kalsalar yapma cihadında bulundular. Sokakta onları başörtülü görenlerin bir kısmı onları rahibe sandı, bir kısmı saçları yok sandı, Müslüman olduklarını bilen bir kısmı ise onları tanıma gayreti içine girdi.

Başörtüsünün saçları örten bir aksesuara dönüştürüldüğü ve tesettürün bir hayat tarzı olduğu gerçeğinin unutturulmaya çalışıldığı moda dünyasına rağmen onlar, ucuz paraya ahlaksızlıkların yapıldığı günah kirliliğinde vakarlı ve iffetli bir şekilde yürüdüler. Sahtekarlık olur diye en ufak bir kopyadan bile kaçındılar, yalandan, rüşvetten sakındılar, örtülerini görenler İslam'ı hatırlıyor diye hep iyi bir örneklik sergileme derdinde oldular. İbadet bilincinde derslerinde en iyi olmak gayretinde bulundular. Attıkları her başarılı adım, Müslümanlar lehine puan kazandırıyordu. Çünkü biliyorlardı ki ne başörtüsü eylemleri o meydanlarla sınırlıydı, ne de İslam dini onların saçlarını örttükleri o örtüyle.

Onlar yurt dışına giderek mücadeleden kaçmadılar, tersine, eylem meydanlarında olunması gerektiği zamanlarda oradalardı. Belki ilk saflarda, kamera önlerinde ya da gazetelerde değildi onlar. Fakat bir ezgide geçtiği gibi: "Namazda arka saf hizasındalar... İçine nefs sızan ibadetlerin birbiri ardınca kazasındalar... Sadece Allah'ın rızasındalar..." Onlar için önemli olan da hayatlarının ve ölümlerinin Allah için olması çabasıydı. Bu bilinçle mücadele sürecinin gereği olarak, kendilerini cesaretsizlendirmeye çalışan gerek iyi niyetli, gerek kötü niyetli birçok kişinin telkinine rağmen hicret ettiler... Ne isminin başında yazacak doktor unvanı, ne Amerika mezunu biyolog olma havası onları Allah'ın rızasına ulaştırmaya yetmeyecekti, biliyorlardı. Allah onlara lütfetmiş ve çektikleri onca zorluktan sonra kolaylığı nasip etmişti. Bu bir nimetti ve bunun şükrünü eda, diplomaların, zenginliklerin Müslüman nefisleri de büyülediği bu modern çağda, Allah'ın dininin mütevazı şahitleri olmakla mümkündü, biliyorlardı. Yerlerinde sabit kalıp da sapanlar, çözülenler olmadı mı? Halbuki dünyanın neresinde olunursa olsun istikrar niyete bağlıydı. İşte onlar da Allah'ın arzını geniş bildiler, sessiz ama azimli yollarına devam ettiler. Uzakta oldukları bu süre içerisinde bir ezan sesine, bir Müslüman sıcaklığına hasret kaldılar. Bir arada oldukları halde birbirlerinin değerini bilemeyenlere ibret, onlar kendilerine iyiliği tavsiye edecek, düştüklerinde ellerinden tutup kaldıracak, yanlarında Allah'ı anacak, alnını secdeye koyacak kardeşlere özlem duydular hep. Bu açlıklarını internet imkanını kullanarak iletişimde oldukları yoldaşları, eski dostları ile hafifletmeye çalıştılar. Kimi zaman bir e-mail yetti onların yalnızlıklarını gidermeye, kimi zaman gözyaşları ile kılınan gece namazları... Gurbette oldukları bu süre içerisinde öğrendiler İsrail mallarını boykot etmeyi, geceleri Filistinli, Iraklı kardeşleri için dua etmeyi... Türkiye'de olup da dünyadan bihaber bir sürü Müslümana rağmen, onlar ellerindeki kısıtlı imkanları değerlendirip gündemi takip etmeye, çözülmemek, erimemek için sahih bilgilere tutunmaya çalıştılar. Azdı belki bildikleri, ama mühim olan az da olsa amel etmekti, bilmediğini telafi etmek için gayretti...

İkisinin de maddi durumlarının kötü olduğu ve acil burs bulmak zorunda oldukları bir zaman olmuştu, e-maillerle herkes bir diğerini haberdar ediyordu. Ve işte yıllar sonra, bu yazı ile ikisinin de öğreneceği bir gerçeği, hepimize teşvik olsun ve bazı ibadetleri küçük görmeyelim diye yazma gereği duyuyorum. Okul harcı için 6000 dolar gibi büyük bir rakama ihtiyacı olduğu bir dönemde, Asiye belki bir Müslüman kardeşinin ihtiyacı olur diye o dar anlarında kenara koydukları 100 doları ihtiyaç sahibinin Asuman olduğunu bilmeden, bu ihtiyaç sahibi kardeşe ulaştırmam için bana vermişti. Kimilerinin milyarları vardır, bu küçük rakam bir şey ifade etmez onlara, ama büyük rakamlara da fazla bağlanırlar. Kimilerinin kendine yetmez paraları, kardeşleri ile tek vücut olduklarını hissetmek adına, Allah'ın mülkünden olduğuna inandıkları o az miktarda parayı da dağıtırlar. Ve Rabbim bereketini gösterdi, okullarını bitirdiler, şimdi o zorluklar arkada kaldı. Onları yepyeni imtihanlar bekliyor: Atıldıkları yeni ortamlarda kaybolmama ve Müslüman kimlikleri ile varolma mücadelesi. Ellerine büyük paralar geçtiğinde, o küçük paraları ile doğru orantılı artan infaklarda yarışmalarını, bireyselciliğin virüs gibi yayıldığı dünyada Müslümanlara hasret oldukları o günleri unutmadan cemaat içinde olma çabasında bulunmalarını bekliyoruz onlardan. İmanları kalplerinde, direniş eylemlerini gittikleri her mekanda göstermelerini... Birçok kişi gittikleri yurt dışı ortamında kendini kaybetti, diplomaları ellerinde kimlikleri ayaklarının altında kaldı. Rabbimizden dileğimiz, hepimizin bilincini hak üzere sabit kılması, insanın doğasına yerleştirilen dünyalık sevgi ve tutkuların bizi O'nun yolundan ayırmaması. Allah'a daha iyi kullar olma mücadelesi, birbirimizi tashihle, kaymaya başladığımız zamanda bir diğerimizin bizi uyarması ile mümkün.

Allah büyüktür sözünün tecelli ettiği, imtihanların bir yenisi ile bayrak yarışı yaparcasına değiştiği bu dünyada, daha yeni yola çıkacaklar niyetlerini salih kıldığı sürece Allahu Teala -tabiri caizse- onların ellerinden tutup selamete çıkarıyor. Yeter ki kalbimizde küçük bir şüphe dahi olmadan Allah'ın vekil olduğuna teslimiyet gösterebilelim.

"Biz sana apaçık bir fetih verdik. Ki Allah, senin geçmiş ve gelecek günahını bağışlasın ve sana olan nimetini tamamlasın ve seni doğru bir yola iletsin. Ve Allah sana şanlı bir zafer versin. O, imanlarına iman katsınlar diye müminlerin kalplerine huzur indirdi. Göklerin ve yerin askerleri Allah'ındır. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir." (Fetih, 1-4)

BU SAYIDAKİ DİĞER YAZILAR